Demokrasi Eğitimi
Başlık:
Demokrasi Eğitimi
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1961-01-16
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Metin:
GÜNAYDIN
Demokrasi Eğitimi
Karşılaştığı meseleler üzerine realist bir görüşle eğilmesini bilen bir yedeksubay öğretmenden yeni bir mektup aldım. «Demokrat» ın koyusu bir köye düşmüş. Köyün bulunduğu ilde zaten 3 seçim üstüste D.P. ye oy vermiş illerden... Öğretmen, bu köydeki eski «Demokrat» lara dert anlatamamaktan şikâyetçi. O çevredeki başka bsxı yedeksubay öğretmen arkadaşları da aynı güçlükle karşı karşıya imişler.
Yedeksubay öğretmenin mektubundan anlaşıldığına göre, Demokrat Partiye — veya liderine — hâlâ bağlı olan köylüler, şimdi, kendi kendilerini aldatabilmek için bir hayal dünyası içinde yaşıyor olmalılar.
İşte mektuptan bazı parçalar:
«28 Nisan olaylarında çekilmiş 50 ye yakın fotoğraf var elimde. Köyde bir sergi açtım. Resimlere bile inanmıyorlar, ya da, «oh olsun, iyi olmuş» diyorlar.
«Köyde anlatılan bir safsatayı da yazmadan edemiyeceğim. Cemal Gürsel Amerika'dan para istemiş, onlar da Menderes'in imzası olmadan vermeyiz demişler. Bunun üzerine Gürsel atlamış uçağa, Yassıadaya, Menderes'e gitmiş, «şu kâğıdı ne olur imzala» demiş. Menderes de «geçti o günler» diye terslemiş!
«... Bu sabah da etekleri zil çalarak biri geldi. «Ne haber öğretmen, Menderes çıkmış» dedi. «Yok öyle şey, nereden bu havadis?», deyince, o ötekine, öteki öbürüne attı. İşin aslını sonra öğrendim. Şehirden bir gazete gelmiş, Fuat Köprülü, Gökay serbest bırakılmış. Oymuş mesele. Gel gör ki ille «Menderes de bırakıldı, onu saklıyorlar» diyorlar. Saat 20 oldu da milleti radyonun başına topladım, ancak o zaman inandıLar.
«Dilimin döndüğü kadar anlatmağa savaşıyorum ya, olmuyor bir türlü. Böylelerine nasıl dert anlatayım?»
«En büyük derdim» diyor, mektubunun başka bir yerinde, yedeksubay öğretmen «köylüye demokratik düzeni, devrimimizin nedenini anlatamamak»...
*
Yedeksubay öğretmenin bu derdini ele alırken bazı gerçekleri ortaya kovmakta fayda vardır:
1. Bütün köylüler, bana mektup yazan yedeksubay öğretmenin bulunduğu köydekiler gibi değildir. Köylüler arasında çoğunluğun gerçekleri gördüğü ve Demokrat Partiyi tutmadığı daha 1957 de belli olmuştu. Onun için, bu yedeksubayın, kendi gözlemini genelleştirip bütün köylüleri kapsar sanarak umutsuzluğa düşmemesi gerekir.
2. Mesele okur — yazar olmamaktan, büyük merkezlere uzaklıktan, iyi haber alamamaktan, yani köylülükten doğmamaktadır. Büyük kentlerdeki okur — yazarlar arasında da, yedeksubay öğretmenin karşılaştığı köylüler gibi düşünenler, söyleyenler, onların kandığı söylentilere kananlar, hattâ o türlü söylentileri bizzat uydurup yayanlar ve gerek kendi kendilerini gerek çevrelerini aldatıp kandırmağa çalışanlar vardır, ve belki oranları köylerdekinden daha yüksektir.
3. Devrimin nedenini anlatmanın güçlüğü biraz da bunda geç kalınmış olmasından doğmaktadır. Çünkü Devrimden sonra hemen 6 ay, yani 13 Kasım'a kadar. Devrimin «neden» i, bizzat Devrimi yapanlar arasında tartışma konusu olmuştur. Bu tartışma ancak, demokrasiye yeteri kadar inanmayanların Millî Birlik Komitesi dışında bırakılmalarıyla sona ermiştir.
Yedeksubay öğretmenlerin bazı köylerde karşılaştıkları veya karşılaşabilecekleri durum yüzünden umutsuzluğa düşmelerini ve köylü hakkında yanlış ve karamsar düşüncelere kapılmalarını önleyebilmek için bu gerçekleri belirttikten sonra, bana mektup yazan yedeksubay öğretmenin, «böylelerine nasıl dert anlatayım» cevap aranabilir.
*
Menderes'in ve D.P. iktidarının kötülüklerini, deliller ortaya koyarak anlatmak, o kötülükleri kötülük olarak kabul edenleri uyandırabilir. Ama o kötülükleri kötülük olarak kabul etmeyenlere bunları anlatmanın büyük bir faydası yoktur. Menderes ve Demokrat Parti, bütün devlet imkânlarını kullanarak, bir kısım yurttaşların değer ve ahlâk ölçülerini, toplum ve devlet anlayışlarını öylesine alt üst etmişlerdir ki, işledikleri suçlar, yaptıkları kötülükler, bu alt üst edilmiş ölçülere vurulduğunda masum, hattâ makbul hareketler gibi görünmektedir.
Öte yandan, Menderes, bir devlet veya siyaset adamı olarak iler tutar tarafı kalmayınca, kendini bir insanüstü varlık olarak kabul ettirmeğe, o yoldan tutunmağa çalışmış; bunun için, kendi adı etrafında, türlü propagandalarla, bir mistik hava yaratmak istemiştir. Bir uçak kazasından kurtuluşunu bile bu yolda istismar etmiştir. Menderes, kişilikleri gereği kadar gelişmemiş insanların bir kimseyi insan - üstü varlık gibi görüp ona bağlanmak, kendi kişiliklerindeki eksikliği bir başkasının kişiliğine sığınıp tutunarak telâfi etmek ihtiyacını körüklemiş, ve onların bu telâfi ihtiyacı karşısına, türlü propagandalarla şişirdiği, kendi küçük kişiliğini koymuştur. Bu ihtiyacı körükleyebilmek için, en ahlâk dışı yollardan, çevresinde toplananların kişiliklerini ezmeğe çalışmıştır. Bugün bir kısım basit insanların Menderes'e hâlâ bağlı oluşları, bir yurttaşın bir devlet adamına inanşından doğan bağlılık değildir. Öyle olsa, bu bağlılık, peri masalı gibi bir takım efsane ve söylentilerde ifade bulmazdı. Bu, Amerika'da kişilikleri tam teşekkül edememiş bazı basit kimselerin, hokkabazlığı veya hipnotizmacılığı «mucize» diye satan bazı sahte yeni dünya peygamberlerine, hattâ, daha kötüsü, «rock and roll» cu Elvis Presley'e tutuluşları gibi bir bağlılıktır. Kişilikleri eksik kalmış kimselerin bir nevi isterik davranışıdır bu. İsteri belirtilerinden biri olan, kendi kendine telkin, kendi kendini aldatma ve kandırma ihtiyacı ve kudreti, bu zavallı Menderes âşıklarında da vardır. Bu gerçek, bir çoklarını, acı gerçeği Menderes'in ağzından işitip de kendi kendilerini kandırma imkânından yoksun kalmamak için, Radyodaki Yassıada saatini dinlemekten kaçınmaya, âdeta ürkmeye kadar götürmektedir. Genç yedeksubay öğretmen köydeki durumu cahilliğe vermesin: Böyleleri, kentteki okumuş yazmışlar arasında da vardır.
*
Bu durumda, öyle sanıyorum ki, yapılması gerekenler.
1. Geçen 10 yılda kişilikleri iktidar tarafından sistematik olarak ezilmiş, demokrasinin gerektirdiği kadar gelişme imkânından yoksun bırakılmış kimselerin, kişiliklerini geliştirmelerine, onların böylece kendi kendilerine saygı duyar ve yeter hale gelmelerine yardımcı olmaktır;
2. Demokratik toplum ve devlet anlayışını, değer ve ahlâk ölçülerini, topluma eğitim yoluyla yerleştirmeğe çalışmaktır.
Kişiliği gelişen, kendi kendine saygısı ve güveni olan bir kimse, Adnan Menderes kadar küçük bir insana, kendi kaderini ve memleket kaderini teslim edebilecek ölçüde bağlanmayı hattâ sadece saygı duymayı, onuruna yediremiyecektir.
Demokratik devlet ve toplum anlayışını, değer ve ahlâk ölçülerini benimseyen bir kimse ise, Menderes'in ve Demokrat Partinin iktidardaki tutumunu bu ölçülere vurduğunda, onlardan nefret edecektir.
Kısacası, Menderes'e hâlâ inanlara, bağlı kalanlara, «Menderes küçük adamdır» demekte fayda yok; onların kişiliği, Menderes'in ne kadar küçük adam olduğunu kendiliklerinden görebilecekleri bir seviyeye yükseltilmelidir!.. Demokrat Partiye hâlâ bağlı kalanlara, bu Partinin iktidarda yaptıklarını kötülemekte fayda yok: Onlarda, bu partinin yaptıklarının kötülüğünü kendiliğinden meydana çıkaracak bir zihniyet ve ölçü değişikliği meydana getirilmelidir.
Bunları başarmanın en etkili yolu da eğitimdir: Hem aşıladığı ülküde hem kullandığı metotta demokratik olan bir eğitim!
İkinci Dünya Harbinden sonra, Hür Almanya, Nazizme ve Hitlere olan isterik bağlılığı, en başta, demokratik eğitim yoluyla yenmiştir.
Bu gerçeği, belli ki, bana mektup yazan yedeksubay öğretmen de görmektedir: «Demokratik düzen»in ne olduğunu anlatabilse, köyündeki eski Demokrat Partililerin, hali ile, bu Partinin hatırasına bağlılıktan Menderes'e inanmaktan kurtulacaklarını sezmektedir.
Öğretmenlere bunun yolu gösterilmelidir! Batı Almanya'daki harb sonrası tecrübelerinden de yararlanılarak memleketimiz şartlarına uygun bir demokrasi eğitimi sistemi benimsenmeli, ve Türkiye'de, demokrasiden başka her türlü düzeni ve herhangi bir kimsenin putlaştırılmasını reddedecek insan yetiştirilmelidir!
Demokrasi Eğitimi
Karşılaştığı meseleler üzerine realist bir görüşle eğilmesini bilen bir yedeksubay öğretmenden yeni bir mektup aldım. «Demokrat» ın koyusu bir köye düşmüş. Köyün bulunduğu ilde zaten 3 seçim üstüste D.P. ye oy vermiş illerden... Öğretmen, bu köydeki eski «Demokrat» lara dert anlatamamaktan şikâyetçi. O çevredeki başka bsxı yedeksubay öğretmen arkadaşları da aynı güçlükle karşı karşıya imişler.
Yedeksubay öğretmenin mektubundan anlaşıldığına göre, Demokrat Partiye — veya liderine — hâlâ bağlı olan köylüler, şimdi, kendi kendilerini aldatabilmek için bir hayal dünyası içinde yaşıyor olmalılar.
İşte mektuptan bazı parçalar:
«28 Nisan olaylarında çekilmiş 50 ye yakın fotoğraf var elimde. Köyde bir sergi açtım. Resimlere bile inanmıyorlar, ya da, «oh olsun, iyi olmuş» diyorlar.
«Köyde anlatılan bir safsatayı da yazmadan edemiyeceğim. Cemal Gürsel Amerika'dan para istemiş, onlar da Menderes'in imzası olmadan vermeyiz demişler. Bunun üzerine Gürsel atlamış uçağa, Yassıadaya, Menderes'e gitmiş, «şu kâğıdı ne olur imzala» demiş. Menderes de «geçti o günler» diye terslemiş!
«... Bu sabah da etekleri zil çalarak biri geldi. «Ne haber öğretmen, Menderes çıkmış» dedi. «Yok öyle şey, nereden bu havadis?», deyince, o ötekine, öteki öbürüne attı. İşin aslını sonra öğrendim. Şehirden bir gazete gelmiş, Fuat Köprülü, Gökay serbest bırakılmış. Oymuş mesele. Gel gör ki ille «Menderes de bırakıldı, onu saklıyorlar» diyorlar. Saat 20 oldu da milleti radyonun başına topladım, ancak o zaman inandıLar.
«Dilimin döndüğü kadar anlatmağa savaşıyorum ya, olmuyor bir türlü. Böylelerine nasıl dert anlatayım?»
«En büyük derdim» diyor, mektubunun başka bir yerinde, yedeksubay öğretmen «köylüye demokratik düzeni, devrimimizin nedenini anlatamamak»...
*
Yedeksubay öğretmenin bu derdini ele alırken bazı gerçekleri ortaya kovmakta fayda vardır:
1. Bütün köylüler, bana mektup yazan yedeksubay öğretmenin bulunduğu köydekiler gibi değildir. Köylüler arasında çoğunluğun gerçekleri gördüğü ve Demokrat Partiyi tutmadığı daha 1957 de belli olmuştu. Onun için, bu yedeksubayın, kendi gözlemini genelleştirip bütün köylüleri kapsar sanarak umutsuzluğa düşmemesi gerekir.
2. Mesele okur — yazar olmamaktan, büyük merkezlere uzaklıktan, iyi haber alamamaktan, yani köylülükten doğmamaktadır. Büyük kentlerdeki okur — yazarlar arasında da, yedeksubay öğretmenin karşılaştığı köylüler gibi düşünenler, söyleyenler, onların kandığı söylentilere kananlar, hattâ o türlü söylentileri bizzat uydurup yayanlar ve gerek kendi kendilerini gerek çevrelerini aldatıp kandırmağa çalışanlar vardır, ve belki oranları köylerdekinden daha yüksektir.
3. Devrimin nedenini anlatmanın güçlüğü biraz da bunda geç kalınmış olmasından doğmaktadır. Çünkü Devrimden sonra hemen 6 ay, yani 13 Kasım'a kadar. Devrimin «neden» i, bizzat Devrimi yapanlar arasında tartışma konusu olmuştur. Bu tartışma ancak, demokrasiye yeteri kadar inanmayanların Millî Birlik Komitesi dışında bırakılmalarıyla sona ermiştir.
Yedeksubay öğretmenlerin bazı köylerde karşılaştıkları veya karşılaşabilecekleri durum yüzünden umutsuzluğa düşmelerini ve köylü hakkında yanlış ve karamsar düşüncelere kapılmalarını önleyebilmek için bu gerçekleri belirttikten sonra, bana mektup yazan yedeksubay öğretmenin, «böylelerine nasıl dert anlatayım» cevap aranabilir.
*
Menderes'in ve D.P. iktidarının kötülüklerini, deliller ortaya koyarak anlatmak, o kötülükleri kötülük olarak kabul edenleri uyandırabilir. Ama o kötülükleri kötülük olarak kabul etmeyenlere bunları anlatmanın büyük bir faydası yoktur. Menderes ve Demokrat Parti, bütün devlet imkânlarını kullanarak, bir kısım yurttaşların değer ve ahlâk ölçülerini, toplum ve devlet anlayışlarını öylesine alt üst etmişlerdir ki, işledikleri suçlar, yaptıkları kötülükler, bu alt üst edilmiş ölçülere vurulduğunda masum, hattâ makbul hareketler gibi görünmektedir.
Öte yandan, Menderes, bir devlet veya siyaset adamı olarak iler tutar tarafı kalmayınca, kendini bir insanüstü varlık olarak kabul ettirmeğe, o yoldan tutunmağa çalışmış; bunun için, kendi adı etrafında, türlü propagandalarla, bir mistik hava yaratmak istemiştir. Bir uçak kazasından kurtuluşunu bile bu yolda istismar etmiştir. Menderes, kişilikleri gereği kadar gelişmemiş insanların bir kimseyi insan - üstü varlık gibi görüp ona bağlanmak, kendi kişiliklerindeki eksikliği bir başkasının kişiliğine sığınıp tutunarak telâfi etmek ihtiyacını körüklemiş, ve onların bu telâfi ihtiyacı karşısına, türlü propagandalarla şişirdiği, kendi küçük kişiliğini koymuştur. Bu ihtiyacı körükleyebilmek için, en ahlâk dışı yollardan, çevresinde toplananların kişiliklerini ezmeğe çalışmıştır. Bugün bir kısım basit insanların Menderes'e hâlâ bağlı oluşları, bir yurttaşın bir devlet adamına inanşından doğan bağlılık değildir. Öyle olsa, bu bağlılık, peri masalı gibi bir takım efsane ve söylentilerde ifade bulmazdı. Bu, Amerika'da kişilikleri tam teşekkül edememiş bazı basit kimselerin, hokkabazlığı veya hipnotizmacılığı «mucize» diye satan bazı sahte yeni dünya peygamberlerine, hattâ, daha kötüsü, «rock and roll» cu Elvis Presley'e tutuluşları gibi bir bağlılıktır. Kişilikleri eksik kalmış kimselerin bir nevi isterik davranışıdır bu. İsteri belirtilerinden biri olan, kendi kendine telkin, kendi kendini aldatma ve kandırma ihtiyacı ve kudreti, bu zavallı Menderes âşıklarında da vardır. Bu gerçek, bir çoklarını, acı gerçeği Menderes'in ağzından işitip de kendi kendilerini kandırma imkânından yoksun kalmamak için, Radyodaki Yassıada saatini dinlemekten kaçınmaya, âdeta ürkmeye kadar götürmektedir. Genç yedeksubay öğretmen köydeki durumu cahilliğe vermesin: Böyleleri, kentteki okumuş yazmışlar arasında da vardır.
*
Bu durumda, öyle sanıyorum ki, yapılması gerekenler.
1. Geçen 10 yılda kişilikleri iktidar tarafından sistematik olarak ezilmiş, demokrasinin gerektirdiği kadar gelişme imkânından yoksun bırakılmış kimselerin, kişiliklerini geliştirmelerine, onların böylece kendi kendilerine saygı duyar ve yeter hale gelmelerine yardımcı olmaktır;
2. Demokratik toplum ve devlet anlayışını, değer ve ahlâk ölçülerini, topluma eğitim yoluyla yerleştirmeğe çalışmaktır.
Kişiliği gelişen, kendi kendine saygısı ve güveni olan bir kimse, Adnan Menderes kadar küçük bir insana, kendi kaderini ve memleket kaderini teslim edebilecek ölçüde bağlanmayı hattâ sadece saygı duymayı, onuruna yediremiyecektir.
Demokratik devlet ve toplum anlayışını, değer ve ahlâk ölçülerini benimseyen bir kimse ise, Menderes'in ve Demokrat Partinin iktidardaki tutumunu bu ölçülere vurduğunda, onlardan nefret edecektir.
Kısacası, Menderes'e hâlâ inanlara, bağlı kalanlara, «Menderes küçük adamdır» demekte fayda yok; onların kişiliği, Menderes'in ne kadar küçük adam olduğunu kendiliklerinden görebilecekleri bir seviyeye yükseltilmelidir!.. Demokrat Partiye hâlâ bağlı kalanlara, bu Partinin iktidarda yaptıklarını kötülemekte fayda yok: Onlarda, bu partinin yaptıklarının kötülüğünü kendiliğinden meydana çıkaracak bir zihniyet ve ölçü değişikliği meydana getirilmelidir.
Bunları başarmanın en etkili yolu da eğitimdir: Hem aşıladığı ülküde hem kullandığı metotta demokratik olan bir eğitim!
İkinci Dünya Harbinden sonra, Hür Almanya, Nazizme ve Hitlere olan isterik bağlılığı, en başta, demokratik eğitim yoluyla yenmiştir.
Bu gerçeği, belli ki, bana mektup yazan yedeksubay öğretmen de görmektedir: «Demokratik düzen»in ne olduğunu anlatabilse, köyündeki eski Demokrat Partililerin, hali ile, bu Partinin hatırasına bağlılıktan Menderes'e inanmaktan kurtulacaklarını sezmektedir.
Öğretmenlere bunun yolu gösterilmelidir! Batı Almanya'daki harb sonrası tecrübelerinden de yararlanılarak memleketimiz şartlarına uygun bir demokrasi eğitimi sistemi benimsenmeli, ve Türkiye'de, demokrasiden başka her türlü düzeni ve herhangi bir kimsenin putlaştırılmasını reddedecek insan yetiştirilmelidir!
Koleksiyon
Alıntı
“Demokrasi Eğitimi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1319 ulaşıldı.