Tartışmasız Dış Siyaset
Title:
Tartışmasız Dış Siyaset
Source:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Date:
1956-11-03
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Tartışmasız dış siyaset
İngiltere'nin Mısır'a silâhlı müdahalede bulunması üzerine İngiliz hükümetine Rusların yaptığı hücumlar, Avam Kamarasında muhalefetin yaptığı hücumlardan Avam Kamarasında muhalefetin yaptığı hücumlardan daha ağır değildir. Muhalefetin, fiilî bir harb başladıktan sonra Hükümete yaptığı bu hücumlara karşı, Avam Kamarasında İktidar sıralarından yükselen en ağır tepki «ayıp, ayıp» sözleri olmuş, o da muhalefet sıralarının gürültüsü arasında kaybolup gitmiştir.
Fakat İngiltere'de hiç kimsenin aklından, muhalefeti vatan hainliğiyle, bozgunculukla, «sabotajcılık» ve «boykotajcılık»la, «millî tesanüd»ü, hem de harb içinde, bozmakla suçlandırmak geçmemiştir.
Eden Hükümetinin Mısır'a silâhlı müdahale kararı üzerine İngiliz basını, herhangi bir basının bir hükümete karşı yapabileceği en ağır hücumları yapmaktadır. Buna karşılık kimse basını, millî menfaatlere, millî güvenliğe aykırı yayınlar yapıyor diye susturmağa kalkışmamıştır. Bizim memleketimizde bir sokak gösterisi, Sıkı Yönetim Komutanlıkları vasıtasiyle gazeteleri kapattırmak için vesile sayılırken, İngiliz Hükümeti, harb içinde bile, böyle bir tedbir düşünmemektedir.
Harb bir «olağanüstü hal» dir. Olağanüstü hallerde İngiliz Hükümetinin radyoya el koyma yetkisi vardır. Fakat böyle bir şeye teşebbüs edilmek şöyle dursun, İngiliz radyosu şimdi gece gündüz, hem yurt içine hem yurt dışına yaptığı yayınlarda, muhalefetin ve basının İngiliz Hükümetine karsı bu ağır hücumlarını yayınlamaktadır.
İngiliz Üniversite öğrencileri Londra'da, Süveyş için alınan karara karşı bir protesto gösterisi yapmış, ellerinde Başbakanı tenkit eden yaftalarla sokak sokak dolaşmışlardır. Kimse çıkıp ta bu öğrencilere dağılmalarını ihtar etmemiş, ateş açmağa kalkışmamış, böyle işlere akılları ermeyeceğini, okullarına gidip ders çalışmalarını söylememiştir.
Bizde ise, bir harb kararından çok daha önemsiz meselelerde bile Hükümete karşı cephe almak vatan hainliğiyle suçlandırılmağa yetmektedir.. Hele dış siyaset meselelerinde Hükümete muhalefet etmek suçların en ağırı sayılmaktadır. Kore harbine katıldığımız sırada, muhalefetin, sırf usûl bakımından bazı ufak tefek tenkitleri bile, bu tenkitleri yapanların askerî mahkemelere verilmelerine sebep olmuştur.
Türk miletinin demokrasiye liyakatinden, haklı veya haksız, belki şüphe edilebilir. Ama kimse Türk halkının vatanseverliğinden, bağımsızlığını ilgilendiren meselelerdeki uyanıklığından şüphe edemez.
Ona rağmen dış siyaset meselelerinde bu aşırı ihtiyatkârlık nedendir? Şimdiye kadar bu ihtiyatkârlıktan, dış siyaset konusunu tartışma üstü tutmaktan ne kazanılmıştır? İşte, muhalefetin hiç bir ciddî denetlemesine imkân verilmemiş olan Bağdat ve Balkan Paktları ortadadır! Bu paktların acıklı durumuna, artık Cumhurbaşkanı bile, Meclisi açış söylevinde temas etmekten kaçınamamıştır.
Tarihimizde biraz daha geriye doğru gidersek görürüz ki, dış tehlikelerin artması üzerine, «millî tesanüt», «millî birlik», «millî menfaat» bahaneleriyle ilk Mebusan Meclisinin kapatılması, dış siyaset tartışmalarının yasak edilmesi, Osmanlı Devletini yıkılmaktan kurtaramamış; buna karşılık, Kurtuluş Savaşı sırasında, Polatlı yönünden gelen top seslerinin gürültüsü altında, yalnız dış siyaset değil, askerî harekât meselelerinin bile Mecliste açıkça tartışılmasına, Başkomutanın en ağır tenkitlere uğramasına rağmen, Savaş kazanılıp Anadolu'da dinç bir devlet kurulabilmiştir.
Dış siyaset meselelerinde Kurtuluş Savaşı günlerinin o geniş görüşlülüğüne, o demokratik anlayışına dönmek zorundayız. Dış siyaset meselelerini serbestçe tartışabilme hakkını, Türk milleti kadar vatansever ve bağımsızlığına bağlı bir milletten esirgemek mazur gösterilemez.
Bugün Türkiye yeniden bir ateş çemberi içine girmektedir. Böyle bir çember içine girmekte olduğumuz sırada, ne bir Millî Savunma ne bir Dışişleri Bakanımız vardır. İki Bakanlık ta vekâleten yönetilmektedir. Üstelik, bir sözlü soru önergesinden öğrendiğimize göre, Dışişleri Bakan vekili olan zat yabancı dil bile bilmemektedir.
Dış siyaset meselelerinde ihtiyatkârlığın ilk belirtisi, böyle tehlikeli zamanlarda en hayatî Bakanlıklar sayılması gereken bu iki Bakanlığa gereken önemi vermek olmalıydı:
Fakat bizde ihtiyatkârlık ancak, dış siyaset meselelerini Büyük Millet Meclisinde bile tartışmaktan kaçınmak şeklinde kendini gösteriyor.
Bu duruma son verilmelidir! Bu duruma son verilmesini sağlamayı, muhalefet, en az rejim meseleleri kadar kendine iş edinmelidir! Dış siyaset meselelerinde bir milletin kaderi, sadece ona hesap vermeğe bile lüzum görmeyen bir-iki kişiye emanet edilemez.
Kaldı ki bugün Türk milleti, dış siyaset meselelerinde kaderinin hangi ellere emanet edilmiş olduğundan bile habersizdir.
Bülent ECEVİT
Tartışmasız dış siyaset
İngiltere'nin Mısır'a silâhlı müdahalede bulunması üzerine İngiliz hükümetine Rusların yaptığı hücumlar, Avam Kamarasında muhalefetin yaptığı hücumlardan Avam Kamarasında muhalefetin yaptığı hücumlardan daha ağır değildir. Muhalefetin, fiilî bir harb başladıktan sonra Hükümete yaptığı bu hücumlara karşı, Avam Kamarasında İktidar sıralarından yükselen en ağır tepki «ayıp, ayıp» sözleri olmuş, o da muhalefet sıralarının gürültüsü arasında kaybolup gitmiştir.
Fakat İngiltere'de hiç kimsenin aklından, muhalefeti vatan hainliğiyle, bozgunculukla, «sabotajcılık» ve «boykotajcılık»la, «millî tesanüd»ü, hem de harb içinde, bozmakla suçlandırmak geçmemiştir.
Eden Hükümetinin Mısır'a silâhlı müdahale kararı üzerine İngiliz basını, herhangi bir basının bir hükümete karşı yapabileceği en ağır hücumları yapmaktadır. Buna karşılık kimse basını, millî menfaatlere, millî güvenliğe aykırı yayınlar yapıyor diye susturmağa kalkışmamıştır. Bizim memleketimizde bir sokak gösterisi, Sıkı Yönetim Komutanlıkları vasıtasiyle gazeteleri kapattırmak için vesile sayılırken, İngiliz Hükümeti, harb içinde bile, böyle bir tedbir düşünmemektedir.
Harb bir «olağanüstü hal» dir. Olağanüstü hallerde İngiliz Hükümetinin radyoya el koyma yetkisi vardır. Fakat böyle bir şeye teşebbüs edilmek şöyle dursun, İngiliz radyosu şimdi gece gündüz, hem yurt içine hem yurt dışına yaptığı yayınlarda, muhalefetin ve basının İngiliz Hükümetine karsı bu ağır hücumlarını yayınlamaktadır.
İngiliz Üniversite öğrencileri Londra'da, Süveyş için alınan karara karşı bir protesto gösterisi yapmış, ellerinde Başbakanı tenkit eden yaftalarla sokak sokak dolaşmışlardır. Kimse çıkıp ta bu öğrencilere dağılmalarını ihtar etmemiş, ateş açmağa kalkışmamış, böyle işlere akılları ermeyeceğini, okullarına gidip ders çalışmalarını söylememiştir.
Bizde ise, bir harb kararından çok daha önemsiz meselelerde bile Hükümete karşı cephe almak vatan hainliğiyle suçlandırılmağa yetmektedir.. Hele dış siyaset meselelerinde Hükümete muhalefet etmek suçların en ağırı sayılmaktadır. Kore harbine katıldığımız sırada, muhalefetin, sırf usûl bakımından bazı ufak tefek tenkitleri bile, bu tenkitleri yapanların askerî mahkemelere verilmelerine sebep olmuştur.
Türk miletinin demokrasiye liyakatinden, haklı veya haksız, belki şüphe edilebilir. Ama kimse Türk halkının vatanseverliğinden, bağımsızlığını ilgilendiren meselelerdeki uyanıklığından şüphe edemez.
Ona rağmen dış siyaset meselelerinde bu aşırı ihtiyatkârlık nedendir? Şimdiye kadar bu ihtiyatkârlıktan, dış siyaset konusunu tartışma üstü tutmaktan ne kazanılmıştır? İşte, muhalefetin hiç bir ciddî denetlemesine imkân verilmemiş olan Bağdat ve Balkan Paktları ortadadır! Bu paktların acıklı durumuna, artık Cumhurbaşkanı bile, Meclisi açış söylevinde temas etmekten kaçınamamıştır.
Tarihimizde biraz daha geriye doğru gidersek görürüz ki, dış tehlikelerin artması üzerine, «millî tesanüt», «millî birlik», «millî menfaat» bahaneleriyle ilk Mebusan Meclisinin kapatılması, dış siyaset tartışmalarının yasak edilmesi, Osmanlı Devletini yıkılmaktan kurtaramamış; buna karşılık, Kurtuluş Savaşı sırasında, Polatlı yönünden gelen top seslerinin gürültüsü altında, yalnız dış siyaset değil, askerî harekât meselelerinin bile Mecliste açıkça tartışılmasına, Başkomutanın en ağır tenkitlere uğramasına rağmen, Savaş kazanılıp Anadolu'da dinç bir devlet kurulabilmiştir.
Dış siyaset meselelerinde Kurtuluş Savaşı günlerinin o geniş görüşlülüğüne, o demokratik anlayışına dönmek zorundayız. Dış siyaset meselelerini serbestçe tartışabilme hakkını, Türk milleti kadar vatansever ve bağımsızlığına bağlı bir milletten esirgemek mazur gösterilemez.
Bugün Türkiye yeniden bir ateş çemberi içine girmektedir. Böyle bir çember içine girmekte olduğumuz sırada, ne bir Millî Savunma ne bir Dışişleri Bakanımız vardır. İki Bakanlık ta vekâleten yönetilmektedir. Üstelik, bir sözlü soru önergesinden öğrendiğimize göre, Dışişleri Bakan vekili olan zat yabancı dil bile bilmemektedir.
Dış siyaset meselelerinde ihtiyatkârlığın ilk belirtisi, böyle tehlikeli zamanlarda en hayatî Bakanlıklar sayılması gereken bu iki Bakanlığa gereken önemi vermek olmalıydı:
Fakat bizde ihtiyatkârlık ancak, dış siyaset meselelerini Büyük Millet Meclisinde bile tartışmaktan kaçınmak şeklinde kendini gösteriyor.
Bu duruma son verilmelidir! Bu duruma son verilmesini sağlamayı, muhalefet, en az rejim meseleleri kadar kendine iş edinmelidir! Dış siyaset meselelerinde bir milletin kaderi, sadece ona hesap vermeğe bile lüzum görmeyen bir-iki kişiye emanet edilemez.
Kaldı ki bugün Türk milleti, dış siyaset meselelerinde kaderinin hangi ellere emanet edilmiş olduğundan bile habersizdir.
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“Tartışmasız Dış Siyaset,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/714.