Paolo Ucello
Başlık:
Paolo Ucello
Kaynak:
Pazar Postası, ss. 7, 10
Tarih:
1951-09-30
Lokasyon:
Milli Kütüphane
Metin:
30 EYLÜL 1951
PAZAR POSTASI
PAOLO UCELLO
II
BÜLEND ECEVİT
Yazımızın geçen sayıda çıkan birinci kısmını bitirirken, Ucello'nun ustalığı, sanatkârlığı en yüksek mertebesine perspektifi kulanışında varır. demiştik.
Her iyi ressam perspektifi doğru kullanabilir. Hele, 16’ncı yüzyıldan beri perspektifi doğru kullanmak marifet olmaktan çıkmıştır. Ama, Paolo Ucello’nun elinde perspektif, doğru kullanılmaktan öteye geçiyor.
Ucello’da perspektif bir güzellik unsurudur; bazan sanatın gayesidir; hattâ bazan tabiatın izahı, tahlili, tahlilden sonra da tecritçi bir anlayışla yeniden terkibi için bir vasıtadır.
Bir, Batının anladığı naturalist perspektif vardır, bir de Bizanstan başlıyarak Doğunun anladığı mistik perspektif...
Birincisinde, dış dünya bizden uzağa gittikçe daralır. İkincisinde, bizden uzağa gittikçe genişler. (Tagore, “kalbin perspektifinde uzaklık genişler”, diyor.)
Birincisinde dış dünyayı sadece görmek, ikincisinde dış dünyayı, kendi idrakimizile yeniden yaratmak halindeyizdir; yani ikincisinde dış dünya bizden. bizim gözlerimizden sudur eder vaziyettedir ve dış dünyanın düğüm noktası bizizdir.
Aslında birincisile ikincisi, yani naturalist perspektifle mistik perspektif birbirlerini nakzetmezler. İkisi de doğrudur. Biri madalyonun bir yüzü, diğeri öbür yüzüdür.
Birincisi doğrudur, çünki madem eşya bizden uzaklaştıkça küçülüyor, o halde perspektifin, karşımızdaki bir nihaî noktaya doğru daralan iki hat takip ettiğini kabul etmeliyiz.
İkincisi de doğrudur çünki madem gözlerimiz bir bakışta geniş bir ufuk hattını kavrıyabiliyor o halde, [...] karşımızdaki dış dünyadan gözlerimize doğru daralan [...] hat takip ettiğini kabul etmeliyiz.
Birincisinde dış dünya bizi kavrıyor, ikincisinde biz dış dünyayı kavrıyoruz.
İkisinin birden olabileceğine inananlar, yanı dunya görüşümüzde bir Doğu-Batı sentezi yapabilenler için mesele, iki perspektifi birden verebilmektedir.
Ucello buna ilkin “San Romano Bozgunu”nda teşebbüs etmişti; ("San Romano Bozgunu"nu tam anlıyabilmek için bu seriyi vücuda getiren üç tabloyu yan yana görmek gerekir; çünki üç tablonun da kendi başlarına birer perspektif düzeni olmakla beraber, üçü yan yana getirildiği zaman müşterek bir perspektif düzeni ortaya çıkar.)
Fakat Ucello bu ilk teşebbüste gayesini ancak bir dualite'ye, ikiliğe başvurarak başarmak istemiş, resmin ön plânında Batı perspektifi, arka plânında Doğu perspektifi kulanmıştı. Yani ön plânda uzaklık daralmakta, geri plânda ise geniş durmaktadır (bu, geçen sayıda klişesini koyduğumuz birinci “San Romano Bozgunu” tablosunda da görülebilir). O yüzden resmin ön ve arka plânlarında tarz değişmektedir.
Bu sayıda klişesini bastığımız “Av” tablosunda ise (eldeki bilgiye göre Ucello’nun en son eseri), “San Romano Bozgunundaki tarz ikiligi kalkmıştır.
Bu resimde ana perspektif karşılıklı iki nihaî noktaya doğru daralır: Biri, orta hizada en geri plândaki geyiğe, diğeri de gene orta hizada en ön plândaki — ayakları açık, elinde mızrağı ufkî duran — adama doğru...
Beyaz mızraklardan bazısı gözümüzü resmin iki köşesine — yani resimdeki ufuk çizgisinin iki ucuna — bazısı da ortasına ve derinine doğru çeker.
Önden arkaya kadar tablonun bütün plânlarında, aşağı yukarı eşit aralıklarla dikili ağaçlar vardır. Perspektifin hem öne hem arkaya doğru daralmasında bu da rol oynamaktadır.
Atlılar da gözümüzü dizilişlerile iki uca, hareketlerile derinlemesine ortaya yöneltmektedirler.
Resim bir ormanı gösteriyor: ağaçlı bir ormanı. Böyle bir ormanda sayısız perspektif imkânları vardır. Netekim, resim ön plânda dört ağaçla üç eşit parçaya bölünmüştür; üç parçadan her birinin kendine mahsus bir perspektifi vardır; ona rağmen gözümüzü geri plânın en ortasında teksif etmekte güçlük çekmiyoruz. Resim bütün o sayısız perspektif imkânlarını tek bir perspektife bağlıyabilmiştir. Bunu emniyet altına almak için, resmin sağ yanına, önden ortalamasına geriye doğru daralan bir çizgi mi uzatmak lâzımıdır? Ancak zamanımız ressamlarından umulacak cesaretle Ucello bu çizgiyi uzatır! Ama bu çizgi tabiatta bir mâna taşıyormuş, taşımıyormuş, orası Ucello’yu ilgilendirmez.
Perspektifin çoğu zaman farkında olmadığımız bir özelliği de vardır: İzafî oluşu... Yani perspektif bizatihî mevcut değildir; onu bizim gözlerimiz, bizim gözlerimizin bakması vücuda getirir. O halde en doğrusu. resimde perspektifi statik değil, hareket halinde, doğuş, yaratılış, vücuda geliş halinde vermektir.
“Av” tablosunda Paolo Ucello bunu da yapmıştır: Kovalayan tazılar ve kaçan geyiklerle perspektif harekete getirilmiştir; o tazılarla o geyikler perspektifi örmede, dokumadırlar.
Tazıymış, geyikmiş, insanmış, “Av” resmimde Ucello bunları düşünmüyor artık. Bu resimde insan, resmin dışındadır.
Çünkü mevzu, insanın dünyayı idrakidir. Dünyayı idrakimiz, bu resimde, geometrik esaslarına irca olunmuştur. Onun için Ucello bu resimde müşahhas varlıklarla değil, mücerret şekillerle ilgilidir. Yüzlerin ifadesiz, vücutların stilize oluşu bundandır.
Yoksa, zamanında hiç kimse, insanları ve hayvanları naturalist tarzla resmetmeye Ucello kadar kaadir değildi.
Marcel Schwob’un dediği gibi, Ucello, bir simyacıya benziyordu. “Hem insan tavırlarını hem de her türlü hayvanları ve hareketleri çizerdi; bundan maksadı, onları basit hatlara irca etmekti. Sonra, maden, ve organ halitalarını bir araya boşaltıp kazanda onların altın haline gelişine bakan bir simyacı gibi, Ucello, bütün bu şekilleri, şekil potasına boşaltırdı. Birleştirir, terkipler yapar, eritirdi; böylece onları. bütün diğer şekillerin esası olan o sade şekle inkılâp ettirmek istiyordu." (1)
Satıhta kalabilmenin huzurunu kaçırmak istemiyenler bütün bunları acemiliğe vermeği tercih etikleri için, “San Romano Bozgunu” olsun, “Av" olsun, yakın zamana gelinciye kadar, Paolo Ucello'nun gençlik, tecrübesizlik devri eserlerinden, asıl gençliğinde yaptığı naturalist resimler ise olgunluk devri eserlerinden sayılırdı. Öyle olmadığı ancak 20’nci yüzyıl başlarında meydana çıkabilmiştir. (2)
Paolo Ucello çapındaki adamların ölçüsü ile olgunluk nedir, acemilik nedir, bunların anlaşılabilmesi için, bazan böyle asırlarca beklemek gerekiyor işte!
Paolo Ucello, bir insanlık ömürde asırların tekâmülünü getirmiştir.
Thornton Wilder'in “Androslu Kadın” romanında bir söz vardır: “Sürüsünden ayrılan kuzu, bir günde çok yıllar yaşar, güneş batarken de yaşlanmış bir halde ölür!”
Paolo Ucello da sürüsünden ayrılmış kuzuydu; bir ömürde asırlarca yaşadı. “Güneş batarken” de, vergi kâğıdı altına şu satırları yazıyordu:
“Yaşlı bir insanım; geçim yolum yok; karım hasta, ben de artık çalışamıyorum.”
Vergi dairesine bu kâğıdı yolladıktan az sonra, 12 Aralık 1475 günü, Paolo Ucello, yoksul odasında ölmüştür. Vasari’nin dediğine göre, Ucello, bazan bu odaya bir tariki dünya gibi haftalarca kapanır, perspektifle uğraşırmış. Karısı, biraz dinlenmesi için israr ettikçe, o, “Ah şu perspektif ne tatlı şey!” diye cevap verirmiş.
Öldüğü zaman, sımsıkı kapalı avucunda, küçük, yuvarlak bir kâğıt bulmuşlar; kâğıt, biribirini kat eden çizgilerle doluymuş; bu çizgiler merkezden başlayıp muhite gidiyor, sonra muhitten gene merkeze dönüyormuş!
Notlar:
----------
(1)Marcel Schwob’un, “Transition” dergisinin 5’inci sayısında çıkan “Paolo Ucello” başlıklı yazısından.
(2)“San Romano Bozgunu”nun asıl tarihi (1457 - 8), "Monthly Review” dergisinin 1901'de çıkan bir sayısında Herbert Horne’un bir makalesiyle ortaya konmuştur. O zamana gelinceye kadar bu resimleri 1432'de (Marangoni) hattâ 1416’da (Crowe ve Cavalcaselle) yapılmış sananlar bile vardı.
“Av” tablosunu da meselâ Marangoni ve Van Marle, 1436'dan önce yapılmış sanıyorlardı. Gerçekte 1460'dan sonra yapıldığı, ancak son zamanlarda anlaşılabilmiştir.
PAZAR POSTASI
PAOLO UCELLO
II
BÜLEND ECEVİT
Yazımızın geçen sayıda çıkan birinci kısmını bitirirken, Ucello'nun ustalığı, sanatkârlığı en yüksek mertebesine perspektifi kulanışında varır. demiştik.
Her iyi ressam perspektifi doğru kullanabilir. Hele, 16’ncı yüzyıldan beri perspektifi doğru kullanmak marifet olmaktan çıkmıştır. Ama, Paolo Ucello’nun elinde perspektif, doğru kullanılmaktan öteye geçiyor.
Ucello’da perspektif bir güzellik unsurudur; bazan sanatın gayesidir; hattâ bazan tabiatın izahı, tahlili, tahlilden sonra da tecritçi bir anlayışla yeniden terkibi için bir vasıtadır.
Bir, Batının anladığı naturalist perspektif vardır, bir de Bizanstan başlıyarak Doğunun anladığı mistik perspektif...
Birincisinde, dış dünya bizden uzağa gittikçe daralır. İkincisinde, bizden uzağa gittikçe genişler. (Tagore, “kalbin perspektifinde uzaklık genişler”, diyor.)
Birincisinde dış dünyayı sadece görmek, ikincisinde dış dünyayı, kendi idrakimizile yeniden yaratmak halindeyizdir; yani ikincisinde dış dünya bizden. bizim gözlerimizden sudur eder vaziyettedir ve dış dünyanın düğüm noktası bizizdir.
Aslında birincisile ikincisi, yani naturalist perspektifle mistik perspektif birbirlerini nakzetmezler. İkisi de doğrudur. Biri madalyonun bir yüzü, diğeri öbür yüzüdür.
Birincisi doğrudur, çünki madem eşya bizden uzaklaştıkça küçülüyor, o halde perspektifin, karşımızdaki bir nihaî noktaya doğru daralan iki hat takip ettiğini kabul etmeliyiz.
İkincisi de doğrudur çünki madem gözlerimiz bir bakışta geniş bir ufuk hattını kavrıyabiliyor o halde, [...] karşımızdaki dış dünyadan gözlerimize doğru daralan [...] hat takip ettiğini kabul etmeliyiz.
Birincisinde dış dünya bizi kavrıyor, ikincisinde biz dış dünyayı kavrıyoruz.
İkisinin birden olabileceğine inananlar, yanı dunya görüşümüzde bir Doğu-Batı sentezi yapabilenler için mesele, iki perspektifi birden verebilmektedir.
Ucello buna ilkin “San Romano Bozgunu”nda teşebbüs etmişti; ("San Romano Bozgunu"nu tam anlıyabilmek için bu seriyi vücuda getiren üç tabloyu yan yana görmek gerekir; çünki üç tablonun da kendi başlarına birer perspektif düzeni olmakla beraber, üçü yan yana getirildiği zaman müşterek bir perspektif düzeni ortaya çıkar.)
Fakat Ucello bu ilk teşebbüste gayesini ancak bir dualite'ye, ikiliğe başvurarak başarmak istemiş, resmin ön plânında Batı perspektifi, arka plânında Doğu perspektifi kulanmıştı. Yani ön plânda uzaklık daralmakta, geri plânda ise geniş durmaktadır (bu, geçen sayıda klişesini koyduğumuz birinci “San Romano Bozgunu” tablosunda da görülebilir). O yüzden resmin ön ve arka plânlarında tarz değişmektedir.
Bu sayıda klişesini bastığımız “Av” tablosunda ise (eldeki bilgiye göre Ucello’nun en son eseri), “San Romano Bozgunundaki tarz ikiligi kalkmıştır.
Bu resimde ana perspektif karşılıklı iki nihaî noktaya doğru daralır: Biri, orta hizada en geri plândaki geyiğe, diğeri de gene orta hizada en ön plândaki — ayakları açık, elinde mızrağı ufkî duran — adama doğru...
Beyaz mızraklardan bazısı gözümüzü resmin iki köşesine — yani resimdeki ufuk çizgisinin iki ucuna — bazısı da ortasına ve derinine doğru çeker.
Önden arkaya kadar tablonun bütün plânlarında, aşağı yukarı eşit aralıklarla dikili ağaçlar vardır. Perspektifin hem öne hem arkaya doğru daralmasında bu da rol oynamaktadır.
Atlılar da gözümüzü dizilişlerile iki uca, hareketlerile derinlemesine ortaya yöneltmektedirler.
Resim bir ormanı gösteriyor: ağaçlı bir ormanı. Böyle bir ormanda sayısız perspektif imkânları vardır. Netekim, resim ön plânda dört ağaçla üç eşit parçaya bölünmüştür; üç parçadan her birinin kendine mahsus bir perspektifi vardır; ona rağmen gözümüzü geri plânın en ortasında teksif etmekte güçlük çekmiyoruz. Resim bütün o sayısız perspektif imkânlarını tek bir perspektife bağlıyabilmiştir. Bunu emniyet altına almak için, resmin sağ yanına, önden ortalamasına geriye doğru daralan bir çizgi mi uzatmak lâzımıdır? Ancak zamanımız ressamlarından umulacak cesaretle Ucello bu çizgiyi uzatır! Ama bu çizgi tabiatta bir mâna taşıyormuş, taşımıyormuş, orası Ucello’yu ilgilendirmez.
Perspektifin çoğu zaman farkında olmadığımız bir özelliği de vardır: İzafî oluşu... Yani perspektif bizatihî mevcut değildir; onu bizim gözlerimiz, bizim gözlerimizin bakması vücuda getirir. O halde en doğrusu. resimde perspektifi statik değil, hareket halinde, doğuş, yaratılış, vücuda geliş halinde vermektir.
“Av” tablosunda Paolo Ucello bunu da yapmıştır: Kovalayan tazılar ve kaçan geyiklerle perspektif harekete getirilmiştir; o tazılarla o geyikler perspektifi örmede, dokumadırlar.
Tazıymış, geyikmiş, insanmış, “Av” resmimde Ucello bunları düşünmüyor artık. Bu resimde insan, resmin dışındadır.
Çünkü mevzu, insanın dünyayı idrakidir. Dünyayı idrakimiz, bu resimde, geometrik esaslarına irca olunmuştur. Onun için Ucello bu resimde müşahhas varlıklarla değil, mücerret şekillerle ilgilidir. Yüzlerin ifadesiz, vücutların stilize oluşu bundandır.
Yoksa, zamanında hiç kimse, insanları ve hayvanları naturalist tarzla resmetmeye Ucello kadar kaadir değildi.
Marcel Schwob’un dediği gibi, Ucello, bir simyacıya benziyordu. “Hem insan tavırlarını hem de her türlü hayvanları ve hareketleri çizerdi; bundan maksadı, onları basit hatlara irca etmekti. Sonra, maden, ve organ halitalarını bir araya boşaltıp kazanda onların altın haline gelişine bakan bir simyacı gibi, Ucello, bütün bu şekilleri, şekil potasına boşaltırdı. Birleştirir, terkipler yapar, eritirdi; böylece onları. bütün diğer şekillerin esası olan o sade şekle inkılâp ettirmek istiyordu." (1)
Satıhta kalabilmenin huzurunu kaçırmak istemiyenler bütün bunları acemiliğe vermeği tercih etikleri için, “San Romano Bozgunu” olsun, “Av" olsun, yakın zamana gelinciye kadar, Paolo Ucello'nun gençlik, tecrübesizlik devri eserlerinden, asıl gençliğinde yaptığı naturalist resimler ise olgunluk devri eserlerinden sayılırdı. Öyle olmadığı ancak 20’nci yüzyıl başlarında meydana çıkabilmiştir. (2)
Paolo Ucello çapındaki adamların ölçüsü ile olgunluk nedir, acemilik nedir, bunların anlaşılabilmesi için, bazan böyle asırlarca beklemek gerekiyor işte!
Paolo Ucello, bir insanlık ömürde asırların tekâmülünü getirmiştir.
Thornton Wilder'in “Androslu Kadın” romanında bir söz vardır: “Sürüsünden ayrılan kuzu, bir günde çok yıllar yaşar, güneş batarken de yaşlanmış bir halde ölür!”
Paolo Ucello da sürüsünden ayrılmış kuzuydu; bir ömürde asırlarca yaşadı. “Güneş batarken” de, vergi kâğıdı altına şu satırları yazıyordu:
“Yaşlı bir insanım; geçim yolum yok; karım hasta, ben de artık çalışamıyorum.”
Vergi dairesine bu kâğıdı yolladıktan az sonra, 12 Aralık 1475 günü, Paolo Ucello, yoksul odasında ölmüştür. Vasari’nin dediğine göre, Ucello, bazan bu odaya bir tariki dünya gibi haftalarca kapanır, perspektifle uğraşırmış. Karısı, biraz dinlenmesi için israr ettikçe, o, “Ah şu perspektif ne tatlı şey!” diye cevap verirmiş.
Öldüğü zaman, sımsıkı kapalı avucunda, küçük, yuvarlak bir kâğıt bulmuşlar; kâğıt, biribirini kat eden çizgilerle doluymuş; bu çizgiler merkezden başlayıp muhite gidiyor, sonra muhitten gene merkeze dönüyormuş!
Notlar:
----------
(1)Marcel Schwob’un, “Transition” dergisinin 5’inci sayısında çıkan “Paolo Ucello” başlıklı yazısından.
(2)“San Romano Bozgunu”nun asıl tarihi (1457 - 8), "Monthly Review” dergisinin 1901'de çıkan bir sayısında Herbert Horne’un bir makalesiyle ortaya konmuştur. O zamana gelinceye kadar bu resimleri 1432'de (Marangoni) hattâ 1416’da (Crowe ve Cavalcaselle) yapılmış sananlar bile vardı.
“Av” tablosunu da meselâ Marangoni ve Van Marle, 1436'dan önce yapılmış sanıyorlardı. Gerçekte 1460'dan sonra yapıldığı, ancak son zamanlarda anlaşılabilmiştir.
Koleksiyon
Alıntı
“Paolo Ucello,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/53 ulaşıldı.