İlkel ve Tropikal Demokrasilerde
Title:
İlkel ve Tropikal Demokrasilerde
Source:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Date:
1957-04-08
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Text:
UZAKTAN
İlkel ve tropikal demokrasilerde
BAZI ilkel toplumlarda kabile başkanları, iktidarda belirli bir süreyi doldurduktan sonra öldürülürlermiş. Başkan olmak isteyen kimse, günü gelince mutlaka öldürüleceğini bile bile iktidara gelirmiş.
Bu gelenek, iktidarın zamanla herkesi ifsad edebileceğine ilkel insanların bile inandığını gösterdiği gibi, buna inanmakta ne kadar haklı olduklarını da gösterir. Belirli bir süre sonunda mutlaka öldürüleceğini bilmek bile bazı kimseleri iktidar hırsından kurtaramadığına göre, bu hırsın tehlikeleri ve kuvveti elbette küçümsenemez. Bazı kimselere canlarından daha tatlı gelen bu kuvvet, esiri olanların kolayca başını döndürebliecek, onlara, büyük işler kadar büyük kötülükler de yaptırabilecek bir kuvvet olsa gerektir.
Bu bakımdan, belirli bir süreyi doldurmuş kabile başkanlarının öldürülmesi geleneğinde, demokrasinin kaba ve vahşice -hiç değilse bugün bize kaba ve vahşice gelen- bir şeklini görebiliriz.
İkisinde de, iktidarın ifsad edici kuvvetinden toplumu mümkün olduğu kadar korumak için, iktidarın birkaç yılda bir el değiştirmesi çaresine baş vurulmuştur. Ancak ilkel toplumlarda bu değişiklik adam öldürme yoluyla, demokraside ise seçimlerle yapılır.
Demokrasinin bir başka üstünlüğü de, halka iktidardaki kimseleri seçimler arasında da denetleme ve düşürme imkânını, iktidardaki kimselere ise belirli sürelerini doldurduktan sonra yeniden seçilebilme imkânını vermekle, iktidarın ifsad edici kuvvetini frenlemesidir. Ancak bu frenin işleyebilmesi için halk, iktidardakileri seçimden seçime değiştirebilme, seçimler arasında da devamlı olarak denetleyip gerekirse sürelerini doldurmadan düşürebilme hakkına dört elle sarılmak, bu hakkın parça parça elinden alınma tehlikesine karşı daima uyanık bulunmak zorundadır.
Halkın bu hakka sahip olması, iktidardaki kimselerin can güvenliği için de en büyük teminattır. Nitekim çağımızda halkın elinden bu hakkı tamamen veya kısmen alarak iktidar sürelerini uzatmağa kalkışan bir çok liderler, bazı ilkel toplumlardaki kabile başkanlarının akıbetine uğramış, veya devamlı olarak o akıbete uğrama korkusu için de yaşamışlardır.
Sözünü ettiğimiz ilkel toplumlardaki kabile başkanları, hiç değilse trajik sonlarının nasıl ve ne zaman geleceğini bilir, o zaman gelinceye kadar olsun huzur içinde yaşayabilirlermiş. Çağımızın iktidardan hiç bir şekilde ayrılmak istemiyen diktatörleri ise bu kadarcık bir huzurdan bile yoksundurlar. Onun için hayatı, milletlerine ve bazan bütün insanlığa olduğu kadar, kendi kendilerine de zehir ederler.
Demokrasi, idare edilenlere olduğu gibi, idare başındakilere de güvenlik ve huzur içinde yaşama imkânını veren tek idare tarzıdır. Onun için idare tarzlarının en yeterlisi olduğu gibi, ayni zamanda da en medenîsi ve insanîsidir.
Bir memlekette «demokrasi iklimi» bulunmadığını ileri sürerek, o memleket halkının demokratik haklarını kısmak, o memlekette iktidar mücadelesine son vermez. (Çünkü bu mücadele her çağda ve ülkede kesintisiz süregelmiştir), ancak bu mücadeleyi daha gayri medenî, daha gayri insanî yollara sürükler. İktidar mücadelesi böyle yollara sürüklendikçe de «demokrasi iklimi» ne yaklaşılmış değil, ondan büsbütün ukazlaşılmış olur.
Bir memleket halkının henüz demokrasiye hazır olmadığını ileri sürmekse, o memleket halkının medenî ve insanî bir idare tarzına hazır olmadığını ileri sürmekle birdir.
Fakat eski çağlarda, kabile seviyesindeki ilkel toplumlardan bile bazısında halkın, iktidar süresini kesin olarak, hem de iktidardakilerin hayatına son vererek, sınırlama hakkına sahip bulunduğunu hatırlarsak, yirminci yüzyılda, millet hüviyetini edinmiş herhangi bir topluma, bu hakkın pek yumuşatılmış bir şekli olan demokrasiyi çok görmek herhalde büyük bir insafsızlık ve bir çeşit anakronizm olur.
Hele, ilkel hayat şartlarından henüz bütün bütün kurtulamamış ve bağımsız birer millet durumuna yeni geçmiş bazı Afrika toplumlarında bile böyle bir anakronizme düşülmediği, demokratik idare tarzını başarı ile yürüten o tropikal memleketlerde bile «demokrasi iklimi» yokluğundan söz edilmediği bir sırada, kendini Avrupalı sayan bazı milletlerin hâlâ böyle bir «iklim» yokluğu bahanesiyle oyalanamıyacakları pek tabiîdir.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
İlkel ve tropikal demokrasilerde
BAZI ilkel toplumlarda kabile başkanları, iktidarda belirli bir süreyi doldurduktan sonra öldürülürlermiş. Başkan olmak isteyen kimse, günü gelince mutlaka öldürüleceğini bile bile iktidara gelirmiş.
Bu gelenek, iktidarın zamanla herkesi ifsad edebileceğine ilkel insanların bile inandığını gösterdiği gibi, buna inanmakta ne kadar haklı olduklarını da gösterir. Belirli bir süre sonunda mutlaka öldürüleceğini bilmek bile bazı kimseleri iktidar hırsından kurtaramadığına göre, bu hırsın tehlikeleri ve kuvveti elbette küçümsenemez. Bazı kimselere canlarından daha tatlı gelen bu kuvvet, esiri olanların kolayca başını döndürebliecek, onlara, büyük işler kadar büyük kötülükler de yaptırabilecek bir kuvvet olsa gerektir.
Bu bakımdan, belirli bir süreyi doldurmuş kabile başkanlarının öldürülmesi geleneğinde, demokrasinin kaba ve vahşice -hiç değilse bugün bize kaba ve vahşice gelen- bir şeklini görebiliriz.
İkisinde de, iktidarın ifsad edici kuvvetinden toplumu mümkün olduğu kadar korumak için, iktidarın birkaç yılda bir el değiştirmesi çaresine baş vurulmuştur. Ancak ilkel toplumlarda bu değişiklik adam öldürme yoluyla, demokraside ise seçimlerle yapılır.
Demokrasinin bir başka üstünlüğü de, halka iktidardaki kimseleri seçimler arasında da denetleme ve düşürme imkânını, iktidardaki kimselere ise belirli sürelerini doldurduktan sonra yeniden seçilebilme imkânını vermekle, iktidarın ifsad edici kuvvetini frenlemesidir. Ancak bu frenin işleyebilmesi için halk, iktidardakileri seçimden seçime değiştirebilme, seçimler arasında da devamlı olarak denetleyip gerekirse sürelerini doldurmadan düşürebilme hakkına dört elle sarılmak, bu hakkın parça parça elinden alınma tehlikesine karşı daima uyanık bulunmak zorundadır.
Halkın bu hakka sahip olması, iktidardaki kimselerin can güvenliği için de en büyük teminattır. Nitekim çağımızda halkın elinden bu hakkı tamamen veya kısmen alarak iktidar sürelerini uzatmağa kalkışan bir çok liderler, bazı ilkel toplumlardaki kabile başkanlarının akıbetine uğramış, veya devamlı olarak o akıbete uğrama korkusu için de yaşamışlardır.
Sözünü ettiğimiz ilkel toplumlardaki kabile başkanları, hiç değilse trajik sonlarının nasıl ve ne zaman geleceğini bilir, o zaman gelinceye kadar olsun huzur içinde yaşayabilirlermiş. Çağımızın iktidardan hiç bir şekilde ayrılmak istemiyen diktatörleri ise bu kadarcık bir huzurdan bile yoksundurlar. Onun için hayatı, milletlerine ve bazan bütün insanlığa olduğu kadar, kendi kendilerine de zehir ederler.
Demokrasi, idare edilenlere olduğu gibi, idare başındakilere de güvenlik ve huzur içinde yaşama imkânını veren tek idare tarzıdır. Onun için idare tarzlarının en yeterlisi olduğu gibi, ayni zamanda da en medenîsi ve insanîsidir.
Bir memlekette «demokrasi iklimi» bulunmadığını ileri sürerek, o memleket halkının demokratik haklarını kısmak, o memlekette iktidar mücadelesine son vermez. (Çünkü bu mücadele her çağda ve ülkede kesintisiz süregelmiştir), ancak bu mücadeleyi daha gayri medenî, daha gayri insanî yollara sürükler. İktidar mücadelesi böyle yollara sürüklendikçe de «demokrasi iklimi» ne yaklaşılmış değil, ondan büsbütün ukazlaşılmış olur.
Bir memleket halkının henüz demokrasiye hazır olmadığını ileri sürmekse, o memleket halkının medenî ve insanî bir idare tarzına hazır olmadığını ileri sürmekle birdir.
Fakat eski çağlarda, kabile seviyesindeki ilkel toplumlardan bile bazısında halkın, iktidar süresini kesin olarak, hem de iktidardakilerin hayatına son vererek, sınırlama hakkına sahip bulunduğunu hatırlarsak, yirminci yüzyılda, millet hüviyetini edinmiş herhangi bir topluma, bu hakkın pek yumuşatılmış bir şekli olan demokrasiyi çok görmek herhalde büyük bir insafsızlık ve bir çeşit anakronizm olur.
Hele, ilkel hayat şartlarından henüz bütün bütün kurtulamamış ve bağımsız birer millet durumuna yeni geçmiş bazı Afrika toplumlarında bile böyle bir anakronizme düşülmediği, demokratik idare tarzını başarı ile yürüten o tropikal memleketlerde bile «demokrasi iklimi» yokluğundan söz edilmediği bir sırada, kendini Avrupalı sayan bazı milletlerin hâlâ böyle bir «iklim» yokluğu bahanesiyle oyalanamıyacakları pek tabiîdir.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“İlkel ve Tropikal Demokrasilerde,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/798.