İspanya'nın Durumu
Başlık:
İspanya'nın Durumu
Kaynak:
Son Havadis, "Dünya Politikası"
Tarih:
1953-01-16
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
16-1-1953
İspanya'nın durumu
Bülent ECEVİT
İkinci Dünya Harbi sonunda Batılı devletler, stratejik zaruretleri değil, demokratik gayelerı göz önünde tutarak bir araya gelmişlerdi. Henüz Doğudan yeni bir tehlikenin beklenmediği o sıralarda, savunma kaygılarını başka düşüncelerden, üstün tutmaya sebep görülmüyordu. Onun için, İspanya, coğrafi durumuna rağmen, Batı devletleri arasındaki her türlü yakınlaşmanın dışında bırakılmıştı.
Öylelikle bu memlekette, çevresine zararı dokunmayan bir faşist rejim, dışardan ciddî bir müdahaleyle karşılaşmaksızın yaşamaya devam etti.
İspanya’nın, geniş bir devletler topluluğu ortasında uzun zaman kendi başına yaşayamayacağı, o topluluğa katılabilmek uğrunda iç rejiminden ayrılmaya razı olacağı umuluyordu.
Halbuki bunun tersi oldu. İspanya kendi rejimini değil, Batılılar prensiplerini değiştirmeye başladılar. Batı devletleri, kendi aralarında demokratik ideallere bağlı kalmakla beraber, demirperde gerisinden beliren tehlike karşısındaki savunma hazırlıklarını da bu ideallere uygun bir şekilde yapmanın imkânsız olduğunu anladılar.
Netekim bu görüşledir ki, Yugoslavya Sovyet blokundan ayrılır ayrılmaz bu devleti, Komünizme sadık kalmasına rağmen, kendi aralarına almak için teşebbüslere girişmişlerdir. Yugoslavya’nın Batılılarla birleşmesi bu güne kadar gecikmişse, bu, sırf Yugoslavların kendi isteksizliğindendir.
Başlangıçta yalnız ekonomik dayanışma, sosyal ve kültürel yakınlaşma için girişilen teşebbüsler bile, müşterek tehlike büyüdükçe, bazı bakımlardan askerî birer mahiyet almaya başlamışdır.
Bunun en göze çarpan örneği Avrupa Konseyidir. Şimdi kurulması düşünülen Avrupa Ordusu gerçekleşirse, bu teşekkülle bağlantılı olacaktır.
Amerika’nın Avrupa’ya ekonomik yardımı da, Karşılıklı Güvenlik yardımı adını almış, ve stratejik ihtiyaçlar göz önünde tutularak ayarlanmaya başlanmıştır.
Staretejik düşünceler, Batı devletlerinin siyasetinde bu kadar ağır basar hâle geldikten sonra, İspanya’nın durumu ihmal edilemezdi.
İspanya, Atlas Okyonusu ile akdeniz arasında bir kapı durumunda idi. Bu kapının kilidi sayılan Cebelütarık İngilizlerin elinde olmakla beraber, İspanya ile işbirliği yapılmadıkça bu kilit noktanın güvenliği sağlanmış olmazdı.
Akdenizde büyük deniz kuvvetleri bulundurmaya karar veren Amerika için de İberya yarımadası, en elverişli bir ikmâl üssü sayılırdı.
Ayrıca, Doğudan gelecek bir saldırganlığın Avrupa’da ilerleyebilmesi ihtimali karşısında, kıt’adan sarp dağlarla ayrılan bu yarımadanın, bir hava üssü olarak değeri çok artıyordu.
Bu stratejik zaruretler önünde, Batı memleketlerindeki halk oyunu mukavemeti, Hükümetlerin de telkini ile, gitgide ortadan kalktı.
12 Kasım 1946 da, Birleşmiş Milletler üyesi memleketlerin Madrid’deki Büyük Elçi ve Elçilerini geri cekmeleri yolunda Genel Asamble tarafından yapılmış olan tavsiye, 4 yıl sonra, 5 Kasım 1950 de, 7 Lâtin Amerika memleketinin teklifi üzerine kaldırıldı, ve, en basta Türkiye olmak üzere, bütün üye devletler bu memlekete yeniden temsilci gönderdiler.
Gene 5 Kasım 1952 tarihli toplantısında, Genel Asamble, İspanya'nın, Birleşmiş Milletlerle ilgili teknik teşekküllere girebilmesine müsaade etmekle. bu memleketin Birleşmiş Milletler üyesi olması yolunda ilk adımı atmış oldu.
Bu müsaadeye davanılarak, İspanya, 10 Kasım 1950 de Birleşmiş Milletler Yiyecek ve Tarım Teşkilâtına; 7 Mayıs 1951 de Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Sağlık Teşkilâtına; ve nihayet geçen yıl, U.N.E.S.C.O ya alındı.
İspanya’nın Birleşmiş Milletlere büsbütün girmesi için şimdi, gene Lâtin Amerika devletleri tarafından teşebüse geçilmiştir. Bu teşebüsün de pek yakında müsbet netice vermesi beklenebilir.
Truman, Başkanlığı sona ermeden İspanya’nın Amerika ile iş birliğini sağlama bağlamak istemiş, ve, iki memleket arasında imzalanacak bir anlaşmanın hazırlıklarını süratlendirmiştir. Eisenhower’in Başkanlık görevine başlamasından sonra hemen imzalanması beklenen bu anlaşma gereğince, İspanya Amerika’ya, kendi topraklarındaki deniz ve hava üslerinden faydalanma hakkını tanıyacak, buna karşılık Amerika da İspanya’ya, Karşılıklı Güvenlik Teşkilâtı fonlarından 125 milyon dolarlık yardımda bulunacaktır.
Böylece, Atlantik Paktı devletlerile İspanya arasındaki askerî iş birliği kesinleşmiş olacaktır.
Hattâ Akdenizdeki son Müttefik deniz manevralarına, müşahit olarak, yüksek rütbeli İspanyol subaylarının çağrılması, bu memleketin Atlantik Paktına da alınması yolunda bir cereyan olduğu düşüncesine yer vermektedir.
Batı ile arasındaki yakınlaşmanın bu safhaya geldiği sırada, İspanya, Orta Doğu Arap memleketlerile de siyasî ve iktisadî münasebetlerini geliştirmek için teşebbüslere girişmiş, ilk adımda başarılı sonuçlar elde etmiştir. Dışişleri Bakanı Alberto Artajo’nun Orta Doğu’yu ziyaretini, bu bölge memlekelerile İspanya arasında ticarî Anlaşmalar takîb etmiştir.
Bundan, İspanya’nın, Batı blokuna tam olarak girdiği zaman, Orta Doğu Arap memleketlerile Batı devletleri arasındaki anlaşmazlıklarda bir aracı rolüne hazırlandığı mânası çıkarılabilir.
.
İspanya’nın Batı topluluğu içine alınmasını demokratik ideallerden fedakârlık edildiği şekilinde görmek doğru değildir. Nasıl Yugoslavya, bu topluluğa yaklaştıkça daha demokratik bir yola girmişse, İspanya’nın da o yola girmesi, şimdi daha ümitle beklenebilir.
Azimliliğinden olduğu kadar barışçılığından da şüphe edilmeyen bu memleketin, kendi aralarında yer alması, her hâlde Batılılar için büyük bir kazanç olacaktır.
İspanya'nın durumu
Bülent ECEVİT
İkinci Dünya Harbi sonunda Batılı devletler, stratejik zaruretleri değil, demokratik gayelerı göz önünde tutarak bir araya gelmişlerdi. Henüz Doğudan yeni bir tehlikenin beklenmediği o sıralarda, savunma kaygılarını başka düşüncelerden, üstün tutmaya sebep görülmüyordu. Onun için, İspanya, coğrafi durumuna rağmen, Batı devletleri arasındaki her türlü yakınlaşmanın dışında bırakılmıştı.
Öylelikle bu memlekette, çevresine zararı dokunmayan bir faşist rejim, dışardan ciddî bir müdahaleyle karşılaşmaksızın yaşamaya devam etti.
İspanya’nın, geniş bir devletler topluluğu ortasında uzun zaman kendi başına yaşayamayacağı, o topluluğa katılabilmek uğrunda iç rejiminden ayrılmaya razı olacağı umuluyordu.
Halbuki bunun tersi oldu. İspanya kendi rejimini değil, Batılılar prensiplerini değiştirmeye başladılar. Batı devletleri, kendi aralarında demokratik ideallere bağlı kalmakla beraber, demirperde gerisinden beliren tehlike karşısındaki savunma hazırlıklarını da bu ideallere uygun bir şekilde yapmanın imkânsız olduğunu anladılar.
Netekim bu görüşledir ki, Yugoslavya Sovyet blokundan ayrılır ayrılmaz bu devleti, Komünizme sadık kalmasına rağmen, kendi aralarına almak için teşebbüslere girişmişlerdir. Yugoslavya’nın Batılılarla birleşmesi bu güne kadar gecikmişse, bu, sırf Yugoslavların kendi isteksizliğindendir.
Başlangıçta yalnız ekonomik dayanışma, sosyal ve kültürel yakınlaşma için girişilen teşebbüsler bile, müşterek tehlike büyüdükçe, bazı bakımlardan askerî birer mahiyet almaya başlamışdır.
Bunun en göze çarpan örneği Avrupa Konseyidir. Şimdi kurulması düşünülen Avrupa Ordusu gerçekleşirse, bu teşekkülle bağlantılı olacaktır.
Amerika’nın Avrupa’ya ekonomik yardımı da, Karşılıklı Güvenlik yardımı adını almış, ve stratejik ihtiyaçlar göz önünde tutularak ayarlanmaya başlanmıştır.
Staretejik düşünceler, Batı devletlerinin siyasetinde bu kadar ağır basar hâle geldikten sonra, İspanya’nın durumu ihmal edilemezdi.
İspanya, Atlas Okyonusu ile akdeniz arasında bir kapı durumunda idi. Bu kapının kilidi sayılan Cebelütarık İngilizlerin elinde olmakla beraber, İspanya ile işbirliği yapılmadıkça bu kilit noktanın güvenliği sağlanmış olmazdı.
Akdenizde büyük deniz kuvvetleri bulundurmaya karar veren Amerika için de İberya yarımadası, en elverişli bir ikmâl üssü sayılırdı.
Ayrıca, Doğudan gelecek bir saldırganlığın Avrupa’da ilerleyebilmesi ihtimali karşısında, kıt’adan sarp dağlarla ayrılan bu yarımadanın, bir hava üssü olarak değeri çok artıyordu.
Bu stratejik zaruretler önünde, Batı memleketlerindeki halk oyunu mukavemeti, Hükümetlerin de telkini ile, gitgide ortadan kalktı.
12 Kasım 1946 da, Birleşmiş Milletler üyesi memleketlerin Madrid’deki Büyük Elçi ve Elçilerini geri cekmeleri yolunda Genel Asamble tarafından yapılmış olan tavsiye, 4 yıl sonra, 5 Kasım 1950 de, 7 Lâtin Amerika memleketinin teklifi üzerine kaldırıldı, ve, en basta Türkiye olmak üzere, bütün üye devletler bu memlekete yeniden temsilci gönderdiler.
Gene 5 Kasım 1952 tarihli toplantısında, Genel Asamble, İspanya'nın, Birleşmiş Milletlerle ilgili teknik teşekküllere girebilmesine müsaade etmekle. bu memleketin Birleşmiş Milletler üyesi olması yolunda ilk adımı atmış oldu.
Bu müsaadeye davanılarak, İspanya, 10 Kasım 1950 de Birleşmiş Milletler Yiyecek ve Tarım Teşkilâtına; 7 Mayıs 1951 de Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Sağlık Teşkilâtına; ve nihayet geçen yıl, U.N.E.S.C.O ya alındı.
İspanya’nın Birleşmiş Milletlere büsbütün girmesi için şimdi, gene Lâtin Amerika devletleri tarafından teşebüse geçilmiştir. Bu teşebüsün de pek yakında müsbet netice vermesi beklenebilir.
Truman, Başkanlığı sona ermeden İspanya’nın Amerika ile iş birliğini sağlama bağlamak istemiş, ve, iki memleket arasında imzalanacak bir anlaşmanın hazırlıklarını süratlendirmiştir. Eisenhower’in Başkanlık görevine başlamasından sonra hemen imzalanması beklenen bu anlaşma gereğince, İspanya Amerika’ya, kendi topraklarındaki deniz ve hava üslerinden faydalanma hakkını tanıyacak, buna karşılık Amerika da İspanya’ya, Karşılıklı Güvenlik Teşkilâtı fonlarından 125 milyon dolarlık yardımda bulunacaktır.
Böylece, Atlantik Paktı devletlerile İspanya arasındaki askerî iş birliği kesinleşmiş olacaktır.
Hattâ Akdenizdeki son Müttefik deniz manevralarına, müşahit olarak, yüksek rütbeli İspanyol subaylarının çağrılması, bu memleketin Atlantik Paktına da alınması yolunda bir cereyan olduğu düşüncesine yer vermektedir.
Batı ile arasındaki yakınlaşmanın bu safhaya geldiği sırada, İspanya, Orta Doğu Arap memleketlerile de siyasî ve iktisadî münasebetlerini geliştirmek için teşebbüslere girişmiş, ilk adımda başarılı sonuçlar elde etmiştir. Dışişleri Bakanı Alberto Artajo’nun Orta Doğu’yu ziyaretini, bu bölge memlekelerile İspanya arasında ticarî Anlaşmalar takîb etmiştir.
Bundan, İspanya’nın, Batı blokuna tam olarak girdiği zaman, Orta Doğu Arap memleketlerile Batı devletleri arasındaki anlaşmazlıklarda bir aracı rolüne hazırlandığı mânası çıkarılabilir.
.
İspanya’nın Batı topluluğu içine alınmasını demokratik ideallerden fedakârlık edildiği şekilinde görmek doğru değildir. Nasıl Yugoslavya, bu topluluğa yaklaştıkça daha demokratik bir yola girmişse, İspanya’nın da o yola girmesi, şimdi daha ümitle beklenebilir.
Azimliliğinden olduğu kadar barışçılığından da şüphe edilmeyen bu memleketin, kendi aralarında yer alması, her hâlde Batılılar için büyük bir kazanç olacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“İspanya'nın Durumu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/78 ulaşıldı.