Türk Milletinin Sorumluluğu
Başlık:
Türk Milletinin Sorumluluğu
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-02-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/34
Metin:
UZAKTAN
Türk milletinin sorumluluğu
Her milletin tarihinde olduğu gibi Türk milletinin de yakın tarihinde pek çok başarısız idareciye; kötü idareye rastlanır. Fakat yüzyıllarca hemen aralıksız sürüp giden bir kötü idare geleneği bile Türk milletinin canlılığını, sorumluluk duygusunu körletememiş, bu canlılık ve sorumluluk duygusu, bir geniş devlet yapısını, başındaki kötü idareye rağmen, yüzyıllarca bağımsız ve ayakta tutabilmiş, daha çok ayakta tutulamaz hâle gelince de o devlet yapısını yıkıp yerine yenisini kurabilmiştir.
Osmanlı İsparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine geçişte görülen bu olaya, Türk milletinin daha eski çağlara ve daha doğuya kadar uzanan tarihinde de sık sık rastlanır. Uzun Türk tarihi boyunca idarecilerin hataları, ölçüsüzlükleri yüzünden nice Türk devleti yıkılmış, fakat temel niteliklerini yaşatarak ayakta kalan Türk milleti her zaman yıkılan devletin yerine yenisini ve daha kuvvetlisini kurmağa muvaffak olmuş, bağımsızlığını ve millet olarak bütünlüğünü — hattâ içinden bölündüğü zamanlar ayrı ayrı uzuvlaşarak— muhafaza edebilmiştir.
Türk milletinin bu üstünlüğünü görerek ona devlet idaresinde gerçek söz hakkı tanımak isteyen, bunun devlet yapısı için bir zaaf değil, bir kuvvet ve süreklilik etkeni olacağını idrak eden Türk liderlerinin sayısı ise, tarihimiz boyunca, maalesef ikiyi geçmez: Bu iki lider Atatürk'le İnönü'dür.
Atatürk, süresini doldurup çürümüş bir devlet yapısını yıkarak yerine yenisini kurabilmek, hattâ bu yeni devlet yapısı içinde bir de yeni toplum düzeni yaratabilmek için — hem de işgal altındaki bir memlekette— kendine tek dayanak olarak halkoyunu ve halk iradesini seçmiş; İnönü de, 6 yıl süren bir dünya harbi sona erer ermez, ve Cumhuriyetle beraber kurulan yeni toplum düzeninin kökleşmesini bile beklemeğe lüzum görmeksizin, otokratik devlet idaresi geleneğinin kendisine devrettiği son kalıntıları da reddederek, halkoyunu ve halk iradesini Türk devlet yapısının tek nâzımı durumuna geçirmiştir.
1950 mayısından bu yana Türk devlet idaresinde görülen bütün gerilemeler, o tarihten beri yeni idarecilerin halk iradesi üzerine — hem de kendilerini iktidara getirmiş olan halk iradesi üzerine — yeniden uygulamağa başladıkları baskılara muvazi bir seyir takib eder. Altı buçuk yıldır Türkiye'de halka tanınan söz ve denetleme hakkı kısıldıkça idaredeki aksaklık ve gerilemelerin arttığı görülür.
Tarihi boyunca daha ağır durumlardan da selâmete çıkmasını bilmiş olan Türk milleti, bugünkü durumu düzeltme yolunu da ergeç bulacaktır. Türk milletinin canlılığına, sorumluluk duygusuna, uzun tarihi boyunca bağımsız yaşamasını sağlamış olan temel niteliklerine inanan bir kimse bundan şüphe edemez.
Bu durumun, ilerisi için kaygı veren belki tek yönü, üyesi bulunduğumuz Batılı milletler topluluğundaki mevkiimizi sarsmasıdır. Amerika siyaset ve basın çevreleriyle 20 — 25 günlük bir temas, yakın zamana kadar bize en çok iyi niyet besliyen Amerika'da bile mevkiimizin şimdiden ne kadar sarsılmış olduğunu anlamağa yetmektedir.
Oysa, üyesi bulunduğumuz Batılı miletler topluluğunu yeni dünya şartları içinde ayakta tutabilen tek şey, bu topluluk içindeki dayanışma, hattâ kaynaşmadır. Onun için, bugünkü dünya şartları içinde, dost ve müttefiklerimizin bizim hakkımızdaki düşüncelerini hiçe saymak, memleket hayrına bir tutum sayılamaz.
Tarihi boyunca kendi menfaatlerini, tarihte iyi ad bırakmış idarecilerinin bile pek çoğundan daha iyi görebilmiş olan Türk milleti, umulur ki, süresini doldurmuş dar bir milliyetçilik anlayışının son kalıntılarından da bir an önce kurtularak, kendi iç meseleleriyle dünya üzerindeki mevkii arasında ne kadar sağlam bir bağlantı kurulmuş olduğunu görmekle ve ona göre davranmakta gecikmesin!
Bülent ECEVİT
. Cambridge, MASS.
Türk milletinin sorumluluğu
Her milletin tarihinde olduğu gibi Türk milletinin de yakın tarihinde pek çok başarısız idareciye; kötü idareye rastlanır. Fakat yüzyıllarca hemen aralıksız sürüp giden bir kötü idare geleneği bile Türk milletinin canlılığını, sorumluluk duygusunu körletememiş, bu canlılık ve sorumluluk duygusu, bir geniş devlet yapısını, başındaki kötü idareye rağmen, yüzyıllarca bağımsız ve ayakta tutabilmiş, daha çok ayakta tutulamaz hâle gelince de o devlet yapısını yıkıp yerine yenisini kurabilmiştir.
Osmanlı İsparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine geçişte görülen bu olaya, Türk milletinin daha eski çağlara ve daha doğuya kadar uzanan tarihinde de sık sık rastlanır. Uzun Türk tarihi boyunca idarecilerin hataları, ölçüsüzlükleri yüzünden nice Türk devleti yıkılmış, fakat temel niteliklerini yaşatarak ayakta kalan Türk milleti her zaman yıkılan devletin yerine yenisini ve daha kuvvetlisini kurmağa muvaffak olmuş, bağımsızlığını ve millet olarak bütünlüğünü — hattâ içinden bölündüğü zamanlar ayrı ayrı uzuvlaşarak— muhafaza edebilmiştir.
Türk milletinin bu üstünlüğünü görerek ona devlet idaresinde gerçek söz hakkı tanımak isteyen, bunun devlet yapısı için bir zaaf değil, bir kuvvet ve süreklilik etkeni olacağını idrak eden Türk liderlerinin sayısı ise, tarihimiz boyunca, maalesef ikiyi geçmez: Bu iki lider Atatürk'le İnönü'dür.
Atatürk, süresini doldurup çürümüş bir devlet yapısını yıkarak yerine yenisini kurabilmek, hattâ bu yeni devlet yapısı içinde bir de yeni toplum düzeni yaratabilmek için — hem de işgal altındaki bir memlekette— kendine tek dayanak olarak halkoyunu ve halk iradesini seçmiş; İnönü de, 6 yıl süren bir dünya harbi sona erer ermez, ve Cumhuriyetle beraber kurulan yeni toplum düzeninin kökleşmesini bile beklemeğe lüzum görmeksizin, otokratik devlet idaresi geleneğinin kendisine devrettiği son kalıntıları da reddederek, halkoyunu ve halk iradesini Türk devlet yapısının tek nâzımı durumuna geçirmiştir.
1950 mayısından bu yana Türk devlet idaresinde görülen bütün gerilemeler, o tarihten beri yeni idarecilerin halk iradesi üzerine — hem de kendilerini iktidara getirmiş olan halk iradesi üzerine — yeniden uygulamağa başladıkları baskılara muvazi bir seyir takib eder. Altı buçuk yıldır Türkiye'de halka tanınan söz ve denetleme hakkı kısıldıkça idaredeki aksaklık ve gerilemelerin arttığı görülür.
Tarihi boyunca daha ağır durumlardan da selâmete çıkmasını bilmiş olan Türk milleti, bugünkü durumu düzeltme yolunu da ergeç bulacaktır. Türk milletinin canlılığına, sorumluluk duygusuna, uzun tarihi boyunca bağımsız yaşamasını sağlamış olan temel niteliklerine inanan bir kimse bundan şüphe edemez.
Bu durumun, ilerisi için kaygı veren belki tek yönü, üyesi bulunduğumuz Batılı milletler topluluğundaki mevkiimizi sarsmasıdır. Amerika siyaset ve basın çevreleriyle 20 — 25 günlük bir temas, yakın zamana kadar bize en çok iyi niyet besliyen Amerika'da bile mevkiimizin şimdiden ne kadar sarsılmış olduğunu anlamağa yetmektedir.
Oysa, üyesi bulunduğumuz Batılı miletler topluluğunu yeni dünya şartları içinde ayakta tutabilen tek şey, bu topluluk içindeki dayanışma, hattâ kaynaşmadır. Onun için, bugünkü dünya şartları içinde, dost ve müttefiklerimizin bizim hakkımızdaki düşüncelerini hiçe saymak, memleket hayrına bir tutum sayılamaz.
Tarihi boyunca kendi menfaatlerini, tarihte iyi ad bırakmış idarecilerinin bile pek çoğundan daha iyi görebilmiş olan Türk milleti, umulur ki, süresini doldurmuş dar bir milliyetçilik anlayışının son kalıntılarından da bir an önce kurtularak, kendi iç meseleleriyle dünya üzerindeki mevkii arasında ne kadar sağlam bir bağlantı kurulmuş olduğunu görmekle ve ona göre davranmakta gecikmesin!
Bülent ECEVİT
. Cambridge, MASS.
Koleksiyon
Alıntı
“Türk Milletinin Sorumluluğu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/773 ulaşıldı.