Radyo ve şiir
Başlık:
Radyo ve şiir
Kaynak:
Pazar Postası, s. 6
Tarih:
1951-10-28
Lokasyon:
Milli Kütüphane
Metin:
Radyo ve Şiir
BÜLEND ECEVİT
Bu konuyu bizim bakımımızdan ele almak için vakit henüz çok erken. Ama, eğer kimi Batı memleketlerinde radyonun şiire etkileri olacaksa, bu etkileri; dolayısiyle olsun, kendi şiirimizde de ergeç duymamız beklenir.
Radyo ile şiirin ilgisi ençok İngiltere'dedir sanırım. Çünki İngilizler [...] aydın olmayan geniş halk kütlelerinin aşağı-zevk baskısından kurtarma yolunu [...]. Bunun için, radyo [...] program [...] [...] "Hafif program", "Yurt Servisi", "Üçüncü Program"...
"Hafif Program" en aşağı, "Yurt Servisi" orta, "Üçüncü Program" da en yüksek kültür seviyesindeki dinleyicilere hitap eder.
Onun için, "Üçüncü Program tertipçilerinin halktan hiç korkuları yoktur. Canlarının çektiği kadar ağır musiki yayınları, ağır konuşmalar yaptırırlar. Cazdı, Strauss'du şöyle dursun, "Üçüncü Program" için handiyse Beethoven bile hafif musikî sayılır. Canı sıkılan düğmeyi "Yurt Servisi"ne, yahut "Hafif Program"a çevirsin, denir.
Kendini böyle bir entellektüel hürriyet içinde bulunca, B.B.C., "Üçüncü Program"da şiire de geniş ölçüde yer vermekten çekinmez.
Gerçi, "Yurt Servisi" ve "Hafif Program"da da şiire oldukça bol yer verilir. Ama o programlarda modern şairlerin öncü (avant-garde) eserlerini yayınlamak mümkün olmaz elbette.. "Üçüncü Program" ise daha çok bunlara yer verir.
Doğrudan doğruya şiir okuma saatlerinden başka "Üçüncü Program" manzum radyofonik temsiller de yayınlar. Bu temsiller, modern şairlerin yazdığı, gene öncü eserlerdir.
İngiliz radyosunun böylece şiire mikrofonlarını açması şiirin kaderine hiç tesir etmez mi? Etmemesini akıl almaz!
Şiirin yüksek sesle toplulukta okunduğu çağlarda ona göre şiir yazılırdı. Şiirlerin declamation, inşad için elverişli olması düşünülürdü. Eski Yunan, Latin şiirlerinde bu kaygı apaçık görülür.
Zamanlar değişip şairle toplum ayrı düştükten beri, şairin inşada elverişli şiir yazma kaygısı da ortadan kalkar oldu. Bu, içten okunacak şiiri doğurdu. Öyle olunca şiir de kendi içine kapandı. Ve Batının bu günkü hazmı güç, koyu, kapalı şiiri çıktı.
B.B.C.'nin açtığı yol şiire yeniden inşad imkânını verirken bir şiir rönesansı meydana gelecek midir? Böyle bir rönesans şaire ne kadar geriden hız aldıracaktır? Böyle bir rönesansın karakterleri ne olacaktır? Bunları henüz kesin olarak bilemeyiz.
Yalnız, İngiliz şiirinde radyonun etkileri şimdiden kendini ağır ağır hissettirmeğe başlamıştır, denebilir. Oradan doğru ilerisi için ipuçları elde etmeğe çalışabiliriz.
Meselâ son yıllarda İngiliz şairleri uzun şiire hattâ bir cins destan tarzına eğiniyorlar. Ama bu, olayları, hikâyeleri değil, doğrudan doğruya düşünce ve duyguları ele alan bir destan tarzıdır. Böylece bir düşünce ve duygu epik'i ortaya çıkmaktadır.
Sonra ahenk meselesi var... Yeni ahenk meseleleriyle karşılaşılıyor. Ahenkte ağdalık ve sıkışıklık yerine, -fazla akıcılığa ve hafifliğe kaçmayan- ağır başlı bir rahtlık aranıyor.
Şimdilik mâna açıklığına pek aldırış edildiği yok! Fakat mânayı örtenin üslûp olmamasına dikkat ediliyor. Yani anlaşılması en güç şiirin bile dinleyiciyi çekecek, saracak bir yanı olması gözetiliyor.
İngiliz şiirindeki bütün bu yeni belirtilerin radyodan ileri geldiğine elimizde kanıt yoktur, ama öyle düşünmek te akla yakındır, sanırım.
Radyonun şiir üzerindeki etkilerini iyice duyurması ve bu etkilerin evrenselleşmesi için daha zaman geçmesi, ve daha birçok memleketlerde radyonun şiire, öncü şiire, bol yer ayırması gerekir.
Radyonun şiir üzerindeki etkileri iyi mi olacak kötü mü? Böyle bir soru sormak doğru değil! Şiir de bazı doğa ve toplum kurallarına ister istemez uyuyor. Radyo yüzünden yeni bir şiir doğacaksa, bu, yeni bir şiir zevki ile birlikte doğacak, ve o yeni şiir bu yeni zevkin elbette makbûlü olacaktır.
Ancak şuna şimdiden sevinebiliriz: Radyo zamanla şaire, Eski Yunanda ve Latin âleminde tuttuğu yeri verecektir. Şiir, satışı birkaç yüzü geçmeyen kitap kapaklarının arasında sıkışıp kalmaktan kurtulup sesini, o klâsik çağlarda olduğu gibi tekrar, bütün insanlığa duyurabilecektir. Bunun şaire de topluma da faydası dokunacağı muhakkaktır.
Yüzyıllar süren bir ayrılıktan sonra şiirin ve insanlığın tekrar kucaklaşması hayalini ancak radyo gerçekleştirebilir.
BÜLEND ECEVİT
Bu konuyu bizim bakımımızdan ele almak için vakit henüz çok erken. Ama, eğer kimi Batı memleketlerinde radyonun şiire etkileri olacaksa, bu etkileri; dolayısiyle olsun, kendi şiirimizde de ergeç duymamız beklenir.
Radyo ile şiirin ilgisi ençok İngiltere'dedir sanırım. Çünki İngilizler [...] aydın olmayan geniş halk kütlelerinin aşağı-zevk baskısından kurtarma yolunu [...]. Bunun için, radyo [...] program [...] [...] "Hafif program", "Yurt Servisi", "Üçüncü Program"...
"Hafif Program" en aşağı, "Yurt Servisi" orta, "Üçüncü Program" da en yüksek kültür seviyesindeki dinleyicilere hitap eder.
Onun için, "Üçüncü Program tertipçilerinin halktan hiç korkuları yoktur. Canlarının çektiği kadar ağır musiki yayınları, ağır konuşmalar yaptırırlar. Cazdı, Strauss'du şöyle dursun, "Üçüncü Program" için handiyse Beethoven bile hafif musikî sayılır. Canı sıkılan düğmeyi "Yurt Servisi"ne, yahut "Hafif Program"a çevirsin, denir.
Kendini böyle bir entellektüel hürriyet içinde bulunca, B.B.C., "Üçüncü Program"da şiire de geniş ölçüde yer vermekten çekinmez.
Gerçi, "Yurt Servisi" ve "Hafif Program"da da şiire oldukça bol yer verilir. Ama o programlarda modern şairlerin öncü (avant-garde) eserlerini yayınlamak mümkün olmaz elbette.. "Üçüncü Program" ise daha çok bunlara yer verir.
Doğrudan doğruya şiir okuma saatlerinden başka "Üçüncü Program" manzum radyofonik temsiller de yayınlar. Bu temsiller, modern şairlerin yazdığı, gene öncü eserlerdir.
İngiliz radyosunun böylece şiire mikrofonlarını açması şiirin kaderine hiç tesir etmez mi? Etmemesini akıl almaz!
Şiirin yüksek sesle toplulukta okunduğu çağlarda ona göre şiir yazılırdı. Şiirlerin declamation, inşad için elverişli olması düşünülürdü. Eski Yunan, Latin şiirlerinde bu kaygı apaçık görülür.
Zamanlar değişip şairle toplum ayrı düştükten beri, şairin inşada elverişli şiir yazma kaygısı da ortadan kalkar oldu. Bu, içten okunacak şiiri doğurdu. Öyle olunca şiir de kendi içine kapandı. Ve Batının bu günkü hazmı güç, koyu, kapalı şiiri çıktı.
B.B.C.'nin açtığı yol şiire yeniden inşad imkânını verirken bir şiir rönesansı meydana gelecek midir? Böyle bir rönesans şaire ne kadar geriden hız aldıracaktır? Böyle bir rönesansın karakterleri ne olacaktır? Bunları henüz kesin olarak bilemeyiz.
Yalnız, İngiliz şiirinde radyonun etkileri şimdiden kendini ağır ağır hissettirmeğe başlamıştır, denebilir. Oradan doğru ilerisi için ipuçları elde etmeğe çalışabiliriz.
Meselâ son yıllarda İngiliz şairleri uzun şiire hattâ bir cins destan tarzına eğiniyorlar. Ama bu, olayları, hikâyeleri değil, doğrudan doğruya düşünce ve duyguları ele alan bir destan tarzıdır. Böylece bir düşünce ve duygu epik'i ortaya çıkmaktadır.
Sonra ahenk meselesi var... Yeni ahenk meseleleriyle karşılaşılıyor. Ahenkte ağdalık ve sıkışıklık yerine, -fazla akıcılığa ve hafifliğe kaçmayan- ağır başlı bir rahtlık aranıyor.
Şimdilik mâna açıklığına pek aldırış edildiği yok! Fakat mânayı örtenin üslûp olmamasına dikkat ediliyor. Yani anlaşılması en güç şiirin bile dinleyiciyi çekecek, saracak bir yanı olması gözetiliyor.
İngiliz şiirindeki bütün bu yeni belirtilerin radyodan ileri geldiğine elimizde kanıt yoktur, ama öyle düşünmek te akla yakındır, sanırım.
Radyonun şiir üzerindeki etkilerini iyice duyurması ve bu etkilerin evrenselleşmesi için daha zaman geçmesi, ve daha birçok memleketlerde radyonun şiire, öncü şiire, bol yer ayırması gerekir.
Radyonun şiir üzerindeki etkileri iyi mi olacak kötü mü? Böyle bir soru sormak doğru değil! Şiir de bazı doğa ve toplum kurallarına ister istemez uyuyor. Radyo yüzünden yeni bir şiir doğacaksa, bu, yeni bir şiir zevki ile birlikte doğacak, ve o yeni şiir bu yeni zevkin elbette makbûlü olacaktır.
Ancak şuna şimdiden sevinebiliriz: Radyo zamanla şaire, Eski Yunanda ve Latin âleminde tuttuğu yeri verecektir. Şiir, satışı birkaç yüzü geçmeyen kitap kapaklarının arasında sıkışıp kalmaktan kurtulup sesini, o klâsik çağlarda olduğu gibi tekrar, bütün insanlığa duyurabilecektir. Bunun şaire de topluma da faydası dokunacağı muhakkaktır.
Yüzyıllar süren bir ayrılıktan sonra şiirin ve insanlığın tekrar kucaklaşması hayalini ancak radyo gerçekleştirebilir.
Koleksiyon
Alıntı
“Radyo ve şiir,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/54 ulaşıldı.