Dış Siyasetimizin Girdiği Çıkmaz
Başlık:
Dış Siyasetimizin Girdiği Çıkmaz
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-03-14
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/30
Metin:
Günün IŞIĞINDA
Dış siyasetimizin girdiği çıkmaz
Türkiye için Ortadoğu meseleleri karşısında tutulacak iki yol vardı: Bu meselelerle ya ilgilenmemek, ya da doğrudan doğruya Ortadoğu bölgesinin bir üyesi gibi ilgilenmek...
Birinci yolu tutmak, ilk bakışta sanılabileceği kadar yersiz olmazdı: Türkiye, Cumhuriyet idaresi altında giriştiği devrimlerle kaderini Batı demokrasilerinin kaderine bağlamıştı; topraklarından büyük bir kısmının Asya'da bulunmasına rağmen kendini bir Avrupa devleti olarak tanıtmağa muvaffak olmuş, Avrupa Konseyine ve NATO'ya alınmakla bu yeni durumunu tescil de ettirmişti.
Aynı zamanda Ortadoğu memleketleriyle de siyasi ve askerî işbirliği yapmasının kendisi için bir stratejik zaruret olup olmadığı ise tartışılacak bir konu idi: Türkiye, güvenliğini sağlamak için Güney komşularının yardım ve işbirliğine kolay kolay ihtiyaç duymayacak bir memleketti. Olsa olsa bu komşular, ve bu bölgede menfaati bulunan Batılı devletler, Türkiye'nin yardım ve işbirliğine ihtiyaç duyabilirlerdi. Çünkü, bir harb halinde güneyimizdeki memleketlerin pasif kalması yüzünden Türkiye'nin karşılaşabileceği tehlike ile, Türkiye'nin pasif kalması yüzünden güneyimizdeki memleketlerin karşılaşabilecekleri tehlike arasındaki fark, Türkiye'nin lehine olmak üzere, hesaplanamıyacak kadar büyüktü.
Bir harb halinde Türkiye için arkadan vurulma tehlikesi ise, Batılı müttefiklerimizin Ortadoğu'daki menfaatleri devam ettiği müddetçe, hesaba katılması bile gerekmiyecek kadar küçük bir tehlike sayılırdı.
Kısacası, pekâlâ mümkün ve akla yakın olmasına rağmen biz, 1950 den bu yana bu birinci yolu, yani Ortadoğu meseleleriyle ilgilenmemek yolunu tutmadık.
İkinci yolu, yani bir yandan kaderimizi Batılı demokrasilerin kaderine bağlı tutarken, öte yandan Ortadoğu meseleleriyle doğrudan doğruya bu bölgenin bir üyesi gibi ilgilenme yolunu tutmamız da pekâlâ mümkündü. Nitekim İkinci Dünya Harbinden önce Türkiye bu yolu tutmuş, semerelerini de görmeğe başlamıştı Türkiye'nin Ortadoğu'daki itibarı, hiçbir zaman, o günlerde olduğu kadar yükselmemişti
.
1950 Mayısındanberi iş başına gelen Demokrat Parti Hükümetleri, birincisi belki yalnız bizim, fakat ikincisi hem bizim hem de bütün Ortadoğu bölgesinin menfaatlerine uygun düşecek bu iki yoldan ikisini de tutmadılar.
Demokrat Parti iktidarı sırasında Türkiye, çıkmaz olduğu ta başından belli bir üçüncü yol buldu kendine: Ortadoğu meseleleriyle, bu bölgenin bir üyesi gibi değil, Batılı devletlerin bir temsilcisi gibi işbirliği ve dostluk kurmağa kalkıştı. Oysa ki Ortadoğu'da bulunan bütün milletler, haklı veya haksız Batılı devletlerden gelecek en iyiniyetli teşebbüsleri bile şüpheyle karşılayacak bir ruh haleti içindeydiler. Üstelik, bu milletlerle Batılı devletler arasındaki meselelerden hemen hiç biri bizi doğrudan doğruya ilgilendirmiyordu. Türkiye son 6 yıldır tuttuğu yolda, Ortadoğu güvenliğine hiçbir şey katamadığı, üstelik bu bölgenin tabii lideri hüviyetini kaybettiği gibi ortadaki bazı meseleler yüzünden Güneyli komşularının Batılı devletlere karşı besledikleri şüpheleri ve düşmanlığı, yok yere, kendi üstüne de çekmiş oldu.
Kısacası, tutulan yolun ne kendimize, ne Ortadoğudaki komşularımıza ne de bizi bu yola teşvik eden Batılı dostlamıza hayrı dokundu.
Bülent ECEVİT
Dış siyasetimizin girdiği çıkmaz
Türkiye için Ortadoğu meseleleri karşısında tutulacak iki yol vardı: Bu meselelerle ya ilgilenmemek, ya da doğrudan doğruya Ortadoğu bölgesinin bir üyesi gibi ilgilenmek...
Birinci yolu tutmak, ilk bakışta sanılabileceği kadar yersiz olmazdı: Türkiye, Cumhuriyet idaresi altında giriştiği devrimlerle kaderini Batı demokrasilerinin kaderine bağlamıştı; topraklarından büyük bir kısmının Asya'da bulunmasına rağmen kendini bir Avrupa devleti olarak tanıtmağa muvaffak olmuş, Avrupa Konseyine ve NATO'ya alınmakla bu yeni durumunu tescil de ettirmişti.
Aynı zamanda Ortadoğu memleketleriyle de siyasi ve askerî işbirliği yapmasının kendisi için bir stratejik zaruret olup olmadığı ise tartışılacak bir konu idi: Türkiye, güvenliğini sağlamak için Güney komşularının yardım ve işbirliğine kolay kolay ihtiyaç duymayacak bir memleketti. Olsa olsa bu komşular, ve bu bölgede menfaati bulunan Batılı devletler, Türkiye'nin yardım ve işbirliğine ihtiyaç duyabilirlerdi. Çünkü, bir harb halinde güneyimizdeki memleketlerin pasif kalması yüzünden Türkiye'nin karşılaşabileceği tehlike ile, Türkiye'nin pasif kalması yüzünden güneyimizdeki memleketlerin karşılaşabilecekleri tehlike arasındaki fark, Türkiye'nin lehine olmak üzere, hesaplanamıyacak kadar büyüktü.
Bir harb halinde Türkiye için arkadan vurulma tehlikesi ise, Batılı müttefiklerimizin Ortadoğu'daki menfaatleri devam ettiği müddetçe, hesaba katılması bile gerekmiyecek kadar küçük bir tehlike sayılırdı.
Kısacası, pekâlâ mümkün ve akla yakın olmasına rağmen biz, 1950 den bu yana bu birinci yolu, yani Ortadoğu meseleleriyle ilgilenmemek yolunu tutmadık.
İkinci yolu, yani bir yandan kaderimizi Batılı demokrasilerin kaderine bağlı tutarken, öte yandan Ortadoğu meseleleriyle doğrudan doğruya bu bölgenin bir üyesi gibi ilgilenme yolunu tutmamız da pekâlâ mümkündü. Nitekim İkinci Dünya Harbinden önce Türkiye bu yolu tutmuş, semerelerini de görmeğe başlamıştı Türkiye'nin Ortadoğu'daki itibarı, hiçbir zaman, o günlerde olduğu kadar yükselmemişti
.
1950 Mayısındanberi iş başına gelen Demokrat Parti Hükümetleri, birincisi belki yalnız bizim, fakat ikincisi hem bizim hem de bütün Ortadoğu bölgesinin menfaatlerine uygun düşecek bu iki yoldan ikisini de tutmadılar.
Demokrat Parti iktidarı sırasında Türkiye, çıkmaz olduğu ta başından belli bir üçüncü yol buldu kendine: Ortadoğu meseleleriyle, bu bölgenin bir üyesi gibi değil, Batılı devletlerin bir temsilcisi gibi işbirliği ve dostluk kurmağa kalkıştı. Oysa ki Ortadoğu'da bulunan bütün milletler, haklı veya haksız Batılı devletlerden gelecek en iyiniyetli teşebbüsleri bile şüpheyle karşılayacak bir ruh haleti içindeydiler. Üstelik, bu milletlerle Batılı devletler arasındaki meselelerden hemen hiç biri bizi doğrudan doğruya ilgilendirmiyordu. Türkiye son 6 yıldır tuttuğu yolda, Ortadoğu güvenliğine hiçbir şey katamadığı, üstelik bu bölgenin tabii lideri hüviyetini kaybettiği gibi ortadaki bazı meseleler yüzünden Güneyli komşularının Batılı devletlere karşı besledikleri şüpheleri ve düşmanlığı, yok yere, kendi üstüne de çekmiş oldu.
Kısacası, tutulan yolun ne kendimize, ne Ortadoğudaki komşularımıza ne de bizi bu yola teşvik eden Batılı dostlamıza hayrı dokundu.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Dış Siyasetimizin Girdiği Çıkmaz,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/563 ulaşıldı.