Şehircilik Merakı
Başlık:
Şehircilik Merakı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-10-07
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Şehircilik merakı
Şehircilik, çağımızın en girift bilim kollarından biridir, ömrünün bir kısmını çiftçilik bir kısmını da siyasetle geçirmiş bir devlet adamının, bir büyük şehirde otomobiline binip, geçtiği yollar boyunca «şunu yıktırın, bunu kestirin» diye emirler vermesi, başka hiç bir şeyi göstermese, şehircilik hakkında, bunun ne kadar girift bir bilim kolu olduğunu bile bilmediğini gösterir.
Ama biz yurdumuzda öyle şeyler görmeğe alışmışız ki çoğumuz belki de böyle bir hâdiseyi tabiî karşılarız. Onun için bugün bizde olan ve pek de o kadar yadırganmaz görünen bu hâdiseyi, bildiğimiz medeni ülkelerden birinde tasavvur etmeğe çalışmakta fayda vardır.
Düşünün meselâ, Amerika'da Başkan Eisenhower birgün Washington'dan kalkıp Nev-york'a gitsin de otomobiline binip şehri dolaşarak,
— Şu caddeleri açtırın, bu binaları yıktırın, şuralarda âbideler, buralarda blok apartmanlar isterim.. Bütün şu dükkânlar 24 saat içinde ortadan kalkacak. Şu koca ağaçları bir daha gözüm görmiyecek.. desin, ve ertesi gün polisinden, jandarmasına, ordusuna kadar bütün belediye, devlet ve millî savunma kuvvetleri seferber edilip Nevyork şehrinde bir baştan bir başa bir yıkımdır başlasın.. Mallar sokaklara dökülüp binlerce ticarî müessese kapansın, kış başında evsiz, barksız kalanlar Kızılhaçın kurduğu çadırlara yollansın..
«Science fiction» denilen tamamile hayale dayanır edebiyat tarzının o kadar gelişmiş olduğu Amerika'da bir Amerika'lı böyle bir ihtimali sırf bir «science fiction» olarak bile kafasında canladıramaz.
Hele Başkan Eisenhower'in ertesi gün bir «büyük basın toplantısı» tertipletip bu «büyük basın toplantısı»nda bir yana bakanlarıyla, genel müdürleriyle bütün bir devlet teşkilâtını, bir yana da Amerika'lı gazete patronlarını oturttuğunu ve giriştiği şehircilik faaliyeti hakkında onlara geniş izahat verdiğini, ertesi gün de Nev-york gazetelerinden bir çoğunun kendisini sütun sütun başlıklarla alkışladığını, her gün en olmayacak vak'alarla karşılaşmağa alışmış bir Amerikan gazetecisi rüyasında görse inanmaz.
Bir Amerikan vatandaşı, bir Amerikan gazetecisi, gökten uçan dairelerle Merih'lilerin inip Nevyork'u bir gün içinde alt üst edebileceklerine belki inanır da Washington'dan Başkan Eisenhower'in gelip öyle bir şey yapacağına ihtimal veremez.
Nevyork olmasın da bu, Londra olsun, Paris olsun, Bonn olsun.. Sir Anthony Eden'in, M. Mellet'nin, Herr Adenauer'in sokak sokak dolaşıp bu şehirlerde yıkım işlerini idare etmelerini hayalinizde canlandırabilir misiniz?
Medenî diye bildiğimiz memleketlerde tasavvuru bile bize gülünç ve imkânsız gelen bir hâdise kendi memleketimizde, kendi memleketimizin en büyük, en kalabalık, en tarihî şehrinde olunca bunu neden tabiî karşılıyoruz ?
Biz medeni dünyanın o kadar mı gerisindeyiz, biz insan haklarının, mülkiyet hakkının sayılmamasına, devlet adamlarının ihtisas diye, İş bölümü diye bir şey tanıyıp kendilerini her işe en iyi akıl erdirir üstün varlıklar gibi görmelerine o kadar mı alışığız ki medenî memleketlerde tasavvuru bile imkânsız gelen bir hâdiseyi, kendi memleketimizde olunca, üstelik bir de sütun sütun gazete başlıklarıyla alkışlıyoruz?
Bülent ECEVİT
DÜZELTME:
Dün bu köşede çıkan «Bizimle ilgilenen dünya» başlıklı yazının 3 üncü paragraf 4 üncü satırı «başyazı gibi» diye; 2 inci sütunu «Medenî dünya memleketimizde olup bitenlerle ilgilidir. Bu...» diye başlıyacaktı. 3 üncü sütunun son satırı «vermek istediği, vermeğe hazır bulunduğu» olacaktı.
Şehircilik merakı
Şehircilik, çağımızın en girift bilim kollarından biridir, ömrünün bir kısmını çiftçilik bir kısmını da siyasetle geçirmiş bir devlet adamının, bir büyük şehirde otomobiline binip, geçtiği yollar boyunca «şunu yıktırın, bunu kestirin» diye emirler vermesi, başka hiç bir şeyi göstermese, şehircilik hakkında, bunun ne kadar girift bir bilim kolu olduğunu bile bilmediğini gösterir.
Ama biz yurdumuzda öyle şeyler görmeğe alışmışız ki çoğumuz belki de böyle bir hâdiseyi tabiî karşılarız. Onun için bugün bizde olan ve pek de o kadar yadırganmaz görünen bu hâdiseyi, bildiğimiz medeni ülkelerden birinde tasavvur etmeğe çalışmakta fayda vardır.
Düşünün meselâ, Amerika'da Başkan Eisenhower birgün Washington'dan kalkıp Nev-york'a gitsin de otomobiline binip şehri dolaşarak,
— Şu caddeleri açtırın, bu binaları yıktırın, şuralarda âbideler, buralarda blok apartmanlar isterim.. Bütün şu dükkânlar 24 saat içinde ortadan kalkacak. Şu koca ağaçları bir daha gözüm görmiyecek.. desin, ve ertesi gün polisinden, jandarmasına, ordusuna kadar bütün belediye, devlet ve millî savunma kuvvetleri seferber edilip Nevyork şehrinde bir baştan bir başa bir yıkımdır başlasın.. Mallar sokaklara dökülüp binlerce ticarî müessese kapansın, kış başında evsiz, barksız kalanlar Kızılhaçın kurduğu çadırlara yollansın..
«Science fiction» denilen tamamile hayale dayanır edebiyat tarzının o kadar gelişmiş olduğu Amerika'da bir Amerika'lı böyle bir ihtimali sırf bir «science fiction» olarak bile kafasında canladıramaz.
Hele Başkan Eisenhower'in ertesi gün bir «büyük basın toplantısı» tertipletip bu «büyük basın toplantısı»nda bir yana bakanlarıyla, genel müdürleriyle bütün bir devlet teşkilâtını, bir yana da Amerika'lı gazete patronlarını oturttuğunu ve giriştiği şehircilik faaliyeti hakkında onlara geniş izahat verdiğini, ertesi gün de Nev-york gazetelerinden bir çoğunun kendisini sütun sütun başlıklarla alkışladığını, her gün en olmayacak vak'alarla karşılaşmağa alışmış bir Amerikan gazetecisi rüyasında görse inanmaz.
Bir Amerikan vatandaşı, bir Amerikan gazetecisi, gökten uçan dairelerle Merih'lilerin inip Nevyork'u bir gün içinde alt üst edebileceklerine belki inanır da Washington'dan Başkan Eisenhower'in gelip öyle bir şey yapacağına ihtimal veremez.
Nevyork olmasın da bu, Londra olsun, Paris olsun, Bonn olsun.. Sir Anthony Eden'in, M. Mellet'nin, Herr Adenauer'in sokak sokak dolaşıp bu şehirlerde yıkım işlerini idare etmelerini hayalinizde canlandırabilir misiniz?
Medenî diye bildiğimiz memleketlerde tasavvuru bile bize gülünç ve imkânsız gelen bir hâdise kendi memleketimizde, kendi memleketimizin en büyük, en kalabalık, en tarihî şehrinde olunca bunu neden tabiî karşılıyoruz ?
Biz medeni dünyanın o kadar mı gerisindeyiz, biz insan haklarının, mülkiyet hakkının sayılmamasına, devlet adamlarının ihtisas diye, İş bölümü diye bir şey tanıyıp kendilerini her işe en iyi akıl erdirir üstün varlıklar gibi görmelerine o kadar mı alışığız ki medenî memleketlerde tasavvuru bile imkânsız gelen bir hâdiseyi, kendi memleketimizde olunca, üstelik bir de sütun sütun gazete başlıklarıyla alkışlıyoruz?
Bülent ECEVİT
DÜZELTME:
Dün bu köşede çıkan «Bizimle ilgilenen dünya» başlıklı yazının 3 üncü paragraf 4 üncü satırı «başyazı gibi» diye; 2 inci sütunu «Medenî dünya memleketimizde olup bitenlerle ilgilidir. Bu...» diye başlıyacaktı. 3 üncü sütunun son satırı «vermek istediği, vermeğe hazır bulunduğu» olacaktı.
Koleksiyon
Alıntı
“Şehircilik Merakı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/677 ulaşıldı.