Gaziantep 2: Sofra Kültürü
Başlık:
Gaziantep 2: Sofra Kültürü
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-06-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/31
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
GAZİANTEP 2
Sofra kültürü
97 bin nüfuslu Gaziantep'in, mesire yerlerinden, bahçelerinden başka, 9 saz yeri, 7 de sineması var. Sazda ve içki sofrasında kadınlara yer yok ama, başka eğlencelerde olsun, toplum hayatının birçok kesimlerinde olsun, kadınla erkek eşit.. Sokaklarda kadınlar Ankara'dakinden daha rahat gezinebiliyor.
Dar görüşlülüğün, taassubun Gaziantep'te izine rastlanmıyor. Sazların ve genel olarak içki sofralarının kadınlara kapalı bulunduruluşu da, dar görüşlülükten değil, bunların Gaziantep'te taşıdığı eğitsel değerden ileri geliyor olmalı. Gaziantep'li erkek, nefis kontrolünü, «gerekli» adam olara yaşamanın adâbını, sazlarda, içki sofralarında öğrenip, ilkin oralarda uyguluyor.
Bir eski Gaziantepliden dinledim: Bir delikanlı erginlik çağına vardığında, babası, ailenin yetişkin gençlerinden birini çağırır, oğlunu artık cemiyet hayatına sokmasını istermiş. Gaziantep'te cemiyet hayatına girmek te içki sofrasına oturmakla başlıyor. Ailenin yetişkin genci, ilk akşam, delikanlının sofradaki hâline bakar, eğer içtiğini belli ediyor, birkaç kadehten sonra uygunsuz konuşmağa başlıyorsa, kendisine ihtarda bulunurmuş.
İkinci ve üçüncü denemelerde de içkiye alışamadığı görülürse, o delikanlı daha brkaç yıl sofralara çağırılmaz, büyüyüp uslanması, «gerekli» adam olması beklenirmiş.
5 gece üstüste, rakı şişelerinin biribiri ardından boşaldığı sofralarda bulundum. Sofradan kalktığında sallanan, sendeleyen, gülüşünden, konuşmasından olsun, içki içmiş olduğu sezilebilen bir tek Gaziantep'liye rastlamadım.
Kaldığım otelin penceresinden ,birbirine bitişik saz bahçeleri görülüyordu. Gece yarısından sonra otele döndüğümde pencereden bu bahçelere bakardım. Sofralarda oturanlar, kimbilir kaçıncı şişeden sonra, içkiye daha yeni başlamış gibi ağır başlı, vakur olurlardı. Ne sahnede okunan dokunaklı bir şarkı, ne yarı çıplak bir güzel kadının raksı, en çoğu, yüzlerde efendice bir gülümsemeden başka bir hareket uyandırmazdı.
Rakı en çok içildiği, saz, en çok dinlendiği, raks en çok seyredildiği bu Anadolu şehrinde bütün günah ve kötülüklerinden arınmış gibiydi.
Karanlık atölyelerde, tabakhanelerde, dokuma tezgâhlarında, bütün gün, üstünde kirli bir tulumla çalışan Gaziantep'li işçi ,akşam olunca yıkanıp tertemiz giyiniyor, Gaziantep'in tüccarından, memurundan ayırd edilmez hâle geliyor, kimi geceler ailesini de alıp mesire yerlerine, sinamlara, kimi geceler de dostlarıyla buluşup içkiye, saza gidiyordu. Bazı geceler, şehirdeki bir iş kolunun zengin patronundan çocuk yaştaki çırağına kadar bütün üyeleri bir araya gelip kavaklıkta yemek yiyorlarda.
Sınıf ayrılıkları, görgü ve yaşama farkları, gözle kolay kolay görülemiyecek kadar azalmıştı. Davetlerde sofralara yemek hazırlayan, servis yapanlar, davetlileri eğlendirmek için davul çalan, oyun oynayanlar, işleri bitince sofraya oturup ev sahipleriyle, davetlilerle beraber kadeh kaldırıyor, onların sohbetine katılıyordu.
Yalnız görgü ve sınıf ayrılıkları mı? Görüş ayrılıkları da Gaziantep'te insanların aralarını açmaz olmuştu. Halkçısıyla Demokratı bir masada yanyana, karşı karşıya oturuyor, memleket meselelerini, biribirlerini incitmeksizin tartışıyorlardı.
Bizler, «Doğu»nun, «Batı»nın sosyal anlamlarını coğrafyadaki anlamlarıyla bir tutarken meğer ne kadar yanılıyormuşuz! İşte, coğrafyadaki anlamıyla Türkiye'nin bir «doğu» şehrinde, insan, Ankara'da, İstanbul'da rastlanabileceğinden daha batılı bir çalışma ve eğlenme tarzı, daha batılı bir hayat görüşü, daha batılı bir siyaset olgunluğunu buluyordu. Üstelik bütün bu alanlardaki batılı zihniyet, içkisinden türküsüne kadar yerli olan sofralarda yaşıyordu, Gaziantepli'nin söylediği anlamda «gerekli» adamla, Atatürk'ün özlediği anlamda «batılı» adam, bu şehrin özentisiz hayatında birleşiyordu.
Bülent ECEVİT
GAZİANTEP 2
Sofra kültürü
97 bin nüfuslu Gaziantep'in, mesire yerlerinden, bahçelerinden başka, 9 saz yeri, 7 de sineması var. Sazda ve içki sofrasında kadınlara yer yok ama, başka eğlencelerde olsun, toplum hayatının birçok kesimlerinde olsun, kadınla erkek eşit.. Sokaklarda kadınlar Ankara'dakinden daha rahat gezinebiliyor.
Dar görüşlülüğün, taassubun Gaziantep'te izine rastlanmıyor. Sazların ve genel olarak içki sofralarının kadınlara kapalı bulunduruluşu da, dar görüşlülükten değil, bunların Gaziantep'te taşıdığı eğitsel değerden ileri geliyor olmalı. Gaziantep'li erkek, nefis kontrolünü, «gerekli» adam olara yaşamanın adâbını, sazlarda, içki sofralarında öğrenip, ilkin oralarda uyguluyor.
Bir eski Gaziantepliden dinledim: Bir delikanlı erginlik çağına vardığında, babası, ailenin yetişkin gençlerinden birini çağırır, oğlunu artık cemiyet hayatına sokmasını istermiş. Gaziantep'te cemiyet hayatına girmek te içki sofrasına oturmakla başlıyor. Ailenin yetişkin genci, ilk akşam, delikanlının sofradaki hâline bakar, eğer içtiğini belli ediyor, birkaç kadehten sonra uygunsuz konuşmağa başlıyorsa, kendisine ihtarda bulunurmuş.
İkinci ve üçüncü denemelerde de içkiye alışamadığı görülürse, o delikanlı daha brkaç yıl sofralara çağırılmaz, büyüyüp uslanması, «gerekli» adam olması beklenirmiş.
5 gece üstüste, rakı şişelerinin biribiri ardından boşaldığı sofralarda bulundum. Sofradan kalktığında sallanan, sendeleyen, gülüşünden, konuşmasından olsun, içki içmiş olduğu sezilebilen bir tek Gaziantep'liye rastlamadım.
Kaldığım otelin penceresinden ,birbirine bitişik saz bahçeleri görülüyordu. Gece yarısından sonra otele döndüğümde pencereden bu bahçelere bakardım. Sofralarda oturanlar, kimbilir kaçıncı şişeden sonra, içkiye daha yeni başlamış gibi ağır başlı, vakur olurlardı. Ne sahnede okunan dokunaklı bir şarkı, ne yarı çıplak bir güzel kadının raksı, en çoğu, yüzlerde efendice bir gülümsemeden başka bir hareket uyandırmazdı.
Rakı en çok içildiği, saz, en çok dinlendiği, raks en çok seyredildiği bu Anadolu şehrinde bütün günah ve kötülüklerinden arınmış gibiydi.
Karanlık atölyelerde, tabakhanelerde, dokuma tezgâhlarında, bütün gün, üstünde kirli bir tulumla çalışan Gaziantep'li işçi ,akşam olunca yıkanıp tertemiz giyiniyor, Gaziantep'in tüccarından, memurundan ayırd edilmez hâle geliyor, kimi geceler ailesini de alıp mesire yerlerine, sinamlara, kimi geceler de dostlarıyla buluşup içkiye, saza gidiyordu. Bazı geceler, şehirdeki bir iş kolunun zengin patronundan çocuk yaştaki çırağına kadar bütün üyeleri bir araya gelip kavaklıkta yemek yiyorlarda.
Sınıf ayrılıkları, görgü ve yaşama farkları, gözle kolay kolay görülemiyecek kadar azalmıştı. Davetlerde sofralara yemek hazırlayan, servis yapanlar, davetlileri eğlendirmek için davul çalan, oyun oynayanlar, işleri bitince sofraya oturup ev sahipleriyle, davetlilerle beraber kadeh kaldırıyor, onların sohbetine katılıyordu.
Yalnız görgü ve sınıf ayrılıkları mı? Görüş ayrılıkları da Gaziantep'te insanların aralarını açmaz olmuştu. Halkçısıyla Demokratı bir masada yanyana, karşı karşıya oturuyor, memleket meselelerini, biribirlerini incitmeksizin tartışıyorlardı.
Bizler, «Doğu»nun, «Batı»nın sosyal anlamlarını coğrafyadaki anlamlarıyla bir tutarken meğer ne kadar yanılıyormuşuz! İşte, coğrafyadaki anlamıyla Türkiye'nin bir «doğu» şehrinde, insan, Ankara'da, İstanbul'da rastlanabileceğinden daha batılı bir çalışma ve eğlenme tarzı, daha batılı bir hayat görüşü, daha batılı bir siyaset olgunluğunu buluyordu. Üstelik bütün bu alanlardaki batılı zihniyet, içkisinden türküsüne kadar yerli olan sofralarda yaşıyordu, Gaziantepli'nin söylediği anlamda «gerekli» adamla, Atatürk'ün özlediği anlamda «batılı» adam, bu şehrin özentisiz hayatında birleşiyordu.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Gaziantep 2: Sofra Kültürü,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/640 ulaşıldı.