Birincisi: Kağıdım Yok!..
Başlık:
Birincisi: Kağıdım Yok!..
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11746, s. 1
Tarih:
1955-09-04
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
Birincisi: Kâğıdım yok!..
Sayın Ayşe Nur, dünkü «Vatan» da eski Bergama üzerine yazdığı değerli bir yazıda anlatıyordu: O çağın İskenderiyesi ile Bergaması arasında başgösteren kültür rekabeti ve fikir mücadelesi düşmanlığa dökülünce, Mısır Bergama'ya kağıt ihracını durdurmuş. Bergamadaki kültür faaliyeti, bu ağır darbenin altından, ancak kendisi bir başka çeşit kâğıt imaline girişerek kurtulabilmiş.
Bergama ve İskenderiye uygarlıkları günlerinden bu yana geçen binlerce yıl içinde kâğıdın insan toplumları için taşıdığı değer azalmamış, artmıştır.
Bugün de bir yabancı devlet Türkiye'deki kültür faaliyetine, uyanış hareketine ve demokratik gelişmeye düşman olup bunları durdurmak istese, bunun en kolay yolu olarak memleketimizi kâğıtsız bırakma yollarını araştırabilirdi.
Biz böyle bir düşmanlığı bugün kendi kendimize yapar durumdayız. Kâğıt darlığı, Türkiye'deki kültür faaliyetini, buna bağlı uyanış hareketini, ve demokrasinin başlıca vasıflarından biri olan ifade hürriyetini aksatacak raddeye şimdiden varmıştır.
Gerçi yabancı döviz kaynaklarımızın en hayatî ilaçları bile getirtmemize engel olacak kadar kuruduğu bir devreye girdik. Böyle bir devrede, kâğıt ithalinin kısılmasını yahut durdurulmasını ister istemez olağan sayıp, verimi memleket ihtiyacını karşılamaktan çok uzak bulunan İzmit Sellüloz Fabrikasının çıkarabildiği kadar kâğıtla yetinmek mümkündür.
Fakat memleketimizde bolluğun nimetleri gibi darlığın sıkıntıları da adilâne bir şekilde paylaşılmıyor.
Kâğıt gibi zaruri bir madde bugün olduğu kadar darlaşır ve ihtiyaca yetmez hâle gelirse, bu maddenin tevziinde adilliginden kimsenin şüphe edemiyeceği bir yol tutmak gerekir.
Partizanca bir zihniyetin bütün örnekleri ortada dururken, siyasî gazete ve dergilere yapılacak kâğıt tahsislerinde son sözü resmî makamların söylemesi ise, şüphe ve kaygılardan kurtulmağı imkânsız kılmaktadır.
Nitekim, muhalefet basınının hattâ tarafsız basının üstünde, kağıtsız kalma korkusu, bugün Demoklesin kılıcı olmuştur.
Kâğıt darlığından doğan sıkıntının bütün basına adilâne bir şekilde dağılabilmesi için en uygun yollardan biri, gazetelerin sayfa sayısını tahdit etmek olsa gerektir. İkinci Dünya Harbi sırasında ve sonrasında İngiliz gazeteleri bazı günler 4 sayfaya kadar inmiş, fakat ustaca bir redaksiyon sayesinde, görevlerini hemen hiç aksatmadan yapmağa devam edebilmişlerdi.
Gazetelerin sayfa sayısını tahdit etmek talepde kendiliğinden bir kısıntı doğuracak ve böylece bazı resmî makamların, hattâ bazı Bakanların, şu gazeteye ne kadar, bu gazeteye ne kadar verilmeli gibi hesaplarla değerli vakitlerini harcamalarına belki de hiç lüzum kalmıyacaktır.
Kâğıt sıkıntısının adilâne bir şekilde paylaşılmadığı iddia edilebilen bir memlekette hürriyet bulunduğunu, hiç değilse hürriyetin teminat altında olduğunu iddia etmek imkânsızdır. Harb için barut ne ise, hürriyet için de kâğıt odur.
-Birincisi, barutum yok!
diyen komutanın, savaşmamak için öne süreceği öbür mazeretleri dinlemek ne kadar lüzumsuzsa,
- Birincisi, kâğıdım yok!
diyen bir basının, ifade hürriyeti olmadığına dair ileri sürebileceği başka delilleri dinlemek de o kadar lüzumsuz olur.
Bülent ECEVİT
Birincisi: Kâğıdım yok!..
Sayın Ayşe Nur, dünkü «Vatan» da eski Bergama üzerine yazdığı değerli bir yazıda anlatıyordu: O çağın İskenderiyesi ile Bergaması arasında başgösteren kültür rekabeti ve fikir mücadelesi düşmanlığa dökülünce, Mısır Bergama'ya kağıt ihracını durdurmuş. Bergamadaki kültür faaliyeti, bu ağır darbenin altından, ancak kendisi bir başka çeşit kâğıt imaline girişerek kurtulabilmiş.
Bergama ve İskenderiye uygarlıkları günlerinden bu yana geçen binlerce yıl içinde kâğıdın insan toplumları için taşıdığı değer azalmamış, artmıştır.
Bugün de bir yabancı devlet Türkiye'deki kültür faaliyetine, uyanış hareketine ve demokratik gelişmeye düşman olup bunları durdurmak istese, bunun en kolay yolu olarak memleketimizi kâğıtsız bırakma yollarını araştırabilirdi.
Biz böyle bir düşmanlığı bugün kendi kendimize yapar durumdayız. Kâğıt darlığı, Türkiye'deki kültür faaliyetini, buna bağlı uyanış hareketini, ve demokrasinin başlıca vasıflarından biri olan ifade hürriyetini aksatacak raddeye şimdiden varmıştır.
Gerçi yabancı döviz kaynaklarımızın en hayatî ilaçları bile getirtmemize engel olacak kadar kuruduğu bir devreye girdik. Böyle bir devrede, kâğıt ithalinin kısılmasını yahut durdurulmasını ister istemez olağan sayıp, verimi memleket ihtiyacını karşılamaktan çok uzak bulunan İzmit Sellüloz Fabrikasının çıkarabildiği kadar kâğıtla yetinmek mümkündür.
Fakat memleketimizde bolluğun nimetleri gibi darlığın sıkıntıları da adilâne bir şekilde paylaşılmıyor.
Kâğıt gibi zaruri bir madde bugün olduğu kadar darlaşır ve ihtiyaca yetmez hâle gelirse, bu maddenin tevziinde adilliginden kimsenin şüphe edemiyeceği bir yol tutmak gerekir.
Partizanca bir zihniyetin bütün örnekleri ortada dururken, siyasî gazete ve dergilere yapılacak kâğıt tahsislerinde son sözü resmî makamların söylemesi ise, şüphe ve kaygılardan kurtulmağı imkânsız kılmaktadır.
Nitekim, muhalefet basınının hattâ tarafsız basının üstünde, kağıtsız kalma korkusu, bugün Demoklesin kılıcı olmuştur.
Kâğıt darlığından doğan sıkıntının bütün basına adilâne bir şekilde dağılabilmesi için en uygun yollardan biri, gazetelerin sayfa sayısını tahdit etmek olsa gerektir. İkinci Dünya Harbi sırasında ve sonrasında İngiliz gazeteleri bazı günler 4 sayfaya kadar inmiş, fakat ustaca bir redaksiyon sayesinde, görevlerini hemen hiç aksatmadan yapmağa devam edebilmişlerdi.
Gazetelerin sayfa sayısını tahdit etmek talepde kendiliğinden bir kısıntı doğuracak ve böylece bazı resmî makamların, hattâ bazı Bakanların, şu gazeteye ne kadar, bu gazeteye ne kadar verilmeli gibi hesaplarla değerli vakitlerini harcamalarına belki de hiç lüzum kalmıyacaktır.
Kâğıt sıkıntısının adilâne bir şekilde paylaşılmadığı iddia edilebilen bir memlekette hürriyet bulunduğunu, hiç değilse hürriyetin teminat altında olduğunu iddia etmek imkânsızdır. Harb için barut ne ise, hürriyet için de kâğıt odur.
-Birincisi, barutum yok!
diyen komutanın, savaşmamak için öne süreceği öbür mazeretleri dinlemek ne kadar lüzumsuzsa,
- Birincisi, kâğıdım yok!
diyen bir basının, ifade hürriyeti olmadığına dair ileri sürebileceği başka delilleri dinlemek de o kadar lüzumsuz olur.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Birincisi: Kağıdım Yok!..,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/473 ulaşıldı.