Düzenlenmiş Boş Vakit
Title:
Düzenlenmiş Boş Vakit
Source:
Halkçı (Yeni Ulus), "Amerika'dan Mektup" ss. 4, 5
Date:
1954-12-14
Location:
Milli Kütüphane
Text:
Amerikadan mektup:
Düzenlenmiş boş vakit
Boş vakte karşı alınan tedbirler - Oyuncak tamir eden iş adamları kulübü - Tenkidin kolaylığı
Yazan: Bülend ECEVİT
BİR gece bir gazetecinin evinde birkaç Amerikan ailesi toplanmıştı. Aralarında tek yabancı bendim.
Dünyada, bir yabancının yanında kendilerini Amerikalılar kadar insafsızca tenkidedebilen, ve bir yabancının en insansızca tenkidlerini bile Amerikalılar kadar hoş karşılayabilen bir millet daha olduğunu sanmıyorum.
Bu toplantıda da Amerika'nın bütün iyi tarafları bir yana bırakılmış, kötü tarafları, bir operatörün önünde açılan yaralar gibi ortaya serilmişti. Herkes, hiç acımadan, çekinmeden, düşündüğünü söylüyor, tenkidini yapıyordu.
Söz, Amerika’da kitap okuyanların azlığına, eğitim sisteminin yetersizliğine, ve kültür seviyesinin düşüklüğüne gelmişti.
Sanki kendi memleketimde kitap okuyanlar pek çokmuş, eğitim sistemi pek kusursuzmuş, kültür seviyesi pek yüksekmiş gibi, bu tenkidlere ben de katıldım.
Amerikalıların boş vakitten korktuklarını; boş vakti insan için tehlikeli saydıklarını; ve memleket sanayileşip hayat makinalaştikça boş vaktin artması karşısında endişeye düştüklerini; bu boş vakti kulüp, dernek, okul-aile birliği toplantısı gibi toplantılar, kiliselerdeki pazar dersleri ve bir sürü sosyal faaliyetle doldurmaya çalıştıklarını; tehlikeli saydıkları herşeyi çocukların yaramazlığını, gençlerin aşkını, insanların kavgacılığını olduğu gibi, boş vakti de teşkilâtlandırıp düzene soktuklarını; bu kadar düzenden sonra gene biraz boş vakitleri kalırsa, onu da, hemen herkse otomobilli olduğu için şehirlerin dışına nakledilen evlerde televizyona bakmakla geçirdiklerini söyledim.
Herkes kendi çevresine, kendi hayat ve kültür seviyesine göre sosyal kulüp ve derneklere taksim olununca, değişik çevrelerden ve değişik hayat ve kültür seviyelerinden insanlar arasında temas imkânlarının kalmadığı; bu yüzden, kültür seviyesi düşük insanların hep o seviyede kaldıklarını, kültür seviyesi nisbeten yüksek insanların da dar bir görüş çerçevesi içine hapsolunduklarını; boş vakti zararsız bir hale getirmek endişesiyle kahve ve meyhane gibi umumî toplantı yerleri kapatılınca, yahut rağbetten düşünce, ve otomobille televizyon yüzünden herkes şehir dışına dağılınca, geceleri şehirlerde hayatın durduğunu; Avrupa’da ise şehirlerin, şehirlerdeki her çeşit insanı bir araya getiren toplantı yerlerinin, umumî kültür seviyesini yüksek tutmakta büyük rölü olduğunu; ve gene Avrupa’da boş vaktin insanlar üzerindeki zararlı tesirlerinden Amerika’da olduğu kadar korkulmadığı için günlük işlerinde çok çalışmak zorunda kalan insanların bile okumaya vakit bulabildiklerini söyledim.
Bu kadar çok kulüp ve dernek kurmaktan, boş vaktinizi bu kadar sıkı bir şekilde düzene sokmaktan vazgeçin de, insanlara biraz da canlarının çektiği gibi yaşamak, çeşitli kimselerle temas etmek, boş vaktini serbestçe kullanabilmek fırsatını verin, o zaman belki birçok kimseler kültürlerini yükseltmeye, işleri dışında kendilerini en çok ilgilendirebilecek konuların neler olduğunu anlamıya daha kolaylıkla imkân bulabilirler, hiç olmazsa görüş ufuklarını genişletebilirler, dedim.
*
GERÇEKLE pek ilgisi olmadığını idrak ettiğim bu sözlerimi, nedense o sırada makûl buldular, ve üstünde düşünüp konuşmaya başladılar:
Önce, dediler, sosyal kulüp ya derneklerin toplantılarını seyrekleştirmeli, bu kulüp ve derneklerin üstüne yüklenen hizmetleri hafifletmeliyiz! Böylelikle biraz daha boş vakit kazanmış oluruz.
Sonra, dediler, meselâ kütüphanelerde ve başka umumî salonlarda herkese açık toplantı ve tartışma saatleri ayırmalı, her sınıf ve çevreden insanları bu toplantılarda bulunmaya teşvik etmeliyiz!
Daha sonra, dediler, bu toplantıları belirli konularla ve güzel sanatların belirli kollariyle ilgili değişik kurslar hâline getirmeliyiz! Böylelikle herkes kendini hangi konunun, ne çeşit kültür faaliyetinin cezbettiğini anlamak fırsatını bulmuş olur.
Ve nihayet herkes kendi zevkine ve meyline göre gruplara ayrılır, daha düzenli ve verimli çalışabilmek için kulüp ve dernekler kurulur, dediler.
*
BÖYLECE, başladıkları noktaya dönmüşlerdi!
Amerikalı hayatını sımsıkı bağlamış düzenden kurtulmak için sarfettiği gayreti bile düzene sokuyor, kulüp ve derneklerden kurtulmanın çaresini, ancak, daha fazla kulüp ve dernek kurmakta bulabiliyordu.
Bunun çaresi yoktu, Amerika böyle gelmiş böyle gidecekti. Ve Amerika’nın zaafı kadar kuvveti de,halkının bu teşkilâtçılığında, her şeyi, o arada boş vakti bile düzene sokmaktaki ustalığında idi.
Ve kimbilir belki de boş vakit insana gerçekten zararlı idi. Belki de insan henüz, boş vaktini kendi kendine zarar vermeden kullanabilecek kadar olgunlaşmamıştı.
Avrupa'nın şehirleri gerçi güzeldi, canlıydı, o şehirlerin insanları yokluk içinde bile hayattan tad almasını biliyorlardı ama, yüzyıllar boyunca birçok kötülüklerin yuvası da o şehirler olmamış mıydı?
Boş vaktini tembelce öldürebilmek yahut gönlünce harcıyabilmek gerçi kimi insanları olgunlaştırmış, kimi insanları da düşünüp okumaya alıştırılmıştı ama, Avrupa şehirlerinin bulvar kahveleri ve meyhaneleri hep olgun ve kültürlü insanlarla mı doluyordu? Üstelik, acaba Avrupa'nın insanları Amerika'nın insanlarından daha mı olgundu?
Boş vakit konusunda Amerikalının korkusunu yermek de, Avrupalının geniş gönüllülüğünü övmek de göründüğü kadar kolay olmasa gerek..
*
AMERİKALIYA göre, dinlenirken bile iş yapmak, topluma faydalı olmak lâzım. Nitekim en küçük şehirlerde bile sayısı yüzü aşan ve her hafta hiç değilse bir yemekte toplanıp bir konferans dinliyen kulüp ve derneklerin hepsi, topluma faydalı olabilmek için kendi kendilerine iş icadediyoriar. İş olsun, faydalı olsun da ne olursa olsun!
Meselâ, konferans vermek üzere çağırıldığım, genç meslek ve iş adamlarından mürekkep bir kulübün toplantısında başkan, bütün üyelere, Noelde yoksul çocuklara dağıtılmak üzere toplanmış eski oyuncakları tamir etmek için falanca gün ve saatlerde bir mağazanın oyuncak bölümünde bulunmalarını bildirdi.
Yanımda oturan bir yüksek mühendise,
— Oyuncak tamir etmiye siz de gidecek misiniz? dedim.
— Tatsız bir iş ama, ne yapalım, hepimiz gideceğiz! dedi.
*
ÇALIŞTIĞIM gazete idarehanesinin karşısında, ayak üstü yemek yenilen küçük bir lokanta var. Gece geç vakte kadar açık kalan sayılı lokantalardan biri.. Hava kararıp da Winston - Salem’de hayat söndükten sonra, şehrin serseriliğe bile imkân bulamıyan birkaç zararsız serserisi bazan bu lokantaya uğrayıp ayak üst yarım saat gevezelik ediyorlar. Lokantanın duvarlarında onların hoşuna gidecek birkaç vecize [...]. Bunlardan birinde şöyle deniyor:
«İş denen şeyi ilk başlatan adam büyük bir kötülük etmiş: Başladığı işi bitiremedim gitmiş.»
Bu vecize serserilere, ne kadar tatsız da olsa çalışmaları, iş yapmaları gerektiğini, gönül alıcı blr ifade ile anlatmış oluyordu.
Dünyada iş denen şeyi ilk başlatıp bitirmeden giden adamın sanki bütün günahını Amerikalı yüklenmiş. Avrupalı kahvelerde, meyhanelerde gevezelik edip dünya görüşünü, İngiliz koltuğuna gömülüp kitap okuyarak kültürünü genişlete dursun, Güney Amerikalı güneşte bir duvar dibine uzanıp siesta yapa, Türkiyeli her akşam bir kahvede tavla oynayıp her gece bir misafirlikte boşa dönen değirmen taşı gibi çene çala dursun, Amerikalı, gündüz gece demeyip çalışıyor.
Sonra Güney Amerikalısı da Avrupalısı da, Afrikalı, Asyalı, Küçük Asyalısı da, bu milletten, Amerikan milletinden, kendi memleketinde barajlar kurmasını, yollar açmasını, o yollar için otomobil, kamyon yapmasını, paraları bitince para, buğdayları bitince buğday, sınırlarına düşman dayanınca silâh yollamasını bekliyorlar.
Ve bunlar da yetmezmiş gibi, Amerikalıların daveti üzerine Amerika'ya gidip, «siz yaşamasını bilmiyorsunuz, siz boş vaktin değerini, insan ruhu için ne kadar faydalı olduğunu anlamıyorsunuz, boş vaktinizi de düzene sokup dinlenmenizden bile istifade etmeye bakıyorsunuz.» diye Amerikalılara bencileyin akıl öğretmiye kalkıyorlar.
Bereket versin, yazımın başında da dediğim gibi, Amerikalılar iyi niyetle yapılmış her tenkidi iyi karşılıyan temiz kalbli, olgun insanlar. Hayatın tadını çıkarmasını daha iyi bilen birçok insanlardan daha olgun...
Düzenlenmiş boş vakit
Boş vakte karşı alınan tedbirler - Oyuncak tamir eden iş adamları kulübü - Tenkidin kolaylığı
Yazan: Bülend ECEVİT
BİR gece bir gazetecinin evinde birkaç Amerikan ailesi toplanmıştı. Aralarında tek yabancı bendim.
Dünyada, bir yabancının yanında kendilerini Amerikalılar kadar insafsızca tenkidedebilen, ve bir yabancının en insansızca tenkidlerini bile Amerikalılar kadar hoş karşılayabilen bir millet daha olduğunu sanmıyorum.
Bu toplantıda da Amerika'nın bütün iyi tarafları bir yana bırakılmış, kötü tarafları, bir operatörün önünde açılan yaralar gibi ortaya serilmişti. Herkes, hiç acımadan, çekinmeden, düşündüğünü söylüyor, tenkidini yapıyordu.
Söz, Amerika’da kitap okuyanların azlığına, eğitim sisteminin yetersizliğine, ve kültür seviyesinin düşüklüğüne gelmişti.
Sanki kendi memleketimde kitap okuyanlar pek çokmuş, eğitim sistemi pek kusursuzmuş, kültür seviyesi pek yüksekmiş gibi, bu tenkidlere ben de katıldım.
Amerikalıların boş vakitten korktuklarını; boş vakti insan için tehlikeli saydıklarını; ve memleket sanayileşip hayat makinalaştikça boş vaktin artması karşısında endişeye düştüklerini; bu boş vakti kulüp, dernek, okul-aile birliği toplantısı gibi toplantılar, kiliselerdeki pazar dersleri ve bir sürü sosyal faaliyetle doldurmaya çalıştıklarını; tehlikeli saydıkları herşeyi çocukların yaramazlığını, gençlerin aşkını, insanların kavgacılığını olduğu gibi, boş vakti de teşkilâtlandırıp düzene soktuklarını; bu kadar düzenden sonra gene biraz boş vakitleri kalırsa, onu da, hemen herkse otomobilli olduğu için şehirlerin dışına nakledilen evlerde televizyona bakmakla geçirdiklerini söyledim.
Herkes kendi çevresine, kendi hayat ve kültür seviyesine göre sosyal kulüp ve derneklere taksim olununca, değişik çevrelerden ve değişik hayat ve kültür seviyelerinden insanlar arasında temas imkânlarının kalmadığı; bu yüzden, kültür seviyesi düşük insanların hep o seviyede kaldıklarını, kültür seviyesi nisbeten yüksek insanların da dar bir görüş çerçevesi içine hapsolunduklarını; boş vakti zararsız bir hale getirmek endişesiyle kahve ve meyhane gibi umumî toplantı yerleri kapatılınca, yahut rağbetten düşünce, ve otomobille televizyon yüzünden herkes şehir dışına dağılınca, geceleri şehirlerde hayatın durduğunu; Avrupa’da ise şehirlerin, şehirlerdeki her çeşit insanı bir araya getiren toplantı yerlerinin, umumî kültür seviyesini yüksek tutmakta büyük rölü olduğunu; ve gene Avrupa’da boş vaktin insanlar üzerindeki zararlı tesirlerinden Amerika’da olduğu kadar korkulmadığı için günlük işlerinde çok çalışmak zorunda kalan insanların bile okumaya vakit bulabildiklerini söyledim.
Bu kadar çok kulüp ve dernek kurmaktan, boş vaktinizi bu kadar sıkı bir şekilde düzene sokmaktan vazgeçin de, insanlara biraz da canlarının çektiği gibi yaşamak, çeşitli kimselerle temas etmek, boş vaktini serbestçe kullanabilmek fırsatını verin, o zaman belki birçok kimseler kültürlerini yükseltmeye, işleri dışında kendilerini en çok ilgilendirebilecek konuların neler olduğunu anlamıya daha kolaylıkla imkân bulabilirler, hiç olmazsa görüş ufuklarını genişletebilirler, dedim.
*
GERÇEKLE pek ilgisi olmadığını idrak ettiğim bu sözlerimi, nedense o sırada makûl buldular, ve üstünde düşünüp konuşmaya başladılar:
Önce, dediler, sosyal kulüp ya derneklerin toplantılarını seyrekleştirmeli, bu kulüp ve derneklerin üstüne yüklenen hizmetleri hafifletmeliyiz! Böylelikle biraz daha boş vakit kazanmış oluruz.
Sonra, dediler, meselâ kütüphanelerde ve başka umumî salonlarda herkese açık toplantı ve tartışma saatleri ayırmalı, her sınıf ve çevreden insanları bu toplantılarda bulunmaya teşvik etmeliyiz!
Daha sonra, dediler, bu toplantıları belirli konularla ve güzel sanatların belirli kollariyle ilgili değişik kurslar hâline getirmeliyiz! Böylelikle herkes kendini hangi konunun, ne çeşit kültür faaliyetinin cezbettiğini anlamak fırsatını bulmuş olur.
Ve nihayet herkes kendi zevkine ve meyline göre gruplara ayrılır, daha düzenli ve verimli çalışabilmek için kulüp ve dernekler kurulur, dediler.
*
BÖYLECE, başladıkları noktaya dönmüşlerdi!
Amerikalı hayatını sımsıkı bağlamış düzenden kurtulmak için sarfettiği gayreti bile düzene sokuyor, kulüp ve derneklerden kurtulmanın çaresini, ancak, daha fazla kulüp ve dernek kurmakta bulabiliyordu.
Bunun çaresi yoktu, Amerika böyle gelmiş böyle gidecekti. Ve Amerika’nın zaafı kadar kuvveti de,halkının bu teşkilâtçılığında, her şeyi, o arada boş vakti bile düzene sokmaktaki ustalığında idi.
Ve kimbilir belki de boş vakit insana gerçekten zararlı idi. Belki de insan henüz, boş vaktini kendi kendine zarar vermeden kullanabilecek kadar olgunlaşmamıştı.
Avrupa'nın şehirleri gerçi güzeldi, canlıydı, o şehirlerin insanları yokluk içinde bile hayattan tad almasını biliyorlardı ama, yüzyıllar boyunca birçok kötülüklerin yuvası da o şehirler olmamış mıydı?
Boş vaktini tembelce öldürebilmek yahut gönlünce harcıyabilmek gerçi kimi insanları olgunlaştırmış, kimi insanları da düşünüp okumaya alıştırılmıştı ama, Avrupa şehirlerinin bulvar kahveleri ve meyhaneleri hep olgun ve kültürlü insanlarla mı doluyordu? Üstelik, acaba Avrupa'nın insanları Amerika'nın insanlarından daha mı olgundu?
Boş vakit konusunda Amerikalının korkusunu yermek de, Avrupalının geniş gönüllülüğünü övmek de göründüğü kadar kolay olmasa gerek..
*
AMERİKALIYA göre, dinlenirken bile iş yapmak, topluma faydalı olmak lâzım. Nitekim en küçük şehirlerde bile sayısı yüzü aşan ve her hafta hiç değilse bir yemekte toplanıp bir konferans dinliyen kulüp ve derneklerin hepsi, topluma faydalı olabilmek için kendi kendilerine iş icadediyoriar. İş olsun, faydalı olsun da ne olursa olsun!
Meselâ, konferans vermek üzere çağırıldığım, genç meslek ve iş adamlarından mürekkep bir kulübün toplantısında başkan, bütün üyelere, Noelde yoksul çocuklara dağıtılmak üzere toplanmış eski oyuncakları tamir etmek için falanca gün ve saatlerde bir mağazanın oyuncak bölümünde bulunmalarını bildirdi.
Yanımda oturan bir yüksek mühendise,
— Oyuncak tamir etmiye siz de gidecek misiniz? dedim.
— Tatsız bir iş ama, ne yapalım, hepimiz gideceğiz! dedi.
*
ÇALIŞTIĞIM gazete idarehanesinin karşısında, ayak üstü yemek yenilen küçük bir lokanta var. Gece geç vakte kadar açık kalan sayılı lokantalardan biri.. Hava kararıp da Winston - Salem’de hayat söndükten sonra, şehrin serseriliğe bile imkân bulamıyan birkaç zararsız serserisi bazan bu lokantaya uğrayıp ayak üst yarım saat gevezelik ediyorlar. Lokantanın duvarlarında onların hoşuna gidecek birkaç vecize [...]. Bunlardan birinde şöyle deniyor:
«İş denen şeyi ilk başlatan adam büyük bir kötülük etmiş: Başladığı işi bitiremedim gitmiş.»
Bu vecize serserilere, ne kadar tatsız da olsa çalışmaları, iş yapmaları gerektiğini, gönül alıcı blr ifade ile anlatmış oluyordu.
Dünyada iş denen şeyi ilk başlatıp bitirmeden giden adamın sanki bütün günahını Amerikalı yüklenmiş. Avrupalı kahvelerde, meyhanelerde gevezelik edip dünya görüşünü, İngiliz koltuğuna gömülüp kitap okuyarak kültürünü genişlete dursun, Güney Amerikalı güneşte bir duvar dibine uzanıp siesta yapa, Türkiyeli her akşam bir kahvede tavla oynayıp her gece bir misafirlikte boşa dönen değirmen taşı gibi çene çala dursun, Amerikalı, gündüz gece demeyip çalışıyor.
Sonra Güney Amerikalısı da Avrupalısı da, Afrikalı, Asyalı, Küçük Asyalısı da, bu milletten, Amerikan milletinden, kendi memleketinde barajlar kurmasını, yollar açmasını, o yollar için otomobil, kamyon yapmasını, paraları bitince para, buğdayları bitince buğday, sınırlarına düşman dayanınca silâh yollamasını bekliyorlar.
Ve bunlar da yetmezmiş gibi, Amerikalıların daveti üzerine Amerika'ya gidip, «siz yaşamasını bilmiyorsunuz, siz boş vaktin değerini, insan ruhu için ne kadar faydalı olduğunu anlamıyorsunuz, boş vaktinizi de düzene sokup dinlenmenizden bile istifade etmeye bakıyorsunuz.» diye Amerikalılara bencileyin akıl öğretmiye kalkıyorlar.
Bereket versin, yazımın başında da dediğim gibi, Amerikalılar iyi niyetle yapılmış her tenkidi iyi karşılıyan temiz kalbli, olgun insanlar. Hayatın tadını çıkarmasını daha iyi bilen birçok insanlardan daha olgun...
Collection
Citation
“Düzenlenmiş Boş Vakit,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 7, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/329.