Vasil Harizanos Adında Bir Türk Eri
Title:
Vasil Harizanos Adında Bir Türk Eri
Source:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Date:
1961-01-02
Location:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Text:
Vasil Harizanos adında bir Türk eri
Vasil Harizanos, Erzurum'un Orduevinde çıkvın bir yangında alevlere atılıp er arkadaşlarından üçünü kurtaran, birini daha kurtarmak için yeniden atıldığı alevlerin ortasında can veren bir Türk eri.
Vasil Harizanos, Rum asıllı bir İstanbul genci...
Vasil Harizanos, bütün ayrılıkların üstünde, insanlığın alev alev yanan birleştirici sembolü.
Cenaze türeni için İstanbul'un bir Rum kilisesine gelen tabutu Türk Bayrağına sarılmış. Tabutunu Türk Ordusunun erleri taşımış. Başucunda ağlıyan, bir Türk Generali.
Değişik unsurlar arasındaki ayrılıkları körüklemek isteyenlere Cemal Gürsel'in insanca uyarışında hatırlatıldığı gibi, Vasil Harizanos, önce insandır. Vasil Harizanos'un başucunda ağlıyan Vali Tümgeneral Refik Tulga önce insandır. Hariaanos'un Erzurum'da kurtardığı erler, Harizanos'un tabutunu istanbul'da taşıyan erler, önce insandırlar.
Bütün mesele, biribirlerimize karşı davranışımızda, önce insan olduğumuzu, ve önce insan olduğumzu bilemezsek başka hiç bir şey olamıyacağımızı, bilmekte!
Bunu bildikten sonra, aramızdaki bütün ayrılıklar, soydan gelen, dinden gele, mezhepten gelen, inançta, fikirden gelen ayrılıklar, insanlara dünyayı zehir eden değil, dünyayı güzelleştiren, dünyayı ve yaşadığımız ülkeyi zenginleştiren bir etken olur.
*
18. yüzyılda yaşıyan bir İngiliz şairi, o çağın dünyasına dünyalar kadar uzak olan böyle bir insanlık anlayışını bir Türk'e yakıştırıyordu. Sultan Süleyman'ın oğlu Mustafa, seven sevilen Mustafa, bu şairin dilinden insanlığa şöyle sesleniyordu: (x)
«Şu çeşitliliğini görüp te tabiatın
Hayran olmamak elde mi? Nasıl okşuyor bak,
Duygularımızı bu binlerce kokuyla renk!.
Onlar açsın diye doğan güneş, yağan rahmet
Bir ayrılık gözetir mi aralannda?
Buna karşı onlar da buhurdandan yükselen
Şükran yüklü bir adak gibi sunarlar göğe
Tek bir demet gibi kaynaşan kokularını»..
İnsanlar arasındaki, hele bir devletin uyrukları arasındaki ayrılıklar da, yabancı şairin şehzade Mustafa'ya yakıştırdığı görüşe göre, bunun gibi idi. İçinde ne kadar değişik unsurlar bulunursa bulunsun, bir millet, «tek bir demet» gibi idi: Bir demet gibi ayrı çiçeklerden, ama bir demet gibi birleşik ve biribirine bağlı... Bir devletin uyrukları olarak yaşıyan insanlar arasındaki ayrılıkların faydası var, zararı yoktu... Yeter ki bu vatandaşların hepsi,
«İyi uyruklar olsun da dostça geçinsinler,
Yeter ki topluluğa hizmet etsinler»...
*
Bir yangının alevinde kucak kucağa, ölümle karşılaşan erlerin, kimine Vasil, kimine Mehmet, Hüseyin yahut Ali dense de, her biri ayrı bir soydan, ayrı bir din veya mezhepten gelse de, bu erlerin bütün ayrılıkları o alevde «tek bir demet gibi» kaynaşarak göğe yükselmiştir. Herbirinin üstündeki üniforma bir... Her birinin altında birleştikleri bayrakla, Vasil Harizanos'un tabutunu saran bayrak bir...
Ölüm karşısındaki bu kaynaşma neden hayatta da olmasın?..
Türkiye'de, Türk ulusu olarak yaşıyan değişik unsurların, geçmişteki karşılıklı kırgınlık veya kuşkuları, neden bu ülkenin esenliği, bu ulusun mutluluğu uğrunda bugünkü kuşakların birliğini güçleştirsin?
Türkiye'de bu birliği sağlama yolunda en ileri adımı, Türkiye'deki her ileri adımın öncüsü olan Ordu atmıştır. Sivil hayatta biribirine hâlâ yer yer kuşku ile bakan, hâlâ biribirinden uzakça duran unsurlar Orduda birleşmiştir.
Neden bu birleşme, bu el ele veriş, Ordunun dışında da artık gerçekleşmesin?
Vasil Harizanos adlı Rum asıllı bir Türk genci, veya Ermeni, Yahudi asıllı bir Türk genci, Orduda benimle bir üniforma giysin, benim gibi er olsun, yedeksubay olsun, yedeksubay öğretmen olarak köye gidip benim köylümü okutsun da, neden askerliğinden sonra devlet hayatında bir çok şerefli hizmet kapılarını hâlâ kendine kapalı bulsun?
Okul sıralarında «azınlık» denen unsurların çocuklarından nicesi zengin tüccar ailelerinden geldikleri halde, aldıkları lâik Cumhuriyet eğitiminin etkisi ile, memur olarak, diplomat olarak, politikacı olarak bu memlekete hizmet edebilmenin hayalini kurarlar.
Neden bu hayalleri artık bütün bütün gerçekleşemesin?
Denebilir ki geçmişte bu anlayış, bu geniş görüşlülük gösterilmiş fakat istismar edilmiştir!.. Fakat geçmişin örnekleri, insanın, iyiliğine, doğruluğuna inandığı şeyleri bir daha ve bir daha denemesine engel olmamalıdır!.. Kaldı ki, Cumhuriyet devrinin şartları bambaşkadır. Lâik bir devlet düzeni içinde, değişik unsurların «tek bir demet» gibi kaynaşmaları, çok daha iyi, çok daha başarılı sonuçlar verebilir.
Vasil Harizanos adında bir Türk eri olabiliyor, ve bu Türk eri başka Türk erleri için kendini ateşe atıp ölebiliyor da neden Vasil Harizanos adında bir Türk memuru, bir Türk diplomatı olmasın?
Kurtuluş Savaşından sonra bir çekingenlik devresi elbette gelecekti.
Fakat artık yeni bir kuşak yetişmiş, çekingenliği haklı kılan sebepler çok gerilerde kalmıştır.
Varil Harizanos'un ölümü, üç Türk erinin kurtulmasını sağladığı kadar, bize bu ülkede «tek bir demet gibi» kaynaşmanın zamanı geldiğini hatırlatmağa da yaramalıdır!
--------
(x) David Mallet'in «Mustafa» adlı piyesinden.
Vasil Harizanos, Erzurum'un Orduevinde çıkvın bir yangında alevlere atılıp er arkadaşlarından üçünü kurtaran, birini daha kurtarmak için yeniden atıldığı alevlerin ortasında can veren bir Türk eri.
Vasil Harizanos, Rum asıllı bir İstanbul genci...
Vasil Harizanos, bütün ayrılıkların üstünde, insanlığın alev alev yanan birleştirici sembolü.
Cenaze türeni için İstanbul'un bir Rum kilisesine gelen tabutu Türk Bayrağına sarılmış. Tabutunu Türk Ordusunun erleri taşımış. Başucunda ağlıyan, bir Türk Generali.
Değişik unsurlar arasındaki ayrılıkları körüklemek isteyenlere Cemal Gürsel'in insanca uyarışında hatırlatıldığı gibi, Vasil Harizanos, önce insandır. Vasil Harizanos'un başucunda ağlıyan Vali Tümgeneral Refik Tulga önce insandır. Hariaanos'un Erzurum'da kurtardığı erler, Harizanos'un tabutunu istanbul'da taşıyan erler, önce insandırlar.
Bütün mesele, biribirlerimize karşı davranışımızda, önce insan olduğumuzu, ve önce insan olduğumzu bilemezsek başka hiç bir şey olamıyacağımızı, bilmekte!
Bunu bildikten sonra, aramızdaki bütün ayrılıklar, soydan gelen, dinden gele, mezhepten gelen, inançta, fikirden gelen ayrılıklar, insanlara dünyayı zehir eden değil, dünyayı güzelleştiren, dünyayı ve yaşadığımız ülkeyi zenginleştiren bir etken olur.
*
18. yüzyılda yaşıyan bir İngiliz şairi, o çağın dünyasına dünyalar kadar uzak olan böyle bir insanlık anlayışını bir Türk'e yakıştırıyordu. Sultan Süleyman'ın oğlu Mustafa, seven sevilen Mustafa, bu şairin dilinden insanlığa şöyle sesleniyordu: (x)
«Şu çeşitliliğini görüp te tabiatın
Hayran olmamak elde mi? Nasıl okşuyor bak,
Duygularımızı bu binlerce kokuyla renk!.
Onlar açsın diye doğan güneş, yağan rahmet
Bir ayrılık gözetir mi aralannda?
Buna karşı onlar da buhurdandan yükselen
Şükran yüklü bir adak gibi sunarlar göğe
Tek bir demet gibi kaynaşan kokularını»..
İnsanlar arasındaki, hele bir devletin uyrukları arasındaki ayrılıklar da, yabancı şairin şehzade Mustafa'ya yakıştırdığı görüşe göre, bunun gibi idi. İçinde ne kadar değişik unsurlar bulunursa bulunsun, bir millet, «tek bir demet» gibi idi: Bir demet gibi ayrı çiçeklerden, ama bir demet gibi birleşik ve biribirine bağlı... Bir devletin uyrukları olarak yaşıyan insanlar arasındaki ayrılıkların faydası var, zararı yoktu... Yeter ki bu vatandaşların hepsi,
«İyi uyruklar olsun da dostça geçinsinler,
Yeter ki topluluğa hizmet etsinler»...
*
Bir yangının alevinde kucak kucağa, ölümle karşılaşan erlerin, kimine Vasil, kimine Mehmet, Hüseyin yahut Ali dense de, her biri ayrı bir soydan, ayrı bir din veya mezhepten gelse de, bu erlerin bütün ayrılıkları o alevde «tek bir demet gibi» kaynaşarak göğe yükselmiştir. Herbirinin üstündeki üniforma bir... Her birinin altında birleştikleri bayrakla, Vasil Harizanos'un tabutunu saran bayrak bir...
Ölüm karşısındaki bu kaynaşma neden hayatta da olmasın?..
Türkiye'de, Türk ulusu olarak yaşıyan değişik unsurların, geçmişteki karşılıklı kırgınlık veya kuşkuları, neden bu ülkenin esenliği, bu ulusun mutluluğu uğrunda bugünkü kuşakların birliğini güçleştirsin?
Türkiye'de bu birliği sağlama yolunda en ileri adımı, Türkiye'deki her ileri adımın öncüsü olan Ordu atmıştır. Sivil hayatta biribirine hâlâ yer yer kuşku ile bakan, hâlâ biribirinden uzakça duran unsurlar Orduda birleşmiştir.
Neden bu birleşme, bu el ele veriş, Ordunun dışında da artık gerçekleşmesin?
Vasil Harizanos adlı Rum asıllı bir Türk genci, veya Ermeni, Yahudi asıllı bir Türk genci, Orduda benimle bir üniforma giysin, benim gibi er olsun, yedeksubay olsun, yedeksubay öğretmen olarak köye gidip benim köylümü okutsun da, neden askerliğinden sonra devlet hayatında bir çok şerefli hizmet kapılarını hâlâ kendine kapalı bulsun?
Okul sıralarında «azınlık» denen unsurların çocuklarından nicesi zengin tüccar ailelerinden geldikleri halde, aldıkları lâik Cumhuriyet eğitiminin etkisi ile, memur olarak, diplomat olarak, politikacı olarak bu memlekete hizmet edebilmenin hayalini kurarlar.
Neden bu hayalleri artık bütün bütün gerçekleşemesin?
Denebilir ki geçmişte bu anlayış, bu geniş görüşlülük gösterilmiş fakat istismar edilmiştir!.. Fakat geçmişin örnekleri, insanın, iyiliğine, doğruluğuna inandığı şeyleri bir daha ve bir daha denemesine engel olmamalıdır!.. Kaldı ki, Cumhuriyet devrinin şartları bambaşkadır. Lâik bir devlet düzeni içinde, değişik unsurların «tek bir demet» gibi kaynaşmaları, çok daha iyi, çok daha başarılı sonuçlar verebilir.
Vasil Harizanos adında bir Türk eri olabiliyor, ve bu Türk eri başka Türk erleri için kendini ateşe atıp ölebiliyor da neden Vasil Harizanos adında bir Türk memuru, bir Türk diplomatı olmasın?
Kurtuluş Savaşından sonra bir çekingenlik devresi elbette gelecekti.
Fakat artık yeni bir kuşak yetişmiş, çekingenliği haklı kılan sebepler çok gerilerde kalmıştır.
Varil Harizanos'un ölümü, üç Türk erinin kurtulmasını sağladığı kadar, bize bu ülkede «tek bir demet gibi» kaynaşmanın zamanı geldiğini hatırlatmağa da yaramalıdır!
--------
(x) David Mallet'in «Mustafa» adlı piyesinden.
Collection
Citation
“Vasil Harizanos Adında Bir Türk Eri,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 21, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1307.