Gençliğe Tatbikî "Demokrasi Dersi"
Başlık:
Gençliğe Tatbikî "Demokrasi Dersi"
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-12-05
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Gençliğe tatbikî "demokrasi dersi,,
İngiltere'ye son gidişimde Oxford Üniversitesinin mahkeme salonunu gördük. Öğrencilere disiplin cezalarının verildiği değil, adî suçlarla ilgili dâvaların görüldüğü bir mahkeme salonu.
Çünkü İngiltere'de, birçok üniversitelerin olduğu gibi Oxrford'un da, malî ve idarî bağımsızlık yanında, kazal bağımsızlığı da vardı.
Bir Üniversite öğrencisi Oxford kasabasının sınırları içinde herhangi bir suç işlediği vakit kendisine bir tercih hakkı tanınıyordu: İsterse normal mahkemeler de yargıçlar tarafından, isterse Üniversitesinde kendi hocaları tarafından yargılanabiliyordu.
Bilim ocaklarının hürriyet ve bağımsızlığını her türlü mülâhazanın üstünde tutan, bu hürriyet ve bağımsızlığı her türlü baskı ihtimaline karşı korumak lüzumuna inanan İngilizler, bazı üniversitelerine, yalnız malî ve idarî değil, kazal bağımsızlık da tanımışlardı. Polisler, savcılar, hattâ yargıçlar için Üniversiteyi yasak bölge haline getirmişlerdi.
Bu yasak bölge içinde her türlü zihin faaliyeti serbestti. Bu yasak bölge içinde bütün siyasal partiler ocaklarını, kulüplerini kurar, istedikleri gibi çalışabilirlerdi. İsterlerse gece - gündüz muhalefet partilerinin propagandasını yapabilirlerdi. Zaten İngiltere'de partiler arası mücadelenin fikri seviyesini yüksek tutan etkenlerden biri de, bu mücadelede üniversitelerin oynadığı aktif roldü.
Gerçek demokraside üniversite bağımsızlığının ne kadar geniş tutulması gerektiğini, son günlerde gene İngiltere bize gösterdi. Eden Hükümetinin Süveyşe taarruz kararı üstüne, İngiliz üniversitelerinin öğrencileri, hocaları, dekan ve rektörleri, Hükümet ve Başbakanı protesto için toplantılar yaptılar; bizde milletvekillerinin bile dokunulmazlığının kaldırılmasına yol açacak kadar sert ifadeli beyannameler yayınlayıp söylevler verdiler. Muhalefetin ileri gelen politikacıları üniversite üniversite dolaşıp öğrenci ve hocaları Hükümete karşı adeta tahrik ettiler.
Bütün bunlara karşı bir tedbir almak, herhangi bir profesör veya dekanı işinden uzaklaştırmak, genç yaşında emekliye ayırmak, üniversite öğrencilerini gece yarıları karakollara götürüp ifadelerini aldırtmak, idare başındakilerin aklından bile geçmedi. Başbakan, bozulan sinirlerini yatıştırmak için, üniversitelerden, bilim adamlarından, genç öğrencilerden hınç almağa kalkışacak yerde, uzak bir adaya gidip orada istirahate çekildi.
Bizde ise ne görüyoruz?
Üniversitenin idarî bağımsızlığına bile, üniversite hocalarının kürsülerinde, her ahlâklı insanın altına imzasını basacağı ahlâk dersleri vermesine bile tahammül edilemediğini görüyoruz.
Bütün suçu kendilerine «nabza göre şerbet veren münevverlerden olmayın» demekten ibaret bulunan Dekanlarının Bakanlık emrine alınması karşısındaki üzüntülerini, Fakülte duvarları içinde, sessiz sedasız, kimseye zarar vermeksizin açığa vuran Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin gece yarısı Emniyet Müdürlüğünde Siyasi Şubeye götürülüp sorguya çekildiklerini, sabaha kadar tutulduklarını görüyoruz.
Demokrasi adına lâyık memleketlerde, üniversite dışında adî suç işlemiş öğrenciler bile polis takibatından masun tutulurken, bizde Türkiye'ye idraeci yetiştiren, bakanlar, valiler, emniyet âmirleri yetiştiren bir Fakültenin polis kuvvetlerile kuşatıldığını, Fakülte içindeki disiplin işleriyle bile polisin görevlendirildiğini görüyoruz.
Bütün bunların demokrasiyle, İnsan Haklarıyla, en dar anlamda fikir hürriyetiyle ne kadar bağdaşmaz olduğunu en iyi bilebilecek gençlerin başında, hiç şüphesiz, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri gelir.
Fakültelerinin yıldönümüne rastlayan 3-4 Aralık 956 gecesi bu öğrencilerin, adı «Demokrat» olan bir iktidardan aldıkları tatbikî «demokrasi» dersi, onları çok üzmüş, çok derin hayal kırıklığına uğratmış olsa gerektir.
Bu acı ders, yarının idarecilerine, Türkiye'de kendilerine ne büyük, ne ağır ödevler beklediğini, idealist ve dürüst hocalarının, «nabza göre şerbet» sunmak adetinde olmayan hocalarının verdiği derslerden de daha iyi anlatmış olmalıdır.
Bir tesellimiz odur ki, 3-4 Aralık 1956 gecesinin acı tecrübesini geçirmiş Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri arasından, kendilerini ve hocalarını bu ağır muamelelere maruz bırakan kimseler tipinde emniyet müdürleri, valiler, siyaset adamları herhalde çıkmıyacaktır.
Turhan Feyzioğlu'nu kendileri için ideal hale getirdiklerini söyleyen bu gençler arasından o tipte emniyet müdürleri, valiler, siyaset adamları çıkamayacağına inanıyoruz.
Buna da inanmasak, son hâdiseler üzerine artık, memleketimizin yarını için hiç bir umut kaynağı bulamazdık.
Bülent ECEVİT
Gençliğe tatbikî "demokrasi dersi,,
İngiltere'ye son gidişimde Oxford Üniversitesinin mahkeme salonunu gördük. Öğrencilere disiplin cezalarının verildiği değil, adî suçlarla ilgili dâvaların görüldüğü bir mahkeme salonu.
Çünkü İngiltere'de, birçok üniversitelerin olduğu gibi Oxrford'un da, malî ve idarî bağımsızlık yanında, kazal bağımsızlığı da vardı.
Bir Üniversite öğrencisi Oxford kasabasının sınırları içinde herhangi bir suç işlediği vakit kendisine bir tercih hakkı tanınıyordu: İsterse normal mahkemeler de yargıçlar tarafından, isterse Üniversitesinde kendi hocaları tarafından yargılanabiliyordu.
Bilim ocaklarının hürriyet ve bağımsızlığını her türlü mülâhazanın üstünde tutan, bu hürriyet ve bağımsızlığı her türlü baskı ihtimaline karşı korumak lüzumuna inanan İngilizler, bazı üniversitelerine, yalnız malî ve idarî değil, kazal bağımsızlık da tanımışlardı. Polisler, savcılar, hattâ yargıçlar için Üniversiteyi yasak bölge haline getirmişlerdi.
Bu yasak bölge içinde her türlü zihin faaliyeti serbestti. Bu yasak bölge içinde bütün siyasal partiler ocaklarını, kulüplerini kurar, istedikleri gibi çalışabilirlerdi. İsterlerse gece - gündüz muhalefet partilerinin propagandasını yapabilirlerdi. Zaten İngiltere'de partiler arası mücadelenin fikri seviyesini yüksek tutan etkenlerden biri de, bu mücadelede üniversitelerin oynadığı aktif roldü.
Gerçek demokraside üniversite bağımsızlığının ne kadar geniş tutulması gerektiğini, son günlerde gene İngiltere bize gösterdi. Eden Hükümetinin Süveyşe taarruz kararı üstüne, İngiliz üniversitelerinin öğrencileri, hocaları, dekan ve rektörleri, Hükümet ve Başbakanı protesto için toplantılar yaptılar; bizde milletvekillerinin bile dokunulmazlığının kaldırılmasına yol açacak kadar sert ifadeli beyannameler yayınlayıp söylevler verdiler. Muhalefetin ileri gelen politikacıları üniversite üniversite dolaşıp öğrenci ve hocaları Hükümete karşı adeta tahrik ettiler.
Bütün bunlara karşı bir tedbir almak, herhangi bir profesör veya dekanı işinden uzaklaştırmak, genç yaşında emekliye ayırmak, üniversite öğrencilerini gece yarıları karakollara götürüp ifadelerini aldırtmak, idare başındakilerin aklından bile geçmedi. Başbakan, bozulan sinirlerini yatıştırmak için, üniversitelerden, bilim adamlarından, genç öğrencilerden hınç almağa kalkışacak yerde, uzak bir adaya gidip orada istirahate çekildi.
Bizde ise ne görüyoruz?
Üniversitenin idarî bağımsızlığına bile, üniversite hocalarının kürsülerinde, her ahlâklı insanın altına imzasını basacağı ahlâk dersleri vermesine bile tahammül edilemediğini görüyoruz.
Bütün suçu kendilerine «nabza göre şerbet veren münevverlerden olmayın» demekten ibaret bulunan Dekanlarının Bakanlık emrine alınması karşısındaki üzüntülerini, Fakülte duvarları içinde, sessiz sedasız, kimseye zarar vermeksizin açığa vuran Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin gece yarısı Emniyet Müdürlüğünde Siyasi Şubeye götürülüp sorguya çekildiklerini, sabaha kadar tutulduklarını görüyoruz.
Demokrasi adına lâyık memleketlerde, üniversite dışında adî suç işlemiş öğrenciler bile polis takibatından masun tutulurken, bizde Türkiye'ye idraeci yetiştiren, bakanlar, valiler, emniyet âmirleri yetiştiren bir Fakültenin polis kuvvetlerile kuşatıldığını, Fakülte içindeki disiplin işleriyle bile polisin görevlendirildiğini görüyoruz.
Bütün bunların demokrasiyle, İnsan Haklarıyla, en dar anlamda fikir hürriyetiyle ne kadar bağdaşmaz olduğunu en iyi bilebilecek gençlerin başında, hiç şüphesiz, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri gelir.
Fakültelerinin yıldönümüne rastlayan 3-4 Aralık 956 gecesi bu öğrencilerin, adı «Demokrat» olan bir iktidardan aldıkları tatbikî «demokrasi» dersi, onları çok üzmüş, çok derin hayal kırıklığına uğratmış olsa gerektir.
Bu acı ders, yarının idarecilerine, Türkiye'de kendilerine ne büyük, ne ağır ödevler beklediğini, idealist ve dürüst hocalarının, «nabza göre şerbet» sunmak adetinde olmayan hocalarının verdiği derslerden de daha iyi anlatmış olmalıdır.
Bir tesellimiz odur ki, 3-4 Aralık 1956 gecesinin acı tecrübesini geçirmiş Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri arasından, kendilerini ve hocalarını bu ağır muamelelere maruz bırakan kimseler tipinde emniyet müdürleri, valiler, siyaset adamları herhalde çıkmıyacaktır.
Turhan Feyzioğlu'nu kendileri için ideal hale getirdiklerini söyleyen bu gençler arasından o tipte emniyet müdürleri, valiler, siyaset adamları çıkamayacağına inanıyoruz.
Buna da inanmasak, son hâdiseler üzerine artık, memleketimizin yarını için hiç bir umut kaynağı bulamazdık.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Gençliğe Tatbikî "Demokrasi Dersi",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/738 ulaşıldı.