İşçiler ve Partiler
Başlık:
İşçiler ve Partiler
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1961-02-19
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
İŞÇİLER ve PARTİLER
Bir işçi partisi kuruldu diye ne başka partilerin işçi dâvalarını bırakmaları ne de bütün işçilerin o partiye geçmeleri gerekir. Bu, sendika değil, meslek derneği değil; adı üstün de, «parti»... Adında «işçi» sözü olmayan başka partiler de, işçi haklarını, dâvalarını, adında «işçi» sözü olan bir parti kadar, hattâ daha da yakından benimseyip izleyebilirler. Böylesi, üstelik, daha iyi olabilir. Memur haklarını korumak için memur partisi, köylü haklarını korumak için köylü partisi ne kadar gereksiz ise, işçi haklarını korumak için de bir işçi partisi, yerine göre, o kadar gereksiz sayılabilir.
«Yerine göre» diyoruz, çünkü, yerine göre de gerekli olabilir. İşçi zümresinin ezilen, sömürülen, kurulu partilerce hakları gereği gibi gözetilip korunmayan bir sınıf durumuna geldiği, üstelik iktidara geçmeyi umabilecek kadar da kalabalıklaştığı bir toplumda, işçiler bir parti olarak teşkilâtlanmak zorunda kalabilirler. İngiltere buna en belirli örnekti. Fakat İngiliz İsçi Partisinin, sınıf duvarlarında ve sosyal adaletsizlikte sadece çatlaklar meydana getirebilecek kadar başarı göstermesi, İngiltere'de bile, bir işçi partisine duyulan ihtiyacın gitgide azalmasına yol açmıştır. Artık işçi hakları bütün İngiliz toplumunca benimsenme, işçi dâvaları bütün partilerce izlenme yoluna girmiştir.
Türkiye'de bugün bir işçi partisine lüzum var mıdır; veya bir işçi partisinin başarı şansı var mıdır? Eski bir işçi temsilcisi olan, 1957 de Ankara Milletvekili seçildiğinden beri işçi dâvalarıyla bilgili ve samimi bir şekilde çok yakından ilgilenen, şimdi de, bir işçi temsilcisi olarak, Temsilciler Meclisinde üye olan Sayın İsmail İnan, 13 Şubat günü «Ulus» da çıkan yazısında, kendi kendine bu soruyu sorarak, «hayır» diye cevaplandırdı.
Kendi görüşümüzce İsmail İnan haklıdır. Bir kere Türkiyede, Türk tarihi boyunca, köklü ve gerçek bir sınıflaşma olmamıştır. Zümre ve meslek ayrılıklarını, servet ayrılıklarını — hele bu ayrılıkların bile çok akıcı ve değişken olduğu Türk toplumu gibi bir toplumda — sınıf ayrılığı ile karıştırmamak gerekir. Böyle, sınıf şuurunu kendiliğinden yaratacak ortamın bulunmadığı bir toplumda zorla sınıf şuuru yaratmağa kalkışmanın işçiye de topluma da bir faydası yoktur. Bir toplumda sınıf şuuru yaratacak bir sosyal ve ekonomik ortam varsa, işçiyi düşünen bir partiye o ortamı yok etmek için çalışmak düşer; öyle bir ortam yokken var etmeğe çalışmak değil!
Türkiye'de gerçek bir sınıf ayrılığı ve sınıf şuuru olmadığı gibi, hiç değilse bugünlük, bir işçi partisine iktidar şansı verecek kadar büyük bir isçi topluluğu da yoktur.
Bu durumdaki bir memlekette, bir işçi partisi, eğer işçi kütlesini gerçekten kendine çekmeğe muvaffak olursa, bundan ancak, o kütleyi, iktidar şansına sahip büyük partilerle rakip duruma düşmüş bir siyasal azınlık grupu haline getirmek gibi bir sonuç elde edebilir ki, bunun da işçiye hiç bir yararı dokunamaz.
Böyle olunca Türkiye'de işçiler için tutulacak en iyi yol, İsmail İnan'ın dediği gibi,
«Yeni parti kurmak yerine... kitle hattâ sendikalar halinde fikir ve gaye birliği içinde hareket ederek siyasi partileri kendilerine hizmet etmekte yarışa sevk» etmek olsa gerektir. Bu, üstelik, gene İsmail İnan'ın dediği gibi, «daha verimli ve külfetsiz» olacaktır.
Henüz sendikaların bile giderlerini kendi gelirleriyle karşılayamadıkları bir sırada, bir işçi partisinin geliri gene Sayın İnan'ın sorduğu gibi, «hangi kaynak» lardan temin edilecektir?.. Herhalde bir işçi partisine, fabrikatörler, iş adamları para yardımında bulunacak değillerdir!
Ama, gerekirse iş adamlarından da yardım gören bir başka parti, işçi haklarını, bugün bir işçi partisinin koruyabileceğinden daha iyi koruyabilir: Yeter ki o parti, sosyal adalete inanan ileri ve geniş görüşlü kimseleri daima hâkim mevkilerde tutacak bir iç yapıya sahip olsun!
Öyleyse Türkiye'de bir işçi partisi kurulmasın mı?.. Kurmak isteyenler varsa elbette kurulsun!..
Zararlı olan, bir işçi partisi kurulması değil, bir işçi partisi kuruldu diye, önünü ardını düşünmeden, bütün işçilerin o partiye koşması gerektiği yolun da bir hava yaratılmak istenmesidir.
Onun için, yazılarını zevkle ve ilgi ile okuduğum Sayın Faik Suad'ın önceki gün «Yeni Gün» de çıkan yazısında, İsmail İnan'a insafsızca çatışına çok üzüldüm. İsmail İnan, bugün Türkiye'de bir isçi partisini lüzumsuz gördü diye, Faik Suad,
«Bir işçi temsilcisinin işçi partisine karşı menfî vaziyet alması, bunu da parti organı bir gazetede yayınlaması bizi şahsen müteessir etti», diyor, ve şöyle devam ediyor:
«İsmail İnan bu garip yazısıyla, yalnız kendisini işçi camiasından uzaklaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda mensubu bulunduğu partiyi işçi kütlesi nazarında zor duruma sokmuş bulunuyor. Buna hakkı olmaması lâzım gelirdi...
«İsmail İnan'ın adı ve yazısı değil önemli olan, onun C.H.P. listesinde işçi adayı olarak yer alması ve nihayet böyle bir yazıyı partinin organında yayınlatabilmesi. Cidden yazık ve hayret»...
Bize, asıl hayrete değer olan, Sayın Faik Suad'ın hayretidir. Birkaç kişi bir araya gelip bir «işçi partisi» kurarak siyaset alanına çıkacak ve partinin adında «işçi» sözü geçiyor diye, başka hiç bir parti, o partiye söz söyliyemiyecek!.. Söylerse, işçi haklarını reddetmiş, işçiye karşı cephe almış, «işçi camiasından uzaklaşmış» olacak!.. Böyle bir düşünce tarzı siyasal gerçeklere hiç uymasa gerektir. Sayın İsmail İnan'ın, veya şu satırların yazarının ve daha kimbilir nice nice insanın, devrimleri ve damokrasiyi korumak için olduğu kadar, işçi haklarını da korumak ve Türkiye'de bir sosyal adalet düzenini bütün teminatıyla kurmak için Cumhuriyet Halk Partisi saflarında çalışma hakkı; işçi dâvalarını, bir «işçi partisi» kurulduktan sonra bile, en iyi Cumhuriyet Halk Partisinin yürütebileceğine, yürütmesi gerektiğine inanma hakkı, nasıl ellerinden alınabilir?
Bir insan işçi haklarına mı cephe alıyor; sosyal adaleti mi reddediyor; sendikacılığı mı kösteklemek istiyor?.. O zaman, onun, hele bir işçi temsilcisi ise, «işçi camiasından uzaklaştığı» söylenebilir!.. Ama işçi haklarını en iyi koruma, siyaset alanında işçi dâvalarını en iyi izleme yolunun bir işçi partisi kurmak veya kurulmuşsa o partiye katılmak olduğuna inanmıyor diye, bir insan, herhalde, «işçi camiasından uzaklaşmış», kendi üyesi bulunduğu parti «işçi kitlesi nazarında zor duruma sokmuş» olmaz.
Tersine, biz öyle inanıyoruz ki, İsmail İnan ve onun gibi daha nice işçi temsilcileri, sendikacılar, belki her şeyden önce, işçi camiasına yakınlığından ötürü Cumhuriyet Halk Partisi saflarındadırlar.
"Kudret,,in cevabı hakkında not
ÖNCEKİ gün «Günaydın» köşesinde çıkan «Bir İftira ve C.H.P.» başlıklı yazımıza dün, «Kudret» Gazetesi cevap verdi. Bu cevapta, bize karşı, C.H.P. «Kuyruk» luğundan, «Abdülhamit devri jurnalcılığı» na, «Moskova metodu» ndan «İleri solcuların iftira çamurlan» na kadar türlü isnatlar sıralanmış.
Fakat bu cevapta, bizim «Bir iftira ve C.H.P.» başlıklı yazımızı ne vesile ile yazdığımıza temas etmekten büyük bir dikkatle kaçınılmış. Çünkü buna temas edilse idi, Kudret'te C.H.P. hakkında çıkan ağır itham ve iftiralarla dolu bir haberin baştan aşağı uydurma olduğu «Kudret» okurları tarafından da anlaşılacaktı.
«Kudret» Gazetesi, kendine has üslûbu ve buluşları ile bize ders vermeğe kalkışacağına, kendi yalan haberini düzeltse idi daha dürüst davranmış, kendi okurlarına daha çok saygı göstermiş olmaz mı idi?
«Kudret» in baş sayfasının sol üst köşesindeki «Gazetemiz Basın Ahlâk Yasasına uymayı taahhüt etmiştir» klişesi oraya süs diye mi konmuştur?
B.E.
BÜLENT ECEVİT
İŞÇİLER ve PARTİLER
Bir işçi partisi kuruldu diye ne başka partilerin işçi dâvalarını bırakmaları ne de bütün işçilerin o partiye geçmeleri gerekir. Bu, sendika değil, meslek derneği değil; adı üstün de, «parti»... Adında «işçi» sözü olmayan başka partiler de, işçi haklarını, dâvalarını, adında «işçi» sözü olan bir parti kadar, hattâ daha da yakından benimseyip izleyebilirler. Böylesi, üstelik, daha iyi olabilir. Memur haklarını korumak için memur partisi, köylü haklarını korumak için köylü partisi ne kadar gereksiz ise, işçi haklarını korumak için de bir işçi partisi, yerine göre, o kadar gereksiz sayılabilir.
«Yerine göre» diyoruz, çünkü, yerine göre de gerekli olabilir. İşçi zümresinin ezilen, sömürülen, kurulu partilerce hakları gereği gibi gözetilip korunmayan bir sınıf durumuna geldiği, üstelik iktidara geçmeyi umabilecek kadar da kalabalıklaştığı bir toplumda, işçiler bir parti olarak teşkilâtlanmak zorunda kalabilirler. İngiltere buna en belirli örnekti. Fakat İngiliz İsçi Partisinin, sınıf duvarlarında ve sosyal adaletsizlikte sadece çatlaklar meydana getirebilecek kadar başarı göstermesi, İngiltere'de bile, bir işçi partisine duyulan ihtiyacın gitgide azalmasına yol açmıştır. Artık işçi hakları bütün İngiliz toplumunca benimsenme, işçi dâvaları bütün partilerce izlenme yoluna girmiştir.
Türkiye'de bugün bir işçi partisine lüzum var mıdır; veya bir işçi partisinin başarı şansı var mıdır? Eski bir işçi temsilcisi olan, 1957 de Ankara Milletvekili seçildiğinden beri işçi dâvalarıyla bilgili ve samimi bir şekilde çok yakından ilgilenen, şimdi de, bir işçi temsilcisi olarak, Temsilciler Meclisinde üye olan Sayın İsmail İnan, 13 Şubat günü «Ulus» da çıkan yazısında, kendi kendine bu soruyu sorarak, «hayır» diye cevaplandırdı.
Kendi görüşümüzce İsmail İnan haklıdır. Bir kere Türkiyede, Türk tarihi boyunca, köklü ve gerçek bir sınıflaşma olmamıştır. Zümre ve meslek ayrılıklarını, servet ayrılıklarını — hele bu ayrılıkların bile çok akıcı ve değişken olduğu Türk toplumu gibi bir toplumda — sınıf ayrılığı ile karıştırmamak gerekir. Böyle, sınıf şuurunu kendiliğinden yaratacak ortamın bulunmadığı bir toplumda zorla sınıf şuuru yaratmağa kalkışmanın işçiye de topluma da bir faydası yoktur. Bir toplumda sınıf şuuru yaratacak bir sosyal ve ekonomik ortam varsa, işçiyi düşünen bir partiye o ortamı yok etmek için çalışmak düşer; öyle bir ortam yokken var etmeğe çalışmak değil!
Türkiye'de gerçek bir sınıf ayrılığı ve sınıf şuuru olmadığı gibi, hiç değilse bugünlük, bir işçi partisine iktidar şansı verecek kadar büyük bir isçi topluluğu da yoktur.
Bu durumdaki bir memlekette, bir işçi partisi, eğer işçi kütlesini gerçekten kendine çekmeğe muvaffak olursa, bundan ancak, o kütleyi, iktidar şansına sahip büyük partilerle rakip duruma düşmüş bir siyasal azınlık grupu haline getirmek gibi bir sonuç elde edebilir ki, bunun da işçiye hiç bir yararı dokunamaz.
Böyle olunca Türkiye'de işçiler için tutulacak en iyi yol, İsmail İnan'ın dediği gibi,
«Yeni parti kurmak yerine... kitle hattâ sendikalar halinde fikir ve gaye birliği içinde hareket ederek siyasi partileri kendilerine hizmet etmekte yarışa sevk» etmek olsa gerektir. Bu, üstelik, gene İsmail İnan'ın dediği gibi, «daha verimli ve külfetsiz» olacaktır.
Henüz sendikaların bile giderlerini kendi gelirleriyle karşılayamadıkları bir sırada, bir işçi partisinin geliri gene Sayın İnan'ın sorduğu gibi, «hangi kaynak» lardan temin edilecektir?.. Herhalde bir işçi partisine, fabrikatörler, iş adamları para yardımında bulunacak değillerdir!
Ama, gerekirse iş adamlarından da yardım gören bir başka parti, işçi haklarını, bugün bir işçi partisinin koruyabileceğinden daha iyi koruyabilir: Yeter ki o parti, sosyal adalete inanan ileri ve geniş görüşlü kimseleri daima hâkim mevkilerde tutacak bir iç yapıya sahip olsun!
Öyleyse Türkiye'de bir işçi partisi kurulmasın mı?.. Kurmak isteyenler varsa elbette kurulsun!..
Zararlı olan, bir işçi partisi kurulması değil, bir işçi partisi kuruldu diye, önünü ardını düşünmeden, bütün işçilerin o partiye koşması gerektiği yolun da bir hava yaratılmak istenmesidir.
Onun için, yazılarını zevkle ve ilgi ile okuduğum Sayın Faik Suad'ın önceki gün «Yeni Gün» de çıkan yazısında, İsmail İnan'a insafsızca çatışına çok üzüldüm. İsmail İnan, bugün Türkiye'de bir isçi partisini lüzumsuz gördü diye, Faik Suad,
«Bir işçi temsilcisinin işçi partisine karşı menfî vaziyet alması, bunu da parti organı bir gazetede yayınlaması bizi şahsen müteessir etti», diyor, ve şöyle devam ediyor:
«İsmail İnan bu garip yazısıyla, yalnız kendisini işçi camiasından uzaklaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda mensubu bulunduğu partiyi işçi kütlesi nazarında zor duruma sokmuş bulunuyor. Buna hakkı olmaması lâzım gelirdi...
«İsmail İnan'ın adı ve yazısı değil önemli olan, onun C.H.P. listesinde işçi adayı olarak yer alması ve nihayet böyle bir yazıyı partinin organında yayınlatabilmesi. Cidden yazık ve hayret»...
Bize, asıl hayrete değer olan, Sayın Faik Suad'ın hayretidir. Birkaç kişi bir araya gelip bir «işçi partisi» kurarak siyaset alanına çıkacak ve partinin adında «işçi» sözü geçiyor diye, başka hiç bir parti, o partiye söz söyliyemiyecek!.. Söylerse, işçi haklarını reddetmiş, işçiye karşı cephe almış, «işçi camiasından uzaklaşmış» olacak!.. Böyle bir düşünce tarzı siyasal gerçeklere hiç uymasa gerektir. Sayın İsmail İnan'ın, veya şu satırların yazarının ve daha kimbilir nice nice insanın, devrimleri ve damokrasiyi korumak için olduğu kadar, işçi haklarını da korumak ve Türkiye'de bir sosyal adalet düzenini bütün teminatıyla kurmak için Cumhuriyet Halk Partisi saflarında çalışma hakkı; işçi dâvalarını, bir «işçi partisi» kurulduktan sonra bile, en iyi Cumhuriyet Halk Partisinin yürütebileceğine, yürütmesi gerektiğine inanma hakkı, nasıl ellerinden alınabilir?
Bir insan işçi haklarına mı cephe alıyor; sosyal adaleti mi reddediyor; sendikacılığı mı kösteklemek istiyor?.. O zaman, onun, hele bir işçi temsilcisi ise, «işçi camiasından uzaklaştığı» söylenebilir!.. Ama işçi haklarını en iyi koruma, siyaset alanında işçi dâvalarını en iyi izleme yolunun bir işçi partisi kurmak veya kurulmuşsa o partiye katılmak olduğuna inanmıyor diye, bir insan, herhalde, «işçi camiasından uzaklaşmış», kendi üyesi bulunduğu parti «işçi kitlesi nazarında zor duruma sokmuş» olmaz.
Tersine, biz öyle inanıyoruz ki, İsmail İnan ve onun gibi daha nice işçi temsilcileri, sendikacılar, belki her şeyden önce, işçi camiasına yakınlığından ötürü Cumhuriyet Halk Partisi saflarındadırlar.
"Kudret,,in cevabı hakkında not
ÖNCEKİ gün «Günaydın» köşesinde çıkan «Bir İftira ve C.H.P.» başlıklı yazımıza dün, «Kudret» Gazetesi cevap verdi. Bu cevapta, bize karşı, C.H.P. «Kuyruk» luğundan, «Abdülhamit devri jurnalcılığı» na, «Moskova metodu» ndan «İleri solcuların iftira çamurlan» na kadar türlü isnatlar sıralanmış.
Fakat bu cevapta, bizim «Bir iftira ve C.H.P.» başlıklı yazımızı ne vesile ile yazdığımıza temas etmekten büyük bir dikkatle kaçınılmış. Çünkü buna temas edilse idi, Kudret'te C.H.P. hakkında çıkan ağır itham ve iftiralarla dolu bir haberin baştan aşağı uydurma olduğu «Kudret» okurları tarafından da anlaşılacaktı.
«Kudret» Gazetesi, kendine has üslûbu ve buluşları ile bize ders vermeğe kalkışacağına, kendi yalan haberini düzeltse idi daha dürüst davranmış, kendi okurlarına daha çok saygı göstermiş olmaz mı idi?
«Kudret» in baş sayfasının sol üst köşesindeki «Gazetemiz Basın Ahlâk Yasasına uymayı taahhüt etmiştir» klişesi oraya süs diye mi konmuştur?
B.E.
Koleksiyon
Alıntı
“İşçiler ve Partiler,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1344 ulaşıldı.