Yabancı İşveren ve Türk İşçisi
Başlık:
Yabancı İşveren ve Türk İşçisi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-01-16
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/30
Metin:
Günün IŞIĞINDA
Yabancı işveren ve Türk işçisi
Ulus, Hirfanlı inşaatını ancak bir yönünden, buradaki yabancı firma ile, ilgili devlet dairesi arasındaki anlaşmazlık yönünden ele almıştı.
Bu anlaşmazlık geçici ve önemsiz olabilirdi. Görünüşte dâva, firmaya yapılması gerekli ödemenin gecikmesinden ibaretti. Nitekim, Ulus bu konu üzerinde durduktan sonra anlaşmazlığa bir hâl çaresi bulunmuş olmalı ki, şirketin artık işçilerine yol vermekten vazgeçmiş olduğunu sevinerek öğreniyoruz.
Fakat, Ulus yazarları, anlaşmazlığın mahiyetini anlamak İçin gittikleri baraj inşaat yerinde, bambaşka, kökü çok daha derinlere giden meselelerle de karşılaşmışlardır.
Bunlar, Türk işçisinin teminatsız, ve haklarını koruyamaz halde bulunuşundan, yaşama şartlarının çağdaş ölçülerle çok düşük bir seviyede oluşundan doğan meselelerdir.
Yaşama şartları arasındaki farkların, Türk personelde İngiliz personele karşı bir çekemezlik, kızgınlık uyandırmadığı ümidedilir. Çünkü, İngiliz personele karşı Türk personelin böyle duygular beslemesi haksızlık ve dar görüşlülük olurdu.
Bir inşaat şirketinin memur, mühendis ve teknisyenlerinin, birkaç yıllığına gittikleri bir yabancı memlekette birer misyoner gibi davranmaları, ora halkının âdetlerini, yaşama tarzını benimsemeleri, o memleketin hayat seviyesine kendilerini uydurmaları beklenemez.
Bir İngiliz mühendis, teknisyen, yahut işçi için memleketinden kalkıp Hirfanlı'ya gelmek bir fedakârlıktır. Katlandığı bu fedakârlıktan mümkün olduğu kadar az rahatsız olmak için bazı tedbirler almak da hakkıdır. Rahat bir evde yaşıyabilmeli, memleketinin havasını taşır bir kulübe gidebilmeli, bir kortta tenis oynıyabilmelidir.
Rahat bir ev, güzel bir kulüp, bir tenis kortu, bizler için şimdiye kadar tabiî birer ihtiyaç haline gelmemişse bunda İngilizlerin kabahati yoktur.
Bir yabancı firmanın birkaç yıllığına Türkiye'ye gelip bize de bu ihtiyaçları aşılaması, gerçekte, o firmanın bizim için baraj, yol, fabrika inşa etmesinden daha önemlidir. Bir yabancı firmanın personeli misyoner olmasalar da, gittikleri memleketin halkına kendi ihtiyaçlarını aşılamakla, misyonerlerden daha faydalı bir hizmette bulunmuş olurlar.
Dünyanın bugünkünden büyük olduğu çağlarda medeniyet harblerle yayılırdı. Şimdi, dünya küçüldükçe harblerin bu fonksiyonu ortadan kalkmakta, milletler arasında temasın artması, medeniyetin yayılması için başka fırsatlar, daha insani imkânlar ortaya çıkmaktadır.
İşte bir yabancı firmanın yüzlerce kişilik personeliyle gelip aramızda kendi memleketindeki yaşama tarzının bir küçük örneğini kurması, adetâ bir temsilini vermesi, bu yollardan biridir.
Kendimizinkinden daha üstün, daha rahat bir yaşama tarzını gördükçe ona özenmemiz, bizim de yeni yeni ihtiyaçlar duymağa başlamamız, kaygı verici değil, sevindirici bir işaret sayılmalıdır.
Fakat mademki bir defa memleketimizde bu yol açılmıştır, eğer, yeni yeni uyanan ihtiyaçların karşılanması önündeki engelleri kaldırmaktan kaçınırsak, bunun büyük zararlarını görebiliriz. Memleketimizde bu yüzden sosyal huzursuzluk artabileceği gibi, davetimiz üzerine Türkiye'ye gelip bize hizmet etmekten başka kabahatleri olmayan dostlara karşı da aşırı bir yabancılık duygusu uyanabilir.
Belki kendi işçimize bir anda İngiliz yahut Amerikan işçisinin refahını, hayat standardını sağlıyamayız. Ama, İngiliz yahut Amerikan işçisinin kanunî haklarını da işçimizden esirgemek, aslâ mazur gösterilemez. Biz işçimize bu hakları tanırsak, o, kendi hayat standardını yükseltme imkânlarını, eninde sonunda, kendisi arayacak ve yaratacaktır.
Eğer Hirfanlı'da veya bir yabancı firma personelinin bulunduğu herhangi bir başka inşaat yerinde, Türk personelin hayat standardı çok düşük kalıyorsa, bunda o yabancı firmanın kabahati yoktur. Çünkü işveren durumundaki bu firma hiç şüphesiz, Türk işçilerine, Türk kanunlarının gerekli kıldığı hakları, yaşama ve çalışma şartlarını sağlıyordur. Eğer kanunlar bu hakları kısmış, bu şartları ağır bir halde tutmuşsa, buna karşı bir yabancı firmanın yapabileceği bir şey yoktur.
Bütün hür batı memleketlerinde kökleşmiş hakları kendi işçimize de tanımadan onları batılı firmaların eline bırakmak, memleketimize, göz göre göre hoşnutsuzluk ve huzursuzluk tohumları ekmektir.
Ulus yazarları da Hirfanlı'da işte bu tohumların filizlerini görmüşlerdir.
Programında işçiye hemen her hakkı vadetmiş bir iktidar partisinden, memlekete yabancı firmalar getirtmeğe başlamadan önce, bu vaitlerini yerine getirmesi beklenirdi.
Bülent ECEVİT
Yabancı işveren ve Türk işçisi
Ulus, Hirfanlı inşaatını ancak bir yönünden, buradaki yabancı firma ile, ilgili devlet dairesi arasındaki anlaşmazlık yönünden ele almıştı.
Bu anlaşmazlık geçici ve önemsiz olabilirdi. Görünüşte dâva, firmaya yapılması gerekli ödemenin gecikmesinden ibaretti. Nitekim, Ulus bu konu üzerinde durduktan sonra anlaşmazlığa bir hâl çaresi bulunmuş olmalı ki, şirketin artık işçilerine yol vermekten vazgeçmiş olduğunu sevinerek öğreniyoruz.
Fakat, Ulus yazarları, anlaşmazlığın mahiyetini anlamak İçin gittikleri baraj inşaat yerinde, bambaşka, kökü çok daha derinlere giden meselelerle de karşılaşmışlardır.
Bunlar, Türk işçisinin teminatsız, ve haklarını koruyamaz halde bulunuşundan, yaşama şartlarının çağdaş ölçülerle çok düşük bir seviyede oluşundan doğan meselelerdir.
Yaşama şartları arasındaki farkların, Türk personelde İngiliz personele karşı bir çekemezlik, kızgınlık uyandırmadığı ümidedilir. Çünkü, İngiliz personele karşı Türk personelin böyle duygular beslemesi haksızlık ve dar görüşlülük olurdu.
Bir inşaat şirketinin memur, mühendis ve teknisyenlerinin, birkaç yıllığına gittikleri bir yabancı memlekette birer misyoner gibi davranmaları, ora halkının âdetlerini, yaşama tarzını benimsemeleri, o memleketin hayat seviyesine kendilerini uydurmaları beklenemez.
Bir İngiliz mühendis, teknisyen, yahut işçi için memleketinden kalkıp Hirfanlı'ya gelmek bir fedakârlıktır. Katlandığı bu fedakârlıktan mümkün olduğu kadar az rahatsız olmak için bazı tedbirler almak da hakkıdır. Rahat bir evde yaşıyabilmeli, memleketinin havasını taşır bir kulübe gidebilmeli, bir kortta tenis oynıyabilmelidir.
Rahat bir ev, güzel bir kulüp, bir tenis kortu, bizler için şimdiye kadar tabiî birer ihtiyaç haline gelmemişse bunda İngilizlerin kabahati yoktur.
Bir yabancı firmanın birkaç yıllığına Türkiye'ye gelip bize de bu ihtiyaçları aşılaması, gerçekte, o firmanın bizim için baraj, yol, fabrika inşa etmesinden daha önemlidir. Bir yabancı firmanın personeli misyoner olmasalar da, gittikleri memleketin halkına kendi ihtiyaçlarını aşılamakla, misyonerlerden daha faydalı bir hizmette bulunmuş olurlar.
Dünyanın bugünkünden büyük olduğu çağlarda medeniyet harblerle yayılırdı. Şimdi, dünya küçüldükçe harblerin bu fonksiyonu ortadan kalkmakta, milletler arasında temasın artması, medeniyetin yayılması için başka fırsatlar, daha insani imkânlar ortaya çıkmaktadır.
İşte bir yabancı firmanın yüzlerce kişilik personeliyle gelip aramızda kendi memleketindeki yaşama tarzının bir küçük örneğini kurması, adetâ bir temsilini vermesi, bu yollardan biridir.
Kendimizinkinden daha üstün, daha rahat bir yaşama tarzını gördükçe ona özenmemiz, bizim de yeni yeni ihtiyaçlar duymağa başlamamız, kaygı verici değil, sevindirici bir işaret sayılmalıdır.
Fakat mademki bir defa memleketimizde bu yol açılmıştır, eğer, yeni yeni uyanan ihtiyaçların karşılanması önündeki engelleri kaldırmaktan kaçınırsak, bunun büyük zararlarını görebiliriz. Memleketimizde bu yüzden sosyal huzursuzluk artabileceği gibi, davetimiz üzerine Türkiye'ye gelip bize hizmet etmekten başka kabahatleri olmayan dostlara karşı da aşırı bir yabancılık duygusu uyanabilir.
Belki kendi işçimize bir anda İngiliz yahut Amerikan işçisinin refahını, hayat standardını sağlıyamayız. Ama, İngiliz yahut Amerikan işçisinin kanunî haklarını da işçimizden esirgemek, aslâ mazur gösterilemez. Biz işçimize bu hakları tanırsak, o, kendi hayat standardını yükseltme imkânlarını, eninde sonunda, kendisi arayacak ve yaratacaktır.
Eğer Hirfanlı'da veya bir yabancı firma personelinin bulunduğu herhangi bir başka inşaat yerinde, Türk personelin hayat standardı çok düşük kalıyorsa, bunda o yabancı firmanın kabahati yoktur. Çünkü işveren durumundaki bu firma hiç şüphesiz, Türk işçilerine, Türk kanunlarının gerekli kıldığı hakları, yaşama ve çalışma şartlarını sağlıyordur. Eğer kanunlar bu hakları kısmış, bu şartları ağır bir halde tutmuşsa, buna karşı bir yabancı firmanın yapabileceği bir şey yoktur.
Bütün hür batı memleketlerinde kökleşmiş hakları kendi işçimize de tanımadan onları batılı firmaların eline bırakmak, memleketimize, göz göre göre hoşnutsuzluk ve huzursuzluk tohumları ekmektir.
Ulus yazarları da Hirfanlı'da işte bu tohumların filizlerini görmüşlerdir.
Programında işçiye hemen her hakkı vadetmiş bir iktidar partisinden, memlekete yabancı firmalar getirtmeğe başlamadan önce, bu vaitlerini yerine getirmesi beklenirdi.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Yabancı İşveren ve Türk İşçisi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/548 ulaşıldı.