Vergi Şuuru
Başlık:
Vergi Şuuru
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1961-02-06
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Vergi şuuru
Türk toplumunda vergi şuuru gelişmemiştir.
Türk toplumu, askerlik ödevini bir kutsal ödev sayar; asker kaçaklığını hoş görmez. Ama, vergi kaçakçılığına karşı, buna yakın ölçüde bile bir duyarlık henüz toplumumuza yerleşmemiştir.
Maliye Bakanının ,Bütce Komisyonunda, bazı iş alanlarındaki kazancın artmasına rağmen o alanlardan alınabilen vergilerin gerçek miktarındaki azalışa dair yaptığı açıklamalar, bu eksiğimizi bir matematik gerçek olarak gösteriyordu.
Oysa, devletin yaşaması, ulusun esenliği, ülkenin bütünlüğü için verginin önemi, askerliğin öneminden hiç de eksik sayılamaz.
Bir toplumda vergi şuuru gelişmedikçe, demokratik denetlemenin de gereği gibi işlemesi beklenmemelidir. Demokrasinin, bizdeki gibi devrim yoluyla değil de, evrim yoluyla, tabiî gelişme sonucu olarak yerleştiği ülkelerden bir çoğunda, vergi şuuru ile demokratik denetleme, zaten doğuştan biribirine bağlıdır. Bu ülkelerde demokrasi, ödenen vergilerin devlet işlerinde, halk hizmetinde kullanılış tarzını kontrol edebilmek, denetliyebilmek ihtiyacından, yurttaşın bu ihtiyacı duymasından ve kendinde böyle bir denetleme hakkı görmesinden doğmuştur.
Fakat kişi ancak yerine bitirdiği bir ödevin karşılığı olarak kendinde bir hak görebilir. Vergi ödeme sorumluluğunu edinememiş, vergi şuuru gelişememiş bir kimsede, elbette, ödenen vergilerin gereği gibi harcanıp harcanmadığını kontrol etme sorumluluğu'da gelişemez.
Onun için Türkiye'de, vergi şuurunun, vergi ödeme sorumluluğunun gelişmesi, demokratik denetlemenin gereği gibi işlemesi bakımından da, bir gerçek teminat olacaktır.
Benzerleri bir çok demokratik Batı ülkelerinde bulunan servet açıklaması kanununun Türkiye'de uyandırdığı sert tepki, toplumumuzda vergi şuurunun henüz gereği gibi yerleşememiş olmasının bir yeni belirtisi sayılabilir.
Ancak, toplumu veya bu kanuna sert tepkiler gösterenleri kınamadan önce. Türkiye'de vergi şuurunun bugüne kadar gelişememiş olmasının nedenlerini araştırmak gerekir.
Demokratik denetlemenin, halktan gelen gerçek bir ihtiyaca dayanarak işlemesi, geniş ölçüde vergi şuurunun gelişmesine bağlı olduğu gibi, vergi şuurunun gelişmesi de, geniş ölçüde demokratik denetlemenin işlemesi imkânlarına bağlıdır. Ödediği verginin nasıl harcandığını etkili bir şekilde denetliyebilmekten umut kesen yurttaş, elbette, vergi borcu üzerinde titizlikten uzaklaşır. Oysa bu denetleme imkânları D.P. iktidarı sırasında gitgide kısılmıştır.
Tarih boyunca, Türk halkı, zaman zaman çok keyfî ve adalet dışı vergilerle; vergi takdirinde ve toplanışında ise, gene zaman zaman, adalet ve insaf dışı uygulanışlarla karşılaşmıştır. Böyle vergilere ve vergi uygulanışlarına karşı hukukî yollardan kendini savunabilme imkânını, çoğu durumlarda bulamamıştır.
Ayrıca servet dağılışında aşırı farklılaşmaları kendiliğinden önleyici bir sosyal ve ekonomik düzen kurulamadığı için, adalet ve eşitlik duygusu çok köklü olan ve sınıf ayrılığını tarihi boyunca reddeden Türk toplumunda, böyle ayrılıklara yol açabilecek genişlikte servet farklılaşmalarını ölçüsüz - bazan mükellefi yere serecek kadar ölçüsüz - vergilerle budamak eğilimi sık sık belirmiştir. Bu yüzden, varlıklılarda, iş adamlarında, süratle büyük servetler yaparak ve bu servetlerin mümkün olduğu kadar büyük kısmını saklı tutarak kendi kendilerini koruma güdüsü yerleşmiştir.
Öte yandan, gene tarihimizin Cumhuriyete kadar süren uzun bir devresinde en ağır ve adaletsiz vergi yükü, bu yüke tahammülü en az zümrelere taşıtılmış; o zümrelerde de, bu yüzden, varlıklarını saklama yoluyla kendi kendilerini koruma ihtiyacı doğmuştu.
İktisadî ve ticarî hayatımızdaki, son 10 yılda aşırı hadde varan istikrarsızlık ve güvensizlik ise, iş adamlarının, genel olarak, toplum şuuruyla bağdaşamıyacak kadar bencil davranmak ihtiyacını duymalarına sebep olmuştur. Bu 10 yılda, bazı iş alanlarında, vergi kaçakçılığı yapmaksızın kâr etmenin, hatta masrafını çıkarmanın imkansız hale geldiği zamanlar olmuştur.
Bu durumda görülür ki vergi bakımından bizim toplum olarak hastalığımız, devletle halk arasında bugüne kadar süregelen bir karşılıklı güvensizlik hastalığıdır.
Bu karşılıklı güvensizlik hastalığı tedavi edilmedikçe, servet açıklaması kanunu da, vergilerin arttırılması da beklenen müspet sonuçları veremiyecektir.
Ancak, serveti ve geliri bakımından halka güvenlik aşılanabildiği; servet farklılaşmaları, toplumda huzursuzluk ve sınıflaşma yaratmayacak, zaman zaman ölçüsüz vergilere yol açan bir servet düşmanlığına sebep olmayacak oranlar içinde tutulabildiği; ekonomik ve ticarî düzenimizde az çok bir istikrar sağlanabildiği; ve belki bütün bunların üstünde, halk, ödediği verginin harcanışını gereği gibi denetliyebileceğine inanç getirebildiği ölçüde, Türk toplumunda vergi şuurunun gelişmesi beklenebilir.
Bu şartlar gerçekleşinceye kadar, servet açıklaması kanunu gibi, Türk toplumunu, yakanda özetlediğimiz tarihi sebeplerden ötürü ürkütmesi tabiî görülmek gereken tedbirlere başvurmaktansa, Maliye Bakanlığının vergi kontrolü işini daha ciddî tutmasını, bu kontrolü daha etkili bir şekilde yürütmesini sağlamak uygun olsa gerektir. Maliye, vergi ödeyenlerin hâli ile yapmağa mecbur oldukları açıkla maların doğruluğunu kontrolden âciz olduğu için bu servet açıklaması kanununa başvurulmuş ise, zaten, bu kanun gereğince yapılacak servet açıklamalarının kontrolünde de aynı acze düşülecek demektir.
Vergi işlerimizin düzenlenebilmesi için karşılıklı güvenlik mutlaka kurulmalıdır. Bir yandan Devlet, bu güvenin kurulması için kendine düşenleri yaparken, öbür yandan iş adamları da, servet açıklaması kanununun bir servet vergisine hazırlık olmadığı yolundaki resmî teminata inanacak kadar olsun Devlete itimat göstermeli, bu itimadı göstermeyi devrim idaresine karşı asgarî bir borç saymalıdırlar.
Aynı zamanda, iş adamları arasında vergi şuurunun gelişebilmesi için, iş adamlarının kendi meslek teşekkülleri de gayret göstermeli; örneğin, Ticaret ve Sanayi Odaları, vergi kaçakçılığını, iş ahlâkıyla ve yurttaşlık sorumluluğuyla bağdaşmayan bir hareket olarak, kendi bünyeleri içinde tâkip etmeyi üzerlerine almalı; bu yolda bir kendi kendini kontrol sistemine temel olacak bir ahlâk yasası benimsemelidirler.
BÜLENT ECEVİT
Vergi şuuru
Türk toplumunda vergi şuuru gelişmemiştir.
Türk toplumu, askerlik ödevini bir kutsal ödev sayar; asker kaçaklığını hoş görmez. Ama, vergi kaçakçılığına karşı, buna yakın ölçüde bile bir duyarlık henüz toplumumuza yerleşmemiştir.
Maliye Bakanının ,Bütce Komisyonunda, bazı iş alanlarındaki kazancın artmasına rağmen o alanlardan alınabilen vergilerin gerçek miktarındaki azalışa dair yaptığı açıklamalar, bu eksiğimizi bir matematik gerçek olarak gösteriyordu.
Oysa, devletin yaşaması, ulusun esenliği, ülkenin bütünlüğü için verginin önemi, askerliğin öneminden hiç de eksik sayılamaz.
Bir toplumda vergi şuuru gelişmedikçe, demokratik denetlemenin de gereği gibi işlemesi beklenmemelidir. Demokrasinin, bizdeki gibi devrim yoluyla değil de, evrim yoluyla, tabiî gelişme sonucu olarak yerleştiği ülkelerden bir çoğunda, vergi şuuru ile demokratik denetleme, zaten doğuştan biribirine bağlıdır. Bu ülkelerde demokrasi, ödenen vergilerin devlet işlerinde, halk hizmetinde kullanılış tarzını kontrol edebilmek, denetliyebilmek ihtiyacından, yurttaşın bu ihtiyacı duymasından ve kendinde böyle bir denetleme hakkı görmesinden doğmuştur.
Fakat kişi ancak yerine bitirdiği bir ödevin karşılığı olarak kendinde bir hak görebilir. Vergi ödeme sorumluluğunu edinememiş, vergi şuuru gelişememiş bir kimsede, elbette, ödenen vergilerin gereği gibi harcanıp harcanmadığını kontrol etme sorumluluğu'da gelişemez.
Onun için Türkiye'de, vergi şuurunun, vergi ödeme sorumluluğunun gelişmesi, demokratik denetlemenin gereği gibi işlemesi bakımından da, bir gerçek teminat olacaktır.
Benzerleri bir çok demokratik Batı ülkelerinde bulunan servet açıklaması kanununun Türkiye'de uyandırdığı sert tepki, toplumumuzda vergi şuurunun henüz gereği gibi yerleşememiş olmasının bir yeni belirtisi sayılabilir.
Ancak, toplumu veya bu kanuna sert tepkiler gösterenleri kınamadan önce. Türkiye'de vergi şuurunun bugüne kadar gelişememiş olmasının nedenlerini araştırmak gerekir.
Demokratik denetlemenin, halktan gelen gerçek bir ihtiyaca dayanarak işlemesi, geniş ölçüde vergi şuurunun gelişmesine bağlı olduğu gibi, vergi şuurunun gelişmesi de, geniş ölçüde demokratik denetlemenin işlemesi imkânlarına bağlıdır. Ödediği verginin nasıl harcandığını etkili bir şekilde denetliyebilmekten umut kesen yurttaş, elbette, vergi borcu üzerinde titizlikten uzaklaşır. Oysa bu denetleme imkânları D.P. iktidarı sırasında gitgide kısılmıştır.
Tarih boyunca, Türk halkı, zaman zaman çok keyfî ve adalet dışı vergilerle; vergi takdirinde ve toplanışında ise, gene zaman zaman, adalet ve insaf dışı uygulanışlarla karşılaşmıştır. Böyle vergilere ve vergi uygulanışlarına karşı hukukî yollardan kendini savunabilme imkânını, çoğu durumlarda bulamamıştır.
Ayrıca servet dağılışında aşırı farklılaşmaları kendiliğinden önleyici bir sosyal ve ekonomik düzen kurulamadığı için, adalet ve eşitlik duygusu çok köklü olan ve sınıf ayrılığını tarihi boyunca reddeden Türk toplumunda, böyle ayrılıklara yol açabilecek genişlikte servet farklılaşmalarını ölçüsüz - bazan mükellefi yere serecek kadar ölçüsüz - vergilerle budamak eğilimi sık sık belirmiştir. Bu yüzden, varlıklılarda, iş adamlarında, süratle büyük servetler yaparak ve bu servetlerin mümkün olduğu kadar büyük kısmını saklı tutarak kendi kendilerini koruma güdüsü yerleşmiştir.
Öte yandan, gene tarihimizin Cumhuriyete kadar süren uzun bir devresinde en ağır ve adaletsiz vergi yükü, bu yüke tahammülü en az zümrelere taşıtılmış; o zümrelerde de, bu yüzden, varlıklarını saklama yoluyla kendi kendilerini koruma ihtiyacı doğmuştu.
İktisadî ve ticarî hayatımızdaki, son 10 yılda aşırı hadde varan istikrarsızlık ve güvensizlik ise, iş adamlarının, genel olarak, toplum şuuruyla bağdaşamıyacak kadar bencil davranmak ihtiyacını duymalarına sebep olmuştur. Bu 10 yılda, bazı iş alanlarında, vergi kaçakçılığı yapmaksızın kâr etmenin, hatta masrafını çıkarmanın imkansız hale geldiği zamanlar olmuştur.
Bu durumda görülür ki vergi bakımından bizim toplum olarak hastalığımız, devletle halk arasında bugüne kadar süregelen bir karşılıklı güvensizlik hastalığıdır.
Bu karşılıklı güvensizlik hastalığı tedavi edilmedikçe, servet açıklaması kanunu da, vergilerin arttırılması da beklenen müspet sonuçları veremiyecektir.
Ancak, serveti ve geliri bakımından halka güvenlik aşılanabildiği; servet farklılaşmaları, toplumda huzursuzluk ve sınıflaşma yaratmayacak, zaman zaman ölçüsüz vergilere yol açan bir servet düşmanlığına sebep olmayacak oranlar içinde tutulabildiği; ekonomik ve ticarî düzenimizde az çok bir istikrar sağlanabildiği; ve belki bütün bunların üstünde, halk, ödediği verginin harcanışını gereği gibi denetliyebileceğine inanç getirebildiği ölçüde, Türk toplumunda vergi şuurunun gelişmesi beklenebilir.
Bu şartlar gerçekleşinceye kadar, servet açıklaması kanunu gibi, Türk toplumunu, yakanda özetlediğimiz tarihi sebeplerden ötürü ürkütmesi tabiî görülmek gereken tedbirlere başvurmaktansa, Maliye Bakanlığının vergi kontrolü işini daha ciddî tutmasını, bu kontrolü daha etkili bir şekilde yürütmesini sağlamak uygun olsa gerektir. Maliye, vergi ödeyenlerin hâli ile yapmağa mecbur oldukları açıkla maların doğruluğunu kontrolden âciz olduğu için bu servet açıklaması kanununa başvurulmuş ise, zaten, bu kanun gereğince yapılacak servet açıklamalarının kontrolünde de aynı acze düşülecek demektir.
Vergi işlerimizin düzenlenebilmesi için karşılıklı güvenlik mutlaka kurulmalıdır. Bir yandan Devlet, bu güvenin kurulması için kendine düşenleri yaparken, öbür yandan iş adamları da, servet açıklaması kanununun bir servet vergisine hazırlık olmadığı yolundaki resmî teminata inanacak kadar olsun Devlete itimat göstermeli, bu itimadı göstermeyi devrim idaresine karşı asgarî bir borç saymalıdırlar.
Aynı zamanda, iş adamları arasında vergi şuurunun gelişebilmesi için, iş adamlarının kendi meslek teşekkülleri de gayret göstermeli; örneğin, Ticaret ve Sanayi Odaları, vergi kaçakçılığını, iş ahlâkıyla ve yurttaşlık sorumluluğuyla bağdaşmayan bir hareket olarak, kendi bünyeleri içinde tâkip etmeyi üzerlerine almalı; bu yolda bir kendi kendini kontrol sistemine temel olacak bir ahlâk yasası benimsemelidirler.
Koleksiyon
Alıntı
“Vergi Şuuru,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1334 ulaşıldı.