Kabahatten Büyük Özür
Başlık:
Kabahatten Büyük Özür
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1955-12-24
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
Günün IŞIĞINDA
Kabahatten büyük özür
Komünistlerin dünyaya hâkim olma yolundaki teşebbüsleri yirminci yüzyıl başından beri gelişedurur. Hele İkinci Dünya Harbinden sonra Komünistler, soğuk harb, tahrikçilik ve propaganda gayretlerini büsbütün arttırmışlardır. Bu, herkesin bildiği bir siyasi gerçektir.
Ama Türkiye'deki Demokrat Parti idaresinin sorumluları, nedense, komünizmi bir siyasi gerçek olarak değil de, yerdepremi, sel, fırtına cinsinden, önlenmez, tahribatı önceden kestirilemez bir tabiat âfeti olarak görürmüş gibi davranıyorlar.
Nasıl bir mimar, plânlarını kendi çizdiği bir yapının şiddetli bir yerdepremiyle yıkılışından sorumlu tutulamazsa, bizim devlet adamlarımız da, diplomatik teşebbüslerinden herhangi biri komünist tertipleri yüzünden akamete uğradığı yahut zararımıza sonunçlar doğurduğa zaman, bundan kendilerinin aslâ sorumlu tutulamıyacaklarını sanıyor, ve çaresizlik içinde ellerini açıp, «ne yapalım,» diyorlar, «kabahat bizde değil, komünistlerde!..»
Bu, cephede yenilen bir komutanın, ellerini açıp, «ne yapayım, kabahat bende değil, düşmanda,» demesi kadar gülünçtür.
Bir mimar, plânlarını çizdiği bir yapının beklenmedik, bir yerdepremine dayanamayışından sorumlu tutulmayabilir. Ama bir komutan ordusunun yenilişinden, bir hükümette diplomatik teşebbüslerinin kötü ve zararlı sonuçlar verişinden daima sorumludur.
Öteden beri dünyada bazı devletler bazı devletlere düşman ola gelmişlerdir. Bugün de dünyada Türkiye ile müttefiklerinin düşmanları vardır. Bu düşmanların kimler olduğu da bellidir. Bu düşmanlar bizim giriştiğimiz işleri bozdukça, «kabahat bende değil, düşmanda» deyip sorumluluktan kurtulmağa çalışmak, bir aczin en garip bir şekilde itirafından başka bir şey değildir.
Mademki düşmanlarımız vardır, bu düşmanlarımız elbette bizim kendilerine karşı almak istediğimiz her tedbiri bozmağa çalışacaklardır. Düşmanlarımız olmasa, zaten böyle tedbirler almağa ihtiyaç duymazdık. Ve, önünü ardını düşünmeden tedbir almak bir değer taşısaydı, dünyada diplomasiden kolay iş olmazdı. Önemli olan, her akla gelecek tedbiri almak değil, alınacak tedbirlerin tesirli olmasını, bozguncu tertiplere karşı dayanıklı olmasını sağlamaktır.
İstanbul'da, İzmir'de, tarihimizin eşini kaydetmediği tahripkâr nümayişler olur, fakat biz, bu nümayişleri önliyemiyenleri cezalandıracak, hiç değilse sorumlu mevkilerden uzaklaştıracak yerde, «bunlar komünist tertibidir, bizim kabahatimiz yok,» deyip, kendimizi dünyaya karşı temize çıkardığımızı sanırız.
Yunanistan Kıbrıs'ı ister, Kıbrıs'la ilgili üçlü temaslardan Türkiye'yi bertaraf edip bunları kendisiyle İngiltere arasında karşılıklı görüşmeler haline getirir, Kıbrıs'ın ilhakı için her türlü zemini hazırlar, Kıbrıs'ta Türk azınlığına baskı yapılır, ve bütün bunlara karşı bizim devlet adamlarımız, «hepsi komünist tertibidir, bizim kabahatimiz yok,» derler.
Mısır bize en ağır hakaretlerde bulunur, başımızı önümüze eğip susarız: Çünkü zavallı Mısır da bir komünist oyununa gelmiştir!..
Ürdün'de halk, Bağdat Paktı yüzünden bir konsolosluğumuzu yağma eder, Ürdün'ün dost devlet adamları Bağdat Paktına asla girilmiyeceğini, bunu Ürdün'ün düşmanlarının uydurmuş olduklarını ilân ederler; Bizim Hükümetimizse bütün bunların komünist tertibi olduğunu ileri süren bir demeçle, Türk halkını ve Ürdün devlet adamlarını teselliye kalkışır.
Yeryüzünde komünistlerin Türkiye hayrına çalışmadıklarını bilmeyen yoktur. Komünistlerin, kendilerine karşı almak isteyeceğimiz tedbirleri baltalamak için her türlü çareye başvuracaklarını da bilmeyen yoktur.
Böyle iken, bizim dışişlerimizden sorumla siyaset adamlarının işler sarpa sardıkça «kabahat komünistlerde» özürünü ileri sürmeleri, dış politikada ne kadar yetersiz olduklarından başka bir şey göstermez: En az, «şu mektepler olmasaydı ben bu vekâleti ne kadar iyi idare ederdim,» sözüyle mizah edebiyatımıza geçmiş bir eski Maarif Vekili kadar yetersiz..
Bülent ECEVİT
Kabahatten büyük özür
Komünistlerin dünyaya hâkim olma yolundaki teşebbüsleri yirminci yüzyıl başından beri gelişedurur. Hele İkinci Dünya Harbinden sonra Komünistler, soğuk harb, tahrikçilik ve propaganda gayretlerini büsbütün arttırmışlardır. Bu, herkesin bildiği bir siyasi gerçektir.
Ama Türkiye'deki Demokrat Parti idaresinin sorumluları, nedense, komünizmi bir siyasi gerçek olarak değil de, yerdepremi, sel, fırtına cinsinden, önlenmez, tahribatı önceden kestirilemez bir tabiat âfeti olarak görürmüş gibi davranıyorlar.
Nasıl bir mimar, plânlarını kendi çizdiği bir yapının şiddetli bir yerdepremiyle yıkılışından sorumlu tutulamazsa, bizim devlet adamlarımız da, diplomatik teşebbüslerinden herhangi biri komünist tertipleri yüzünden akamete uğradığı yahut zararımıza sonunçlar doğurduğa zaman, bundan kendilerinin aslâ sorumlu tutulamıyacaklarını sanıyor, ve çaresizlik içinde ellerini açıp, «ne yapalım,» diyorlar, «kabahat bizde değil, komünistlerde!..»
Bu, cephede yenilen bir komutanın, ellerini açıp, «ne yapayım, kabahat bende değil, düşmanda,» demesi kadar gülünçtür.
Bir mimar, plânlarını çizdiği bir yapının beklenmedik, bir yerdepremine dayanamayışından sorumlu tutulmayabilir. Ama bir komutan ordusunun yenilişinden, bir hükümette diplomatik teşebbüslerinin kötü ve zararlı sonuçlar verişinden daima sorumludur.
Öteden beri dünyada bazı devletler bazı devletlere düşman ola gelmişlerdir. Bugün de dünyada Türkiye ile müttefiklerinin düşmanları vardır. Bu düşmanların kimler olduğu da bellidir. Bu düşmanlar bizim giriştiğimiz işleri bozdukça, «kabahat bende değil, düşmanda» deyip sorumluluktan kurtulmağa çalışmak, bir aczin en garip bir şekilde itirafından başka bir şey değildir.
Mademki düşmanlarımız vardır, bu düşmanlarımız elbette bizim kendilerine karşı almak istediğimiz her tedbiri bozmağa çalışacaklardır. Düşmanlarımız olmasa, zaten böyle tedbirler almağa ihtiyaç duymazdık. Ve, önünü ardını düşünmeden tedbir almak bir değer taşısaydı, dünyada diplomasiden kolay iş olmazdı. Önemli olan, her akla gelecek tedbiri almak değil, alınacak tedbirlerin tesirli olmasını, bozguncu tertiplere karşı dayanıklı olmasını sağlamaktır.
İstanbul'da, İzmir'de, tarihimizin eşini kaydetmediği tahripkâr nümayişler olur, fakat biz, bu nümayişleri önliyemiyenleri cezalandıracak, hiç değilse sorumlu mevkilerden uzaklaştıracak yerde, «bunlar komünist tertibidir, bizim kabahatimiz yok,» deyip, kendimizi dünyaya karşı temize çıkardığımızı sanırız.
Yunanistan Kıbrıs'ı ister, Kıbrıs'la ilgili üçlü temaslardan Türkiye'yi bertaraf edip bunları kendisiyle İngiltere arasında karşılıklı görüşmeler haline getirir, Kıbrıs'ın ilhakı için her türlü zemini hazırlar, Kıbrıs'ta Türk azınlığına baskı yapılır, ve bütün bunlara karşı bizim devlet adamlarımız, «hepsi komünist tertibidir, bizim kabahatimiz yok,» derler.
Mısır bize en ağır hakaretlerde bulunur, başımızı önümüze eğip susarız: Çünkü zavallı Mısır da bir komünist oyununa gelmiştir!..
Ürdün'de halk, Bağdat Paktı yüzünden bir konsolosluğumuzu yağma eder, Ürdün'ün dost devlet adamları Bağdat Paktına asla girilmiyeceğini, bunu Ürdün'ün düşmanlarının uydurmuş olduklarını ilân ederler; Bizim Hükümetimizse bütün bunların komünist tertibi olduğunu ileri süren bir demeçle, Türk halkını ve Ürdün devlet adamlarını teselliye kalkışır.
Yeryüzünde komünistlerin Türkiye hayrına çalışmadıklarını bilmeyen yoktur. Komünistlerin, kendilerine karşı almak isteyeceğimiz tedbirleri baltalamak için her türlü çareye başvuracaklarını da bilmeyen yoktur.
Böyle iken, bizim dışişlerimizden sorumla siyaset adamlarının işler sarpa sardıkça «kabahat komünistlerde» özürünü ileri sürmeleri, dış politikada ne kadar yetersiz olduklarından başka bir şey göstermez: En az, «şu mektepler olmasaydı ben bu vekâleti ne kadar iyi idare ederdim,» sözüyle mizah edebiyatımıza geçmiş bir eski Maarif Vekili kadar yetersiz..
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Kabahatten Büyük Özür,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 3 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/531 ulaşıldı.