Zoraki Milyonerler Şehri
Başlık:
Zoraki Milyonerler Şehri
Kaynak:
Halkçı (Yeni Ulus), "Amerika'dan Mektup" ss. 1, 2
Tarih:
1954-10-31
Lokasyon:
Milli Kütüphane
Metin:
Amerika'dan mektuplar
Zoraki milyonerler şehri
Vinston - Salem’liler, kendi şehirlerinde yapılandan başka bir sigara içerseniz güceniyorlar
Yazan : Bülent ECEVİT
TÜRKİYE'DEN ayrılmadan önce, Amerika’da beni üç ay misafir edecek gazetenin yazı işleri müdüründen bir mektup almıştım. 3 ay kalacağım yer 88.000 nüfuslu bir küçük şehir, çalışacağım gazete de bir taşra gazetesi olduğu için benden âdeta özür diliyordu.
Bense, gideceğim şehrin küçük bir şehir olmasına sevinmiştim, çünkü bu, bana Amerikalıları daha yakından tanımak fırsatını verecekti. Çalışacağım gazetenin bir taşra gazetesi olmasına da sevinmiştim. çünkü Washington Post, New York Times, Christian Science Monitor gibi büyük gazetelerde çalışırsam öğreneceklerimin ve edineceğim tecrübenin Türkiye’de pek işime yaramıyacağını fakat bizlerle eşit şartlar içinde çalışan bir taşra gazetesinde görüp öğreneceklerimden Türkiye’de istifade edebileceğimi düşünüyordum.
İlk saskınlığa 88.000 nüfuslu «küçük şehir» ri, Kuzey Carolina eyaletinin Winston Salem şehrini görünce uğradım. Şehre vardığımda hava kararmıştı. Hemen Washington’un ana caddeleri kadar ışıklı bir caddeden geçip 10 katlı büyük bir otelin önünde durdum. Bir oda buluncaya kadar orada kalacaktım. Bu küçük taşra şehrinin oteli, Türkiye’deki bütün otellerden daha büyük, daha konforlu idi.
Pencereden bakınca, Nev York’takiler kadar değilse de, 20 katı aşan gökdelenler görünüyordu. Bunlardan en yükseği, Camel sigaralarını yapan R.J. Reynolds Şirketinin idare binası imiş.
Aynı şirket Winston ve Cavalier adında iki sigara daha yapıyor. Odamdaki bir tabelada «VVinston - Salem: dünyanın sigara endüstrisi başkenti» yazılı idi.. Fakat sonradan öğrendiğime göre, Kuzey Carolina'nın Richmond şehri de başkentlik iddiasındaymış. Kimin sigara endüstrisi daha büyük diye, iki şehir yıllardanberi çekişirlermiş.
*
CAMEL sigarasını içemiyordum. Cavalier'le Winston'u denedim, onlar da pek hoşuma gitmedi. Sonunda, başka bir şehirde yapılan bir sigara hoşuma gitti, onu içmiye başladım.
Önce alındıklarını belli ettiler ama şaka sandım. Sonra siteme başladılar. Nihayet açıktan açığa ikaz ettiler: Winston - Salem'de oturduğuma göre, bu şehrin sigaralarından birini içmezsem Winston - Salemlileri istiskal ediyor sayılırmışım! Hattâ birisi, işin ciddiyetini şaka yoluyla anlatmak için, «Başka bir şehrin sigarasını içersen sana komünist derler», dedi.
Çaresiz, Camel'den başlayıp Winston'a kadar 3 Winston - Salem sigarasını bir daha denedim. Gene olmadı. Zevk bu, siyaset, nezaket, adabı muaşeret dinlemiyor! Sonunda çıkar yolu buldum. Şimdi yanıma bir paket sevdiğim sigaradan, bir paket de Winston sigarası alıyorum. Gazetede, masamın üstünde açılmış, içinden de birkaç tane alınmış bir paket Winston duruyor. Asıl sevdiğim sigara da cebimde. Ondan kimsenin haberi yok tabii. Odada yalnız kalır kalmaz gizlice cebimden çıkarıp bir tane yakıyorum.
*
**
Bu zihniyet ilk önce garibime gitmişti. Fakat sonra bizdeki zihniyetle karşılaştırdım. Karaborsadan Camel alıp cakayla içenlerimizi düşündüm. O, daha garibime gitti. Belki bu şehrin insanları arasında da Vinston - Salem sigaralarını sevmiyenler vardı. Ama seymeye sevmeye de olsa, kendi şehirlerinde kendi hemşehrilerinin yaptığı sigaralar dururken, değil bir yabancı memleket sigarasını, kendi memleketlerinin, kendi eyaletlerinin bir başka şehrinde yapılan bir sigarayı bile, içmeyi ayıp sayıyorlardı. Kendi şehirlerinin sigarasını içmek onlarca bir vazife idi. Bunu bir onur meselesi yapmışlardı.
Çoğu Amerikan şehirleri gibi kendi halkının emeğiyle yaşıyan ve yükselen 88.000 nüfuslu bir küçük şehirde, kısa bir zaman içinde 20-30 katlı yapılar, sekizer onar katlı lüks oteller, bir ayrı kasaba kadar yer tutan fabrikalar, 5 radyo, 3 televizyon istasyonu, fakülteler, okullar konservatuvarlar, hastahane stadyum ve müzeler nasıl kurulabilmişti?
Winston - Salemliler, kendi şehirlerinde yapılanlardan başka bir sigara içtiğimi görünce buna gücenmekle, bu soruya en veciz cevabı vermiş oluyorlardı.
Şimdi Winston - Salem, küçüküğüne rağmen bir zenginler şehri sayılıyor. Milyonerlerinin sayısı 100'ü buluyormuş. Bunlardan çoğuna «zoraki milyoner» deniliyor. Reynolds şirketine, bu şirket yeni kurulduğu sıralarda hiç parasız olarak girmişler. Şirket direktörü Mr. Reynolds, bir müddet kendilerine maaşlarının pek az bir kısmını nakit olarak ödeyip geri kalanını hisse senedi olarak vermiş. Onlarsa bundan hiç hoşlanmaz, paralarını tam vermediği için Mr. Reynolds'un ardından söylenirlermiş. Onlar söylene dursunlar, şirket geliştikçe gelişmiş, hisse senetlerinin değeri arttıkça artmış ve paralarını tam vermediği için Mr. Reynolds’a kızan bu memurlar, günün birinde milyoner olduklarını öğrenmişler. İşte, istemiye istemiye milyoner olan bu hemşehrilerine Winston - Salem halkı «zoraki milyonerler» adını takmış.
İlerde Amerikan çocuklarına, perili prensli masallar yerine belki de böyle zoraki milyonerlere dair masallar anlatılacaktır.
Zoraki milyonerler şehri
Vinston - Salem’liler, kendi şehirlerinde yapılandan başka bir sigara içerseniz güceniyorlar
Yazan : Bülent ECEVİT
TÜRKİYE'DEN ayrılmadan önce, Amerika’da beni üç ay misafir edecek gazetenin yazı işleri müdüründen bir mektup almıştım. 3 ay kalacağım yer 88.000 nüfuslu bir küçük şehir, çalışacağım gazete de bir taşra gazetesi olduğu için benden âdeta özür diliyordu.
Bense, gideceğim şehrin küçük bir şehir olmasına sevinmiştim, çünkü bu, bana Amerikalıları daha yakından tanımak fırsatını verecekti. Çalışacağım gazetenin bir taşra gazetesi olmasına da sevinmiştim. çünkü Washington Post, New York Times, Christian Science Monitor gibi büyük gazetelerde çalışırsam öğreneceklerimin ve edineceğim tecrübenin Türkiye’de pek işime yaramıyacağını fakat bizlerle eşit şartlar içinde çalışan bir taşra gazetesinde görüp öğreneceklerimden Türkiye’de istifade edebileceğimi düşünüyordum.
İlk saskınlığa 88.000 nüfuslu «küçük şehir» ri, Kuzey Carolina eyaletinin Winston Salem şehrini görünce uğradım. Şehre vardığımda hava kararmıştı. Hemen Washington’un ana caddeleri kadar ışıklı bir caddeden geçip 10 katlı büyük bir otelin önünde durdum. Bir oda buluncaya kadar orada kalacaktım. Bu küçük taşra şehrinin oteli, Türkiye’deki bütün otellerden daha büyük, daha konforlu idi.
Pencereden bakınca, Nev York’takiler kadar değilse de, 20 katı aşan gökdelenler görünüyordu. Bunlardan en yükseği, Camel sigaralarını yapan R.J. Reynolds Şirketinin idare binası imiş.
Aynı şirket Winston ve Cavalier adında iki sigara daha yapıyor. Odamdaki bir tabelada «VVinston - Salem: dünyanın sigara endüstrisi başkenti» yazılı idi.. Fakat sonradan öğrendiğime göre, Kuzey Carolina'nın Richmond şehri de başkentlik iddiasındaymış. Kimin sigara endüstrisi daha büyük diye, iki şehir yıllardanberi çekişirlermiş.
*
CAMEL sigarasını içemiyordum. Cavalier'le Winston'u denedim, onlar da pek hoşuma gitmedi. Sonunda, başka bir şehirde yapılan bir sigara hoşuma gitti, onu içmiye başladım.
Önce alındıklarını belli ettiler ama şaka sandım. Sonra siteme başladılar. Nihayet açıktan açığa ikaz ettiler: Winston - Salem'de oturduğuma göre, bu şehrin sigaralarından birini içmezsem Winston - Salemlileri istiskal ediyor sayılırmışım! Hattâ birisi, işin ciddiyetini şaka yoluyla anlatmak için, «Başka bir şehrin sigarasını içersen sana komünist derler», dedi.
Çaresiz, Camel'den başlayıp Winston'a kadar 3 Winston - Salem sigarasını bir daha denedim. Gene olmadı. Zevk bu, siyaset, nezaket, adabı muaşeret dinlemiyor! Sonunda çıkar yolu buldum. Şimdi yanıma bir paket sevdiğim sigaradan, bir paket de Winston sigarası alıyorum. Gazetede, masamın üstünde açılmış, içinden de birkaç tane alınmış bir paket Winston duruyor. Asıl sevdiğim sigara da cebimde. Ondan kimsenin haberi yok tabii. Odada yalnız kalır kalmaz gizlice cebimden çıkarıp bir tane yakıyorum.
*
**
Bu zihniyet ilk önce garibime gitmişti. Fakat sonra bizdeki zihniyetle karşılaştırdım. Karaborsadan Camel alıp cakayla içenlerimizi düşündüm. O, daha garibime gitti. Belki bu şehrin insanları arasında da Vinston - Salem sigaralarını sevmiyenler vardı. Ama seymeye sevmeye de olsa, kendi şehirlerinde kendi hemşehrilerinin yaptığı sigaralar dururken, değil bir yabancı memleket sigarasını, kendi memleketlerinin, kendi eyaletlerinin bir başka şehrinde yapılan bir sigarayı bile, içmeyi ayıp sayıyorlardı. Kendi şehirlerinin sigarasını içmek onlarca bir vazife idi. Bunu bir onur meselesi yapmışlardı.
Çoğu Amerikan şehirleri gibi kendi halkının emeğiyle yaşıyan ve yükselen 88.000 nüfuslu bir küçük şehirde, kısa bir zaman içinde 20-30 katlı yapılar, sekizer onar katlı lüks oteller, bir ayrı kasaba kadar yer tutan fabrikalar, 5 radyo, 3 televizyon istasyonu, fakülteler, okullar konservatuvarlar, hastahane stadyum ve müzeler nasıl kurulabilmişti?
Winston - Salemliler, kendi şehirlerinde yapılanlardan başka bir sigara içtiğimi görünce buna gücenmekle, bu soruya en veciz cevabı vermiş oluyorlardı.
Şimdi Winston - Salem, küçüküğüne rağmen bir zenginler şehri sayılıyor. Milyonerlerinin sayısı 100'ü buluyormuş. Bunlardan çoğuna «zoraki milyoner» deniliyor. Reynolds şirketine, bu şirket yeni kurulduğu sıralarda hiç parasız olarak girmişler. Şirket direktörü Mr. Reynolds, bir müddet kendilerine maaşlarının pek az bir kısmını nakit olarak ödeyip geri kalanını hisse senedi olarak vermiş. Onlarsa bundan hiç hoşlanmaz, paralarını tam vermediği için Mr. Reynolds'un ardından söylenirlermiş. Onlar söylene dursunlar, şirket geliştikçe gelişmiş, hisse senetlerinin değeri arttıkça artmış ve paralarını tam vermediği için Mr. Reynolds’a kızan bu memurlar, günün birinde milyoner olduklarını öğrenmişler. İşte, istemiye istemiye milyoner olan bu hemşehrilerine Winston - Salem halkı «zoraki milyonerler» adını takmış.
İlerde Amerikan çocuklarına, perili prensli masallar yerine belki de böyle zoraki milyonerlere dair masallar anlatılacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“Zoraki Milyonerler Şehri,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/317 ulaşıldı.