Düzene Konmuş Aşk: Deyting
Başlık:
Düzene Konmuş Aşk: Deyting
Kaynak:
Halkçı (Yeni Ulus), "Amerika'dan Mektup" ss. 4, 5
Tarih:
1954-12-06
Lokasyon:
Milli Kütüphane
Metin:
Amerikadan mektup: Düzene konmuş aşk: Deyting..
Aşkın bulutlardan toprağa inişi — Kundaktan çıkınca başlıyan deyting — Türklerin deyting'i konusunda nasıl uzman oldum !
GEÇEN yazımda düzenlenmiş yaramazlıktan bahsetmiştim. Bugün de düzenleniniz aşktan bahsedeceğim. Evvelce de dediğim gibi, bu düzen, bu teşkilât memleketi Amerika’da insanlar, bir tehlikeyi ya ortadan kaldırıyor ya da düzene sokuyorlar. Çocukların yaramazlığı gibi gençlerin aşkı da ortadan kaldırılamıyacak tehlikeler arasında olduğu için, çaresiz onu da düzene sokmuşlar.
Bu düzenin adına «deyting» (İngilizce yazılışı ile «dating») deniliyor.
Deyting’in sözlükteki anlamı randevulaşmak... Fakat bu rada bu söz, yalnız bir erkekle bir kızın buluşması için kullanılıyor. Buluşup sırf sinemaya gitseler ve ele ele bile değmeden otursalar da «deyting», öpüşseler ves.. de «deyting»
Normal kız - erkek arkadaşlığı nerede bitip aşk nerede başlıyor, orası belli değil. Her türlü kız - erkek münasebeti «deyting»...
Aşık, sevgili, flört gibi deyimler de artık kullanılmaz olmuş. Hepsine «deyt» deniliyor. Bir genç kız «dün deytim’le beraber yemek yedik» dediği zaman, aralarında hiç bir hissî alâka bulunmayan bir sınıf yahut iş arkadaşını da, evlenmek üzere olduğu sevgilisini de kasdetmiş olabilir...
Normal ve sıhhatli bir Amerikalı, yani, burada sık sık kullanılan bir ifade ile «iyi bir Amerikan vatandaşı», kundaktan çıkıp yürümeye ve «anne... baba.. Mary.. George... Sinema...» gibi kelimeleri telâffuz etmeye başladıktan az sonra «deyting»e başlıyor!. Şayet ilkokulun üçüncü, dördüncü sınıfına geçip de hâlâ kimseyle «deyt» etmemişse, anneyle babayı, «acaba oğlumuz normal değil mi?..» Acaba kızımız evlenemiyecek mı?» diye, bir kaygıdır alıyor..
★
BURADA tanıştığım bir mutaassıp Amerikalı bir akşam beni evine götürdü. Biz, İncilden, Kur'andan bahsederken, 12-13 yaşlarındaki kızı da bebeğiyle oynuyordu.
Saat 8 sularında sokak kapısı çalındı. Baba kapıyı açtıktan sonra içeriye dönüp bebeğiyle oynıyan kızına:
— Deyt’in ziyaretine gelmiş, dedi.
Kız hemen yerinden sıçrayıp şaklamağa çalıştığı bir heyecanla:
— Ya, öyle mi, acaba ne istiyor? dedi, alelacele üstünü düzelttikten sonra, ayaklarının ucuna basıp boyunu yükselterek aynada saçına şekil vermeye başladı.
Bir kaç dakika sonra babası, Eskimo dilindeki bir Incil nüshası hakkında bana vermekte olduğu izahatı keserek çıkıştı:
— Kızım, deyt’ini bekletmesene! dedi.
Kız cilveli cilveli gülüp:
— Aa, bekleyiversin, ne olacakmış! dedi ve saçıyla biraz daha oynadıktan sonra koşa koşa oda kapısına gitti, odadan çıkarken adımlarını ağırlaştırıp nazlana nazlana sokak kapısına doğru yürüdü. Aralık sokak kapısını açınca:
— Oo, sen miydin, içeri gelmez misin? dedi.
Bunun üzerine erkek «deyt» içeri girdi. O da 12-13 yaşlarında, mavi uzun pantolonlu, rengârenk kazaklı bir çocuktu. Sokak kapısını örtüp, holün karşı tarafındaki deyting odasına geçtiler.
Böyle bir oda, çocuklu her Amerikan evinde bulunuyor.
Biz, Eskimoca, Tahitice, Arapça İncil nüshalarını karıştırırken saat 9 u bulmuştu. Baba, saatine baktıktan sonra, yün ören kanama döndü:
— Saat 9 oldu, bu çocuk halâ gitmiyecek mi? dedi.
Ne de olsa kızdan tarafa olan anne:
— Ziyanı yok, neredeyse gider, deyip kızı için zaman kazanmaya çalıştı ise de, baba:
— Hayır, hayır, uyku vaktini geçirmemeli, dedi ve kapıya giderek seslendi:
— Kızım, saat 9, uyku vaktini geçiriyorsun!
Bu ihtar üzerine iki deyt karşı odadan çıkıp romantik bakışarak vedalaştılar. Erkek çocuk gittikten sonra kız bizim oturduğumuz odaya döndü, oyuncak bebeğini alıp hepimize nazik nazik «Good night» dedi ve yatmak üzere üst kata çıktı.
★
Buraya ilk geldiğimde «deyting»in ne demek olduğunu iyice bilmiyordum. Aksi gibi ilk konferansımı da bir lisede vermem gerekiyordu. Sabahın 8 inde beni otomobiliyle atmaya gelen son sınıftan bir gence yolda sordum:
— Acaba arkadaşlarınız Türkiye’nin hangi veçheleriyle ilgilenirler, ona göre konuşayım ?
— Her veçhesiyle ilgilenirler, artta siz ae kadar çok dey ting’deıı bahsederseniz o kadar hoşlarına gider, dedi.
Şaka ediyor geyip güldüm.
Konferans salonunu 10 yaşından 18 yaşına kadar yüzlerce genç kız, delikanlı ve çocuk doldurmuştu.
Sırmalı mavi üniformalar giyinmiş küçük çocuklardan mürekkep okul bandosu birkaç marş çaldıktan sonra sahnedeki kürsüye çıktım. Liseli gençlere, Türkiye'nin, sosyal, ekonomik ve geo-politik durumundan bahseden bir konuşma yaptım.
Konuşmamı bitirince buradaki âdete uyarak, dinleyicilerimin Türkiye hakkında başka merak ettikleri şeyler varsa, sorularını cevaplandırmaktan zevk alacağımı söyledim. Ön sırada oturan ll-12 yaşlarında mavi üniformalı bir bandocu hemen parmağını kaldırarak ilk soruyu sordu:
— Türkiye’de çocuklar kaç yaşında deyting’e başlarlar?
Ben daha «deyting»'in ne demek olduğunu iyice bilmediğim için birşeyler kekeledikten sonra, 17 yaşında, süzgün bakışlı bir sarışın güzel kalkıp ikinci soruyu sordu:
— Bize, Türk gençlerinin deyting’de neler yaptıklarından biraz bahseder misiniz?
Onun ardından, müsbet bilimlere meraklı olduğu belli, riyaziyeci kılıklı, gözlüklü, ciddi ve zayıf bir delikanlı kalktı:
Normal olarak Türkiye'de liseli bir genç kızla bir erkek deyting'e saat kaçta başlayıp kaçta son verirler? dedi.
Bütün bunlara ne cevap bulduğumu şimdi hatırlıyamoyorum, ama hatırladığım başka bazı osruları sıralıyabilirim:
— Türkiye'de erkekler deytlerini daha çok sinemaya mı götürürler, yoksa maça mı?
— Sinemanın en çok hangi seansında deyting yapılır?
— Türkiye’de haftanın kaç günü deyt ederler?
— Siz kaç yaşınızda deyting'e başladınız?
— Evli misiniz?
— Evleninceye kadar kaç kişiyle deyt ettiniz?
— Çocuğunuz var mı?
Bereket versin çocuğum yoktu!. Olsa, onun da deytleri hakkında sorulara başlıyacaklardı.
Ben, Türkiye’de deyting'in tam karşılığı olmadığını dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışıyordum ama, onlar hâlâ kendi bildikleri gibi sormaya devam ediyorlardı.
Hiçbir imtihanda dökmediğim teri, o sabah kürsüden deyting hakkındaki bu soruları cevaplandırmaya çalışırken düktüm.
Konferans saati sona erip de kürsüden inince, yanıma okul müdiresi geldi.
— Vaktiniz müsaitse öğrenci liderleri sizi koka-kola içmeye davet ediyorlar, hem de Türkiye hakkında daha etraflı bazı sorular soracaklar, dedi.
Deytmg’den başka bahisler açılacağına sevinerek kabu ettim.
Büyücek bir sınıfa içerde 20-30 genç kızla, delikanlı oturmuş beni bekliyordu. Bir kenardaki masaya da koka - kola şişelerinden ve bisküvilerden mürekkep bir büfe hazırlamışlardı.
Koka - kolamla bisküvilerimi alıp ben de bir sıraya oturdum, birkaç yudum ağzımın kuruluğunu giderdikten sonra:
— Artık deyting hakkında bütün bilgimi tükettim. Türkiye ile ilgili başka sorularınız varsa, buyurun sorun! dedim.
Bir genç kız hemen ilk soruyu sordu:
— Amerika’da deyting Türkiye’de deyting’in bir mukayesesini yapar mısınız?
— Bu soruyu cevaplandırabilmek için Amerika’da deytingin nasıl olduğunu bilmem lâzım, onun için önce siz bana deyting’de neler yaptığınızı anlatın! dedim.
Fakat genç kız kıkır kıkır gülüp, elleriyle kızaran yüzünü örttü ve sustu. .
Orada yarım saat daha ögrenci liderlerinin deyting hakkındaki sorularını cevaplandırdıktan sonra izin isteyip ayrıldım. Ayrılırken bir şeye seviniyordum:
Kendi verdiğim cevaplardan, Türkiye’deki deyting usul ve kaideleri hakkında ben de o kadar çok şey öğrenmiştim ki, artık Türkiye’ye dönünce bu konuda kendimi uzman sayabilirdim.
FAKAT deyting deyip de geçmeyin! Yazımın basında da söylediğim gibi, deyting sayesinde Amerikalılar aşkı da düzene sokmuşlar. Böylelikle aşk ve her türlü kız - erkek münasebeti, sek sek oyunu kadar mâsum zihne ve bedene spor kadar faydalı, koka - kola kadar zararsız, kimseyi fazla dertlendirip üzmiyen, kimseyi kara sevdalara düşürüp dersinden, işinden etmiyen bir sosyal vazife hâline gelmiş.
Velhasılı aşk, kolu kanadı yolunup, bulutlardan toprağa inmiş...
Aşkın bulutlardan toprağa inişi — Kundaktan çıkınca başlıyan deyting — Türklerin deyting'i konusunda nasıl uzman oldum !
GEÇEN yazımda düzenlenmiş yaramazlıktan bahsetmiştim. Bugün de düzenleniniz aşktan bahsedeceğim. Evvelce de dediğim gibi, bu düzen, bu teşkilât memleketi Amerika’da insanlar, bir tehlikeyi ya ortadan kaldırıyor ya da düzene sokuyorlar. Çocukların yaramazlığı gibi gençlerin aşkı da ortadan kaldırılamıyacak tehlikeler arasında olduğu için, çaresiz onu da düzene sokmuşlar.
Bu düzenin adına «deyting» (İngilizce yazılışı ile «dating») deniliyor.
Deyting’in sözlükteki anlamı randevulaşmak... Fakat bu rada bu söz, yalnız bir erkekle bir kızın buluşması için kullanılıyor. Buluşup sırf sinemaya gitseler ve ele ele bile değmeden otursalar da «deyting», öpüşseler ves.. de «deyting»
Normal kız - erkek arkadaşlığı nerede bitip aşk nerede başlıyor, orası belli değil. Her türlü kız - erkek münasebeti «deyting»...
Aşık, sevgili, flört gibi deyimler de artık kullanılmaz olmuş. Hepsine «deyt» deniliyor. Bir genç kız «dün deytim’le beraber yemek yedik» dediği zaman, aralarında hiç bir hissî alâka bulunmayan bir sınıf yahut iş arkadaşını da, evlenmek üzere olduğu sevgilisini de kasdetmiş olabilir...
Normal ve sıhhatli bir Amerikalı, yani, burada sık sık kullanılan bir ifade ile «iyi bir Amerikan vatandaşı», kundaktan çıkıp yürümeye ve «anne... baba.. Mary.. George... Sinema...» gibi kelimeleri telâffuz etmeye başladıktan az sonra «deyting»e başlıyor!. Şayet ilkokulun üçüncü, dördüncü sınıfına geçip de hâlâ kimseyle «deyt» etmemişse, anneyle babayı, «acaba oğlumuz normal değil mi?..» Acaba kızımız evlenemiyecek mı?» diye, bir kaygıdır alıyor..
★
BURADA tanıştığım bir mutaassıp Amerikalı bir akşam beni evine götürdü. Biz, İncilden, Kur'andan bahsederken, 12-13 yaşlarındaki kızı da bebeğiyle oynuyordu.
Saat 8 sularında sokak kapısı çalındı. Baba kapıyı açtıktan sonra içeriye dönüp bebeğiyle oynıyan kızına:
— Deyt’in ziyaretine gelmiş, dedi.
Kız hemen yerinden sıçrayıp şaklamağa çalıştığı bir heyecanla:
— Ya, öyle mi, acaba ne istiyor? dedi, alelacele üstünü düzelttikten sonra, ayaklarının ucuna basıp boyunu yükselterek aynada saçına şekil vermeye başladı.
Bir kaç dakika sonra babası, Eskimo dilindeki bir Incil nüshası hakkında bana vermekte olduğu izahatı keserek çıkıştı:
— Kızım, deyt’ini bekletmesene! dedi.
Kız cilveli cilveli gülüp:
— Aa, bekleyiversin, ne olacakmış! dedi ve saçıyla biraz daha oynadıktan sonra koşa koşa oda kapısına gitti, odadan çıkarken adımlarını ağırlaştırıp nazlana nazlana sokak kapısına doğru yürüdü. Aralık sokak kapısını açınca:
— Oo, sen miydin, içeri gelmez misin? dedi.
Bunun üzerine erkek «deyt» içeri girdi. O da 12-13 yaşlarında, mavi uzun pantolonlu, rengârenk kazaklı bir çocuktu. Sokak kapısını örtüp, holün karşı tarafındaki deyting odasına geçtiler.
Böyle bir oda, çocuklu her Amerikan evinde bulunuyor.
Biz, Eskimoca, Tahitice, Arapça İncil nüshalarını karıştırırken saat 9 u bulmuştu. Baba, saatine baktıktan sonra, yün ören kanama döndü:
— Saat 9 oldu, bu çocuk halâ gitmiyecek mi? dedi.
Ne de olsa kızdan tarafa olan anne:
— Ziyanı yok, neredeyse gider, deyip kızı için zaman kazanmaya çalıştı ise de, baba:
— Hayır, hayır, uyku vaktini geçirmemeli, dedi ve kapıya giderek seslendi:
— Kızım, saat 9, uyku vaktini geçiriyorsun!
Bu ihtar üzerine iki deyt karşı odadan çıkıp romantik bakışarak vedalaştılar. Erkek çocuk gittikten sonra kız bizim oturduğumuz odaya döndü, oyuncak bebeğini alıp hepimize nazik nazik «Good night» dedi ve yatmak üzere üst kata çıktı.
★
Buraya ilk geldiğimde «deyting»in ne demek olduğunu iyice bilmiyordum. Aksi gibi ilk konferansımı da bir lisede vermem gerekiyordu. Sabahın 8 inde beni otomobiliyle atmaya gelen son sınıftan bir gence yolda sordum:
— Acaba arkadaşlarınız Türkiye’nin hangi veçheleriyle ilgilenirler, ona göre konuşayım ?
— Her veçhesiyle ilgilenirler, artta siz ae kadar çok dey ting’deıı bahsederseniz o kadar hoşlarına gider, dedi.
Şaka ediyor geyip güldüm.
Konferans salonunu 10 yaşından 18 yaşına kadar yüzlerce genç kız, delikanlı ve çocuk doldurmuştu.
Sırmalı mavi üniformalar giyinmiş küçük çocuklardan mürekkep okul bandosu birkaç marş çaldıktan sonra sahnedeki kürsüye çıktım. Liseli gençlere, Türkiye'nin, sosyal, ekonomik ve geo-politik durumundan bahseden bir konuşma yaptım.
Konuşmamı bitirince buradaki âdete uyarak, dinleyicilerimin Türkiye hakkında başka merak ettikleri şeyler varsa, sorularını cevaplandırmaktan zevk alacağımı söyledim. Ön sırada oturan ll-12 yaşlarında mavi üniformalı bir bandocu hemen parmağını kaldırarak ilk soruyu sordu:
— Türkiye’de çocuklar kaç yaşında deyting’e başlarlar?
Ben daha «deyting»'in ne demek olduğunu iyice bilmediğim için birşeyler kekeledikten sonra, 17 yaşında, süzgün bakışlı bir sarışın güzel kalkıp ikinci soruyu sordu:
— Bize, Türk gençlerinin deyting’de neler yaptıklarından biraz bahseder misiniz?
Onun ardından, müsbet bilimlere meraklı olduğu belli, riyaziyeci kılıklı, gözlüklü, ciddi ve zayıf bir delikanlı kalktı:
Normal olarak Türkiye'de liseli bir genç kızla bir erkek deyting'e saat kaçta başlayıp kaçta son verirler? dedi.
Bütün bunlara ne cevap bulduğumu şimdi hatırlıyamoyorum, ama hatırladığım başka bazı osruları sıralıyabilirim:
— Türkiye'de erkekler deytlerini daha çok sinemaya mı götürürler, yoksa maça mı?
— Sinemanın en çok hangi seansında deyting yapılır?
— Türkiye’de haftanın kaç günü deyt ederler?
— Siz kaç yaşınızda deyting'e başladınız?
— Evli misiniz?
— Evleninceye kadar kaç kişiyle deyt ettiniz?
— Çocuğunuz var mı?
Bereket versin çocuğum yoktu!. Olsa, onun da deytleri hakkında sorulara başlıyacaklardı.
Ben, Türkiye’de deyting'in tam karşılığı olmadığını dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışıyordum ama, onlar hâlâ kendi bildikleri gibi sormaya devam ediyorlardı.
Hiçbir imtihanda dökmediğim teri, o sabah kürsüden deyting hakkındaki bu soruları cevaplandırmaya çalışırken düktüm.
Konferans saati sona erip de kürsüden inince, yanıma okul müdiresi geldi.
— Vaktiniz müsaitse öğrenci liderleri sizi koka-kola içmeye davet ediyorlar, hem de Türkiye hakkında daha etraflı bazı sorular soracaklar, dedi.
Deytmg’den başka bahisler açılacağına sevinerek kabu ettim.
Büyücek bir sınıfa içerde 20-30 genç kızla, delikanlı oturmuş beni bekliyordu. Bir kenardaki masaya da koka - kola şişelerinden ve bisküvilerden mürekkep bir büfe hazırlamışlardı.
Koka - kolamla bisküvilerimi alıp ben de bir sıraya oturdum, birkaç yudum ağzımın kuruluğunu giderdikten sonra:
— Artık deyting hakkında bütün bilgimi tükettim. Türkiye ile ilgili başka sorularınız varsa, buyurun sorun! dedim.
Bir genç kız hemen ilk soruyu sordu:
— Amerika’da deyting Türkiye’de deyting’in bir mukayesesini yapar mısınız?
— Bu soruyu cevaplandırabilmek için Amerika’da deytingin nasıl olduğunu bilmem lâzım, onun için önce siz bana deyting’de neler yaptığınızı anlatın! dedim.
Fakat genç kız kıkır kıkır gülüp, elleriyle kızaran yüzünü örttü ve sustu. .
Orada yarım saat daha ögrenci liderlerinin deyting hakkındaki sorularını cevaplandırdıktan sonra izin isteyip ayrıldım. Ayrılırken bir şeye seviniyordum:
Kendi verdiğim cevaplardan, Türkiye’deki deyting usul ve kaideleri hakkında ben de o kadar çok şey öğrenmiştim ki, artık Türkiye’ye dönünce bu konuda kendimi uzman sayabilirdim.
FAKAT deyting deyip de geçmeyin! Yazımın basında da söylediğim gibi, deyting sayesinde Amerikalılar aşkı da düzene sokmuşlar. Böylelikle aşk ve her türlü kız - erkek münasebeti, sek sek oyunu kadar mâsum zihne ve bedene spor kadar faydalı, koka - kola kadar zararsız, kimseyi fazla dertlendirip üzmiyen, kimseyi kara sevdalara düşürüp dersinden, işinden etmiyen bir sosyal vazife hâline gelmiş.
Velhasılı aşk, kolu kanadı yolunup, bulutlardan toprağa inmiş...
Koleksiyon
Alıntı
“Düzene Konmuş Aşk: Deyting,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/326 ulaşıldı.