Kim Kime Ders Veriyor?

Başlık: 
Kim Kime Ders Veriyor? 
Kaynak: 
Ulus, "Günün Işığında" s. 3 
Tarih: 
1956-11-01 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/33 
Metin: 
GÜNÜN IŞIĞINDA

Kim kime ders veriyor?

İktidar sözcüsü gazeteye göre muhalefet, kendini «Türkiye Cumhuriyetinin ne devletine ne de bayramına karşı herhangi bir alâka ve mükellefiyetle mukayyet» bulmuyormuş! Muhalefetin son Cumhuriyet Bayramında kendini Büyük Millet Meclisindeki muayedede temsil ettirmemesi bunu gösterirmiş!

Başyazıda parti adı kullanılmamakla beraber, asıl hedefin C. Halk Partisi olduğu anlaşılıyor. Kendini «Türkiye Cumhuriyetinin ne devletine ne de bayramına karşı herhangi bir alâka ve mükellefiyetle mukayyet» bulmadığı ileri sürülen bu parti, Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan partidir. Adını bile, kendi kurduğu bu Cumhuriyetten almıştır. Partinin başında, Türkiye'nin kurtarıcılarından, Cumhuriyetin kurucularından biri vardır: Bu Devletin hizmetinde yıllarca Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış biri...

Fakat kendi tertiplediği serbest seçimlerle muhalefete geçen bu partinin 6 yıl önce sona eren iktidarı, bugünkü iktidar sözcüsü gazeteye göre, «gasba müstenit» tir! Yani Türkiye Cumhuriyeti, «gasba müstenit» bir iktidarın eseridir. Şimdi İktidarı o partiden devr alan insanlar, «gasba müstenit» dedikleri bir iktidarın eseri olan Cumhuriyeti öylesine meşru saymakta, 27 yılını her fırsatta inkâr ettikleri Cumhuriyetin 33'üncü yıldönümünü öyle büyük bir gururla kutlamaktadırlar ki. bugün o Cumhuriyetin başında bulunan kimseye karşı «fariza»larda kusur olarak gördükleri en küçük bir hareketi «Devlet nizamı dışına çıkış» olarak vasıflandırmaktadırlar.

Oysa, C.H.P. İktidarını «gasba müstenit» diye ilân etmekle, Cumhuriyete en büyük saygısızlığı gösteren, Devletin meşruluğuna bütün dünya önünde en büyük lekeyi sürmeğe kalkışan, bugünkü İktidar partisinin sözcüsü gazetedir.

33 yıllık Cumhuriyet tarihinin başlangıçtan 1950'ye kadar 27 yılını karalayan, kötüleyen, hattâ inkâr eden, bu 27 yıllık tarihi yapmış, Cumhuriyet idaresinde en yüksek mevkilere kadar yükselmiş insanlara protokoldeki yerlerini bile vermeyen, muhalefet partilerini «ancak kanunlar çerçevesi içinde mevcut» saymağa lûtfen razı olup, bunun dışında onları tanımadıklarını en sorumlu ağızlardan defalarca ilân eden, bugünkü İktidar partisidir.

Bu gerekçeyi öne sürerek, ana muhalefet partisi Meclis Grupunun yollamış olduğu bir heyeti resmî makamında bile kabul etmemek hakkını kendinde gören zat, bugünkü iktidar partisinin Genel Başkanıdır.

«Kanunlar çerçevesi içinde» olsun tanınması mecburiyetini teslim ettiği muhalefeti gerçekte o çerçeve içinde bile tanımamak isteyen, muhalefetin «kanun çerçevesi içindeki» faaliyetini bile polis kuvvetiyle önlemeğe kalkışan, gene bugünkü İktidar partisidir.

İktidar sözcüsü gazetenin ilâve ettiğine göre, «siyasî ekalliyetin de muhalefetin de makbulü ve meşruu kendini kanun ile mukayyet ve muvazzaf göreni» imiş.. Ya İktidarın «makbulü ve meşruu» hangisidir? Kendini «kanun ile mukayyet ve muvazzaf» görmeyeni midir?

İktidar partisi, muhalefeti, bir «fariza»yı yerine getirmedi diye «Devlet nizamı dışına» çıkmış ilân etmek istiyor. Muhalefet partileri ise, İktidarın, hattâ, o arada partiler üstü ve tarafsız kalmaları gereken kimselerin, kendilerine karşı «fariza»larını yerine getirmelerinden umut kesmiş, şimdi ancak kanunlar karşısında eşit muamele istemektedirler. Bu isteklerden hangisi daha meşrudur?

Muhalefet partileri eğer herhangi bir sebeple bir «fariza»yı yerine getirememişlerse, kanun ve Devlet nizamı dışıma çıkmış sayılmazlar. Ama siyasal faaliyeti engelleyen, demokratik hak ve hürriyetleri kısan kanunları ancak muhalefete uygulayıp da kendine uygulatmıyan bir İktidar partisinin kendini bu derece «kanun ile mukayyet ve muvazzaf» görmeyişi nasıl bir anlayışa sığar?

«Mezhep, meşrep ve tavru hareketi böylesine olan bir siyasi ekalliyete Devletin ve Devlet hizmetlerinin emanet edilemiyeceği aşikâr»mış! Bunu da İktidar sözcüsü gazete söylüyor. Bunu söyliyebilmek «kendini kanun ile mukayyet ve muvazzaf» görmemek değil de nedir? Eğer muhalefet partilerinden biri secimi kazanacak olursa, ona «Devleti ve Devlet hizmetlerini emanet» etmekten kaçınma yetkisini bugünkü İktidar partisine hangi kanun tanımaktadır?

Türkiye'de Devletin ve Devlet hizmetlerinin ne zaman kime emanet edileceğini ne İktidar partisi ne de Zafer gazetesi tayin edebilir. Bunu tayin edebilecek tek kuvvet Türk seçmenidir. Asıl Türk seçmeninden bu hakkını esirgemeğe kalkışanlar «Devlet nizamı dışına» çıkmış olacaklardır. Fakat Türk milleti hiç bir İktidar partisine bu fırsatı vermeyecek kadar haklarına sahiptir.

Cumhuriyeti kurmuş olanlar, Cumhuriyetin yıldönümünü nasıl kutlamak gerektiğini, o yıldönümünde neler duyulup düşünüleceğini, hele neler hatırlanacağını, elbette Zafer'deki başyazıyı yazandan da yazdırandan da çok daha iyi bilirler. Bu konuda ders almağa ihtiyacı olanlar varsa, onlar da ancak, Cumhuriyetin 27 yılını sanki bir düşman idaresi altında geçmiş yıllar gibi kötüleyen, bu Cumhuriyeti kurmuş olan partinin İktidarını «gasba müstenit» bir İktidar olarak ilân eden, ve bu Cumhuriyetin kurucularına karşı 6 yıldır saygı «fariza»larının asgarisini ifa etmemiş, -gene kendi tabirleriyle- «siyasî terbiye» nin asgarisini göstermemiş olan insanlardır.

Bülent ECEVİT

Düzeltme:

Dün bu köşede çıkan «Bir Onur Meselesi» başlıklı yazının 2'inci sütun, 2'inci pragrafında, 14-15'inci satırlardaki «demokrasiye» kelimesi «demokraside», 3'üncü sütun 2'inci paragrafında, birinci satırdaki «düşünceler» kelimesi de «düşünenler» olacaktı. 

Dosyalar

1956.11.01.jpg
1956.11.01_B.jpg
1956.11.01_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Kim Kime Ders Veriyor?,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/712 ulaşıldı.