Bir İnsanlık Suçu
Başlık:
Bir İnsanlık Suçu
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11760, s. 1
Tarih:
1955-09-18
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
Bir insanlık suçu
INSANDA bilme ve bildiğini yayma ihtiyacının ne kadar derin olduğu dedikoduculuğumuzla sabittir.
Dünyamızda bizden habersiz bir kuş uçsun istemeyiz.
Bütün dünyası oturduğu mahalleden ibaret insanlar vardır. Onlar, mahallelerinde neler olup bittiğini, kimin kiminle sevişip kimin kime göz koyduğunu, falancanın evinde neden kavga çıktığını, filâncanın neden kaç akşamdır evine geç döndüğünü bilmek ihtiyacındadırlar. Eğer kimseden birşey öğrenemezlerse, kendi hayallerini işletir, ve kafalarında kıvrılan soru işaretlerini zorla düzleştirip birer nida işareti haline sokmağa çalışırlar. Böylece kendi uydurduktan cevaba kendileri de inandıktan sonra, ilk işleri onu bir gerçek gibi bütün mahalleye yaymak olur.
Dünyaları biraz daha geniş insanlar, gazetelerde adını gördükleri kimselerin hayatını merak ederler. Falanca ses sanatkârının kiminle seviştiği, filânca önemli kişinin o apartmanı nasıl yaptırdığı, yahut Marilyn Monroe'nun niçin boşandığı, Prenses Margaret'in kiminle evleneceği, onları ciddi ciddi düşündürür. Bunların cevabını mutlaka öğrenmek, öğrenemezlerse uydurmak zorundadırlar. Yoksa, bilemeyişin kafalarına verdiği huzursuzluğun hiçbir şey dindiremez.
Çevremize ve dünyamıza karşı bu ilgi, okur yazarlık seviyemiz yükseldikçe yön değiştirmeğe başlar.
Müsbet bilimlerde bilgisini arttıran bir genç, maddenin sırrını çözmeğe; tıpta ilerliyen bir adam kanserin neden olduğunu öğrenmeğe; kendini metafiziğe veren bir düşünür insanların niçin doğup öldüğünü anlamağa uğraşır.
Komşu evdeki kavgaların sırrını çözmek istiyen kadınla, memleket işlerinin içyüzünü anlamak istiyen aydın; Hollywood'daki bir yıldızın kalbinden geçenleri merak eden liseli genç kızla, hayatın sırrını çözmeğe uğraşan metafizikçi aynı noktadan hareket ediyorlardır: Bilme ve bildiğini yayma ihtiyacından...
En iptidai safhasında mahalle dedikoduculuğu şeklinde tezahür eden bu bilme ve bildiğini yayma ihtiyacı, ne kadar çok yönlü olur ve ne kadar az engellenirse, insanlığın ilerleme hızı o kadar artar. Bu ihtiyaç insanı devamlı olarak yükselten ona hayatın sırlarını her
gün biraz daha açan dürtülerin başlıcalarından biridir.
Bir toplumda halkın öğrenme çevresinde olup bitenleri bilme imkânları ne kadar daraltılırsa, fertlerin dünyaları o nisbette daralmağa, ve kafalar, mahalle dedikodusuyla vakit öldürenlerin kafaları gibi, birer uydurma ve uydurduğunu yayma makinesi haline gelmeye başlar.
Sonunda o toplum, gerçekle uydurmanın birbirinden ayırd edilemiyeceği bir dedikodu ve fesat yuvası haline gelir.
Demokrasinin en büyük faydalarından biri bu tehlikeyi önlemesidir. Toplum işleri herkesin gözü önünde cereyan edeceğinden, hiç kimse, çevresinde neler olup bittiğini anlamak için hayalini işletmek, tahminlerde bulunmak, her işittiğini yahut her uydurduğunu yaymak zorunda kalmaz.
Gene demokrasi, insanların bilme ve bildiğini yayma ihtiyacına saygı göstereceği, bu ihtiyacın karşılanmasını güçleştiren engelleri mümkün olduğu kadar ortadan kaldıracağı için insan kafası daha müsbet bir yolda çalışmak, daha yapıcı olmak ve daha geniş bir dünyaya açılmak imkânını bulmuş olur.
Demokrasiyle idare edilen toplumların her yönden daha verimli, her türlü şartlar altında daha istikrarlı oluşu da belki bundandır.
Gerçeklerin öğrenilmesi ve yayılması önlenmekle bir toplumun yükseldiği, huzur ve istikrara kavuştuğu şimdiye kadar görülmemiştir.
Gerçeklerin öğrenilmesi ve yayılması önlenmekle, insandaki bilme ve bildiğini yayma dürtüsünün bastırılabildiği de görülmemiştir. Yalnız bu dürtü, önünde ne kadar geniş imkânlar bulursa o kadar yapıcı, ne kadar baskı altında tutulursa o kadar zararlı ve yıkıcı olagelmiştir.
İnsanların gerçekleri öğrenip yaymasından çekinen idareler, aslında gerçeklerden çekiniyorlardır. Fakat gerçekleri örtmeğe çalışırken insan hayalinin kapılarını açmış olurlar ki, o zaman da, gerçeklerden çok daha tatsız söylentilerin etrafı kaplamasını hiçbir kuvvetle önliyemezler.
İnsan, dünyasında kendinden habersiz bir kuş uçsun istemez. Eğer bu bir suçsa, insan olmak suçtur.
Bülent ECEVİT
Bir insanlık suçu
INSANDA bilme ve bildiğini yayma ihtiyacının ne kadar derin olduğu dedikoduculuğumuzla sabittir.
Dünyamızda bizden habersiz bir kuş uçsun istemeyiz.
Bütün dünyası oturduğu mahalleden ibaret insanlar vardır. Onlar, mahallelerinde neler olup bittiğini, kimin kiminle sevişip kimin kime göz koyduğunu, falancanın evinde neden kavga çıktığını, filâncanın neden kaç akşamdır evine geç döndüğünü bilmek ihtiyacındadırlar. Eğer kimseden birşey öğrenemezlerse, kendi hayallerini işletir, ve kafalarında kıvrılan soru işaretlerini zorla düzleştirip birer nida işareti haline sokmağa çalışırlar. Böylece kendi uydurduktan cevaba kendileri de inandıktan sonra, ilk işleri onu bir gerçek gibi bütün mahalleye yaymak olur.
Dünyaları biraz daha geniş insanlar, gazetelerde adını gördükleri kimselerin hayatını merak ederler. Falanca ses sanatkârının kiminle seviştiği, filânca önemli kişinin o apartmanı nasıl yaptırdığı, yahut Marilyn Monroe'nun niçin boşandığı, Prenses Margaret'in kiminle evleneceği, onları ciddi ciddi düşündürür. Bunların cevabını mutlaka öğrenmek, öğrenemezlerse uydurmak zorundadırlar. Yoksa, bilemeyişin kafalarına verdiği huzursuzluğun hiçbir şey dindiremez.
Çevremize ve dünyamıza karşı bu ilgi, okur yazarlık seviyemiz yükseldikçe yön değiştirmeğe başlar.
Müsbet bilimlerde bilgisini arttıran bir genç, maddenin sırrını çözmeğe; tıpta ilerliyen bir adam kanserin neden olduğunu öğrenmeğe; kendini metafiziğe veren bir düşünür insanların niçin doğup öldüğünü anlamağa uğraşır.
Komşu evdeki kavgaların sırrını çözmek istiyen kadınla, memleket işlerinin içyüzünü anlamak istiyen aydın; Hollywood'daki bir yıldızın kalbinden geçenleri merak eden liseli genç kızla, hayatın sırrını çözmeğe uğraşan metafizikçi aynı noktadan hareket ediyorlardır: Bilme ve bildiğini yayma ihtiyacından...
En iptidai safhasında mahalle dedikoduculuğu şeklinde tezahür eden bu bilme ve bildiğini yayma ihtiyacı, ne kadar çok yönlü olur ve ne kadar az engellenirse, insanlığın ilerleme hızı o kadar artar. Bu ihtiyaç insanı devamlı olarak yükselten ona hayatın sırlarını her
gün biraz daha açan dürtülerin başlıcalarından biridir.
Bir toplumda halkın öğrenme çevresinde olup bitenleri bilme imkânları ne kadar daraltılırsa, fertlerin dünyaları o nisbette daralmağa, ve kafalar, mahalle dedikodusuyla vakit öldürenlerin kafaları gibi, birer uydurma ve uydurduğunu yayma makinesi haline gelmeye başlar.
Sonunda o toplum, gerçekle uydurmanın birbirinden ayırd edilemiyeceği bir dedikodu ve fesat yuvası haline gelir.
Demokrasinin en büyük faydalarından biri bu tehlikeyi önlemesidir. Toplum işleri herkesin gözü önünde cereyan edeceğinden, hiç kimse, çevresinde neler olup bittiğini anlamak için hayalini işletmek, tahminlerde bulunmak, her işittiğini yahut her uydurduğunu yaymak zorunda kalmaz.
Gene demokrasi, insanların bilme ve bildiğini yayma ihtiyacına saygı göstereceği, bu ihtiyacın karşılanmasını güçleştiren engelleri mümkün olduğu kadar ortadan kaldıracağı için insan kafası daha müsbet bir yolda çalışmak, daha yapıcı olmak ve daha geniş bir dünyaya açılmak imkânını bulmuş olur.
Demokrasiyle idare edilen toplumların her yönden daha verimli, her türlü şartlar altında daha istikrarlı oluşu da belki bundandır.
Gerçeklerin öğrenilmesi ve yayılması önlenmekle bir toplumun yükseldiği, huzur ve istikrara kavuştuğu şimdiye kadar görülmemiştir.
Gerçeklerin öğrenilmesi ve yayılması önlenmekle, insandaki bilme ve bildiğini yayma dürtüsünün bastırılabildiği de görülmemiştir. Yalnız bu dürtü, önünde ne kadar geniş imkânlar bulursa o kadar yapıcı, ne kadar baskı altında tutulursa o kadar zararlı ve yıkıcı olagelmiştir.
İnsanların gerçekleri öğrenip yaymasından çekinen idareler, aslında gerçeklerden çekiniyorlardır. Fakat gerçekleri örtmeğe çalışırken insan hayalinin kapılarını açmış olurlar ki, o zaman da, gerçeklerden çok daha tatsız söylentilerin etrafı kaplamasını hiçbir kuvvetle önliyemezler.
İnsan, dünyasında kendinden habersiz bir kuş uçsun istemez. Eğer bu bir suçsa, insan olmak suçtur.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Bir İnsanlık Suçu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/501 ulaşıldı.