Başkente 70 Kilometre

Başlık: 
Başkente 70 Kilometre 
Kaynak: 
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2 
Tarih: 
1961-02-11 
Lokasyon: 
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61" 
Metin: 
GÜNAYDIN

BÜLENT ECEVİT

Başkente 7O kilometre

Geçen gün, açlıktan bir deri, bir kemik olmuş Kongolu Çocukların resmini bastık. Türk halkı insan halktır, şefkatlidir:

—Kongo çocuklarının kurtarılmasına biz de yardım edemez miyiz?, diye, gazeteye birçok başvuranlar oldu.

Başvuranlar, çalışan dar gelirli yurttaşlardı. Kendi geçimlerinden kısıp Kongo'daki aç çocuklara yardıma hazırdılar.

Böyle bir teşebbüs için yol gösterip aracılık edebilecek bir milletlerarası teşekkülün Türkiye'yi iyi tanıyan temsilcisine danıştık:

- Siz Türkler, dedi, çok iyi yürekli insanlarsınız. Yalnız neden Kongo'daki çocukları düşünürsünüz de Van'ın, Hakkâri'nin köylerindeki çocukları düşünmezsiniz?

Bizim yapabileceğimiz yardımın, zaten bu yardımı yerine ulaştırmak için katlanılacak masrafı karşılayamıyacağını da söyledi.

Ne cevap verebilirdik?

*

Dünkü Ulus'ta arkadaşımız İbrahim Cüceoğlu'nun röportajını okuyanlarımız görmüş olacaklardır ki, Kongo şöyle dursun, Van'a, Hakkâri'ye bile gitmeğe hacet yok: Başkent Ankara'nın yanıbaşındaki köylerde gıdasızlıktan çocuklar ölmektedir.

Türkiye'de, gerçi, insanı bir vuruşta yere seren, bir deri, bir kemik edip öldüren açlık vardır denemez. Ama Türkiye'de, belki öylesinden daha tehlikeli açlık vardır: İnsanları hücre hücre çökerten, dolaylı öldüren, sinsi açlık, gizli açlık... Böylesi belki daha da tehlikelidir: Çünkü bir vuruşta öldüren açlık, bütün insanlığın dikkatini çekebilir, yardım edebilecek durumda olan bir çok kimseleri, teşekkülleri harekete geçirebilir; bizdeki, bizim köylerimizde, hattâ bazı kentlerimizdeki açlıksa gürültüsüzdür, sessizdir... Ankara'nın 70 kilometre ötesindeki Küçükali Köyünden Ankara'daki Kızılay Merkezine sesini duyuramıyacak, duyursa da Kızılayı bile kolay kolay harekete geçiremiyecek kadar sessiz...

— Kızılaya başvurduk, yazı yazdık, telgraf çektik, demiş Çubuğun Hükümet Doktoru.. Gıda yardımı gelmesini bekliyorlarmış. Bekliye dursunlar, Küçükali'de çocuklar birbiri ardından ölüyorlarmış.

*

Hoş, Kızılaydan yardım gelse de ne olacak?.. Bu bir tabiat âfeti değil ki, atlatılıncaya kadar insanlar Kızılayın yardımına tutunsun!.. Âfet gelir geçer, yardım biter... Bu, yardımla gelip geçecek bir açlık değil ki!.. Bu, insanları damla damla eriten, onların genç yaşta güçlerini tüketen, sonra öldürücü darbeyi türlü hastalıkların bir dokunuvermesine bırakıp kendini gizleyen açlık... Müzmin açlık...

Kızamığın, alelâde soğuk algınlığının, öldürücü salgınlar olduğu nerede görülmüştür?.. Ama bizde öldürür... Bizde bir kızamık veya bronşit, işte bir dokunuşta 7 can birden alıp götürür. Çünkü bizde açlık, nicelerinin yapısını, en hafif hastalıklara karşı bile savunmasını, içten çökertmiştir.

Ankara'nın 70 kilometre ötesinde, bir Küçükali Köyünde 7 çocuk ardı ardına kızamıktan ölmüş. 6 çocuk da ağır hasta... Doktorun dediğine göre, «Gıdasızlığın sonucu, hemen her kış bu hastalıklar çocukları alıp götürmektedir.»

*

Neresinden tutulmalı bu iş?

Ankara'nın 70 kilometre ötesindeki köyde gıdasızlıktan ölen çocuklar olması kadar, hafif geçen bir kışta bile Ankaranın 70 kilometre ötesindeki o köye ulaşılamaması da acıdır. Arkadaşımız Cüceoğlu, bu dağ köyüne, kendisi hastalanmayı göze alarak, ancak at sırtında, güçlükle gidebilmiştir. Bir tek ilce doktoru, daha nicesi bu durumda olan kendi çevresindeki köyleri nasıl yeteri kadar dolaşıp da her hastaya zamanında yetişebilsin? Köylü hastalanınca doktora nasıl erişebilsin? Köylü de zaten başlıca yolsuzluktan dert yanmış.

Köy yolları yapımı bir düzene bağlanamadı! Yola en çok muhtaç olan dağ köyleri, orman köyleri, yolları en çok ihmal edilenler... Öyle ki, işte, başkentin 70 kilometre ötesinde bir dağ köyü — daha nice benzerleri gibi — bir yağmur yağınca dünyadan kopuveriyor. İnsanoğlu Ay'a erişecek, Ankara'nın Çubuk İlcesinin Küçükali Köyüne, yağmur yağınca, erişemiyor. Yağmur, hele kar başlayınca, bu köy halkı, açlığıyla, hastalığıyla başbaşa kalıyor.

Kalkınma edebiyatı ile, «Köylümüz artık Sipahiocağı sigarası içiyor» iddialarıyla geçen, Türkiye'ye oluk oluk dış yardım akan, büyük kentlerin ana yolları yarılıp yapılıp yıkılan 10 yılın sonunda, işte Ankara'nın 70 kilometre ötesindeki bir köyün durumu!.

Şimdi, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi kadar, köylerin birleştirilmesi kararı da, bir çıkar yolda atılmış adımlar sayılsa gerektir. Köylerin birleştirilmesine, ilkin, geçimi ve ulaşılması en güç, insanları en çaresiz durumda olan dağ ve orman köylerinden başlanmalıdır!.

Bu köylerin derdi, yalnız merhametle, yalnız yardımla yalnız Kızılayla halledilecek dert değil... Bir bakıma bu köylerin derdi, belki yüzler, belki binlerce yıl önceki dağılış düzenlerinin donup kalmış olmasındadır. Ya bu köylere içinde yaşadığımız uygarlığın nimetleri, hizmetleri bir ölçü içinde olsun ulaştırılabilmeli, ya da, buna imkan yoksa, bu köyler derlenip toparlanmalı, uygarlığın ve sosyal hizmetlerin daha kolay ulaşabileceği topulluklar haline getirilmelidir!

Bir bakıma da bu köylerin derdi, tarım ülkesi olan Türkiye'de ne tarımın nüfus çoğunluğunu gıdasızlıktan kurtaracak kadar verimli hale getirilebilmiş, ne de endüstrinin, Türkiye nüfusunu geçimi için tarıma muhtaç kalmaktan kurtarabilecek kadar gelişebilmiş olmasındadır. Çoğu dağ köyleri, orman köyleri gibi tarıma en elverişsiz yerlerde kapanıp kalmış insanlara daha verimli iş alanları açmak, Türkiye'de ekonomik ve sosyal plânlamanın başta gelen insanî problemi olarak ele alınmalıdır!

Herhalde yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türkiye'de, çocukları gıdasızlıktan bir kızamığa, bir bronşite dayanamayan köyler, hasta çocuğunu doktora, hastahaneye götürecek yol ve araç bulamıyan köyler bırakılmamalıdır! 

Dosyalar

1961.02.11.RE_B1.jpg
1961.02.11.RE_B2.jpg
1961.02.11.RE_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Başkente 70 Kilometre,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 19 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1338 ulaşıldı.