Meslekler ve Refah
Başlık:
Meslekler ve Refah
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-07-25
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/32
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Meslekler ve refah
İyi yaşamak, para sıkıntısı çekmeden yaşamak, nefis terbiyesi için çile doldurmayı uygun gören mistikler dışında, her normal insanın istiyebileceği bir şeydir. İçinde böyle bir istek var diye kimse ayıplanamaz.
Bazı kimselerin iyi yaşamayı kendilerine tek gaye bilmeleri bile olağan sayılabilir.
Bazıları, iyi yaşamak için bile değil de, sırf para hırsından ötürü zengin olmak isterler; zengin olmak için baş vurdukları çarelere, göre, bu da hoş görülebilir. Hattâ böyle insanlar, gayelerine erişmek veya hırslarını tatmin etmek için girişecekleri büyük ticarî ve sınaî teşebüslerle, topluma, bilerek veya bilmeden, faydalı da olabilirer.
Yanız her toplumda bazı işler, bazı meslekler vardır ki bunların refah sağlamak, rahatlığa erişmek için birer vasıta sayılmaları doğru olmaz. O iş veya mesleklerin toplum içindeki rolleri ile bağdaşamaz. Böyle iş veya meslekleri tutacak olanlar, refahı, tesadüfen ayaklarına gelirse geri çevrilmeyecek bir nimet bilseler bile, o nimete kavuşmak için iş veya mesleklerinin imkânlarını zorlamamalıdırlar.
Eğer bir toplumda bütün iş ve meslekler refaha kavuşmak için birer vasıtadan ibaret sayılır hale gelirlerse, işte o zaman o toplumda ahlâk süratle düşmeğe ve demokrasinin başlıca dayanaklarından biri ahlâk olduğu için de, demokratik düzen, eğer varsa yıkılmağa, yoksa hiç kurulamamağa mahkûm olur.
Meselâ siyaset, devlet adamlığı, gazetecilik, refaha erişmek için vasıta sayılmaları dürüstlükle, ahlâkla bağdaşmasına imkân olmayan iş ve meslekler arasındadır.
Bir tüccar zengin olmak için ticaret yaptığını, bîr mühendis rahat yaşamak için mühendislik yaptığını, bir müteahhit, taahhüt işlerine, sadece bol para kazanmak gayesiyle girdiğini göğsünü gere gere söyleyebilir. İşinde hile yapmadıkça meşru olmayan kazançlar elde etmeğe çalışmadıkça, hiç kimse onu ahlâksızlıkla, topluma zararlı bir insan olmakla suçlandıramaz. Hele, ticaret veya taahhüt işlerinden edindiği servetin bir kısmını toplum hizmetlerine ayıranlar, mecbur olmadıkları bir fedakârlık yapmış sayılırlar ki, bu, onları bilhassa makbul vatandaşlar haline getirir.
Fakat bir insan refaha erişmek, hattâ sırf para sıkıntısı çekmeden yaşayabilmek düşüncesiyle siyasete atılmak, milletvekili veya devlet adamı olmak, ya da gazetecilik yapmak isterse, o insanı dürüst ve ahlâklı saymağa, topluma zararsız bir vatandaş saymağa imkân yoktur. Çünkü bunlar, ancak topluma hizmet gayesiyle tutulabilecek işlerdir.
Hele Türkiye gibi yoksul bir memlekette, demokrasi mücadelesinin henüz devam ettiği bir memlekette, bir siyaset adamı veya gazeteci için refah, ancak bir tesadüf veya talih eseri olursa meşru sayılabilir. Yoksa, böyle bir memlekette bir siyaset adamı veya gazeteci için normal olan, müreffeh bir hayat sürememek, hattâ sıkıntı çekmektir.
Bir siyaset adamı, siyasal faaliyetini kendi memleketinden önce refaha kavuşmak için vasıta olarak kullanırsa, gayesine ihanet etmiş olur. Çünkü onun için birinci gaye memleketini refaha kavuşturmaktır.
Henüz demokrasi mücadelesi yapan bir memlekette bir gazeteci, bu mücadeleye katılmamak, veya bu mücadelede bazı tavizler vermek karşılığı refaha kavuşursa, o da meslek gayesine ihanet etmiş olur. Çünkü demokrasi mücadelesinden kaçınan bir gazeteci, ancak demokrasiyle gerçekleşip teminata bağlanabilecek olan basın hürriyetinden feragat ediyor demektir; basın hürriyetine ihtiyaç duymayan bir gazeteci ise, gazetecilik mesleğinin gerçek gayelerine hizmet edemz.
Oysa, toplum hizmtindeki bir iş veya mesleği kendi isteğiyle tutan bir insanın, o iş veya mesleğin maksat ve gayelerine bağlı kalması, kaçınılmaz bir ahlâk kuralıdır.
Bu kuralın dışına çıkanlar refaha kavuşabilir, çok rahat ve mesut bir hayat sürebilirler ama, asla dürüst ve ahlâklı insan olamazlar.
Gözünü para hırsı bürümüş olmak ahlâksızlık sayılmıyabilir; yeter ki bu hırsı tatmin için bazı iş ve meslekler gerçek gayelerinden inhiraf ettirilmesin!
Bülent ECEVİT
Meslekler ve refah
İyi yaşamak, para sıkıntısı çekmeden yaşamak, nefis terbiyesi için çile doldurmayı uygun gören mistikler dışında, her normal insanın istiyebileceği bir şeydir. İçinde böyle bir istek var diye kimse ayıplanamaz.
Bazı kimselerin iyi yaşamayı kendilerine tek gaye bilmeleri bile olağan sayılabilir.
Bazıları, iyi yaşamak için bile değil de, sırf para hırsından ötürü zengin olmak isterler; zengin olmak için baş vurdukları çarelere, göre, bu da hoş görülebilir. Hattâ böyle insanlar, gayelerine erişmek veya hırslarını tatmin etmek için girişecekleri büyük ticarî ve sınaî teşebüslerle, topluma, bilerek veya bilmeden, faydalı da olabilirer.
Yanız her toplumda bazı işler, bazı meslekler vardır ki bunların refah sağlamak, rahatlığa erişmek için birer vasıta sayılmaları doğru olmaz. O iş veya mesleklerin toplum içindeki rolleri ile bağdaşamaz. Böyle iş veya meslekleri tutacak olanlar, refahı, tesadüfen ayaklarına gelirse geri çevrilmeyecek bir nimet bilseler bile, o nimete kavuşmak için iş veya mesleklerinin imkânlarını zorlamamalıdırlar.
Eğer bir toplumda bütün iş ve meslekler refaha kavuşmak için birer vasıtadan ibaret sayılır hale gelirlerse, işte o zaman o toplumda ahlâk süratle düşmeğe ve demokrasinin başlıca dayanaklarından biri ahlâk olduğu için de, demokratik düzen, eğer varsa yıkılmağa, yoksa hiç kurulamamağa mahkûm olur.
Meselâ siyaset, devlet adamlığı, gazetecilik, refaha erişmek için vasıta sayılmaları dürüstlükle, ahlâkla bağdaşmasına imkân olmayan iş ve meslekler arasındadır.
Bir tüccar zengin olmak için ticaret yaptığını, bîr mühendis rahat yaşamak için mühendislik yaptığını, bir müteahhit, taahhüt işlerine, sadece bol para kazanmak gayesiyle girdiğini göğsünü gere gere söyleyebilir. İşinde hile yapmadıkça meşru olmayan kazançlar elde etmeğe çalışmadıkça, hiç kimse onu ahlâksızlıkla, topluma zararlı bir insan olmakla suçlandıramaz. Hele, ticaret veya taahhüt işlerinden edindiği servetin bir kısmını toplum hizmetlerine ayıranlar, mecbur olmadıkları bir fedakârlık yapmış sayılırlar ki, bu, onları bilhassa makbul vatandaşlar haline getirir.
Fakat bir insan refaha erişmek, hattâ sırf para sıkıntısı çekmeden yaşayabilmek düşüncesiyle siyasete atılmak, milletvekili veya devlet adamı olmak, ya da gazetecilik yapmak isterse, o insanı dürüst ve ahlâklı saymağa, topluma zararsız bir vatandaş saymağa imkân yoktur. Çünkü bunlar, ancak topluma hizmet gayesiyle tutulabilecek işlerdir.
Hele Türkiye gibi yoksul bir memlekette, demokrasi mücadelesinin henüz devam ettiği bir memlekette, bir siyaset adamı veya gazeteci için refah, ancak bir tesadüf veya talih eseri olursa meşru sayılabilir. Yoksa, böyle bir memlekette bir siyaset adamı veya gazeteci için normal olan, müreffeh bir hayat sürememek, hattâ sıkıntı çekmektir.
Bir siyaset adamı, siyasal faaliyetini kendi memleketinden önce refaha kavuşmak için vasıta olarak kullanırsa, gayesine ihanet etmiş olur. Çünkü onun için birinci gaye memleketini refaha kavuşturmaktır.
Henüz demokrasi mücadelesi yapan bir memlekette bir gazeteci, bu mücadeleye katılmamak, veya bu mücadelede bazı tavizler vermek karşılığı refaha kavuşursa, o da meslek gayesine ihanet etmiş olur. Çünkü demokrasi mücadelesinden kaçınan bir gazeteci, ancak demokrasiyle gerçekleşip teminata bağlanabilecek olan basın hürriyetinden feragat ediyor demektir; basın hürriyetine ihtiyaç duymayan bir gazeteci ise, gazetecilik mesleğinin gerçek gayelerine hizmet edemz.
Oysa, toplum hizmtindeki bir iş veya mesleği kendi isteğiyle tutan bir insanın, o iş veya mesleğin maksat ve gayelerine bağlı kalması, kaçınılmaz bir ahlâk kuralıdır.
Bu kuralın dışına çıkanlar refaha kavuşabilir, çok rahat ve mesut bir hayat sürebilirler ama, asla dürüst ve ahlâklı insan olamazlar.
Gözünü para hırsı bürümüş olmak ahlâksızlık sayılmıyabilir; yeter ki bu hırsı tatmin için bazı iş ve meslekler gerçek gayelerinden inhiraf ettirilmesin!
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Meslekler ve Refah,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/657 ulaşıldı.