Gerçeğin Sesi
Başlık:
Gerçeğin Sesi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11705, s. 1
Tarih:
1955-07-22
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
Gerçeğin Sesi
ŞAŞILACAK olan, izni alınmış bir siyasi toplantıda, ana muhalefet partisi Genel Sekreterinin, hiçbir suç işlemediği, hiçbir suçla itham edilmediği halde, sırf «hâdise çıkması ihtimaline karşı, asayiş bakımından mahzurlu görüldüğü için», ve yazılı bir emir bile gösterilmeksizin, polis zoruyla kürsüden indirilmesi değildir.
Şaşılacak olan bu değildir, çünkü «demokrasi» başladığından beri bu memlekette, dokunulmazlığı olan muhalefet milletvekilleri, iktidar milletvekillerince "kucaklanmak" suretiyle Meclis kürsüsünden indirilmiş; Anayasa'ya aykırı kanunlar çıkarılmış; Büyük Millet Meclisince, mahkemelerin yetkisi içine giren hükümler verilmiş; suç işlemeleri «ihtimal» ine karşı gazeteciler tevkif edilerek saçları kesilmiş; bazı muhalefet liderlerinin bazı şehirlere girmeleri önlenmiş, bazılarının üstüne hücum edilmiş; muhalefete oy veren bir il merkezi ilce yapılmış; kısacası, C.H.P. Genel Sekreteri Kasım Gülek'in izni alınmış bir siyasi toplantıda polisçe kolundan tutulup kürsüden indirilmesini bize olağan saydırabilecek birçok hâdiseler olmuştur.
Bu durumda muhalefet, bugünkünden daha az, ancak Batı ülkelerindeki kadar «makul», fakat oralardaki kadar gerçek bir demokrasinin memlekete yerleşebilmesi için, her çeşit baskı, eziyet ve haksızlığı göze almış olmalıdır.
Bunlara katlanmaksızın demokrasiye kavuşmak, zaten belki de olmıyacak bir hayaldi. Hiç bir memlekette hürriyet ve demokrasi mücadelesiz, sıkıntısız gerçekleştirilememiştir.
*
Şaşılacak olan, idarî makamların İsparta hâdisesi hakkında yaptıkları açıklamalar da değildir.
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, bu hâdise hakkında,
"İsparta Vilâyeti ve Belediyesi C.H.P. Kongresi münasebetiyle bu parti idarecilerine âzami kolaylık göstermiş, kendilerine salon ve mikrofon tahsis etmiştir. Bu zihniyetle hareket eden bir vilâyet nasıl olur da sonradan kongreye mâni olur? Bu iddiaların mantıkî tarafı nerededir?"
Derken, İsparta Valisi de kendini şöyle savunmuştur:
"Hareketlerimizde hiçbir gayrı kanunî yol ve mâna yoktur. C.H.P. nin İsparta Kongresi tamamiyle gayrı kanuni idi. Kendilerine bu yolda ikazlarda bulunduk. Neticede ikazlarımız dikkat nazarına alınmayınca kanuni yollardan hareket etmek zorunda kaldık."
Eğer C.H.P. nin İsparta Kongresi, İsparta Valisi tarafından iddia edildiği üzere, «tamamiyle gayrı kanuni» idi ise, o Valinin âmiri durumunda bulunan İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, nasıl olup da, Kongre münasebetleriyle parti idarecilerine «âzami kolaylık» gösterilmiş, «salon ve mikrofon tahsis» edilmiş olduğunu öğünerek söyliyebilir?
Fakat, dediğimiz gibi, şaşılacak olan bu da değildir. Çünkü «demokrasi» başladığından, daha doğrusu «makul» leştiğinden beri, bu memlekette bir Başbakanın aynı Başbakanı tekzibetmesine bile o kadar alışılmıştır ki bir İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ile bir Valinin biribirini nakzeder sözler söylemelerini, artık üzerinde durulmaya bile değmiyecek kadar olağan saymamız gerekir.
*
Asıl şaşılacak olan, Hükümet üyelerinin her gün devlet radyosundan «gerçek» leri milyonlarca kulağa haykırdıkları halde, bir muhalefet sözcüsünün «gerçek» lere uymadığı iddia edilen sözlerini ancak zor kullanarak bastırabilmeleridir.
Bakanlar kendi sözlerini her gün milyonlarca kulağa ulaştırırken, muhalefet sözcüsünün siyasi toplantılardaki dinleyicilerile gazetelerdeki okuyucuları yüzbinler içinde kalmakta; geniş vatandaş kütleleri bu sözleri duymak imkânından yoksun bulunmaktadırlar.
Eğer radyoyla her gün bütün yurda yayılan gerçeğin sesi, bir muhalefet sözcüsünün pek dar bir çevrede kalan sesini bastıramıyacak kadar cılız çıkıyorsa, işte buna şaşmak caizdir.
Gerçeğin sesi bu kadar, polis kuvvetiyle takviyesine ihtiyaç duyulacak kadar, cılız ve zavallı olmamalıydı!
Bülend ECEVİT
Gerçeğin Sesi
ŞAŞILACAK olan, izni alınmış bir siyasi toplantıda, ana muhalefet partisi Genel Sekreterinin, hiçbir suç işlemediği, hiçbir suçla itham edilmediği halde, sırf «hâdise çıkması ihtimaline karşı, asayiş bakımından mahzurlu görüldüğü için», ve yazılı bir emir bile gösterilmeksizin, polis zoruyla kürsüden indirilmesi değildir.
Şaşılacak olan bu değildir, çünkü «demokrasi» başladığından beri bu memlekette, dokunulmazlığı olan muhalefet milletvekilleri, iktidar milletvekillerince "kucaklanmak" suretiyle Meclis kürsüsünden indirilmiş; Anayasa'ya aykırı kanunlar çıkarılmış; Büyük Millet Meclisince, mahkemelerin yetkisi içine giren hükümler verilmiş; suç işlemeleri «ihtimal» ine karşı gazeteciler tevkif edilerek saçları kesilmiş; bazı muhalefet liderlerinin bazı şehirlere girmeleri önlenmiş, bazılarının üstüne hücum edilmiş; muhalefete oy veren bir il merkezi ilce yapılmış; kısacası, C.H.P. Genel Sekreteri Kasım Gülek'in izni alınmış bir siyasi toplantıda polisçe kolundan tutulup kürsüden indirilmesini bize olağan saydırabilecek birçok hâdiseler olmuştur.
Bu durumda muhalefet, bugünkünden daha az, ancak Batı ülkelerindeki kadar «makul», fakat oralardaki kadar gerçek bir demokrasinin memlekete yerleşebilmesi için, her çeşit baskı, eziyet ve haksızlığı göze almış olmalıdır.
Bunlara katlanmaksızın demokrasiye kavuşmak, zaten belki de olmıyacak bir hayaldi. Hiç bir memlekette hürriyet ve demokrasi mücadelesiz, sıkıntısız gerçekleştirilememiştir.
*
Şaşılacak olan, idarî makamların İsparta hâdisesi hakkında yaptıkları açıklamalar da değildir.
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, bu hâdise hakkında,
"İsparta Vilâyeti ve Belediyesi C.H.P. Kongresi münasebetiyle bu parti idarecilerine âzami kolaylık göstermiş, kendilerine salon ve mikrofon tahsis etmiştir. Bu zihniyetle hareket eden bir vilâyet nasıl olur da sonradan kongreye mâni olur? Bu iddiaların mantıkî tarafı nerededir?"
Derken, İsparta Valisi de kendini şöyle savunmuştur:
"Hareketlerimizde hiçbir gayrı kanunî yol ve mâna yoktur. C.H.P. nin İsparta Kongresi tamamiyle gayrı kanuni idi. Kendilerine bu yolda ikazlarda bulunduk. Neticede ikazlarımız dikkat nazarına alınmayınca kanuni yollardan hareket etmek zorunda kaldık."
Eğer C.H.P. nin İsparta Kongresi, İsparta Valisi tarafından iddia edildiği üzere, «tamamiyle gayrı kanuni» idi ise, o Valinin âmiri durumunda bulunan İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, nasıl olup da, Kongre münasebetleriyle parti idarecilerine «âzami kolaylık» gösterilmiş, «salon ve mikrofon tahsis» edilmiş olduğunu öğünerek söyliyebilir?
Fakat, dediğimiz gibi, şaşılacak olan bu da değildir. Çünkü «demokrasi» başladığından, daha doğrusu «makul» leştiğinden beri, bu memlekette bir Başbakanın aynı Başbakanı tekzibetmesine bile o kadar alışılmıştır ki bir İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ile bir Valinin biribirini nakzeder sözler söylemelerini, artık üzerinde durulmaya bile değmiyecek kadar olağan saymamız gerekir.
*
Asıl şaşılacak olan, Hükümet üyelerinin her gün devlet radyosundan «gerçek» leri milyonlarca kulağa haykırdıkları halde, bir muhalefet sözcüsünün «gerçek» lere uymadığı iddia edilen sözlerini ancak zor kullanarak bastırabilmeleridir.
Bakanlar kendi sözlerini her gün milyonlarca kulağa ulaştırırken, muhalefet sözcüsünün siyasi toplantılardaki dinleyicilerile gazetelerdeki okuyucuları yüzbinler içinde kalmakta; geniş vatandaş kütleleri bu sözleri duymak imkânından yoksun bulunmaktadırlar.
Eğer radyoyla her gün bütün yurda yayılan gerçeğin sesi, bir muhalefet sözcüsünün pek dar bir çevrede kalan sesini bastıramıyacak kadar cılız çıkıyorsa, işte buna şaşmak caizdir.
Gerçeğin sesi bu kadar, polis kuvvetiyle takviyesine ihtiyaç duyulacak kadar, cılız ve zavallı olmamalıydı!
Bülend ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Gerçeğin Sesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/424 ulaşıldı.