Önce Vatandaşın Huzuru
Başlık:
Önce Vatandaşın Huzuru
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-12-28
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Önce vatandaşın huzuru
İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulunda bir şiir okuma müsabakası yapıldığı sırada, bir edebiyat doçentinin şiir okuma tekniği üzerindeki konuşmasına engel olmak isteyen bir sivil polis, ayni zamanda, o Yüksek Okulda öğrenciymiş.
Bu haber 14 Aralık günü CUMHURİYET gazetesinde çıktı. Daha sonra HALK gazetesinde tekrarlandı. İşlerine gelmeyen her haberi, eğriliğine doğruluğuna bakmaksızın yalanlamakta zorluk çekmez görünen idare makamları, bu haberi yalanlamağa bile kalkışmadılar. Onun için doğruluğundan şüpheye yer olmasa gerek.
Öğrenci yatakahanelerinde polislerin yatırıldığını, yabancı bilim adamlarının konferanslarına tabancalı polislerle coplu inzibat erleri gönderildiğini, öğrenci münazaraları sonunda jüri üyesi profesörlerin bir-iki söz söylemelerine görevli polislerce engel olduğunu biliyorduk. Ama, öğrencilerin sivil polis olarak öğretmenlerini kontrol edebildikleri, onlara açıktan açığa engel olabildikleri günlere de eriştiğimizden haberimiz yoktu. Şimdi bunu da öğrendik.
Demokratik memleketlerde polisin ödevi vatandaşlara güvenlik ve zuhur saklamaktır. Fakat, karşısındaki öğrenciler arasında kendisini kontrol etmekle, söylediklerini emniyet makamlarına bildirmekle, bu makamların uygun görmeyebileceği hareketlerde bulunursa kendisine engel olmakla görevli sivil polisler de bulunduğunu veya bulunabileceğini bilen bir profesör veya doçent, ders verirken, öğrencileriyle konuşurken, herhâlde, bir demokratik memlekette her bilim adamının hakkı olan güvenlik ve huzuru duyamıyacaktır.
Sınıf ve yatakhane arkadaşları arasında her dediklerine kulak kabartıp bu hususta raporlar düzenlemekle görevli sivil polisler bulunabileceğini bilen öğrenciler, herhâlde, biribirleriyle yakın arkadaşlık kurmaktan bile çekinir olacaklardır. Ömür boyu devam edebilecek arkadaşlıkların köklerini,karşılıklı şüphe ve korkular, daha okul sıralarında, kemirmeğe başlıyacaktır.
Babanın oğuldan, kardeşin kardeşten şüphe ettiği rejimlere dair anlatılanları okur ve dinler de, o beyenilmeyen tek parti çağımızda bile, bu türlü rejimlerde yaşayan insanlara acırdık.
Bugün memleketimizde böyle bir durum yoksa da, öğretmenin öğrenciden, öğrencilerin biribirlerinden şüphe ettikleri bir düzenle, babanın oğuldan, kardeşin kardeşten şüphe ettiği düzenler arasında pek büyük bir ayrılık kaldığı söylenemez.
«Asayiş berkemal» olsun, bunu hepimiz isteriz ama, yurdumuzda, karşılıklı şüphe ve korku üzerine değil, karşılıklı güven üzerine kurulu bir asayiş isteriz. Karşılıklı şüphe ve korku üzerine kurulu bir asayiş, aslında, vatandaşın değil, ancak iktidardakilerin huzur ve güvenliğini gözeten bir asayiştir. Demokratik ülkelerde ise, vatandaşın huzuru, iktidardakilerin huzurundan daha önce gözetilmek geerkir. Hem demokratik ülkelerde, iktidarda bulunanlar, kendi huzur ve güvenliklerini, polis eliyle değil, yurda hizmet, vatandaş haklarına saygı yoluyla sağlamağa çalışırlar. Türk toplumu kadar ağır başlı, olgun bir toplumda yurduna hizmet etmek için çalıştığından, vatandaş haklarına saygı gösterdiğinden emin bulunan iktidar mensuplarının, kendileri hesabına huzursuzluk, güvensizlik duymaları için hiç bir sebep yoktur.
Eğer sırf arkalarından neler söylendiğini öğrenmek için sivil polisten faydalanıyorlarsa, bunun daha kolay bir yolu vardır: Basını biraz daha serbest bırakır, toplantı hürriyetini genişletir, radyoda muhalefete söz hakkı tanır, öylece, bugün arkalarından neler söyleniyorsa, hepsinin yüzlerine karşı söylenmesini mümkün kılmış olurlar.
Bir bakıma demokrasi de zaten böyle bir açıklık rejimi değil midir.
Bülent ECEVİT
Önce vatandaşın huzuru
İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulunda bir şiir okuma müsabakası yapıldığı sırada, bir edebiyat doçentinin şiir okuma tekniği üzerindeki konuşmasına engel olmak isteyen bir sivil polis, ayni zamanda, o Yüksek Okulda öğrenciymiş.
Bu haber 14 Aralık günü CUMHURİYET gazetesinde çıktı. Daha sonra HALK gazetesinde tekrarlandı. İşlerine gelmeyen her haberi, eğriliğine doğruluğuna bakmaksızın yalanlamakta zorluk çekmez görünen idare makamları, bu haberi yalanlamağa bile kalkışmadılar. Onun için doğruluğundan şüpheye yer olmasa gerek.
Öğrenci yatakahanelerinde polislerin yatırıldığını, yabancı bilim adamlarının konferanslarına tabancalı polislerle coplu inzibat erleri gönderildiğini, öğrenci münazaraları sonunda jüri üyesi profesörlerin bir-iki söz söylemelerine görevli polislerce engel olduğunu biliyorduk. Ama, öğrencilerin sivil polis olarak öğretmenlerini kontrol edebildikleri, onlara açıktan açığa engel olabildikleri günlere de eriştiğimizden haberimiz yoktu. Şimdi bunu da öğrendik.
Demokratik memleketlerde polisin ödevi vatandaşlara güvenlik ve zuhur saklamaktır. Fakat, karşısındaki öğrenciler arasında kendisini kontrol etmekle, söylediklerini emniyet makamlarına bildirmekle, bu makamların uygun görmeyebileceği hareketlerde bulunursa kendisine engel olmakla görevli sivil polisler de bulunduğunu veya bulunabileceğini bilen bir profesör veya doçent, ders verirken, öğrencileriyle konuşurken, herhâlde, bir demokratik memlekette her bilim adamının hakkı olan güvenlik ve huzuru duyamıyacaktır.
Sınıf ve yatakhane arkadaşları arasında her dediklerine kulak kabartıp bu hususta raporlar düzenlemekle görevli sivil polisler bulunabileceğini bilen öğrenciler, herhâlde, biribirleriyle yakın arkadaşlık kurmaktan bile çekinir olacaklardır. Ömür boyu devam edebilecek arkadaşlıkların köklerini,karşılıklı şüphe ve korkular, daha okul sıralarında, kemirmeğe başlıyacaktır.
Babanın oğuldan, kardeşin kardeşten şüphe ettiği rejimlere dair anlatılanları okur ve dinler de, o beyenilmeyen tek parti çağımızda bile, bu türlü rejimlerde yaşayan insanlara acırdık.
Bugün memleketimizde böyle bir durum yoksa da, öğretmenin öğrenciden, öğrencilerin biribirlerinden şüphe ettikleri bir düzenle, babanın oğuldan, kardeşin kardeşten şüphe ettiği düzenler arasında pek büyük bir ayrılık kaldığı söylenemez.
«Asayiş berkemal» olsun, bunu hepimiz isteriz ama, yurdumuzda, karşılıklı şüphe ve korku üzerine değil, karşılıklı güven üzerine kurulu bir asayiş isteriz. Karşılıklı şüphe ve korku üzerine kurulu bir asayiş, aslında, vatandaşın değil, ancak iktidardakilerin huzur ve güvenliğini gözeten bir asayiştir. Demokratik ülkelerde ise, vatandaşın huzuru, iktidardakilerin huzurundan daha önce gözetilmek geerkir. Hem demokratik ülkelerde, iktidarda bulunanlar, kendi huzur ve güvenliklerini, polis eliyle değil, yurda hizmet, vatandaş haklarına saygı yoluyla sağlamağa çalışırlar. Türk toplumu kadar ağır başlı, olgun bir toplumda yurduna hizmet etmek için çalıştığından, vatandaş haklarına saygı gösterdiğinden emin bulunan iktidar mensuplarının, kendileri hesabına huzursuzluk, güvensizlik duymaları için hiç bir sebep yoktur.
Eğer sırf arkalarından neler söylendiğini öğrenmek için sivil polisten faydalanıyorlarsa, bunun daha kolay bir yolu vardır: Basını biraz daha serbest bırakır, toplantı hürriyetini genişletir, radyoda muhalefete söz hakkı tanır, öylece, bugün arkalarından neler söyleniyorsa, hepsinin yüzlerine karşı söylenmesini mümkün kılmış olurlar.
Bir bakıma demokrasi de zaten böyle bir açıklık rejimi değil midir.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Önce Vatandaşın Huzuru,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/756 ulaşıldı.