Çamur ve Politika
Title:
Çamur ve Politika
Source:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Date:
1956-12-18
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Çamur ve politika
Yeni kurulan bir üniversitenin fakütlelerinden birine tâyin yoluyla Dekan olmuş bir profesörün, üniversite bağımsızlığı aleyhinde bir demeci gazetelerde yayınlandı. Tâyin yoluyla Dekan olmuş bir profesörün üniversite bağımsızlığı aleyhinde demeç vermesi, hür düşünceli bazı meslekdaşlarını suçlandırması, üzücü de olsa, pek yadırganmayabilirdi.
Bizim asıl yadırgadığımız, tâyin yoluyla Dekan olmuş bu profesörün demeci hakkında bir başka profesörün verdiği demeç oldu. Üstelik, bu ikinci demeci veren profesörü biz, hür düşünceli, demokrasiyi anlamış, demokratik zihniyeti benimsemiş bir aydın, bir bilim adamı olarak bilirdik. Bundan birkaç yıl önce, üniversite bağımsızlığına indirilen ilk darbelerden birine bu hukuk profesörü hedef olmuştu. Hür düşünürlüğü, açık sözlülüğü yüzünden, hem de yurt dışında Türk üniversitelerini temsil ettiği bir sırada, Bakanlık emrine alınmıştı.
Şimdi bu hukuk profesörü, tâyin yoluyla dekan olmuş bir tıp profesörünün demeci üzerine şunları söylüyor:
«Arkadaşım haklıdır. Hiç bir üniversite, ben siyasi teşekküller vâri siyaset yapacağım diyemez. Onun işi ilmî mevzulardır. Üniversiteyi siyaset çamuruna sokmamalıdır. Hiç bir kimsenin de üniversitenin ilmî muhtariyetine müdahale etmemesi lâzımdır. Muhtariyetin sağlanması için başka memleketlerin anayasalarında bunu sağlayıcı hükümler bulunmaktadır.»
Demeç çok kısa olduğu ve «hem nalına hem mıhına» bir ifade taşıdığı için, sayın hukuk profesörünün üniversite bağımsızlığı konusundaki düşünceleri iyice belirtilememiştir. Ancak, üniversite muhtariyetinden sadece «ilmî muhtariyet» diye söz etmesi, kendisinin, üniversitelere pek sınırlı bir bağımsızlık tanımasından yana olduğu sanısını vermektedir.
Hukuk, siyasetle çok sıkı bağlantılı bir bilim koludur. Onun için bir hukuk profesörünün, hele kendi alanında, siyasal meseleleri içine almayan bir bilimsel bağımsızlığı nasıl düşünebildiği gerçekten meraka değer.
Demeçte daha çok yadırgadığımız bir söz de, «üniversiteyi siyaset çamuruna sokmamalı» sözüdür.
Bunu söyliyen kimse, kendi bilim kolu siyasetle âdeta kaynaşmış bir profesör olduğu için, siyaseti «Çamur» a benzetmesi özel bir önem kazanmaktadır.
Gerçi salon ve kahve sohbetlerinde siyasetin çamura benzetildiği sık sık duyulur. Ama biz böyle bir benzetmeyi bir hukuk profesöründen beklemezdik. Bir hukuk profesöründen, tersine, böyle bir benzetmenin yanlışlığı ve zararları üzerinde halkı aydınlatmasını beklerdik.
Sayın profesör, demecinde «siyaset» sözünü «politika» karşılığı olarak kullanıyor. Kendisinin şüphesiz bizden daha iyi bileceği gibi, «politika», Eski Yunanca «politikos» sözünden gelir. Eski Yunanca «politikos» da «halk — veya devlete — değgin» demektir. Nitekim herhangi bir Batı dilinde «politika» denilince herşeyden önce, devlet kavramı içinde halkın işlerini yürütme eylemi akla gelir.
Devlet kavramı içinde halkın işlerini yürütme eylemini çamura benzetmek, insanlık hakkında pek kötümser bir görüşün sonucu olsa gerektir. Ya da, sayın profesör, Promete'nin insanları çamurdan yaptığı efsanesini, sembol olarak görmeyip gerçek sanmış, fazla ciddiye almış olmalıdır!
Ama, sayın profesör insanlık hakkında bu kadar kötümserse, «devlet kavramı içinde halkın İşlerini yürütme eylemi» olarak tarif edilebilecek bir eylemden, onu çamura benzetecek kadar nefret ediyorsa, kendi mesleğinden de, siyasetten olduğu kadar nefret etmesi, siyasetten olduğu kadar kendi mesleğinden de uzak durması beklenirdi. Çünkü kendisi, bildiğimiz kadar, Anayasa Profesörüdür. Anayasa konusunu ise, «devlet kavramı içinde halkın işlerini yürütme» anlamındaki politikadan ayrı düşünmek, bize imkânsız gibi görünüyor. Sayın profesörün okuttuğu ders, insanlıkla, hakla, devletle ilişiği bulunmayan soyut bir anayasa kavramına dair olmasa gerektir.
Politika yer yer, zaman zaman gerçekten çamura benzetilebilecek bir hale geliyorsa, bunda politikanın suçu yoktur. Bunda ancak, politikayı mahdut ellere bırakan sorumsuz, tembel ve ürkek aydınların suçu vardır. En yüce bir iş bile — ki bizce politika en yüce işlerden biridir. Çünkü insana olan saygımız herşeyin üstündedir —. evet en yüce bir iş bile denetleme kabul etmeyen, başına buyruk davranan dar görüşlü, bencil kimselerin elinde, gerçekten çamura benzetilebilecek kadar aşağılık hale gelebilir.
Politikanın bu derekeye düşürülmesi halinde, insanlığa karşı, hiç değilse kendi toplumundaki insanlara karşı, sevgi ve sorumluluk duygusu besleyen aydınlara, «ben elimi çamura bulaştırmam» deyip bir fildişi kuleye çekilmek değil, politikayı içine düştüğü çamurdan kurtarmak için, politikayla her zamankinden daha çok uğraşmak yaraşır.
Geçenlerde yurdumuza gelen bir eski İngiliz Eğitim Bakanının dediği gibi:
«Siyasetle, politikayla uğraşmak, insanlığın en yüksek meşgalesidir. Bir memlekette gençler, aydınlar ve halk siyasetle yeteri kadar meşgul olmazsa, o memlekette politika sahnesini yalnız kötü, kaabiliyetsiz, beceriksiz kimseler doldurur. Bunun sonu ise ya faşizm, ya komünizmdir.» (x)
İngiltere'de politika, çamura benzetilebilecek bir halde olmaktan çok uzak bulunuyorsa, o memleketin politikayı (yukarıdaki sözlerde belirtildiği gibi) anlayan eğitim bakanları, bilim adamları ve aydınlar yetiştirmesi bunda herhalde en büyük etkendir. Nasıl ki bugün Türkiye'de politika eğer gerçekten çamura benzetilebilecek bir hale düşmüşse, bunda da en büyük sorumluluk, aydınları türlü bahanelerle politikadan uzak tutmağa çalışanlarındır. Türkiye'de aydınları politikadan uzak tutmağa çalışanların başında profesörlükten gelme eğitim bakanlarının, hele, kendilerini hür düşünceli, medenî cesaret sahibi kimseler olarak tanıtmış anayasa profesörlerinin bulunması ise, bizi milletimizin geleceğinden umutsuzluğa düşürebilecek kadar acıdır.
Bülent ECEVİT
--------
(x) FORUM, sayı 64 sayfa 9.
Çamur ve politika
Yeni kurulan bir üniversitenin fakütlelerinden birine tâyin yoluyla Dekan olmuş bir profesörün, üniversite bağımsızlığı aleyhinde bir demeci gazetelerde yayınlandı. Tâyin yoluyla Dekan olmuş bir profesörün üniversite bağımsızlığı aleyhinde demeç vermesi, hür düşünceli bazı meslekdaşlarını suçlandırması, üzücü de olsa, pek yadırganmayabilirdi.
Bizim asıl yadırgadığımız, tâyin yoluyla Dekan olmuş bu profesörün demeci hakkında bir başka profesörün verdiği demeç oldu. Üstelik, bu ikinci demeci veren profesörü biz, hür düşünceli, demokrasiyi anlamış, demokratik zihniyeti benimsemiş bir aydın, bir bilim adamı olarak bilirdik. Bundan birkaç yıl önce, üniversite bağımsızlığına indirilen ilk darbelerden birine bu hukuk profesörü hedef olmuştu. Hür düşünürlüğü, açık sözlülüğü yüzünden, hem de yurt dışında Türk üniversitelerini temsil ettiği bir sırada, Bakanlık emrine alınmıştı.
Şimdi bu hukuk profesörü, tâyin yoluyla dekan olmuş bir tıp profesörünün demeci üzerine şunları söylüyor:
«Arkadaşım haklıdır. Hiç bir üniversite, ben siyasi teşekküller vâri siyaset yapacağım diyemez. Onun işi ilmî mevzulardır. Üniversiteyi siyaset çamuruna sokmamalıdır. Hiç bir kimsenin de üniversitenin ilmî muhtariyetine müdahale etmemesi lâzımdır. Muhtariyetin sağlanması için başka memleketlerin anayasalarında bunu sağlayıcı hükümler bulunmaktadır.»
Demeç çok kısa olduğu ve «hem nalına hem mıhına» bir ifade taşıdığı için, sayın hukuk profesörünün üniversite bağımsızlığı konusundaki düşünceleri iyice belirtilememiştir. Ancak, üniversite muhtariyetinden sadece «ilmî muhtariyet» diye söz etmesi, kendisinin, üniversitelere pek sınırlı bir bağımsızlık tanımasından yana olduğu sanısını vermektedir.
Hukuk, siyasetle çok sıkı bağlantılı bir bilim koludur. Onun için bir hukuk profesörünün, hele kendi alanında, siyasal meseleleri içine almayan bir bilimsel bağımsızlığı nasıl düşünebildiği gerçekten meraka değer.
Demeçte daha çok yadırgadığımız bir söz de, «üniversiteyi siyaset çamuruna sokmamalı» sözüdür.
Bunu söyliyen kimse, kendi bilim kolu siyasetle âdeta kaynaşmış bir profesör olduğu için, siyaseti «Çamur» a benzetmesi özel bir önem kazanmaktadır.
Gerçi salon ve kahve sohbetlerinde siyasetin çamura benzetildiği sık sık duyulur. Ama biz böyle bir benzetmeyi bir hukuk profesöründen beklemezdik. Bir hukuk profesöründen, tersine, böyle bir benzetmenin yanlışlığı ve zararları üzerinde halkı aydınlatmasını beklerdik.
Sayın profesör, demecinde «siyaset» sözünü «politika» karşılığı olarak kullanıyor. Kendisinin şüphesiz bizden daha iyi bileceği gibi, «politika», Eski Yunanca «politikos» sözünden gelir. Eski Yunanca «politikos» da «halk — veya devlete — değgin» demektir. Nitekim herhangi bir Batı dilinde «politika» denilince herşeyden önce, devlet kavramı içinde halkın işlerini yürütme eylemi akla gelir.
Devlet kavramı içinde halkın işlerini yürütme eylemini çamura benzetmek, insanlık hakkında pek kötümser bir görüşün sonucu olsa gerektir. Ya da, sayın profesör, Promete'nin insanları çamurdan yaptığı efsanesini, sembol olarak görmeyip gerçek sanmış, fazla ciddiye almış olmalıdır!
Ama, sayın profesör insanlık hakkında bu kadar kötümserse, «devlet kavramı içinde halkın İşlerini yürütme eylemi» olarak tarif edilebilecek bir eylemden, onu çamura benzetecek kadar nefret ediyorsa, kendi mesleğinden de, siyasetten olduğu kadar nefret etmesi, siyasetten olduğu kadar kendi mesleğinden de uzak durması beklenirdi. Çünkü kendisi, bildiğimiz kadar, Anayasa Profesörüdür. Anayasa konusunu ise, «devlet kavramı içinde halkın işlerini yürütme» anlamındaki politikadan ayrı düşünmek, bize imkânsız gibi görünüyor. Sayın profesörün okuttuğu ders, insanlıkla, hakla, devletle ilişiği bulunmayan soyut bir anayasa kavramına dair olmasa gerektir.
Politika yer yer, zaman zaman gerçekten çamura benzetilebilecek bir hale geliyorsa, bunda politikanın suçu yoktur. Bunda ancak, politikayı mahdut ellere bırakan sorumsuz, tembel ve ürkek aydınların suçu vardır. En yüce bir iş bile — ki bizce politika en yüce işlerden biridir. Çünkü insana olan saygımız herşeyin üstündedir —. evet en yüce bir iş bile denetleme kabul etmeyen, başına buyruk davranan dar görüşlü, bencil kimselerin elinde, gerçekten çamura benzetilebilecek kadar aşağılık hale gelebilir.
Politikanın bu derekeye düşürülmesi halinde, insanlığa karşı, hiç değilse kendi toplumundaki insanlara karşı, sevgi ve sorumluluk duygusu besleyen aydınlara, «ben elimi çamura bulaştırmam» deyip bir fildişi kuleye çekilmek değil, politikayı içine düştüğü çamurdan kurtarmak için, politikayla her zamankinden daha çok uğraşmak yaraşır.
Geçenlerde yurdumuza gelen bir eski İngiliz Eğitim Bakanının dediği gibi:
«Siyasetle, politikayla uğraşmak, insanlığın en yüksek meşgalesidir. Bir memlekette gençler, aydınlar ve halk siyasetle yeteri kadar meşgul olmazsa, o memlekette politika sahnesini yalnız kötü, kaabiliyetsiz, beceriksiz kimseler doldurur. Bunun sonu ise ya faşizm, ya komünizmdir.» (x)
İngiltere'de politika, çamura benzetilebilecek bir halde olmaktan çok uzak bulunuyorsa, o memleketin politikayı (yukarıdaki sözlerde belirtildiği gibi) anlayan eğitim bakanları, bilim adamları ve aydınlar yetiştirmesi bunda herhalde en büyük etkendir. Nasıl ki bugün Türkiye'de politika eğer gerçekten çamura benzetilebilecek bir hale düşmüşse, bunda da en büyük sorumluluk, aydınları türlü bahanelerle politikadan uzak tutmağa çalışanlarındır. Türkiye'de aydınları politikadan uzak tutmağa çalışanların başında profesörlükten gelme eğitim bakanlarının, hele, kendilerini hür düşünceli, medenî cesaret sahibi kimseler olarak tanıtmış anayasa profesörlerinin bulunması ise, bizi milletimizin geleceğinden umutsuzluğa düşürebilecek kadar acıdır.
Bülent ECEVİT
--------
(x) FORUM, sayı 64 sayfa 9.
Collection
Citation
“Çamur ve Politika,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 23, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/747.