Akçakoca 3: İnsanlar
Title:
Akçakoca 3: İnsanlar
Source:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11740, s. 1
Date:
1955-08-29
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Text:
GÜNÜN Işığında
AKÇAKOCA : 3
İNSANLAR...
Akçakocalı, turist çekmeyi hâlâ misafir ağırlamak saydığı, misafirlerden oda parası almağa zorla razı olduktan sonra bile, hâlâ kasabada paranın lâfı edilmediği için, insan hiçbir şeye kızamıyor.
Eğer paranın lâfı edilebilir bir yer olsaydı, insan Akçakoca'da söylenecek birçok şeyler bulabilirdi:
— Turistler buraya her yaz bu kadar para döküyor, o parayla kasabayı biraz mamurlaştırsanız, hiç değilse yağmurda çamur olmıyacak bir yol yaptırsanız a!.. Bir araya gelip de, modern otelleri, lokantalariyle bir turist endüstrisi kursanız a!..
Fakat bunlardan hiçbirini söyliyemiyorsunuz. Söylemeğe yüzünüz olmuyor.
Beğenip gidiyorsunuz Akçakoca'ya... Parasız ağırlanmak gücünüze gider diye para da ödüyorsunuz. Ama Akçakocalı sizin ödiyeceğiniz parayı, sizden para almak istediği, sizin paranıza muhtaç olduğu için değil, siz mahcup olmıyasınız diye alıyor. Sizi mahcup etmiş olmamak yüzünden, kendi gözünde kendi mahcup düşüyor.
Bunun üstüne bir de tutup Akçakocalıya «Neden şunu şöyle, bunu böyle yapmadın?» diye kızamazsınız. Ayıp olur!
Akçakoca'dan ayrılalı 3 hafta oldu kaldığımız odaları su bastığı için kendi aramızda biraz söylendiğimizi hatırladıkça bugün bile yüzümüz kızarır.
Zaten en ufak rahatsızlıklar için insandan o kadar özür diliyorlar ki, insan şikâyet edecek yerde, tek bir şikâyeti olmadığına dair gördüğü her Akçakocalıya teminat vermek zorunda kalıyor.
Böyle teminat vere vere de insan bir bakıyor ki en alışık olduğu rahatsızlıkların bile yokluğunu hoş görür, hattâ bu yokluklardan hoşlanır hale gelivermiş...
Akçakoca'nın belediyesi, halkı kadar konuksever, Turizm Derneği kadar çalışkan... Ama parası yok.
Belediye Başkanı Vasıf Peker «Paramız yok, ne yapalım!» diyip oturmuyor. Akçakoca'da doğru dürüst bir otel yok diye, belediyenin gül gibi binasını misafirlere bırakıp kendisi postahanenin üstünde ufak bir yere çekilmiş.
Biz gittiğimizde, yer ayırtmış misafirler açıkta beklemesin diye, belediye binasında açılan otelin yeni gelmiş karyolalarını kendi eliyle kuruyordu.
Turizm Derneği, Akçokocanın birçok yerlerine, en uzak mahallelerine bile, hoparlörler yerleştirmiş. Misafirlerden biri plajda bir çift çorap unutmuş olsa, hoparlörlerle kasabanın her tarafına duyuruluyor:
— Plajda bir çiftkadın çorabı bulundu. Çorap kayb den misafirimizin, bunu bakkal falancanın dükkânından alması rica olunur!
Akşam üstü beklendiğinden fazla misafir gelip açıkta kalacak olursa gene hoparlörlerle ilân edi iyor:
— Evlerine misafir alabilecek durumda bulunan Sayın Akçakocalıların Turizm Derneğine hemen haber yollamaları rica olunur.
Böylece kimseler açıkta kalmıyor. Geçen yılın Kurban Bayramında, 1000 evlik (nüfusu: 4000) kasabaya, 670 misafir yerleştirilmiş.
Fındık bahçeleri çok olduğu için iş yapmıyan Akçakocalı gençlerden bazıları misafirlerle ilgilenme işini üstüne almış, bunu bir sanat haline getirmişler. Misafirle, yabancı bir yerde bir başına ka dığı hissini vermiyecek derede ilgileniyor, fakat bu ilgiyi misafirin yalnız kalma ihtiyacına bir adım bile taşırmıyorlar.
Öyle ki plâjın en kalabalık bir yerinde insan, istediği an kendini dostlarla çevrili, istediği an da yalnız hissedebiliyor.
İstanbul gibi adı "medenî" ye çıkmış yerlerden gelen kadınlar, Akçakoca'da, lâf atılmadan, bakışlarla bile rahatsız edilmeden denize girebilmenin tadını çıkarıyorlar. Buraya her yaz gelenlerin anlattığına göre, yabancı kadınlardan bazısı çarşıda Bikini mayoyla alışverişe çıkarmış da kimse başını çevirip bakmazmış.
Akçakoca'da görülmiyen şeylerin başında polis, jandarma, bekçi geliyor. Görülmedikleri gibi, yoklukları da duyulmuyor.
Bir haftalığına, bir aylığına başka bir yere giden Akçakocalılar, anahtarı kapının dışına asarlarmış: Eve girip bir şey almak istiyen komşular kapıyı açabilsin diye!
Bülent ECEVİT
AKÇAKOCA : 3
İNSANLAR...
Akçakocalı, turist çekmeyi hâlâ misafir ağırlamak saydığı, misafirlerden oda parası almağa zorla razı olduktan sonra bile, hâlâ kasabada paranın lâfı edilmediği için, insan hiçbir şeye kızamıyor.
Eğer paranın lâfı edilebilir bir yer olsaydı, insan Akçakoca'da söylenecek birçok şeyler bulabilirdi:
— Turistler buraya her yaz bu kadar para döküyor, o parayla kasabayı biraz mamurlaştırsanız, hiç değilse yağmurda çamur olmıyacak bir yol yaptırsanız a!.. Bir araya gelip de, modern otelleri, lokantalariyle bir turist endüstrisi kursanız a!..
Fakat bunlardan hiçbirini söyliyemiyorsunuz. Söylemeğe yüzünüz olmuyor.
Beğenip gidiyorsunuz Akçakoca'ya... Parasız ağırlanmak gücünüze gider diye para da ödüyorsunuz. Ama Akçakocalı sizin ödiyeceğiniz parayı, sizden para almak istediği, sizin paranıza muhtaç olduğu için değil, siz mahcup olmıyasınız diye alıyor. Sizi mahcup etmiş olmamak yüzünden, kendi gözünde kendi mahcup düşüyor.
Bunun üstüne bir de tutup Akçakocalıya «Neden şunu şöyle, bunu böyle yapmadın?» diye kızamazsınız. Ayıp olur!
Akçakoca'dan ayrılalı 3 hafta oldu kaldığımız odaları su bastığı için kendi aramızda biraz söylendiğimizi hatırladıkça bugün bile yüzümüz kızarır.
Zaten en ufak rahatsızlıklar için insandan o kadar özür diliyorlar ki, insan şikâyet edecek yerde, tek bir şikâyeti olmadığına dair gördüğü her Akçakocalıya teminat vermek zorunda kalıyor.
Böyle teminat vere vere de insan bir bakıyor ki en alışık olduğu rahatsızlıkların bile yokluğunu hoş görür, hattâ bu yokluklardan hoşlanır hale gelivermiş...
Akçakoca'nın belediyesi, halkı kadar konuksever, Turizm Derneği kadar çalışkan... Ama parası yok.
Belediye Başkanı Vasıf Peker «Paramız yok, ne yapalım!» diyip oturmuyor. Akçakoca'da doğru dürüst bir otel yok diye, belediyenin gül gibi binasını misafirlere bırakıp kendisi postahanenin üstünde ufak bir yere çekilmiş.
Biz gittiğimizde, yer ayırtmış misafirler açıkta beklemesin diye, belediye binasında açılan otelin yeni gelmiş karyolalarını kendi eliyle kuruyordu.
Turizm Derneği, Akçokocanın birçok yerlerine, en uzak mahallelerine bile, hoparlörler yerleştirmiş. Misafirlerden biri plajda bir çift çorap unutmuş olsa, hoparlörlerle kasabanın her tarafına duyuruluyor:
— Plajda bir çiftkadın çorabı bulundu. Çorap kayb den misafirimizin, bunu bakkal falancanın dükkânından alması rica olunur!
Akşam üstü beklendiğinden fazla misafir gelip açıkta kalacak olursa gene hoparlörlerle ilân edi iyor:
— Evlerine misafir alabilecek durumda bulunan Sayın Akçakocalıların Turizm Derneğine hemen haber yollamaları rica olunur.
Böylece kimseler açıkta kalmıyor. Geçen yılın Kurban Bayramında, 1000 evlik (nüfusu: 4000) kasabaya, 670 misafir yerleştirilmiş.
Fındık bahçeleri çok olduğu için iş yapmıyan Akçakocalı gençlerden bazıları misafirlerle ilgilenme işini üstüne almış, bunu bir sanat haline getirmişler. Misafirle, yabancı bir yerde bir başına ka dığı hissini vermiyecek derede ilgileniyor, fakat bu ilgiyi misafirin yalnız kalma ihtiyacına bir adım bile taşırmıyorlar.
Öyle ki plâjın en kalabalık bir yerinde insan, istediği an kendini dostlarla çevrili, istediği an da yalnız hissedebiliyor.
İstanbul gibi adı "medenî" ye çıkmış yerlerden gelen kadınlar, Akçakoca'da, lâf atılmadan, bakışlarla bile rahatsız edilmeden denize girebilmenin tadını çıkarıyorlar. Buraya her yaz gelenlerin anlattığına göre, yabancı kadınlardan bazısı çarşıda Bikini mayoyla alışverişe çıkarmış da kimse başını çevirip bakmazmış.
Akçakoca'da görülmiyen şeylerin başında polis, jandarma, bekçi geliyor. Görülmedikleri gibi, yoklukları da duyulmuyor.
Bir haftalığına, bir aylığına başka bir yere giden Akçakocalılar, anahtarı kapının dışına asarlarmış: Eve girip bir şey almak istiyen komşular kapıyı açabilsin diye!
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“Akçakoca 3: İnsanlar,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/461.