Vatandaş Polis
Başlık:
Vatandaş Polis
Kaynak:
Ulus, "İngiltere Notları" ss. 2, 5
Tarih:
1956-10-20
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
İNGİLTERE notları
Bülent ECEVİT
Vatandaş polis
- 7 -
İngiltere, hiç bir annenin çocuğunu «Seni polise veririm» diye korkutamadığı bir ülkedir. Çünkü İngiliz çocuğu, polisi ancak, sokaklar kalabalık olduğu sırada trafiği durdurup kendisini elinden tutan ve karşı kaldırıma geçiren güler yüzlü, nazik bir insan olarak tanır.
İngiltere, meydan ve sokak kürsülerinde hükümeti tenkid eden hiç bir politikacının dinleyiciler arasında polis de bulunmasından şikâyet etmediği bir ülkedir. Çünkü polisin oradaki görevi, Hükümeti veya Başbakanı, Kral veya Kraliçeyi tenkidte fazla ileri giden politikacıyı susturmak, kürsüden indirmek, karakola dâvet etmek değil, tenkitleri fazla ağır bulan bir dinleyici hâdise çıkarmağa kalkışacak olursa onu yavaşça toplantıdan uzaklaştırmaktır.
Demokratik olduğunu iddia eden ülkeler vardır ki oralarda polis, bir muhalefet liderinin çevresine birkaç kişi toplandı mı dağılmalarını ihtar etmeğe, dağılmazlarsa üzerlerine ateş açmağa yetkilidir. İngiltere ise, değil yalnız böyle zararsız insanların, azılı haydutların bile polis kurşunuyla can vermekten korkmadığı bir ülkedir. Çünkü İngiliz polisinin elinde bir ince tahta değnekten baska silâh yoktur.
Bazı hâllerde tabanca tasımaları yolundaki yeni bir teklife İngiliz polisinin,
- Olmaz, çünkü bizim en büyük yardımcımız halktır, tabanca taşırsak ondan mahrum kalırız!.. dediğini, bir vesileyle «Ulus»taki bir yazımda nakletmiştim.
İngiliz polisi nazik olmakla mükelleftir. Gözleri önünde işlenen en ağır bir suç bile İngiliz polisinin nezaketten ayrılması için mazeret sayılmaz. Bir cinayet yerine geldiğinde, yere uzanmış kanlar içinde bir ölü, baş ucunda da elindeki tabancasının dumanı tüten bir adam görünce, İngiliz polisi, tabancasının dumanı tüten adama şöyle hitap eder:
- Burada ne olmuş acaba söyler misiniz lütfen?
Bu, İngiliz polis okullarında polis adaylarına ezberletilen ilk cümlelerden biridir. Hiç bir hâdise yerinde hiç bir kimseye bir İngiliz polisinin bundan daha fazla itham edici, bundan daha ağır bir şekilde hitap etme yetkisi yoktur. Çünkü İngiltere'de suçu isbat edilmemiş her insan suçsuz sayıldığı gibi, suçu isbat edilmiş bir caniye bile onurlu bir insan olarak yaşama veya ölme hakkı tanınır.
Geçen ay İngiltere'ye gittiğimizde Londra'daki bir polis okulunu ziyaret ettik. Bir İngiliz'in polis anlayışıyla bizim polis anlayışımız o kadar biribirini tutmuyordu ki, ne okul müdürü bizim sorduğumuz soruları, ne de biz onun verdiği cevapları kolayca kavrıyabiliyorduk. Nihayet, kendisi de polis olan okul müdürü,
— Aslını isterseniz, dedi, İngiltere'de polis diye halktan ayrı bir kuvvet yoktur. İngiliz polisi alelâde bir vatandaştır. Her İngiliz vatandaşı da bir polis sayılır. Çünkü her İngiliz asayişi sağlamakla bir polis kadar sorumludur. Sadece bazı İngiliz vatandaşlarına bir siyah üniforma giydirilip «polis» adı verilmiştir. Bu üniformayı giymekle hiç bir İngiliz bir başka vatandaşına hükmedecek duruma gelmiş olmaz.
Nitekim herhangi bir kimse, kendi hürriyetini haksız olarak tahdit ettiğine veya kendisine haksız veya ağır bir muamelede bulunduğuna inandığı bir polis hakkında dâva açarsa, o polis, bir «polis» olarak, vazife başındaki bir zabıta memuru olarak değil, herhangi bir sivil vatandaş olarak muhakeme edilir. Kanun karşısında polisliğin kendisine sağladığı hiç bir imtiyaz yoktur. Amirlerine, üst makamlara karşı değil, doğrudan doğruya kendi başına sorumludur. Onun için bir vatandaş tarafından mahkemeye verilen bir polis, kanuna aykırı hareket etmişse, kanunun kendisine tanıdığı hakları aşmışsa, mazeret olarak, âmirinin, üst makamların veya hükümetin kendisine vermiş olduğu bir emri yerine getirdiğini öne süremez. Çünkü İngiliz polisi hiç bir makamın emir kulu değildir. Hâdiseler karşısındaki davranışı kendi aklına ve kanun bilgisine bırakılmıştır. Sadece kanunlara itaat etmek ve kanunlara itaat edilmesini sağlamakla mükelleftir.
Zaten İngiliz polisi merkezî bir idareye değil, mahallî idarelere bağlıdır. İçişleri Bakanlığının görevi, mahallî idarelerin polis kuvvetleri arasında koordinasyon sağlamaktan ve onlara uzaktan uzağa nezaret etmekten ibarettir.
Her mahallî idarenin polis teşkilâtı, il meclisi üyeleriyle sulh yargıçlarından mürekkep bir komite idaresindedir. Polis teşkilâtının masraflarını bu komiteyle hükümet yarı yarıya karşılarlar. Hükümetin polis üzerindeki malî nüfuzu da bundan ibarettir. Eğer bir bölgede polis teşkilâtının başına getirilen bir kimseyi İçişleri Bakanlığı uygun görmezse değiştirilmesini, veya bir bölgedeki polis teşkilâtının çalışma tarzını beğenmezse ıslahını isteyebilir. Fakat bu isteklerinin yerine getirilmesine mahallî idareleri mecbur tutamaz. İçişleri Bakanlığının yapabileceği azamî baskı, o bölge polisine hükümetin malî yardımını kesmekten ibarettir. Eğer bir bölge halkı polisinden hoşnutsa, hükümet yardımından sarfı nazar edip, İçişleri Bakanlığının isteklerini hiç dikkat nazarına almıyabilir. O yüzden asayiş bozulacaksa, bu mahallî halkın kendi bileceği iştir. İngiliz halkının asla müsaade etmiyeceği bir şey varsa o da, polisin hükümet elinde âlet haline gelmesidir. Zaten İngiliz kafası böyle bir ihtimali tasavvur bile edemez.
İngiliz polisi, işinde kalabilmek için, hükümeti değil, temsilcisi bulunduğu halkı hoşnut etmek zorundadır.
Hükümet karşısında İngiliz polisi, demokratik olduğunu iddia eden bazı memleketlerin yargıçlarından bile daha teminatlıdır.
İngiltere'de polis, «en büyük yardımcısı» olan halkın kendisine verdiği şerefli mevki ile mütenasip bir hayat sürebilecek durumdadır.
Staj devresini yeni bitirip polis olan bir gencin eline ayda 40 Sterling geçer. Ayrıca ev kirası da ödenir. Bir başkomiserin yıllık ücreti, ev kirası için aldığı ödenek hariç, 1075 Sterlingdir. Yani bir İngiliz Milletvekilinin yıllık ücretinden 75 Sterling fazladır. Bizim paramızla bu, remsî kur üzerinden ayda 720 (yeni deblokaj kuru ile ayda aşağı yukarı 1400) liraya gelir. Polislerin rütbesi yükseldikçe, aylıkları, bizim paramızla resmî kur üzerinden 1500 (deblokaj kuru üzerinden aşağı yukarı 3000) liraya kadar çıkar.
İngiliz polisi seçimlerde oy kullanabilir; ancak kendi adaylığını koyması, herhangi bir parti veya aday lehine propaganda yapması yasaktır.
Demokratik bir toplum düzeni kurmak isterken İngiltere'yi örnek alan memleketler, çoğu zaman İngilizlerin Parlamentosunu, partilerarası mücadele tarzını, adalet sistemini, söz ve yazı hürriyetini benimsememeğe çalışırlar. Oysa İngiltere'de insan haklarının ve insan onurunun, hürriyet ve şahıs güvenliğinin bütün bu kurumlardan daha önemli bir teminatı varsa, o da uzun boylu, güler yüzlü, nazik İngiliz polisidir.
Halkın en büyük dostu o, onun tek silâhı da halkın sevgisidir.
İngiltere, polisiyle öğünebilen polisini görünce yüzü gülebilen bahtlı insanların yaşadığı bir ülkedir.
Bülent ECEVİT
Vatandaş polis
- 7 -
İngiltere, hiç bir annenin çocuğunu «Seni polise veririm» diye korkutamadığı bir ülkedir. Çünkü İngiliz çocuğu, polisi ancak, sokaklar kalabalık olduğu sırada trafiği durdurup kendisini elinden tutan ve karşı kaldırıma geçiren güler yüzlü, nazik bir insan olarak tanır.
İngiltere, meydan ve sokak kürsülerinde hükümeti tenkid eden hiç bir politikacının dinleyiciler arasında polis de bulunmasından şikâyet etmediği bir ülkedir. Çünkü polisin oradaki görevi, Hükümeti veya Başbakanı, Kral veya Kraliçeyi tenkidte fazla ileri giden politikacıyı susturmak, kürsüden indirmek, karakola dâvet etmek değil, tenkitleri fazla ağır bulan bir dinleyici hâdise çıkarmağa kalkışacak olursa onu yavaşça toplantıdan uzaklaştırmaktır.
Demokratik olduğunu iddia eden ülkeler vardır ki oralarda polis, bir muhalefet liderinin çevresine birkaç kişi toplandı mı dağılmalarını ihtar etmeğe, dağılmazlarsa üzerlerine ateş açmağa yetkilidir. İngiltere ise, değil yalnız böyle zararsız insanların, azılı haydutların bile polis kurşunuyla can vermekten korkmadığı bir ülkedir. Çünkü İngiliz polisinin elinde bir ince tahta değnekten baska silâh yoktur.
Bazı hâllerde tabanca tasımaları yolundaki yeni bir teklife İngiliz polisinin,
- Olmaz, çünkü bizim en büyük yardımcımız halktır, tabanca taşırsak ondan mahrum kalırız!.. dediğini, bir vesileyle «Ulus»taki bir yazımda nakletmiştim.
İngiliz polisi nazik olmakla mükelleftir. Gözleri önünde işlenen en ağır bir suç bile İngiliz polisinin nezaketten ayrılması için mazeret sayılmaz. Bir cinayet yerine geldiğinde, yere uzanmış kanlar içinde bir ölü, baş ucunda da elindeki tabancasının dumanı tüten bir adam görünce, İngiliz polisi, tabancasının dumanı tüten adama şöyle hitap eder:
- Burada ne olmuş acaba söyler misiniz lütfen?
Bu, İngiliz polis okullarında polis adaylarına ezberletilen ilk cümlelerden biridir. Hiç bir hâdise yerinde hiç bir kimseye bir İngiliz polisinin bundan daha fazla itham edici, bundan daha ağır bir şekilde hitap etme yetkisi yoktur. Çünkü İngiltere'de suçu isbat edilmemiş her insan suçsuz sayıldığı gibi, suçu isbat edilmiş bir caniye bile onurlu bir insan olarak yaşama veya ölme hakkı tanınır.
Geçen ay İngiltere'ye gittiğimizde Londra'daki bir polis okulunu ziyaret ettik. Bir İngiliz'in polis anlayışıyla bizim polis anlayışımız o kadar biribirini tutmuyordu ki, ne okul müdürü bizim sorduğumuz soruları, ne de biz onun verdiği cevapları kolayca kavrıyabiliyorduk. Nihayet, kendisi de polis olan okul müdürü,
— Aslını isterseniz, dedi, İngiltere'de polis diye halktan ayrı bir kuvvet yoktur. İngiliz polisi alelâde bir vatandaştır. Her İngiliz vatandaşı da bir polis sayılır. Çünkü her İngiliz asayişi sağlamakla bir polis kadar sorumludur. Sadece bazı İngiliz vatandaşlarına bir siyah üniforma giydirilip «polis» adı verilmiştir. Bu üniformayı giymekle hiç bir İngiliz bir başka vatandaşına hükmedecek duruma gelmiş olmaz.
Nitekim herhangi bir kimse, kendi hürriyetini haksız olarak tahdit ettiğine veya kendisine haksız veya ağır bir muamelede bulunduğuna inandığı bir polis hakkında dâva açarsa, o polis, bir «polis» olarak, vazife başındaki bir zabıta memuru olarak değil, herhangi bir sivil vatandaş olarak muhakeme edilir. Kanun karşısında polisliğin kendisine sağladığı hiç bir imtiyaz yoktur. Amirlerine, üst makamlara karşı değil, doğrudan doğruya kendi başına sorumludur. Onun için bir vatandaş tarafından mahkemeye verilen bir polis, kanuna aykırı hareket etmişse, kanunun kendisine tanıdığı hakları aşmışsa, mazeret olarak, âmirinin, üst makamların veya hükümetin kendisine vermiş olduğu bir emri yerine getirdiğini öne süremez. Çünkü İngiliz polisi hiç bir makamın emir kulu değildir. Hâdiseler karşısındaki davranışı kendi aklına ve kanun bilgisine bırakılmıştır. Sadece kanunlara itaat etmek ve kanunlara itaat edilmesini sağlamakla mükelleftir.
Zaten İngiliz polisi merkezî bir idareye değil, mahallî idarelere bağlıdır. İçişleri Bakanlığının görevi, mahallî idarelerin polis kuvvetleri arasında koordinasyon sağlamaktan ve onlara uzaktan uzağa nezaret etmekten ibarettir.
Her mahallî idarenin polis teşkilâtı, il meclisi üyeleriyle sulh yargıçlarından mürekkep bir komite idaresindedir. Polis teşkilâtının masraflarını bu komiteyle hükümet yarı yarıya karşılarlar. Hükümetin polis üzerindeki malî nüfuzu da bundan ibarettir. Eğer bir bölgede polis teşkilâtının başına getirilen bir kimseyi İçişleri Bakanlığı uygun görmezse değiştirilmesini, veya bir bölgedeki polis teşkilâtının çalışma tarzını beğenmezse ıslahını isteyebilir. Fakat bu isteklerinin yerine getirilmesine mahallî idareleri mecbur tutamaz. İçişleri Bakanlığının yapabileceği azamî baskı, o bölge polisine hükümetin malî yardımını kesmekten ibarettir. Eğer bir bölge halkı polisinden hoşnutsa, hükümet yardımından sarfı nazar edip, İçişleri Bakanlığının isteklerini hiç dikkat nazarına almıyabilir. O yüzden asayiş bozulacaksa, bu mahallî halkın kendi bileceği iştir. İngiliz halkının asla müsaade etmiyeceği bir şey varsa o da, polisin hükümet elinde âlet haline gelmesidir. Zaten İngiliz kafası böyle bir ihtimali tasavvur bile edemez.
İngiliz polisi, işinde kalabilmek için, hükümeti değil, temsilcisi bulunduğu halkı hoşnut etmek zorundadır.
Hükümet karşısında İngiliz polisi, demokratik olduğunu iddia eden bazı memleketlerin yargıçlarından bile daha teminatlıdır.
İngiltere'de polis, «en büyük yardımcısı» olan halkın kendisine verdiği şerefli mevki ile mütenasip bir hayat sürebilecek durumdadır.
Staj devresini yeni bitirip polis olan bir gencin eline ayda 40 Sterling geçer. Ayrıca ev kirası da ödenir. Bir başkomiserin yıllık ücreti, ev kirası için aldığı ödenek hariç, 1075 Sterlingdir. Yani bir İngiliz Milletvekilinin yıllık ücretinden 75 Sterling fazladır. Bizim paramızla bu, remsî kur üzerinden ayda 720 (yeni deblokaj kuru ile ayda aşağı yukarı 1400) liraya gelir. Polislerin rütbesi yükseldikçe, aylıkları, bizim paramızla resmî kur üzerinden 1500 (deblokaj kuru üzerinden aşağı yukarı 3000) liraya kadar çıkar.
İngiliz polisi seçimlerde oy kullanabilir; ancak kendi adaylığını koyması, herhangi bir parti veya aday lehine propaganda yapması yasaktır.
Demokratik bir toplum düzeni kurmak isterken İngiltere'yi örnek alan memleketler, çoğu zaman İngilizlerin Parlamentosunu, partilerarası mücadele tarzını, adalet sistemini, söz ve yazı hürriyetini benimsememeğe çalışırlar. Oysa İngiltere'de insan haklarının ve insan onurunun, hürriyet ve şahıs güvenliğinin bütün bu kurumlardan daha önemli bir teminatı varsa, o da uzun boylu, güler yüzlü, nazik İngiliz polisidir.
Halkın en büyük dostu o, onun tek silâhı da halkın sevgisidir.
İngiltere, polisiyle öğünebilen polisini görünce yüzü gülebilen bahtlı insanların yaşadığı bir ülkedir.
Koleksiyon
Alıntı
“Vatandaş Polis,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/693 ulaşıldı.