Lâik Devlet Vatandaşı
Title:
Lâik Devlet Vatandaşı
Source:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11761, s. 1
Date:
1955-09-19
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Text:
Günün Işığında
Lâik devlet vatandaşı
Müslüman olup olmadığını anlamak için insanın yakasına yapışıp
— Kelimei şehadet getir!
demeler, kilise yakmalar, papazların sakalını kesmeler, yalnız Rumların değil, başka azınlıkların da tapınaklarına tecavüzler.. Gazetelerin ve gözleriyle görenlerin anlattığına göre, 6 eylül akşamı İstanbulda bunlar da olmuştur.
6 eylül hâdiseleri nasıl çıktı, nasıl gelişti, önceden nasıl tertiplendi, bunların hiçbirini henüz bilmiyoruz ama, bu hâdiselerin bilinen şekil almasında taassubun, başka dinlere düşmanlığın da, küçük yahut büyük ölçüde bir faktör olduğu muhakkak...
Eğer hâdiselerde bu düşmanlık, belirtilerden anlaşıldığı kadar büyük rol oynamışsa, hâdiseler üstünde o yönden de durulmağa değer, çünkü o zaman, bu topraklar üzerinde devlet dininin İslâm olduğu yüzyıllarda bile, başka dinlere karşı, 6 eylül 1955 günü olduğu kadar şiddetli ve yıkıcı bir düşmanlık yönelmemiş olduğuna hükmetmek zorunda kalırız.
Bunca yıllık emekten sonra, Türkiye'de, lâik devlet idaresinin hâlâ beklediğimiz lâik devlet vatandaşını yaratamamış olduğu bir gerçektir. 6 eylül hâdiseleri ve bu hâdiselerde başka dinlere düşmanlığın oynadığı rol hesaba katılmasa bile, bu gerçek ortadadır. Bu gerçeğin bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmasına da demokrasi rejimini kabul edişimiz vesile olmuştur. Halk, lâik devlet karşısındaki gerçek durumunu demokratik rejimin sağladığı ifade serbestliği içinde açığa vurmak fırsatını bulmuştur.
Memlekete demokrasiyi getirmenin bu bakımdan zamansız olduğunu düşünenlerle beraber olamayız... Demokrasinin geciktirilmesi, sosyal yapımızdaki bir yarayı iyileştirmiş değil, ancak bu yaranın üstünü kapatıp içten içe işlemesine yol açmış olacaktı.
Nitekim 1945 ten bu yana olanlar, Türkiye'de, halkın din anlayışı ile Cumhuriyet idaresinin lâiklik anlayışı arasındaki çatışmanın, 1930 daki demokrasi denemesine son verilmekle giderilememiş, hattâ belki daha tehlikeli bir hal almış olduğunu gösterir.
Son demokrasi hareketi, bu gerçeği bir kere daha ortaya çıkardığı için fadyalıdır. Tatsız bir gerçeği bilmezlikten gelmekle hijbir şey kazanamazdık.
Şimdi hiç değilse, lâik devlet anlayışiyle halkın din anlayışı arasındaki çatışmanın bunca yıldır neden giderilemediği, baskı altında büsbütün şiddetlenip şiddetlenmediği üzerinde düşünebilir, bu çatışmayı giderme yollarını araştırabiliriz.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanı Bülent Dâver'in, yeni çıkan «Türkiye Cumhuriyetind Lâiklik» adlı eseri (1) bu yolda düşünmek istiyenler için değerli bir rehber olabilir.
Lâiklikle ilgili meselelerimizden bazısının üstüne, yarın, bu kitabın ışığında eğilmeğe çalışacağız.
Bülent ECEVİT
---------
(1) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınlarından No: 48-30. Fiyata 500 kuruş.
Lâik devlet vatandaşı
Müslüman olup olmadığını anlamak için insanın yakasına yapışıp
— Kelimei şehadet getir!
demeler, kilise yakmalar, papazların sakalını kesmeler, yalnız Rumların değil, başka azınlıkların da tapınaklarına tecavüzler.. Gazetelerin ve gözleriyle görenlerin anlattığına göre, 6 eylül akşamı İstanbulda bunlar da olmuştur.
6 eylül hâdiseleri nasıl çıktı, nasıl gelişti, önceden nasıl tertiplendi, bunların hiçbirini henüz bilmiyoruz ama, bu hâdiselerin bilinen şekil almasında taassubun, başka dinlere düşmanlığın da, küçük yahut büyük ölçüde bir faktör olduğu muhakkak...
Eğer hâdiselerde bu düşmanlık, belirtilerden anlaşıldığı kadar büyük rol oynamışsa, hâdiseler üstünde o yönden de durulmağa değer, çünkü o zaman, bu topraklar üzerinde devlet dininin İslâm olduğu yüzyıllarda bile, başka dinlere karşı, 6 eylül 1955 günü olduğu kadar şiddetli ve yıkıcı bir düşmanlık yönelmemiş olduğuna hükmetmek zorunda kalırız.
Bunca yıllık emekten sonra, Türkiye'de, lâik devlet idaresinin hâlâ beklediğimiz lâik devlet vatandaşını yaratamamış olduğu bir gerçektir. 6 eylül hâdiseleri ve bu hâdiselerde başka dinlere düşmanlığın oynadığı rol hesaba katılmasa bile, bu gerçek ortadadır. Bu gerçeğin bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmasına da demokrasi rejimini kabul edişimiz vesile olmuştur. Halk, lâik devlet karşısındaki gerçek durumunu demokratik rejimin sağladığı ifade serbestliği içinde açığa vurmak fırsatını bulmuştur.
Memlekete demokrasiyi getirmenin bu bakımdan zamansız olduğunu düşünenlerle beraber olamayız... Demokrasinin geciktirilmesi, sosyal yapımızdaki bir yarayı iyileştirmiş değil, ancak bu yaranın üstünü kapatıp içten içe işlemesine yol açmış olacaktı.
Nitekim 1945 ten bu yana olanlar, Türkiye'de, halkın din anlayışı ile Cumhuriyet idaresinin lâiklik anlayışı arasındaki çatışmanın, 1930 daki demokrasi denemesine son verilmekle giderilememiş, hattâ belki daha tehlikeli bir hal almış olduğunu gösterir.
Son demokrasi hareketi, bu gerçeği bir kere daha ortaya çıkardığı için fadyalıdır. Tatsız bir gerçeği bilmezlikten gelmekle hijbir şey kazanamazdık.
Şimdi hiç değilse, lâik devlet anlayışiyle halkın din anlayışı arasındaki çatışmanın bunca yıldır neden giderilemediği, baskı altında büsbütün şiddetlenip şiddetlenmediği üzerinde düşünebilir, bu çatışmayı giderme yollarını araştırabiliriz.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanı Bülent Dâver'in, yeni çıkan «Türkiye Cumhuriyetind Lâiklik» adlı eseri (1) bu yolda düşünmek istiyenler için değerli bir rehber olabilir.
Lâiklikle ilgili meselelerimizden bazısının üstüne, yarın, bu kitabın ışığında eğilmeğe çalışacağız.
Bülent ECEVİT
---------
(1) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınlarından No: 48-30. Fiyata 500 kuruş.
Collection
Citation
“Lâik Devlet Vatandaşı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/502.