Orta Doğu Çıkmazı
Başlık:
Orta Doğu Çıkmazı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1957-01-05
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/34
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Ortadoğu çıkmazı
Türkiye'nin olsun, Batılı müttefiklerimizin olsun, Ortadoğu siyasetleri, aşırı tedbirlerle aşırı tavizler arasında bocalamaktadır. Bu yüzden de ne tedbirlerin ne tavizlerin faydası görülmektedir. Tersine, gerek Türkiye gerek Batılı müttefiklerimiz, baş vurdukları aşırı tedbirlerle de verdikleri aşırı tavizlerle de, Ortadoğu'daki durumlarını her gün biraz daha zayıf düşürmektedirler.
İlkin verdiği tavizlerle Albay Nasır'ın şöhret ve nüfuzunu kısa zamanda şişirmesine yardım eden Birleşik Amerika, sonra birden bire Nasır rejiminin aleyhine dönerek, kendisinin de payı bulunan bu şöhret ve nüfuz şişkinliğinin Batı dünyası aleyhine çevrilmesinde rol oynamıştır.
Arap-İsrail anlaşmazlığında ilkin Araplar'a geniş tavizler veren Batılılar, sonra birden bire siyasetlerini değiştirerek bu Arap memleketlerinden birine karşı, İsrail'le bir safta, silâhlı tecavüze girişmişlerdir.
Daha birkaç hafta önceye kadar Batı Avrupa'lı iki müttefikinin Ortadoğu hâdiselerine silâhlı müdahalesini en ağır bir şekilde takbih eden Birleşik Amerika, şimdi kendisi silâhlı müdahale tehdidinde bulunmaktadır.
Bu türlü çelişmeler Türkiye'nin Ortadoğu siyasetinde de günden güne daha çok kendini gösteriyor. Türkiye'nin Ortadoğu'daki silâhlı müdahaleyi tasvip mi yoksa takbih mi ettiği bile anlaşılamamıştır. Arap devlet başkanlarının imzaladığı Beyrut tebliğini desteklememizden, Ortadoğu hâdiselerine silâhlı müdahalede buludukları takdirde kendi Batılı müttefiklerimize karşı cephe alacağımız mânası çıkarılabildiği hâlde, iktidar sözcülerinin kullandıkları ağız, genel olarak silâhlı müdahaleyi kesin olarak tasvip ettiğimiz intibaını yaratmaktadır.
Bir yandan bize karşı kötü niyetlerini saklamayan bazı Arap memleketlerini hoşnut etmek için İsrail'de ki Elçimiz geri çağırılırken, bir yandan da iktidar sözcüleri ayni Arap memleketlerine karşı en ağır dili kullanmakta, hattâ bizzat sorumlu devlet adamlarımız, o memleketlerdeki idarecilerin halkı temsil etmediklerini, yani idarecilerinin gayrı meşru olduğunu ileri sürmektedirler.
Bu ve buna benzer çelişmeler içinde bocalayan bir siyasetin Ortadoğu'da bize dosttan çok düşman kazandırması, yakın zamana kadar dostumuz sayılabilecek bazı Ortadoğu memleketlerinde bile bize karşı güvensizliği artırması pek tabiidir. Nitekim böyle üzücü gelişmelerin belirtileri sık sık görülür olmuştur.
Meselâ, İsrail'deki Elçimizi çekmekle hoşnut edeceğimizi umduğumuz Arap memleketlerinden biri Ürdündü. Oysa, bu yersiz tavizimizin hemen ardından Ürdün'de aleyhimize nümayişler oldu. Gerçi sorumlu devlet adamlarımız Mecliste böyle nümayişlerin «tertipli» olduğunu söylediler ama, aleyhimizdeki cereyanların belirtileri bu kadarla da kalmadı. Gazetelerde dün çıkan bir haberden öğrendiğimize göre şimdi Ürdün Türkiye'deki Elçiliğini kapatmayı düşünmektedir. Ancak hükümetin alabileceği böyle bir karar için de «tertipli» denemese gerektir.
Bizim, bazı Arap memleketlerini, o arada Ürdün'ü hoşnut edebilmek umuduyla İsrail'deki Elçimizi çekmek suretiyle vermiş bulunduğumuz tavize, Ürdün'ün Türkiye'deki Elçiliğini kapatmakla mukabeleyi tasarlaması, dış siyasetimizi idare edenlerin üzerinde durmaları gerekli, ibret verici bir hâdisedir.
Devlet adamlarımız, Ortadoğuda aleyhimizdeki cereyanlardan en çok komünist tahrikçiliğini sorumlu tutmaktadırlar. Gerçekten, Ortadoğuda komünistlerin bize karşı tahrikçilik yaptıklarına şüphe yoktur. Ama bu tahrikçiliğe karşı tedbirler ararken doğru bildiğimiz yoldan şaşmak bize hiç bir şey kazandırmamaktadır. Nitekim son günlerin bir başka ibret verici hâdisesi de, Sovyet Rusya'nın İsrail'e yeniden Elçi yollamak kararını vermiş olmasıdır. Biz güya aleyhimizde ki komünist tahriklerini tesirsiz bırakabilmek için Telaviv Elçimizi geri çağırmıştık. Oysa şimdi bizzat komünistler Telaviv'e yeniden Elçi yollamaktadırlar.
Bütün bunlar gösteriyor ki gerek Türkiye'nin gerek Batılı müttefiklerimizin Ortadoğu siyasetleri çıkmaza düşmüştür. Bu çıkmazdan kurtulabilmek için Ortadoğu hâdiseleri karşısındaki davranışımızı, düşünce tarzımızı temelinden değiştirmemiz gereklidir. Batılı müttefiklerimizin kısa vadeli menfaatleri, böyle bir değişikliği onlar için şimdilik güçleştiriyor olabilir. Ama bizim için böyle bir güçlük yoktur. Türkiye Ortadoğu siyasetini kendi başına da çizebilir ve çizmelidir. Nitekim, Ortadoğuda Batılı dostlarından ayrı bir siyaset güttüğü yıllarda Türkiye hiç bir şey kaybetmemiş, tersine, pek çok şey kazanmıştı. O yıllarda elde ettiğimiz mânevi kazançlarsa, şimdi bir kaç yıl içinde harcamvermiştir.
Bülent ECEVİT
Ortadoğu çıkmazı
Türkiye'nin olsun, Batılı müttefiklerimizin olsun, Ortadoğu siyasetleri, aşırı tedbirlerle aşırı tavizler arasında bocalamaktadır. Bu yüzden de ne tedbirlerin ne tavizlerin faydası görülmektedir. Tersine, gerek Türkiye gerek Batılı müttefiklerimiz, baş vurdukları aşırı tedbirlerle de verdikleri aşırı tavizlerle de, Ortadoğu'daki durumlarını her gün biraz daha zayıf düşürmektedirler.
İlkin verdiği tavizlerle Albay Nasır'ın şöhret ve nüfuzunu kısa zamanda şişirmesine yardım eden Birleşik Amerika, sonra birden bire Nasır rejiminin aleyhine dönerek, kendisinin de payı bulunan bu şöhret ve nüfuz şişkinliğinin Batı dünyası aleyhine çevrilmesinde rol oynamıştır.
Arap-İsrail anlaşmazlığında ilkin Araplar'a geniş tavizler veren Batılılar, sonra birden bire siyasetlerini değiştirerek bu Arap memleketlerinden birine karşı, İsrail'le bir safta, silâhlı tecavüze girişmişlerdir.
Daha birkaç hafta önceye kadar Batı Avrupa'lı iki müttefikinin Ortadoğu hâdiselerine silâhlı müdahalesini en ağır bir şekilde takbih eden Birleşik Amerika, şimdi kendisi silâhlı müdahale tehdidinde bulunmaktadır.
Bu türlü çelişmeler Türkiye'nin Ortadoğu siyasetinde de günden güne daha çok kendini gösteriyor. Türkiye'nin Ortadoğu'daki silâhlı müdahaleyi tasvip mi yoksa takbih mi ettiği bile anlaşılamamıştır. Arap devlet başkanlarının imzaladığı Beyrut tebliğini desteklememizden, Ortadoğu hâdiselerine silâhlı müdahalede buludukları takdirde kendi Batılı müttefiklerimize karşı cephe alacağımız mânası çıkarılabildiği hâlde, iktidar sözcülerinin kullandıkları ağız, genel olarak silâhlı müdahaleyi kesin olarak tasvip ettiğimiz intibaını yaratmaktadır.
Bir yandan bize karşı kötü niyetlerini saklamayan bazı Arap memleketlerini hoşnut etmek için İsrail'de ki Elçimiz geri çağırılırken, bir yandan da iktidar sözcüleri ayni Arap memleketlerine karşı en ağır dili kullanmakta, hattâ bizzat sorumlu devlet adamlarımız, o memleketlerdeki idarecilerin halkı temsil etmediklerini, yani idarecilerinin gayrı meşru olduğunu ileri sürmektedirler.
Bu ve buna benzer çelişmeler içinde bocalayan bir siyasetin Ortadoğu'da bize dosttan çok düşman kazandırması, yakın zamana kadar dostumuz sayılabilecek bazı Ortadoğu memleketlerinde bile bize karşı güvensizliği artırması pek tabiidir. Nitekim böyle üzücü gelişmelerin belirtileri sık sık görülür olmuştur.
Meselâ, İsrail'deki Elçimizi çekmekle hoşnut edeceğimizi umduğumuz Arap memleketlerinden biri Ürdündü. Oysa, bu yersiz tavizimizin hemen ardından Ürdün'de aleyhimize nümayişler oldu. Gerçi sorumlu devlet adamlarımız Mecliste böyle nümayişlerin «tertipli» olduğunu söylediler ama, aleyhimizdeki cereyanların belirtileri bu kadarla da kalmadı. Gazetelerde dün çıkan bir haberden öğrendiğimize göre şimdi Ürdün Türkiye'deki Elçiliğini kapatmayı düşünmektedir. Ancak hükümetin alabileceği böyle bir karar için de «tertipli» denemese gerektir.
Bizim, bazı Arap memleketlerini, o arada Ürdün'ü hoşnut edebilmek umuduyla İsrail'deki Elçimizi çekmek suretiyle vermiş bulunduğumuz tavize, Ürdün'ün Türkiye'deki Elçiliğini kapatmakla mukabeleyi tasarlaması, dış siyasetimizi idare edenlerin üzerinde durmaları gerekli, ibret verici bir hâdisedir.
Devlet adamlarımız, Ortadoğuda aleyhimizdeki cereyanlardan en çok komünist tahrikçiliğini sorumlu tutmaktadırlar. Gerçekten, Ortadoğuda komünistlerin bize karşı tahrikçilik yaptıklarına şüphe yoktur. Ama bu tahrikçiliğe karşı tedbirler ararken doğru bildiğimiz yoldan şaşmak bize hiç bir şey kazandırmamaktadır. Nitekim son günlerin bir başka ibret verici hâdisesi de, Sovyet Rusya'nın İsrail'e yeniden Elçi yollamak kararını vermiş olmasıdır. Biz güya aleyhimizde ki komünist tahriklerini tesirsiz bırakabilmek için Telaviv Elçimizi geri çağırmıştık. Oysa şimdi bizzat komünistler Telaviv'e yeniden Elçi yollamaktadırlar.
Bütün bunlar gösteriyor ki gerek Türkiye'nin gerek Batılı müttefiklerimizin Ortadoğu siyasetleri çıkmaza düşmüştür. Bu çıkmazdan kurtulabilmek için Ortadoğu hâdiseleri karşısındaki davranışımızı, düşünce tarzımızı temelinden değiştirmemiz gereklidir. Batılı müttefiklerimizin kısa vadeli menfaatleri, böyle bir değişikliği onlar için şimdilik güçleştiriyor olabilir. Ama bizim için böyle bir güçlük yoktur. Türkiye Ortadoğu siyasetini kendi başına da çizebilir ve çizmelidir. Nitekim, Ortadoğuda Batılı dostlarından ayrı bir siyaset güttüğü yıllarda Türkiye hiç bir şey kaybetmemiş, tersine, pek çok şey kazanmıştı. O yıllarda elde ettiğimiz mânevi kazançlarsa, şimdi bir kaç yıl içinde harcamvermiştir.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Orta Doğu Çıkmazı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/765 ulaşıldı.