Bağdat Paktı ve Eisenhower Doktrini
Başlık:
Bağdat Paktı ve Eisenhower Doktrini
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-03-13
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/34
Metin:
UZAKTAN
Bağdat Paktı ve Eisenhower Doktrini
AMERİKA'NIN Ortadoğu'da kendine yeni bir siyaset çizmek ve bu yeni siyaseti uygulamağa çalışmak için şu son ayları seçmiş bulunması, şüphesiz bir tesadüften ibaret değildir. İngiltere ile Fransa'nın Mısır'a tecavüzleri, Amerika'ya, bu yoldaki teşebbüsleri için en elverişli zemini sağlamıştır. Bu tecavüzden faydalanarak, Amerika, Ortadoğu'daki Arap devletlerinin gözünde, «emperyalist» olarak tanınan İngiltere ve Fransa gibi Batı Avrupa devletleriyle bir safta görünmekten kurtulma fırsatını bulmuş, ve Batılı müttefiklerini gücendirme bahasına da olsa, bu fırsatı ustaca kullanmasını bilmiştir.
Eisenhower Doktroniniin ileri sürülmesi imkânı ancak bu yoldan elde edilebildiğine göre, bu Doktorinin Ortadoğu'daki Arap devletlerince kabul edilip beklenen sonuçları vermesi de, her şeyden önce Amerikanın, Batılı dost ve müttefiklerine karşı, Ortadoğu ve kolonilerle ilgili meselelerde, bir kaç aydır takındığı menfi tavrı devam ettirmesine bağlıdır.
Bu Doktorinin Araplarca gerektiği kadar iyi karşılanması için ikinci bir şart ta, Amerika'nın, Arap - İsrail anlaşmazlığında İsrail'i bütün bütün yalnız bırakıp Arapları desteklemesidir. Fakat, bundan önce çıkan «Araplar ve İsrail karşısında Amerika» başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, Eisenhower idaresini bu hususta fazla ileri gitmekten alıkoyan iç baskılar vardır. Bu baskılar karşısında, Eisenhower idaresi, Arapları kazanmak ve Ortadoğu ile ilgili yeni tasarılarını gerçekleştirebilmek için sarfedeceği gayretleri, İsrail'e karşı manevi sorumluluğu ile daha iyi bağdaştırma imkânlarını aramak zorunda kalacaktır.
Eisenhower Doktrinin başarı ile uygulanabilmesi için üçüncü bir şart, Amerika'nın, Arap devletleri arasındaki ayrılıkları istismara kalkışmaktan veya böyle bir istismarcılık niyeti olması bile, Araplar arasındaki gruplaşmalarda taraf tuttuğu intibaını vermekten dikkatle kaçınıp, bu ayrılık ve gruplaşmalar üstünde bir vaziyet alabilmesidir. Rusya'nın Ortadoğu'da kendisiyle rekabetini, Amerika, ancak bu üçüncü şarta riayet etmekle güçleştirebilir.
Bn üçüncü şartsa, Amerika'nın Ortadoğu'da İngilizleri desteklemesini büsbütün tehlikeli bir hâle getirmiş olmaktadır.
Çünkü, bilindiği gibi, İngiltere Bağdat Paktında üyedir. Bağdat Paktı ise, ne kadar iyiniyetle tasarlanmış olursa olsun, Arap memleketleri arasında, birleştirici değil, ayırıcı bir unsurdur.
O bakımdan, İngirtere ile Türkiye'nin, Amerika'yı hâlâ Bağdat Paktına katılmağa, hiç değilse Bağdat Paktı ile Eisenhower Doktrini arasında bağlantı kurmağa zorlamaları, iki memleketin de Ortadoğu'daki realiteleri göremeyişlerine veya görmek istemeyişlerine, tipik bir örnektir. Bağdat Paktı ile Eisenhower Doktrini, biribirlerini tamamlamak şöyle dursun, biribirleriyle çelişme halindedirler. O kadar ki, Bağdat Paktı'nın, Amerika üye olmaksızın devamı bile, Eisenhower Doktrininin başarı şansını zayıflatmaktadır.
Hele Türk Başbakanının -7 Şubat tarihli Nevyork Times gazetesinde özeti çıkan bir demecinde - Eisenhower Doktrini gereğince Ortadoğu'ya yapılacak yeni yardımın, barışı tehlikeye düşüren Mısır ve Suriye gibi devletlerden önce Türkiye gibi bir «güvenlik ve istikrar unsuru» na yönelmesini istememesi, bu Doktrine hâkim olan zihniyetle Türk Hükümetinin zihniyeti arasında ne kadar derin bir ayrılık olduğunu göstermeğe yetmektedir. Mısır ve Suriye gibi «barışı tehlikeye düşüren» devletleri kazanabilmek Eisenhower Doktrininin başlıca hedeflerinden biri olduğuna göre, yapılacak yeni yardımı, Mısır ve Suriye'den çok, bu iki memlekete her gün en ağır hücumlarda bulunan Türkiye'ye yönetmekle, Eisenhower Doktrininin hedefine ulaşamıyacağı aşikârdır.
Washington ve Nevyorktaki siyasi çevreler, hususi konuşmalarında, artık Amerikasın Bağdat Paktına girmesi ihtimalinin büsbütün uzaklaştığını, hattâ böyle bir ihtimal bulunmadığını kesin olarak söylemekten kaçınmamaktadırlar.
Ortadoğu'daki Türk siyaseti ise Bağdat Paktına bağlı kaldığına göre, Amerika'nın, bu Pakt dışındaki Arap memleketlerini kazanabilmek için, İngiltere ve Fransa'dan olduğu kadar Türkiye'den de uzak durmak - hiç değilse uzak durmuş gibi görünmek - zorunda kalmasını tabii karşılamak gerekir.
Türk dış siyasetini yürütenlerin henüz bu durumu görmeyişleri, veya görmek istemeyişleri, ve Türkiye için Ortadoğu'da liderlik imkânının büsbütün ortadan kalktığı şu sırada, bir Libya gezisinin verdiği heyecanla, yeniden böyle bir liderlik hayaline kapılmış olmaları çok umut kırıcıdır.
Amerika'nın Ortadoğu meseleleri karşısındaki yeni tutumu, Türkiye için de artık Ortadoğu siyasetini yeniden çizmek, bu siyaseti şimdikinden bambaşka temeller üzerine kurmak zaruretini büsbütün kuvvetlendirmiş olsa gerektir.
Bülent ECEVİT
Cambridge, MASS.
Bağdat Paktı ve Eisenhower Doktrini
AMERİKA'NIN Ortadoğu'da kendine yeni bir siyaset çizmek ve bu yeni siyaseti uygulamağa çalışmak için şu son ayları seçmiş bulunması, şüphesiz bir tesadüften ibaret değildir. İngiltere ile Fransa'nın Mısır'a tecavüzleri, Amerika'ya, bu yoldaki teşebbüsleri için en elverişli zemini sağlamıştır. Bu tecavüzden faydalanarak, Amerika, Ortadoğu'daki Arap devletlerinin gözünde, «emperyalist» olarak tanınan İngiltere ve Fransa gibi Batı Avrupa devletleriyle bir safta görünmekten kurtulma fırsatını bulmuş, ve Batılı müttefiklerini gücendirme bahasına da olsa, bu fırsatı ustaca kullanmasını bilmiştir.
Eisenhower Doktroniniin ileri sürülmesi imkânı ancak bu yoldan elde edilebildiğine göre, bu Doktorinin Ortadoğu'daki Arap devletlerince kabul edilip beklenen sonuçları vermesi de, her şeyden önce Amerikanın, Batılı dost ve müttefiklerine karşı, Ortadoğu ve kolonilerle ilgili meselelerde, bir kaç aydır takındığı menfi tavrı devam ettirmesine bağlıdır.
Bu Doktorinin Araplarca gerektiği kadar iyi karşılanması için ikinci bir şart ta, Amerika'nın, Arap - İsrail anlaşmazlığında İsrail'i bütün bütün yalnız bırakıp Arapları desteklemesidir. Fakat, bundan önce çıkan «Araplar ve İsrail karşısında Amerika» başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, Eisenhower idaresini bu hususta fazla ileri gitmekten alıkoyan iç baskılar vardır. Bu baskılar karşısında, Eisenhower idaresi, Arapları kazanmak ve Ortadoğu ile ilgili yeni tasarılarını gerçekleştirebilmek için sarfedeceği gayretleri, İsrail'e karşı manevi sorumluluğu ile daha iyi bağdaştırma imkânlarını aramak zorunda kalacaktır.
Eisenhower Doktrinin başarı ile uygulanabilmesi için üçüncü bir şart, Amerika'nın, Arap devletleri arasındaki ayrılıkları istismara kalkışmaktan veya böyle bir istismarcılık niyeti olması bile, Araplar arasındaki gruplaşmalarda taraf tuttuğu intibaını vermekten dikkatle kaçınıp, bu ayrılık ve gruplaşmalar üstünde bir vaziyet alabilmesidir. Rusya'nın Ortadoğu'da kendisiyle rekabetini, Amerika, ancak bu üçüncü şarta riayet etmekle güçleştirebilir.
Bn üçüncü şartsa, Amerika'nın Ortadoğu'da İngilizleri desteklemesini büsbütün tehlikeli bir hâle getirmiş olmaktadır.
Çünkü, bilindiği gibi, İngiltere Bağdat Paktında üyedir. Bağdat Paktı ise, ne kadar iyiniyetle tasarlanmış olursa olsun, Arap memleketleri arasında, birleştirici değil, ayırıcı bir unsurdur.
O bakımdan, İngirtere ile Türkiye'nin, Amerika'yı hâlâ Bağdat Paktına katılmağa, hiç değilse Bağdat Paktı ile Eisenhower Doktrini arasında bağlantı kurmağa zorlamaları, iki memleketin de Ortadoğu'daki realiteleri göremeyişlerine veya görmek istemeyişlerine, tipik bir örnektir. Bağdat Paktı ile Eisenhower Doktrini, biribirlerini tamamlamak şöyle dursun, biribirleriyle çelişme halindedirler. O kadar ki, Bağdat Paktı'nın, Amerika üye olmaksızın devamı bile, Eisenhower Doktrininin başarı şansını zayıflatmaktadır.
Hele Türk Başbakanının -7 Şubat tarihli Nevyork Times gazetesinde özeti çıkan bir demecinde - Eisenhower Doktrini gereğince Ortadoğu'ya yapılacak yeni yardımın, barışı tehlikeye düşüren Mısır ve Suriye gibi devletlerden önce Türkiye gibi bir «güvenlik ve istikrar unsuru» na yönelmesini istememesi, bu Doktrine hâkim olan zihniyetle Türk Hükümetinin zihniyeti arasında ne kadar derin bir ayrılık olduğunu göstermeğe yetmektedir. Mısır ve Suriye gibi «barışı tehlikeye düşüren» devletleri kazanabilmek Eisenhower Doktrininin başlıca hedeflerinden biri olduğuna göre, yapılacak yeni yardımı, Mısır ve Suriye'den çok, bu iki memlekete her gün en ağır hücumlarda bulunan Türkiye'ye yönetmekle, Eisenhower Doktrininin hedefine ulaşamıyacağı aşikârdır.
Washington ve Nevyorktaki siyasi çevreler, hususi konuşmalarında, artık Amerikasın Bağdat Paktına girmesi ihtimalinin büsbütün uzaklaştığını, hattâ böyle bir ihtimal bulunmadığını kesin olarak söylemekten kaçınmamaktadırlar.
Ortadoğu'daki Türk siyaseti ise Bağdat Paktına bağlı kaldığına göre, Amerika'nın, bu Pakt dışındaki Arap memleketlerini kazanabilmek için, İngiltere ve Fransa'dan olduğu kadar Türkiye'den de uzak durmak - hiç değilse uzak durmuş gibi görünmek - zorunda kalmasını tabii karşılamak gerekir.
Türk dış siyasetini yürütenlerin henüz bu durumu görmeyişleri, veya görmek istemeyişleri, ve Türkiye için Ortadoğu'da liderlik imkânının büsbütün ortadan kalktığı şu sırada, bir Libya gezisinin verdiği heyecanla, yeniden böyle bir liderlik hayaline kapılmış olmaları çok umut kırıcıdır.
Amerika'nın Ortadoğu meseleleri karşısındaki yeni tutumu, Türkiye için de artık Ortadoğu siyasetini yeniden çizmek, bu siyaseti şimdikinden bambaşka temeller üzerine kurmak zaruretini büsbütün kuvvetlendirmiş olsa gerektir.
Bülent ECEVİT
Cambridge, MASS.
Koleksiyon
Alıntı
“Bağdat Paktı ve Eisenhower Doktrini,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 26 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/781 ulaşıldı.