Yolculuğun Başında Verdiğimiz Zayiat (No. 2)
Başlık:
Yolculuğun Başında Verdiğimiz Zayiat (No. 2)
Kaynak:
Ulus, "Kanada", s. 4
Tarih:
1955-08-29
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
KANADA
Yazan: Bülent ECEVİT
Tefrika No. 2
YOLCULUĞUN BAŞINDA VERDİĞİMİZ ZAYİAT
Gece yarısından sabaha kadar alanda bekleyiş - Dört kîşi neden uyumadı?- Fransız ameliyat oluyor - "Ben eve dönmek istiyorum"
Program gereğince Paris'ten sabah saat 6 da hareket edecektik. Dediler ki bu saat çok erkendir, hava alanına gitmek için saat 4 te otelden çıkmış olmak lâzım. İyisi mi uçak gece yarısı kalksın da uykularınız bölünmesin, yolculuğun tadını çıkarabilesiniz!
Programı hazırlayan NATO idi, bizim keyfimizi düşünüp bu değişikliği oyumuza sunan da NATO... Pekiyi, dedik! Nasıl olsa uçak bizimdi. Kanada Hükümeti, Kanada'ya gidecek NATO memleketleri gazetecileri için, Hava Kuvvetlerinin «North Star (Kuzey Yıldızı) tipi askeri yolcu uçaklarından birini ayırmıştı.
Gece yarısına doğru, Orly hava alanının, Amerikan ve Kanada askerî uçakları tarafından kullanılan pistine vardık.
Havacıların bekleme salonu boştu, bizi oraya aldılar.
Aramızda, Birleşik Amerika hariç bütün NATO memleketlerinden gazeteci vardı. Almanya ile Fransa'dan üçer, İtalya'dan iki, öbür NATO memleketlerinden de birer gazeteci.. Bir Amerikalı da bize Kanada'da katılacaktı.
Federal Almanya Cumhuriyeti NATO'ya yeni alındığı için, bu, Alman gazetecilerin katıldığı ilk NATO gezisiydi.
Paris'teki NATO İstihbarat Dairesinden Kanadalı Paul Lieven'le Kanada Dışişleri Bakanlığından John Halstead de bizimle geliyorlardı. Onlarla birlikte 20 kişi idik.
Uçakta arıza
NATO merkezinde hareket saatimizi ilk kim tesbit etti ise bir bildiği varmış: Uykusuzluktan gözlerimiz kızarmış, ağızlarımızda acıldık, Kuzey Yıldızının merdivenlerini çıkarken, güneş gökte birkaç adam boyu yükselmişti. Saat 6 idi!
Gece yarısı son kontrol yapılırken, uçakta bir ârıza olduğu anlaşılmıştı. Epeyi uzaktaki bir hava üssünden bir yedek parça getirtmek gerekiyordu.
Gazetecilerden bir çoğu, 6 saat, bomboş bekleme salonunun geniş ve rahat koltuklarında uyukladılar.
Yalnız dört kişinin gözlerine uyku girmedi. Bunlardan biri Alman, biri Fransız, biri Portekiz'li idi, biri de bendim.
Ben hava alanlarına ötedenberi tutkundum. Bir daha böyle bomboş bir hava alanında vakit öldürme fırsatını nereden bulacaktım? Onun için, uyuyup da bu fırsatı kaçıramazdım.
Bonn Radyosu direktörlerinden Hans Wendt şair mizaçlıydı. En sevdiği şeylerden biri güneşin doğuşuydu. O da o yüzden uyuyamadı. Sabaha kadar bekleme salonunun doğuya bakan geniş pencereleri önünde, tan yeri kızardı kızaracak diye dolaştı durdu.
Tan yeri kızardığında Herr VVendt'in de gözleri kıpkırmızı idi ama, saadetten yüzüne bir tazelik gelmişti.
Portekizli, söylemiyordu ama, galiba uçaktan korkuyordu. Uçakta ârıza da çıkınca korkusu büsbütün artmış olacaktı. Sabah saat 4 e kadar bekleme salonunda sinirli sinirli dolaştı.
Fransızın sancısı tutmuştu. O da o yüzden uyuyamıyordu.
Uzun boylu, zayıf, çok iyi yüzlü bir gençti Fransız... Saatler geçtikçe oturduğu yerde kıvır kıvır kıvranıyordu.
Zayiat başlıyor
Saat 3 e doğru dayanamayıp derdini sordum, birşeyler söylenmiye çalıştı ama ne dediğini anlıyamadım. Mr. Lieven'le Mr. Halstead'i uyandırdım, Fransız'ı hemen hava alanının revirine yolladılar. Birazdan haber geldi: Apandisiti varmış, bu halle yola çıkarsa ölebilirmiş, derhal hastahaneye kaldırılıp ameliyat olmalıymış...
Fransız üzüntüsünden ağlıyacak gibiydi.. Belli ki bu yolculuğu çok istemişti. Yola çıkamayışını benden bilecekmiş gibi geldi, suçluymuşum gibi yüzüne bakamadım.
Belki de geçikme, bu iyi yüzlü Fransız'ın iyiliği için olmuştu.
Hemen bir taksi çağırtıp kendisini Paris'e yolladılar.
Yolculuğun bu ilk zayiatı, Portekizlinin büsbütün sinirlerini bozdu. Bütün gün hiç bir dertten bahsetmediği halde, kısa boylu, kara kuru, ürkek gözlü Portekizli, Fransız gider gitmez yanıma geldi:
— Benim çok başım ağrıyor, dedi.
— Aspirin alın geçer, dedim.
Birazdan gene geldi:
— Benim midem ağrıyor, dedi.
— Kafeteryada limonlu çay için! dedim.
Gerçekten çay içti mi bilmiyorum, kafeteryadan çıkıp salona dönerken topallıyordu.
— Ne oldu ayağınıza? dedim.
— Bu sabah ayağımı çarpmıştım, yürüyemiyorum! dedi.
Halbuki sabahtanberi topalladığını ilk defa görüyordum. Bu son derdine bir çare düşünemedim.
Nihayet gitti, Fransız'ı yolcu ettikten sonra bir koltuğa kıvrılıp yeniden uyumağa başlamış John Halstead'î dürttü.
Halstead genç, kibar, iyi yüzlü bir insandı. Sabahtanberi çok koştuğu için ayakta duracak hali yoktu, kendini birden toparlıyamadı:
— Ne var? deyip gene uyudu.
«Ben ne yapayım Kanadalarda?»
Portekizli bir daha dürttü:
— Mr. Halstead, Mr. Halstead, ben gidiyorum, dedi.
Halstead hemen yerinden fırladı:
— Oh, uçak hazır demek!
— Hayır, değil!
— Nereye gidiyorsunuz Öyleyse?
— Eve gidiyorum!
— Eviniz nerede?
— Lizbon'da.
Halstead şaşkın şaşkın Portekizlinin yüzüne bakıyordu.
— Ben hastayım, dedi Portekizli... Başım ağrıyor, dedi. Midem ağrıyor, dedi. Topallıyorum, dedi.
— Geçer, dedi Halstead.
— Ama benim İngilizcem de iyi değil ki, ben ne yapayım Kanadalarda? dedi. Ben eve dönmek istiyorum, bir taksi çağırtın da Paris'e yollayın beni, dedi.
Saat 4 de o da gittikten sonra, daha yolculuğa başlamadan sayımız 18 e inmişti.
Yazan: Bülent ECEVİT
Tefrika No. 2
YOLCULUĞUN BAŞINDA VERDİĞİMİZ ZAYİAT
Gece yarısından sabaha kadar alanda bekleyiş - Dört kîşi neden uyumadı?- Fransız ameliyat oluyor - "Ben eve dönmek istiyorum"
Program gereğince Paris'ten sabah saat 6 da hareket edecektik. Dediler ki bu saat çok erkendir, hava alanına gitmek için saat 4 te otelden çıkmış olmak lâzım. İyisi mi uçak gece yarısı kalksın da uykularınız bölünmesin, yolculuğun tadını çıkarabilesiniz!
Programı hazırlayan NATO idi, bizim keyfimizi düşünüp bu değişikliği oyumuza sunan da NATO... Pekiyi, dedik! Nasıl olsa uçak bizimdi. Kanada Hükümeti, Kanada'ya gidecek NATO memleketleri gazetecileri için, Hava Kuvvetlerinin «North Star (Kuzey Yıldızı) tipi askeri yolcu uçaklarından birini ayırmıştı.
Gece yarısına doğru, Orly hava alanının, Amerikan ve Kanada askerî uçakları tarafından kullanılan pistine vardık.
Havacıların bekleme salonu boştu, bizi oraya aldılar.
Aramızda, Birleşik Amerika hariç bütün NATO memleketlerinden gazeteci vardı. Almanya ile Fransa'dan üçer, İtalya'dan iki, öbür NATO memleketlerinden de birer gazeteci.. Bir Amerikalı da bize Kanada'da katılacaktı.
Federal Almanya Cumhuriyeti NATO'ya yeni alındığı için, bu, Alman gazetecilerin katıldığı ilk NATO gezisiydi.
Paris'teki NATO İstihbarat Dairesinden Kanadalı Paul Lieven'le Kanada Dışişleri Bakanlığından John Halstead de bizimle geliyorlardı. Onlarla birlikte 20 kişi idik.
Uçakta arıza
NATO merkezinde hareket saatimizi ilk kim tesbit etti ise bir bildiği varmış: Uykusuzluktan gözlerimiz kızarmış, ağızlarımızda acıldık, Kuzey Yıldızının merdivenlerini çıkarken, güneş gökte birkaç adam boyu yükselmişti. Saat 6 idi!
Gece yarısı son kontrol yapılırken, uçakta bir ârıza olduğu anlaşılmıştı. Epeyi uzaktaki bir hava üssünden bir yedek parça getirtmek gerekiyordu.
Gazetecilerden bir çoğu, 6 saat, bomboş bekleme salonunun geniş ve rahat koltuklarında uyukladılar.
Yalnız dört kişinin gözlerine uyku girmedi. Bunlardan biri Alman, biri Fransız, biri Portekiz'li idi, biri de bendim.
Ben hava alanlarına ötedenberi tutkundum. Bir daha böyle bomboş bir hava alanında vakit öldürme fırsatını nereden bulacaktım? Onun için, uyuyup da bu fırsatı kaçıramazdım.
Bonn Radyosu direktörlerinden Hans Wendt şair mizaçlıydı. En sevdiği şeylerden biri güneşin doğuşuydu. O da o yüzden uyuyamadı. Sabaha kadar bekleme salonunun doğuya bakan geniş pencereleri önünde, tan yeri kızardı kızaracak diye dolaştı durdu.
Tan yeri kızardığında Herr VVendt'in de gözleri kıpkırmızı idi ama, saadetten yüzüne bir tazelik gelmişti.
Portekizli, söylemiyordu ama, galiba uçaktan korkuyordu. Uçakta ârıza da çıkınca korkusu büsbütün artmış olacaktı. Sabah saat 4 e kadar bekleme salonunda sinirli sinirli dolaştı.
Fransızın sancısı tutmuştu. O da o yüzden uyuyamıyordu.
Uzun boylu, zayıf, çok iyi yüzlü bir gençti Fransız... Saatler geçtikçe oturduğu yerde kıvır kıvır kıvranıyordu.
Zayiat başlıyor
Saat 3 e doğru dayanamayıp derdini sordum, birşeyler söylenmiye çalıştı ama ne dediğini anlıyamadım. Mr. Lieven'le Mr. Halstead'i uyandırdım, Fransız'ı hemen hava alanının revirine yolladılar. Birazdan haber geldi: Apandisiti varmış, bu halle yola çıkarsa ölebilirmiş, derhal hastahaneye kaldırılıp ameliyat olmalıymış...
Fransız üzüntüsünden ağlıyacak gibiydi.. Belli ki bu yolculuğu çok istemişti. Yola çıkamayışını benden bilecekmiş gibi geldi, suçluymuşum gibi yüzüne bakamadım.
Belki de geçikme, bu iyi yüzlü Fransız'ın iyiliği için olmuştu.
Hemen bir taksi çağırtıp kendisini Paris'e yolladılar.
Yolculuğun bu ilk zayiatı, Portekizlinin büsbütün sinirlerini bozdu. Bütün gün hiç bir dertten bahsetmediği halde, kısa boylu, kara kuru, ürkek gözlü Portekizli, Fransız gider gitmez yanıma geldi:
— Benim çok başım ağrıyor, dedi.
— Aspirin alın geçer, dedim.
Birazdan gene geldi:
— Benim midem ağrıyor, dedi.
— Kafeteryada limonlu çay için! dedim.
Gerçekten çay içti mi bilmiyorum, kafeteryadan çıkıp salona dönerken topallıyordu.
— Ne oldu ayağınıza? dedim.
— Bu sabah ayağımı çarpmıştım, yürüyemiyorum! dedi.
Halbuki sabahtanberi topalladığını ilk defa görüyordum. Bu son derdine bir çare düşünemedim.
Nihayet gitti, Fransız'ı yolcu ettikten sonra bir koltuğa kıvrılıp yeniden uyumağa başlamış John Halstead'î dürttü.
Halstead genç, kibar, iyi yüzlü bir insandı. Sabahtanberi çok koştuğu için ayakta duracak hali yoktu, kendini birden toparlıyamadı:
— Ne var? deyip gene uyudu.
«Ben ne yapayım Kanadalarda?»
Portekizli bir daha dürttü:
— Mr. Halstead, Mr. Halstead, ben gidiyorum, dedi.
Halstead hemen yerinden fırladı:
— Oh, uçak hazır demek!
— Hayır, değil!
— Nereye gidiyorsunuz Öyleyse?
— Eve gidiyorum!
— Eviniz nerede?
— Lizbon'da.
Halstead şaşkın şaşkın Portekizlinin yüzüne bakıyordu.
— Ben hastayım, dedi Portekizli... Başım ağrıyor, dedi. Midem ağrıyor, dedi. Topallıyorum, dedi.
— Geçer, dedi Halstead.
— Ama benim İngilizcem de iyi değil ki, ben ne yapayım Kanadalarda? dedi. Ben eve dönmek istiyorum, bir taksi çağırtın da Paris'e yollayın beni, dedi.
Saat 4 de o da gittikten sonra, daha yolculuğa başlamadan sayımız 18 e inmişti.
Koleksiyon
Alıntı
“Yolculuğun Başında Verdiğimiz Zayiat (No. 2),” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/460 ulaşıldı.