Türkiye'nin Sorumluluğu
Başlık:
Türkiye'nin Sorumluluğu
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-04-29
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
Türkiye’nin sorumluluğu
TÜRKİYE, dünyanın tutuşmağa en elverişli bölgesindedir. Bu bölgenin en tecrübeli ve olgun, Sovyetler Birliği dışında en kuvvetli devletidir. Onun için bu bölgenin barış ve güvenliği, huzur ve rafahı bakımından en ağır sorumluluk Türkiye’nin omuzlarındadır.
Coğrafi durumunun, tarihi hürriyetinin ve askeri gücünün omuzlarına yüklediği bu sorumluluğu yeterlikle taşıyabileceği hususunda dünyaya güven verebildikçe, Türkiye, kendi geleceğini, bağımsızlığını ve güvenliğini de teminat altına almış olur. Çünkü Türkiye'yi güvenilir bir denge unsuru olarak görmek, bu bölgede menfaatleri çatışmakla beraber birbirinden de çekinen bütün büyük devletlerin, geçmişte olduğu gibi bugün de yararınadır.
Fakat Türkiye, bu sorumluluğu taşıyamıyacak kadar zayıf göründüğü, veya kendisi bu bölgede bir huzursuzluk unsuru hâline geldiği ölçüde, büyük devletler, bozulan dengeyi başka yollardan kurabilmek için, gene geçmişte olduğu gibi, bugün ve yarın da, Türkiye'nin bağımsızlığı aleyhine tertiplere girişmek ihtiyacını duyabilirler.
Onun için Türkiye’nin, omzundaki sorumluluğu yeterlikle taşıması, yalnız içinde bulunduğu bölgeye karşı değil, kendi kendine karşı da kaçınılmaz bir ödevdir.
Bu ödevi yerine getirebilmek için Türkiye, gerek devlet gerek millet olarak, soğuk kanlılığını, ağır başlılığını daima muhafaza etmek zorundadır. Ayni bölgedeki daha tecrübesiz ve daha az olgun milletlerin tutumu, davranışı Türk milletine örnek olmamalı, Türk milleti kendisi onlara örnek olmağa, vereceği örnekle onları adetâ yetiştirmeğe, bu bölgenin sorumluluğunu kendisiyle paylaşacak memleketler hâline getirmeğe çalışmalıdır.
Türkiye, Kuzeydeki daha kuvvetli komşusu bakmamdan olduğu gibi, daha zayıf bazı komşuları bakımından da talihsiz bir memlekettir. O arada meselâ Yunanistan bizim için dostluğuna güvenilir bir komşu olamamıştır. Fakat, devlet hüviyeti henüz pek yeni olan bu memlekete iyi bir komşu ve olgun bir devlet niteliği kazandırabilme yolnnda en büyük gayret bize düşerdi. Nitekim Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetlerinin bu yoldaki gayretleri müsbet sonuçlar vermeğe başlamıştı.
İkinci Dünya Harbinden önceki Balkan Paktı bu müsbet sonuçların elle tutulur bir belirtisi idi. İkinci Dünya Harbinden otlara, iki memleketi bir arada gözeten Truman Doktrînînln işleyebilmesi, NATO'nun kapılarını iki memlekete birden açması, ve yeni bir Balkan Paktı imzalanabilmesi de, hep C. H. P. hükümetleri zamanında temelleri kurulmuş olan iyi dostluk münasebetlerine dayanıyordu.
Eğer Kıbrıs meselesi de aynı zemin üzerinde ele alınmış olsa idi, iki memleketi de tatmin edecek bir hâl çaresi bulmakta güçlük çekilmezdi. Fakat İngiltere, Ortadoğudaki nüfuzunun son dayanaklarından biri olan Kıbrıs’ı elinde tutabilmenin çaresini, bu meseleyi Türkiye ile Yunanistan arasında bir uzlaşmazlık konusu hâline getirebilmekte görmüş, ve bunda şimdiye kadar muvaffak da olmuştur. Öyle ki bugün İngiltere dünyaya karşı kendini, «eğer ben adadan çekilirsem Türkiye ile Yunanistan birbirlerine düşecekler» diye savunabilmekte, ve kendini bu bölgede varlığından vaz geçilemiyecek bir «huzur» ve «uzlaşma» unsura olarak gösterebilmektedir.
Oysa İngiltere günün birinde ister istemez Ortadoğu ve Akdeniz'den büsbütün çekilecek, fakat Türkiye ile Yunanistan gene komşu kalacaklardır. Onun için bizim, hele kendimizden daha küçük bir komşu devletle aramıza, kendi bölgemizdeki kuvvet ve nüfuzu geçici bir başka devletin girmesini kabul etmemiz, iyi, bir siyaset sayılamazdı.
Gerçi Yunanistan'ın bu meselede takındığı tavır başlangıçtan beri bizim için üzücü, can sıkıcı olmuştu ama, Yunanistan’ı doğra yola çekmek, bu bölgenin barış ve güvenliği, huzur ve refahı bakımından en ağır sorumluluğu omuzlarında taşıyan Türkiye’ye düşerdi.
Demokrat Parti iktidarının dış siyasetini yürütenlerse, bölgemizi ilgilendiren başka meselelerde olduğu gibi, Kıbrıs meselesinde de, bu sorumluluğun bizim için gerekli kıldığı inisiyatifi, müstakil hareket imkânını kaybetmişler, ve Kıbrıs meselesini, Yunanistan'da olduğu gibi Türkiye’de de, tehlikeli bir his ve heyecan çıkmazına düşünmüşlerdir.
Bu meseleyi, demagojiye saplanmadan, hislere kapılmadan, soğuk kanlılıkla ele atmak imkânı, Yunanistan’da olduğu gibi memleketimizde de gitgide azalmaktadır.
Türk milleti bu imkânı yeniden kazanmalı, ve Kıbrıs meselesi için pratik hâl çarelerini, omzunda taşıdığı sorumluluğun gerekli kıldığı bir ağır başlık ve soğnk kanlılıkla düşünmeğe başlamalıdır.
Yunanistan’daki, durumun aksine olarak, Türkiye’de muhalefet partilerinin, önlerine çıkan her fırsattan faydalanmaları mazur görülebilecek en müşkül anlarında bile, Kıbrıs meselesini istismar etmekten dikkatle kaçınmış olmaları, Türk milletinin bu ağır başlılığı ve soğukkanlılığı göstermeğe hazır olduğuna bir delildir. Yeter ki iktidar, hemen bir yıldır bir Dışişleri Bakanı bile bulamıyan İktidar, bundan istifade etmesini bilsin!
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVÎT
Türkiye’nin sorumluluğu
TÜRKİYE, dünyanın tutuşmağa en elverişli bölgesindedir. Bu bölgenin en tecrübeli ve olgun, Sovyetler Birliği dışında en kuvvetli devletidir. Onun için bu bölgenin barış ve güvenliği, huzur ve rafahı bakımından en ağır sorumluluk Türkiye’nin omuzlarındadır.
Coğrafi durumunun, tarihi hürriyetinin ve askeri gücünün omuzlarına yüklediği bu sorumluluğu yeterlikle taşıyabileceği hususunda dünyaya güven verebildikçe, Türkiye, kendi geleceğini, bağımsızlığını ve güvenliğini de teminat altına almış olur. Çünkü Türkiye'yi güvenilir bir denge unsuru olarak görmek, bu bölgede menfaatleri çatışmakla beraber birbirinden de çekinen bütün büyük devletlerin, geçmişte olduğu gibi bugün de yararınadır.
Fakat Türkiye, bu sorumluluğu taşıyamıyacak kadar zayıf göründüğü, veya kendisi bu bölgede bir huzursuzluk unsuru hâline geldiği ölçüde, büyük devletler, bozulan dengeyi başka yollardan kurabilmek için, gene geçmişte olduğu gibi, bugün ve yarın da, Türkiye'nin bağımsızlığı aleyhine tertiplere girişmek ihtiyacını duyabilirler.
Onun için Türkiye’nin, omzundaki sorumluluğu yeterlikle taşıması, yalnız içinde bulunduğu bölgeye karşı değil, kendi kendine karşı da kaçınılmaz bir ödevdir.
Bu ödevi yerine getirebilmek için Türkiye, gerek devlet gerek millet olarak, soğuk kanlılığını, ağır başlılığını daima muhafaza etmek zorundadır. Ayni bölgedeki daha tecrübesiz ve daha az olgun milletlerin tutumu, davranışı Türk milletine örnek olmamalı, Türk milleti kendisi onlara örnek olmağa, vereceği örnekle onları adetâ yetiştirmeğe, bu bölgenin sorumluluğunu kendisiyle paylaşacak memleketler hâline getirmeğe çalışmalıdır.
Türkiye, Kuzeydeki daha kuvvetli komşusu bakmamdan olduğu gibi, daha zayıf bazı komşuları bakımından da talihsiz bir memlekettir. O arada meselâ Yunanistan bizim için dostluğuna güvenilir bir komşu olamamıştır. Fakat, devlet hüviyeti henüz pek yeni olan bu memlekete iyi bir komşu ve olgun bir devlet niteliği kazandırabilme yolnnda en büyük gayret bize düşerdi. Nitekim Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetlerinin bu yoldaki gayretleri müsbet sonuçlar vermeğe başlamıştı.
İkinci Dünya Harbinden önceki Balkan Paktı bu müsbet sonuçların elle tutulur bir belirtisi idi. İkinci Dünya Harbinden otlara, iki memleketi bir arada gözeten Truman Doktrînînln işleyebilmesi, NATO'nun kapılarını iki memlekete birden açması, ve yeni bir Balkan Paktı imzalanabilmesi de, hep C. H. P. hükümetleri zamanında temelleri kurulmuş olan iyi dostluk münasebetlerine dayanıyordu.
Eğer Kıbrıs meselesi de aynı zemin üzerinde ele alınmış olsa idi, iki memleketi de tatmin edecek bir hâl çaresi bulmakta güçlük çekilmezdi. Fakat İngiltere, Ortadoğudaki nüfuzunun son dayanaklarından biri olan Kıbrıs’ı elinde tutabilmenin çaresini, bu meseleyi Türkiye ile Yunanistan arasında bir uzlaşmazlık konusu hâline getirebilmekte görmüş, ve bunda şimdiye kadar muvaffak da olmuştur. Öyle ki bugün İngiltere dünyaya karşı kendini, «eğer ben adadan çekilirsem Türkiye ile Yunanistan birbirlerine düşecekler» diye savunabilmekte, ve kendini bu bölgede varlığından vaz geçilemiyecek bir «huzur» ve «uzlaşma» unsura olarak gösterebilmektedir.
Oysa İngiltere günün birinde ister istemez Ortadoğu ve Akdeniz'den büsbütün çekilecek, fakat Türkiye ile Yunanistan gene komşu kalacaklardır. Onun için bizim, hele kendimizden daha küçük bir komşu devletle aramıza, kendi bölgemizdeki kuvvet ve nüfuzu geçici bir başka devletin girmesini kabul etmemiz, iyi, bir siyaset sayılamazdı.
Gerçi Yunanistan'ın bu meselede takındığı tavır başlangıçtan beri bizim için üzücü, can sıkıcı olmuştu ama, Yunanistan’ı doğra yola çekmek, bu bölgenin barış ve güvenliği, huzur ve refahı bakımından en ağır sorumluluğu omuzlarında taşıyan Türkiye’ye düşerdi.
Demokrat Parti iktidarının dış siyasetini yürütenlerse, bölgemizi ilgilendiren başka meselelerde olduğu gibi, Kıbrıs meselesinde de, bu sorumluluğun bizim için gerekli kıldığı inisiyatifi, müstakil hareket imkânını kaybetmişler, ve Kıbrıs meselesini, Yunanistan'da olduğu gibi Türkiye’de de, tehlikeli bir his ve heyecan çıkmazına düşünmüşlerdir.
Bu meseleyi, demagojiye saplanmadan, hislere kapılmadan, soğuk kanlılıkla ele atmak imkânı, Yunanistan’da olduğu gibi memleketimizde de gitgide azalmaktadır.
Türk milleti bu imkânı yeniden kazanmalı, ve Kıbrıs meselesi için pratik hâl çarelerini, omzunda taşıdığı sorumluluğun gerekli kıldığı bir ağır başlık ve soğnk kanlılıkla düşünmeğe başlamalıdır.
Yunanistan’daki, durumun aksine olarak, Türkiye’de muhalefet partilerinin, önlerine çıkan her fırsattan faydalanmaları mazur görülebilecek en müşkül anlarında bile, Kıbrıs meselesini istismar etmekten dikkatle kaçınmış olmaları, Türk milletinin bu ağır başlılığı ve soğukkanlılığı göstermeğe hazır olduğuna bir delildir. Yeter ki iktidar, hemen bir yıldır bir Dışişleri Bakanı bile bulamıyan İktidar, bundan istifade etmesini bilsin!
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVÎT
Koleksiyon
Alıntı
“Türkiye'nin Sorumluluğu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/811 ulaşıldı.