Amerika'da Yaya Kalan Bir Garip

Başlık: 
Amerika'da Yaya Kalan Bir Garip 
Kaynak: 
Halkçı (Yeni Ulus), s. 4 
Tarih: 
1954-11-06 
Lokasyon: 
Milli Kütüphane 
Metin: 
Amerikada yaya kalan bir garip

Ayakların süresini doldurduğu memleket - Mesut bir nüzüllü ile zavallı bir sağlam - Ayaklarım bana da manasız gelmeye başladı

Yazan: Bülend ECEVİT

WİNSTON - Salem Journal: Gününe göre 24-36 sayfalık bir sabah gazetesi.. Twin City Sentinel: 24-36 sayfalık bir akşam gazetesi.. Journal and Sentinel: 72 sayfalık bir pazar gazetesi... WSJS Radyo istasyonu.. WSJS Televizyon istasyonu...

88.000 nüfuslu Wiston - Salem şehrine gelmek üzere yola çıkarken bana, küçük bir taşra gazetesinin 3 ay misafiri olacaksın, demişlerdi. Küçük bir taşra gazetesine gidiyorum derken işte kendimi bu müessesenin misafiri buldum.

Bu memlekette gazeteden otomobile kadar her şeyin ölçüsü başka. Winston - Salem'in gazeteleri Amerika'daki ölçüye vurulursa elbette birer küçük taşra gazetesi sayılır. Çünkü büyük şehirlerde günlük gazeteler 150-300 sayfa çıkıyor.

Katlanınca bir soba borusu kadar yer tutan bu gazeteleri kolunun altına alıp sokağa çıkmak, tramvayda, otobüste okumak imkânsızdır.. Fakat böyle şeylere de ihtiyaç yok. Çünkü herkesin otomobili var.

Yalnız otomobil değil, çoğunun, şehir dışında dayalı döşeli bir evi, buz dolabı, radyo ve televizyonu da var, Amerika'da bir ailenin yalnız bir ferdi günde 8 saatten haftada 5 gün çalışırsa, o aile için bu kadar konfor olağan sayılıyor.

*

HERKESİN otomobili olmasına ancak 10 - 15 günde alışabildim. Hem o kadar alıştım ki şimdi de otomibilsiz insan garip geliyor. Fakat tanıştığım, Winston - Salem'liler arasında kendimden başka böyle bir garip kula henüz rastlamadım.

İnsan için «2 ayağı üstünde yürüyen mahlûk» tarifi bu memlekette çoktan süresini doldurmuş. Amerika’ya göre yeni bir insan tarifi bulmak lâzım: Meselâ: Ayaklarını kullanmıyan 2 ayaklı mahlûk..

8 yaşında bir çocuk bana sordu:

- Türkiye’de de bu kadar çok otomobil var mı ?

- Hayır, dedim.

- Sizin otomobiliniz var mı?

- Hayır!

- Öyleyse, dedi, bir yerden bir yere nasıl gidiyorsunuz?

O zaman, bu dünya görmemiş çocuğa, Amerika dışında insanlardan büyük bir kısmının henüz yayalık çağında yaşadığını, bu insanların bir yerden bir yere gitmek için ye otobüse bindiklerini ya da yürüdüklerini, Amerika'dan başka memleketlerde ayakların hâlâ yürümek denilen hareket için kullanıldığını anlattım.

Pek aklı ermedi ama, kibar bir çocuktu, anlamış gibi davrandı.

Gözlerini İkinci Dünya Harbinden sonra Amerika'da dünyaya açmış bir çocuktan bu anlattıklarımı kolay kolay anlaması beklenemezdi. Çünkü burada hayat, insanın otomobili bir yaratık olduğu esası üzerine kurulmuş.

*

ŞEHİR içinde pek az kimse oturuyor. Büyük bir çoğunluğun evleri şehir merkezinden 8-10-12 kilometre uzakta, otobüs ve tramvay işlemiyen kırların ortasında.

Şehir içinde birkaç sinema kalmış, onların da televizyon rekabeti yüzünden yarın öbürgün kapanması bekleniyor. Buna karşılık dağ başlarında açık hava sinemaları türemiş. Eh güzel, filmlerin geldiği bu sinamalara ancak otomobille gidilebiliyor ve filmler otomobilin içinden seyrediliyor. Sinema sahasına giren her otomobilin içine bir hoparlör takıyorlar.

Şehirlerde oturup vakit geçirecek kahve ve gazinolar, birahane ve barlar da kalmamış. Gündüz caddeler otomobillerle dolu, kaldırımlar bom boş. Gece oldu mu bütün şehir. mesai saati bitmiş bir daire gibi boşalıveriyor. Mesai saatlerinden sonra hemen herkes, şehrin dışında, dağ başındaki yahut kırın ortasındaki evine çekiliyor.. Bazan böyle bir evin en yakın komşusu birkaç yüz metre uzakta.

Hayat diye, yalnız böyle bir hayâtı görmüş 8 yaşındaki bir Amerikan çocuğu benim yayalık hakkında anlattıklarımı nasıl anlasın?

İnsanlar bir yerden bir yere otobüsle yahut yürüyerek giderler deyince, hiç şüphesiz bu çocuğun aklına oturdukları evle babasının çalıştığı yer arasındaki mesafe, ne otobüs ne de tramvay işleyen 10-12 kilometrelik ıssız yollar geliyor ,olmalı! Başka memleketlerde insanların bu mesafeyi, her gün yürüyerek iki defa aşmalarını, otomobili açık hava sinamalarına yürüyerek gidip filmleri ayakta seyretmelerini nasıl normal karşılayabilsin?

Bizler için herkesin otomobili olması ne kadar garipse, bu Amerikan çocuğu için de otomobilsiz bir insan olmak o kadar garipti.

*

WİNSTON - Salem'de edindiğim ahbaplar için ben bir mesele oldum. Bu konuksever insanlar aralarındaki bu tek yabancıyı sık sık evlerine davet ediyorlar ama gece vakti evlerine gidip geri gelmemin imkânsız olduğunu sonradan idrak ediyorlar. Sonunda, beni almak için otomobil yollamak, geri getirmek için de gece yarısı uzun bir otomobil yolculuğu yapmak zorunda kalıyorlar.

Bu durumda ayaklarım, bana da mânasız gelmeye başladı. Bir işe yaramıyorlar ki!

Fakat iki bacağı da nüzüllü bir genç kadınla tanıştım, ayaklarını kullanamadığının farkında bile olmadan rahat ve mesut yaşıyordu. Winston-Salem yakınındaki küçük bir kasabada berber dükkânı işleten bu kadının dükkânda dolaşmak için dört tekerlekli bir koltuğu, kapının önünde de yalnız elle işletilen yepyeni bir Buick arabası vardı. Kimbilir, bu Amerikalı sakat kadın, otomobili olmadığı için bir yerden bir yere giderken ayaklarını kulanmak zorunda kalan benim gibi bir zavallı sağlama belki de acımıştır. 

Dosyalar

1954.11.06.jpg
1954.11.06_B.jpg
1954.11.06_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Amerika'da Yaya Kalan Bir Garip,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/318 ulaşıldı.