Orta Doğu'da Yeni Durum III: Tutulacak Yol
Title:
Orta Doğu'da Yeni Durum III: Tutulacak Yol
Source:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Date:
1956-12-04
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Orta - Doğu'da durum: III
Tutulacak yol
Bundan önceki iki yazımızda, Türkiye'ye karşı Arap şüphe ve kuruntularının yeniden uyanması sebepleri üzerinde durmuş, ve Arap Devletleri tarafından İsrail'e karşı kurulmuş birliğin ne kadar sun'î olduğunun anlaşıldığını, bu yüzden de Arap Devletleri arasındaki geçimsizlik unsurlarının bütün çıplaklığı ile yeniden satha çıktığını. Sovyet Rusya'nın Ortadoğu siyasetini süratle bu yeni duruma göre ayarladığını, şimdi Ortadoğuya, Arap Devletleri arasındaki ayrılık ve şüpheleri istismar ederek sızma yolunu tuttuğunu, Batılıların ve Türkiye'nin ise siyasetlerini bu yeni duruma göre ayarlamakta aynı ustalık ve sürati gösterememiş olduklarını ileri sürmüştük.
Hiç şüphesiz, Batılıların ve Türkiye'nin kendi siyasetlerinde yapacakları ayarlama. Sovyet Rusya'nınki ile bir olamazdı. Sovyet Rusya'nın menfaatine uygun olan, Ortadoğuda huzursuzluk ve istikrarsızlığın devamı ve artmasıdır. Batılıların menfaati ise, tersine, bu huzursuzluk ve istikrarsızlığın sona ermesini gerektirir.
Batılılarla Türkiye'nin, Ortadoğuda Sovyet nüfuzunu önlemeğe çalışırken, menfaat ve gayeler arasındaki bu zıtlığı gözden uzak tutmamaları lâzımdır.
Herhangi bir Arap Devletine karşı tecavüzde bulunmak veya böyle bir tecavüzü desteklemek emellerinden ne kadar uzak bulunursa bulunsun, Türkiye'nin Ortadoğuda şimdi benimser göründüğü siyasetse bu bölgede ancak huzursuzluk ve istikrarsızlığın artmasına yol açacak, bu yüzden de, kendimizden çok Sovyet Rusya'nın işine yaramış olacaktır.
Arap Devletleri arasındaki ayrılık ve geçimsizlikler Süveyş buhranından beri o kadar belirli hale gelmiştir ki, bugün Türkiye Aran Dünyasının iç işleriyle «aktif» olarak ilgilenirken, ister istemez kendini, Arap Dünyası içindeki hiziplerden birinin safında bulacaktır. Türkiye gibi en kuvvetli bir Ortadoğu Devletinin, üstelik «emperyalist» diye tanınmış Batılılarla da müttefik bulunan bir devletin, böyle. Arap Dünvası içindeki hiziplerden birinin safında görünmesi ise, başka hizipleri, haklı veva haksız. kaygıya düşürecek. Türkiyenin de destekler göründüğü hizibe karşı yeni tedbirler almağa sevkedecektir. Bu tedbirleri almağa çalışırken de, herhalde Türkiye'nin Batılı müttefiklerine başvuramıyacaklarına göre, kendileri için asıl ciddî tehlikeyi teşkil ettiğinden habersiz bulundukları Sovyet Rusya'ya başvuracaklardır.
Bu bir kehanet değildir. Ortadoğuda başlamış bulunan bir gelişmesinin müşahedesinden ibarettir.
Türkiye'nin, siyasetini Ortadoğudaki yeni duruma göre ayarlarken düştüğü hata, böyle bir gelişmeye meydan vermekten ibaret değildir. İkinci hatası da İsrail'den Elçisini çekmesidir. Böyle bir harekette fayda gördüklerine göre, Türk dış siyasetini yürütenler, İsrail'e karşı Araplar tarafından kurulmuş suni birliğin hâlâ İsrail-Mısır harbinden önce olduğu gibi devam edebileceğini sanmış olmalıdırlar. Oysa, Araplar arasında İsrail'e karşı kurulmuş olan temelsiz müşterek cephe artık çökmüş, hiç değilse fiilî bir değer taşıyamıyacak kadar sarsılmış olduğuna göre, Türkiye'nin İsrail'deki Elçisini çekmekle Arap halkoyuna verdiği taviz hiç bir işe yaramıyacaktır.
Hiç bir işe yaramıyacağı gibi, bizi Ortadoğudaki tek güvenilir dostumuzdan da yoksun bırakmış, Arap - İsrail meselesinin Birleşmiş Milletler yoluyla hallini ise büsbütün güçleştirmiş olacaktır. Çünkü, Arap Devletleri İsrail'e karşı bundan böyle ancak münferiden veya küçük gruplar halinde devam ettirmeğe çalışabilecekleri uzlaşmazlık tavrı için. şimdi Türkiye'de kendilerine yeni bir destek bulmuş olacaklardır. Bu da, Arap - İsrail meselesini büs bütün müzminleştirecektir. Oysa, İsrail'e karşı kurulmuş müşterek Arap cephesinin dağılması, bu meseleyi biran önce adilâne bir hal şekline bağlamak için en büyük fırsattı. Türkiye'nin hareketi bu fırsattan faydalanabilmeyi çok güçleştirmiştir.
Bütün bunlar Ortadoğu'daki yeni durumu değerlendirmekte, sorumlu Türk diplomat ve devlet adamlarının göstermiş oldukları isabetsizliğin belirtileridir.
Fakat, bundan önceki yazımızda da ileri sürdüğümüz gibi, henüz iş işten geçmiş sayılmaz. Türkiye'nin ve Batılı müttefiklerinin, Ortadoğudaki yeni durumdan, bu bölgeye huzur ve istikrar getirmek, böylece de Sovyet nüfuzuna set çekmek için faydalanmaları hâlâ mümkündür.
Bilhassa, Süveyşte nüvesi kurulmuş olan Birleşmiş Milletler Polis Kuvveti bu bakımdan eşsiz bir fırsattır. İlk iş olarak, bu polis kuvvetinin genişletilmesini ve bütün Ortadoğuda bu bölge için bir güvenlik, huzur ve istikrar unsuru olabilecek şekilde mevzilendirilmesini sağlamak gereklidir.
Türkiye olsun, Ortadoğuyla ilgili Batı Devletleri olsun, geri plâna çekilmeli, hele bazı Arap Devletleriyle müzakerelerde bulunup başka bazı Arap Devletlerine karşı şüphe uyandırıcı tavırlar takınmaktan, hareket ve beyanlarda bulunmaktan dikkatle kaçınmalı, ve şimdilik, Türkiye ile İran'ın Güney sınırlarından daha aşağıya inmiyecek bir savunma tertibiyle, ellerinden geldiği kadar da iktisadi yardım ve manevî liderlikle yetinmelidirler.
Sömürgecilikten vaz geçemediği için Komünistlerin eline tesirli bir propaganda silâhı, Araplara da çok haklı bir güvensizlik veren, üstelik zaten Ortadoğuyla hiç bir ilişiği kalmamış olan Fransa'nın, Ortadoğu meselelerine uzaktan yakından karışması ise artık kesin olarak önlenmelidir.
Bülent ECEVİT
Orta - Doğu'da durum: III
Tutulacak yol
Bundan önceki iki yazımızda, Türkiye'ye karşı Arap şüphe ve kuruntularının yeniden uyanması sebepleri üzerinde durmuş, ve Arap Devletleri tarafından İsrail'e karşı kurulmuş birliğin ne kadar sun'î olduğunun anlaşıldığını, bu yüzden de Arap Devletleri arasındaki geçimsizlik unsurlarının bütün çıplaklığı ile yeniden satha çıktığını. Sovyet Rusya'nın Ortadoğu siyasetini süratle bu yeni duruma göre ayarladığını, şimdi Ortadoğuya, Arap Devletleri arasındaki ayrılık ve şüpheleri istismar ederek sızma yolunu tuttuğunu, Batılıların ve Türkiye'nin ise siyasetlerini bu yeni duruma göre ayarlamakta aynı ustalık ve sürati gösterememiş olduklarını ileri sürmüştük.
Hiç şüphesiz, Batılıların ve Türkiye'nin kendi siyasetlerinde yapacakları ayarlama. Sovyet Rusya'nınki ile bir olamazdı. Sovyet Rusya'nın menfaatine uygun olan, Ortadoğuda huzursuzluk ve istikrarsızlığın devamı ve artmasıdır. Batılıların menfaati ise, tersine, bu huzursuzluk ve istikrarsızlığın sona ermesini gerektirir.
Batılılarla Türkiye'nin, Ortadoğuda Sovyet nüfuzunu önlemeğe çalışırken, menfaat ve gayeler arasındaki bu zıtlığı gözden uzak tutmamaları lâzımdır.
Herhangi bir Arap Devletine karşı tecavüzde bulunmak veya böyle bir tecavüzü desteklemek emellerinden ne kadar uzak bulunursa bulunsun, Türkiye'nin Ortadoğuda şimdi benimser göründüğü siyasetse bu bölgede ancak huzursuzluk ve istikrarsızlığın artmasına yol açacak, bu yüzden de, kendimizden çok Sovyet Rusya'nın işine yaramış olacaktır.
Arap Devletleri arasındaki ayrılık ve geçimsizlikler Süveyş buhranından beri o kadar belirli hale gelmiştir ki, bugün Türkiye Aran Dünyasının iç işleriyle «aktif» olarak ilgilenirken, ister istemez kendini, Arap Dünyası içindeki hiziplerden birinin safında bulacaktır. Türkiye gibi en kuvvetli bir Ortadoğu Devletinin, üstelik «emperyalist» diye tanınmış Batılılarla da müttefik bulunan bir devletin, böyle. Arap Dünvası içindeki hiziplerden birinin safında görünmesi ise, başka hizipleri, haklı veva haksız. kaygıya düşürecek. Türkiyenin de destekler göründüğü hizibe karşı yeni tedbirler almağa sevkedecektir. Bu tedbirleri almağa çalışırken de, herhalde Türkiye'nin Batılı müttefiklerine başvuramıyacaklarına göre, kendileri için asıl ciddî tehlikeyi teşkil ettiğinden habersiz bulundukları Sovyet Rusya'ya başvuracaklardır.
Bu bir kehanet değildir. Ortadoğuda başlamış bulunan bir gelişmesinin müşahedesinden ibarettir.
Türkiye'nin, siyasetini Ortadoğudaki yeni duruma göre ayarlarken düştüğü hata, böyle bir gelişmeye meydan vermekten ibaret değildir. İkinci hatası da İsrail'den Elçisini çekmesidir. Böyle bir harekette fayda gördüklerine göre, Türk dış siyasetini yürütenler, İsrail'e karşı Araplar tarafından kurulmuş suni birliğin hâlâ İsrail-Mısır harbinden önce olduğu gibi devam edebileceğini sanmış olmalıdırlar. Oysa, Araplar arasında İsrail'e karşı kurulmuş olan temelsiz müşterek cephe artık çökmüş, hiç değilse fiilî bir değer taşıyamıyacak kadar sarsılmış olduğuna göre, Türkiye'nin İsrail'deki Elçisini çekmekle Arap halkoyuna verdiği taviz hiç bir işe yaramıyacaktır.
Hiç bir işe yaramıyacağı gibi, bizi Ortadoğudaki tek güvenilir dostumuzdan da yoksun bırakmış, Arap - İsrail meselesinin Birleşmiş Milletler yoluyla hallini ise büsbütün güçleştirmiş olacaktır. Çünkü, Arap Devletleri İsrail'e karşı bundan böyle ancak münferiden veya küçük gruplar halinde devam ettirmeğe çalışabilecekleri uzlaşmazlık tavrı için. şimdi Türkiye'de kendilerine yeni bir destek bulmuş olacaklardır. Bu da, Arap - İsrail meselesini büs bütün müzminleştirecektir. Oysa, İsrail'e karşı kurulmuş müşterek Arap cephesinin dağılması, bu meseleyi biran önce adilâne bir hal şekline bağlamak için en büyük fırsattı. Türkiye'nin hareketi bu fırsattan faydalanabilmeyi çok güçleştirmiştir.
Bütün bunlar Ortadoğu'daki yeni durumu değerlendirmekte, sorumlu Türk diplomat ve devlet adamlarının göstermiş oldukları isabetsizliğin belirtileridir.
Fakat, bundan önceki yazımızda da ileri sürdüğümüz gibi, henüz iş işten geçmiş sayılmaz. Türkiye'nin ve Batılı müttefiklerinin, Ortadoğudaki yeni durumdan, bu bölgeye huzur ve istikrar getirmek, böylece de Sovyet nüfuzuna set çekmek için faydalanmaları hâlâ mümkündür.
Bilhassa, Süveyşte nüvesi kurulmuş olan Birleşmiş Milletler Polis Kuvveti bu bakımdan eşsiz bir fırsattır. İlk iş olarak, bu polis kuvvetinin genişletilmesini ve bütün Ortadoğuda bu bölge için bir güvenlik, huzur ve istikrar unsuru olabilecek şekilde mevzilendirilmesini sağlamak gereklidir.
Türkiye olsun, Ortadoğuyla ilgili Batı Devletleri olsun, geri plâna çekilmeli, hele bazı Arap Devletleriyle müzakerelerde bulunup başka bazı Arap Devletlerine karşı şüphe uyandırıcı tavırlar takınmaktan, hareket ve beyanlarda bulunmaktan dikkatle kaçınmalı, ve şimdilik, Türkiye ile İran'ın Güney sınırlarından daha aşağıya inmiyecek bir savunma tertibiyle, ellerinden geldiği kadar da iktisadi yardım ve manevî liderlikle yetinmelidirler.
Sömürgecilikten vaz geçemediği için Komünistlerin eline tesirli bir propaganda silâhı, Araplara da çok haklı bir güvensizlik veren, üstelik zaten Ortadoğuyla hiç bir ilişiği kalmamış olan Fransa'nın, Ortadoğu meselelerine uzaktan yakından karışması ise artık kesin olarak önlenmelidir.
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“Orta Doğu'da Yeni Durum III: Tutulacak Yol,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 23, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/737.