Karşılıklı Saygıyı Kaldıran Kanunlar
Başlık:
Karşılıklı Saygıyı Kaldıran Kanunlar
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-04-02
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
KARŞILIKLI SAYGIYI KALDIRAN KANUNLAR
DEMOKRASİ, durumları ne olursa, olsun insanlar arasındaki resmî ve siyasal münasebetlerde saygının ancak karşılıklı olarak işlediği bir toplum düzenidir. Bu düzende hiç bir kimsenin bekliyebileceği saygı, kendisinin başkalarına göstermeğe razı olduğu saygıdan daha üstün olamaz. Onun için bu düzende, devlet adamları, vatandaştan bekledikleri saygıyı önce kendileri vatandaşa göstermek zorundadırlar.
İdarecilerini, kendine gösterilenden daha üstün bir saygıya lâyık gören vatandaş, demokrasinin fertler ölçüsünde başlıca teminatı olan insanlık onurunu kendi benliğinde, henüz yeteri kadar geliştirememiş; kendini, idaresindeki vatandaşlardan daha çok saygıya lâyık gören devlet adamı da demokrasinin idareciler için gerekli kıldığı tevazuu henüz edinememiş demektir.
Türkiye'de yeni çıkarılan bazı kanunlarsa, demokrasinin temel direklerinden biri olan karşılıklı saygı esasını reddetmektedir. Hele nasıl uygulandıkları görüldükten sonra, bu kanunların, devlet adamlarına, demokrasi kavramıyla ulaştırılamıyacak kadar imtiyazlı bir durum sağladığı kesin olarak anlaşılmıştır.
Bu kanunlar yürürlüğe girdiğinden beri, meselâ basına, meselâ muhalefet partilerine, meselâ üniversite veya sendika çevrelerine karşı birçok ağır suçlamalarda, hakaret derecesine varan saygısızlıklarda bulunulmuştur.
Basının, muhalefet partilerinin, üniversite kurullarının, işçi birliklerinin kendilerine - hem de hiç delil gösterilmeksizin - yöneltilen suçlamalara ve hakaretlere aynı üslupla karşılık vermeleri mümkün değildir. Çünkü iktidardaki devlet adamları, «resmî sıfatı haiz kimseler» olmayı bir imtiyazlı durum haline getirmiş bulunan özel kanunlarla korunmaktadırlar.
Zaman zaman meselâ Başbakanın, hiç bir kovuşturma tehlikesiyle karşılaşmaksızın, Türk basını için kullandığı bazı sözleri, Türk basını genel olarak iktidara karşı kullanacak olsa ağır imzalara çarptırılır.
Gene Başbakanın birkaç ay önce bazı üniversite çevrelerine karşı kullandığı sözler, üniversite mensuplarınca iktidara karşı kullanılacak olsa, o profesör veya doçentler derhal Bakanlık emrine alınacakları gibi, haklarında kovuşturma da açılır.
Birkaç gün önce Çalışma Bakanı da bütün işçi temsilcilerinin şeref ve itibarını zedeleyici uluorta isnatlarda bulunmuş, aralarında «komünist uşakları» olduğunu söylemiştir. Savcılık herhalde, bu yüzden Bakan hakkında kovuşturma açacak değildir. Oysa bazı işçi temsilcileri iktidara karşı böyle bir isnatta bulunacak olsalar nasıl cezalandırılacaklarını düşünmek bile insana dehşet verir.
Bu durumda, Başbakanın, siyasal mücadele ve münasebetlerde karşılıklı saygıyı «demokratik iklim» in birinci şartı olarak ileri sürmesiyle, vatandaşlar ve idareciler arasında karşılıklı saygıyı temelinden yıkıp «resmî sıfatı haiz kimseler» e istiyazlı bir durum sağlıyan yeni kanunları savunması elbette bağdaştırılamaz.
Demokrat Parti iktidarı, 1954 seçimlerinden bu yana, Türkiye'de, karşılıklı saygının hukukî temellerini ortadan kaldırmıştır; bu temelleri yeniden kurmayı ise hâlâ ısrarla reddetmektedir.
Vatandaşı, devlet adamlarına, kendi gördüğünden daha çok saygı göstermeğe mecbur tutan kanunlar yürürlükte bırakıldıkça Başbakanın «karşılıklı saygı» konusundaki tatlı sözlerini ciddiye alabilmek çok göçtür. Ne kadar güç olduğuna daha birkaç gün önce Çalışma Bakanının işçi temsilcileri hakkında pervasızca kullandığı sözler bir kere daha göstermiştir.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
KARŞILIKLI SAYGIYI KALDIRAN KANUNLAR
DEMOKRASİ, durumları ne olursa, olsun insanlar arasındaki resmî ve siyasal münasebetlerde saygının ancak karşılıklı olarak işlediği bir toplum düzenidir. Bu düzende hiç bir kimsenin bekliyebileceği saygı, kendisinin başkalarına göstermeğe razı olduğu saygıdan daha üstün olamaz. Onun için bu düzende, devlet adamları, vatandaştan bekledikleri saygıyı önce kendileri vatandaşa göstermek zorundadırlar.
İdarecilerini, kendine gösterilenden daha üstün bir saygıya lâyık gören vatandaş, demokrasinin fertler ölçüsünde başlıca teminatı olan insanlık onurunu kendi benliğinde, henüz yeteri kadar geliştirememiş; kendini, idaresindeki vatandaşlardan daha çok saygıya lâyık gören devlet adamı da demokrasinin idareciler için gerekli kıldığı tevazuu henüz edinememiş demektir.
Türkiye'de yeni çıkarılan bazı kanunlarsa, demokrasinin temel direklerinden biri olan karşılıklı saygı esasını reddetmektedir. Hele nasıl uygulandıkları görüldükten sonra, bu kanunların, devlet adamlarına, demokrasi kavramıyla ulaştırılamıyacak kadar imtiyazlı bir durum sağladığı kesin olarak anlaşılmıştır.
Bu kanunlar yürürlüğe girdiğinden beri, meselâ basına, meselâ muhalefet partilerine, meselâ üniversite veya sendika çevrelerine karşı birçok ağır suçlamalarda, hakaret derecesine varan saygısızlıklarda bulunulmuştur.
Basının, muhalefet partilerinin, üniversite kurullarının, işçi birliklerinin kendilerine - hem de hiç delil gösterilmeksizin - yöneltilen suçlamalara ve hakaretlere aynı üslupla karşılık vermeleri mümkün değildir. Çünkü iktidardaki devlet adamları, «resmî sıfatı haiz kimseler» olmayı bir imtiyazlı durum haline getirmiş bulunan özel kanunlarla korunmaktadırlar.
Zaman zaman meselâ Başbakanın, hiç bir kovuşturma tehlikesiyle karşılaşmaksızın, Türk basını için kullandığı bazı sözleri, Türk basını genel olarak iktidara karşı kullanacak olsa ağır imzalara çarptırılır.
Gene Başbakanın birkaç ay önce bazı üniversite çevrelerine karşı kullandığı sözler, üniversite mensuplarınca iktidara karşı kullanılacak olsa, o profesör veya doçentler derhal Bakanlık emrine alınacakları gibi, haklarında kovuşturma da açılır.
Birkaç gün önce Çalışma Bakanı da bütün işçi temsilcilerinin şeref ve itibarını zedeleyici uluorta isnatlarda bulunmuş, aralarında «komünist uşakları» olduğunu söylemiştir. Savcılık herhalde, bu yüzden Bakan hakkında kovuşturma açacak değildir. Oysa bazı işçi temsilcileri iktidara karşı böyle bir isnatta bulunacak olsalar nasıl cezalandırılacaklarını düşünmek bile insana dehşet verir.
Bu durumda, Başbakanın, siyasal mücadele ve münasebetlerde karşılıklı saygıyı «demokratik iklim» in birinci şartı olarak ileri sürmesiyle, vatandaşlar ve idareciler arasında karşılıklı saygıyı temelinden yıkıp «resmî sıfatı haiz kimseler» e istiyazlı bir durum sağlıyan yeni kanunları savunması elbette bağdaştırılamaz.
Demokrat Parti iktidarı, 1954 seçimlerinden bu yana, Türkiye'de, karşılıklı saygının hukukî temellerini ortadan kaldırmıştır; bu temelleri yeniden kurmayı ise hâlâ ısrarla reddetmektedir.
Vatandaşı, devlet adamlarına, kendi gördüğünden daha çok saygı göstermeğe mecbur tutan kanunlar yürürlükte bırakıldıkça Başbakanın «karşılıklı saygı» konusundaki tatlı sözlerini ciddiye alabilmek çok göçtür. Ne kadar güç olduğuna daha birkaç gün önce Çalışma Bakanının işçi temsilcileri hakkında pervasızca kullandığı sözler bir kere daha göstermiştir.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Karşılıklı Saygıyı Kaldıran Kanunlar,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/795 ulaşıldı.