Cevap Hakkı Neden Verilmez?
Başlık:
Cevap Hakkı Neden Verilmez?
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11693, s. 1
Tarih:
1955-07-10
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
Cevap hakkı neden verilmez?
EĞER bazı istihlâk maddelerindeki darlık gerçekten sun'i yahut geçici ise ve halkın bu maddelere üşüşmesi durdurulmakla böyle darlıklar önlenebilecekse, yetkili kimselerin radyodan duruma halka anlatmalarında şüphesiz büyük faydalar olabilirdi.
Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi, bakanların bu radyo konuşmalarına, bir iktisadi buhranı önlemek düşüncesinden çok, hiç değilse onun kadar, partizanca gayeler hâkimdir.
Bu konuşmalarda Bakanlar, muhalefete en ağır hakaret ve ithamlarla yüklenmekte ve eski devirle mukayeselere saatler ayırmaktadırlar.
İşte nitekim dünkü Zafer'in başyazısında da açık açık şöyle deniliyordu:
«Öğreniyoruz ki Hükümetin bu izahatı ve eski devirle yapılan mukayeseler, daha aylarca devam edecektir... Ta ki her bahiste mukayeseler yapıla yapıla, 1950 ye kadar sürmüş olan idarenin bu memleketi gerek istihsalde ve gerek istihlâkte ne derecelere kadar aşağı bir seviyede bırakmış olduğu, devlet ve millet işlerini, iç politikada, dış politikada, iktisatta, maliyede, maarif işlerinde, sıhhat işlerinde, bütün ümran ve imar konularında ne derecelere kadar mahrumiyet ve ihmale uğratmış bulunduğu tamamiyle ortaya çıkmış olsun ve bu bakımdan da gene hiçbir şey gizli kalmasın.»
Memlekette petrol darlığı, kömür darlığı, şeker, kahve, çay, çivi, demir, çelik vs. darlığı hep suni, hep istifçilerin gayrı meşru faaliyetinden doğmuş olabilir. Hattâ diyelim ki böyle bir buhran yaratılmasında muhalefet de Hükümetin iddia ettiği kadar sorumlu bulunsun!
Bu durumda, «suni» buhranı gidermek için yapılacak şey, bir yandan istifçiliği önleyici tedbirler almak, bir yandan da ortada gerçek bir darlık olmadığını rakamlarla halka anlatmaktan ibarettir.
Yoksa, eski iktidarın «devlet ve millet işlerini, iç politikada, dış politikada, iktisatta, maliyede, maarif işlerinde, sıhhat işlerinde, bütün imar ve ümran konularında ne derecelere kadar mahrumiyet ve ihmale uğratmış bulunduğu» vatandaşa «daha aylarca devam edecek, radyo konuşmalarında anlatılmakla çay, otomobil lâstiği, petrol v.s. gibi maddelerde duyulan suni «darlık» lar herhalde giderilmiş olmıyacaktır.
Hele eski iktidarın devlet ve millet işlerini, meselâ dış politikada yahut maarif işlerinde «mahrumiyet ve ihmale uğratmış» olmasiyle bugün bir taksi şoförünün otomobiline lâstik bulamaması arasında ne gibi bir münasebet kurulabileceğini anlamak pek zordur.
Eğer Bakanlar radyo konuşmalarında sırf halkın bazı maddelere üşüşmesini önlemek için endişe yatıştırıcı bilgi ve rakamlar vermekle yetinselerdi, bu konuşmalardaki iyiniyetten şüphe etmeğe kimsenin hakkı olmaz, Hükümetin bu gayretini muhalefetin de takdirle karşılaması beklenirdi
Fakat bu sert ve ağır konuşmalarla radyo, tek taraflı olarak iktidar partisinin propagandasına âlet edilmektedir.
Bakanların konuşmaları böyle bir mahiyet taşıdığı halde muhalefete radyodan cevap hakkı verilmemesi, ancak şu iki ihtimali akla getirir:
Ya Hükümet Türkiye'de hâlâ bir demokratik rejimin yürürlükte olduğu yolundaki iddialarından artık kendisi de bütün bütün vaz geçmiş ve bu hususta görüşünü bile kurtarmayı lüzumsuz bir gayret sayar olmuştur, ya da radyoda ileri sürdüğü iddiaların cevaba tahammül edemiyecek kadar çürük temelli olduğuna muhalefetten önce kendisi inanmıştır.
Bülend ECEVİT
Cevap hakkı neden verilmez?
EĞER bazı istihlâk maddelerindeki darlık gerçekten sun'i yahut geçici ise ve halkın bu maddelere üşüşmesi durdurulmakla böyle darlıklar önlenebilecekse, yetkili kimselerin radyodan duruma halka anlatmalarında şüphesiz büyük faydalar olabilirdi.
Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi, bakanların bu radyo konuşmalarına, bir iktisadi buhranı önlemek düşüncesinden çok, hiç değilse onun kadar, partizanca gayeler hâkimdir.
Bu konuşmalarda Bakanlar, muhalefete en ağır hakaret ve ithamlarla yüklenmekte ve eski devirle mukayeselere saatler ayırmaktadırlar.
İşte nitekim dünkü Zafer'in başyazısında da açık açık şöyle deniliyordu:
«Öğreniyoruz ki Hükümetin bu izahatı ve eski devirle yapılan mukayeseler, daha aylarca devam edecektir... Ta ki her bahiste mukayeseler yapıla yapıla, 1950 ye kadar sürmüş olan idarenin bu memleketi gerek istihsalde ve gerek istihlâkte ne derecelere kadar aşağı bir seviyede bırakmış olduğu, devlet ve millet işlerini, iç politikada, dış politikada, iktisatta, maliyede, maarif işlerinde, sıhhat işlerinde, bütün ümran ve imar konularında ne derecelere kadar mahrumiyet ve ihmale uğratmış bulunduğu tamamiyle ortaya çıkmış olsun ve bu bakımdan da gene hiçbir şey gizli kalmasın.»
Memlekette petrol darlığı, kömür darlığı, şeker, kahve, çay, çivi, demir, çelik vs. darlığı hep suni, hep istifçilerin gayrı meşru faaliyetinden doğmuş olabilir. Hattâ diyelim ki böyle bir buhran yaratılmasında muhalefet de Hükümetin iddia ettiği kadar sorumlu bulunsun!
Bu durumda, «suni» buhranı gidermek için yapılacak şey, bir yandan istifçiliği önleyici tedbirler almak, bir yandan da ortada gerçek bir darlık olmadığını rakamlarla halka anlatmaktan ibarettir.
Yoksa, eski iktidarın «devlet ve millet işlerini, iç politikada, dış politikada, iktisatta, maliyede, maarif işlerinde, sıhhat işlerinde, bütün imar ve ümran konularında ne derecelere kadar mahrumiyet ve ihmale uğratmış bulunduğu» vatandaşa «daha aylarca devam edecek, radyo konuşmalarında anlatılmakla çay, otomobil lâstiği, petrol v.s. gibi maddelerde duyulan suni «darlık» lar herhalde giderilmiş olmıyacaktır.
Hele eski iktidarın devlet ve millet işlerini, meselâ dış politikada yahut maarif işlerinde «mahrumiyet ve ihmale uğratmış» olmasiyle bugün bir taksi şoförünün otomobiline lâstik bulamaması arasında ne gibi bir münasebet kurulabileceğini anlamak pek zordur.
Eğer Bakanlar radyo konuşmalarında sırf halkın bazı maddelere üşüşmesini önlemek için endişe yatıştırıcı bilgi ve rakamlar vermekle yetinselerdi, bu konuşmalardaki iyiniyetten şüphe etmeğe kimsenin hakkı olmaz, Hükümetin bu gayretini muhalefetin de takdirle karşılaması beklenirdi
Fakat bu sert ve ağır konuşmalarla radyo, tek taraflı olarak iktidar partisinin propagandasına âlet edilmektedir.
Bakanların konuşmaları böyle bir mahiyet taşıdığı halde muhalefete radyodan cevap hakkı verilmemesi, ancak şu iki ihtimali akla getirir:
Ya Hükümet Türkiye'de hâlâ bir demokratik rejimin yürürlükte olduğu yolundaki iddialarından artık kendisi de bütün bütün vaz geçmiş ve bu hususta görüşünü bile kurtarmayı lüzumsuz bir gayret sayar olmuştur, ya da radyoda ileri sürdüğü iddiaların cevaba tahammül edemiyecek kadar çürük temelli olduğuna muhalefetten önce kendisi inanmıştır.
Bülend ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Cevap Hakkı Neden Verilmez?,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/413 ulaşıldı.