Cumhurbaşkanı Valilerle Ne Konuşur
Başlık:
Cumhurbaşkanı Valilerle Ne Konuşur
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", ss. 1, 5
Tarih:
1960-04-13
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi / Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Cumhurbaşkanı Valilerle ne konuşur
Bülent ECEVİT
Vatandaş merak ediyordur, Sayın Cumhurbaşkanı valileri grup grup köşke çağırıp da neler konuşuyor diye. Biz de merak edenler arasındayız. Bunca zamandır bir açıklama yapılmasını boşuna bekledikten sonra, hayalimizi işletip tahminlerde bulunmaktan başka çare göremedik. Gazetecilerin yorum ve tahminlerde bulunmaları yakında belki yasak edilecek ama, henüz yasak değil. Onun için bu hakkımızı, hazır daha fırsat varken kullanalım dedik.
Tahminimize göre Sayın Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, İçişleri Bakanının da hazır bulunduğu yemekli toplantılarda valilere ezcümle şöyle hitap etmektedir:
— Sizlerin son zamanlardaki tutumunuz, memleketin siyasi hayatını ağır bir buhrana sürüklediği gibi, beni de tarih karşışında çok müşkül duruma düşürüyor. Bakın size bir hatıramı nakledeyim... 4 Ekim 1947 günü, zamanın muhalefet lideri olarak Erzurum’a gidiyordum. Erzurum’a indiğimde beni binlerce vatandaş karşıladığı halde zabıta kuvvetleri hiç birine dokunmadı. Vatandaşlar beni omuzlarına alıp Hükümet Kapısına kadar getirdikleri halde kimse müdahale etmedi. On bin kişinin önünde, açık havada uzun bir söylev verdim; kimse «muhalefet lideri açık havada konuşamaz» diye beni susturmağa kalkmadı. Söylevden sonra beni 100 kişilik bir ziyafete götürdüler. Ziyafet sofrasında, bugün sizlere belki masal gibi gelecek ama, Vali, Belediye Başkanı ve iktidar partisi temsilcileri de vardı. İnanmazsanız o günlerin muhalefet, gazetelerini açıp okuyun! (*) Muhalefet lideri olarak bana, idare âmirleri, bir Devlet veya Hükümet Başkanına gösterilecek itibarı gösterdiler. Halbuki ben, o günkü açık hava toplantısında verdiğim nutukta, «karşımızdaki iktidar partisi ve Hükümeti ile bizim partimiz arasında idare bakımından görüş farklarını tebarüz ettireceğim» dedikten sonra şunları söylemiştim: «Halk Partisi, vatandaşların ferdî ve içtimaî hürriyet ve müsavatını devlet varlığı ve otoritesi içinde sınırlı görmektedir. Buna mukabil Demokrat Parti, Hükümeti sadece âmme vazife ve hizmetlerini görmek üzere halk tarafından kurulmuş bir idare cihazı saymaktadır. Devlet varlığı içinde Hükümet ve teşkilâtı halkın dışında ve üstünde bir varlık değildir.»
Bu hatırasını, veya buna benzer başka bazı muhalefet devri hatıralarını, valilere naklettikten sonra, Sayın Cumhurbaşkanı şunları ilâve ediyor olsa gerektir :
— Bir de bugünkü duruma bakınız: Bugün muhalefet lideri olan eski Cumhurbaşkanı, benim bundan 13 yıl önce serbestçe yapabildiğim gibi açık hava toplantılarında söylev vermek üzere değil, sadece partisinin il kongresinde konuşmak üzere bir il merkezine gidecek oluyor, siz valiler, karşısına devletin silâhlı kuvvetlerini dikiyorsunuz. "Falanca evden çıkıp filânca eve giderseniz sizi vurdururum" diye haber yolluyorsunuz, ve İsmet Paşa, bu pek tabiî hakkını kullanmakta ısrar edince, ateş edilip vurulması için zabıta kuvvetlerine emir veriyorsunuz... Gene partisinin kongresinde konuşmak üzere bir başka il’e gidecek oluyor, askerî birliklerle trenini durdurmağa kalkışıp «Buraya gelmeniz yasak» diyorsunuz... Başka bir ilde, muhalefet liderini millî örf ve âdetlerimize uygun bir tarzda karşılamaktan başka günahı olmayan masum vatandaşları kırbaçlamaları için atlı polislere emir veriyorsunuz... Ayıp değil mi bunlar? Muhalefette iken, «vatandaşların ferdî ve içtimaî hürriyet ve müsavatı» nın «devlet varlığı içinde Hükümet ve teşkilâtı halkın dışında ve üstünde bir kuvvet değildir» diyen bir partinin, Demokrat Partinin iktidarını, daha 13 yıl önce C. H. P. iktidarı devrinde varılmış olan o ileri medeniyet ve demokrasi merhalesinden bu kadar gerilere götürmeğe ne hakkınız vardır?.. Bundan 13 yıl önce, devrin Cumhurbaşkanı İnönü, bugünkünün binde biri kadar baskı yapan, vatandaşa ve muhalefete eşitsiz davranan valilere tahammül edemezdi. Hattâ yanına bizden bir milletvekilini de alıp il il yurdu dolaşmış, muhalefet partilerine iktidarla eşit muamele edilmesi için idare âmirlerine bizzat talimat vermişti. O günlerde, muhalefet lideri olarak bana karşı, İsmet Paşanın bu güzel talimatına uygun davrandınız da, şimdi İsmet Paşaya karşı neden tam tersi yolda davranıyorsunuz?.. 13 yılda bu ne geriliktir?.. Kim diyor size böyle yapın diye?.. Mecliste İçişleri Bakanından sordular, biliyorsunuz o, böyle kanunsuz emirleri kendisinin verdiğini inkâr etti. Hattâ, bir takım zabıtlar göstererek, valilerin böyle kanunsuz davranışlarında kendisinin hiç bir rolü olmadığını ispat etti. Öyleyse, size hangi kendini bilmez veriyor, muhalefete karşı, muhalefet liderine karşı bu tarzda davranmanız için talimatı?.. Kim veriyor size tarih karşısında beni böylesine müşkül duruma düşürmek hakkını?.. Yarın iktidar değişip de sizden hesap sorulduğunda, bu kanunsuz hareketlerin sorumluluğunu bana bile yüklemeyeceğinizden nasıl emin olabilirim?.. Halbuki, dünün iktidarına karşı benim tarih önünde asgarî vazifem, dün muhalefette iken idare âmirlerinin hana karşı davranışları ne kadar medenî ve demokratik olmuşsa, bugün de idare âmirlerinin muhalefet liderine o kadar medenî ve demokratik davranmalarını sağlamaktır... ves... ves...
Evet, Sayın Cumhurbaşkanının, köşkteki gizli toplantılarda, valilerle nasıl konuştuğu hakkında bu yazdıklarımız, sadece, bizim iyiniyetle hayal kurup yaptığımız tahminlerden ibarettir.
-----------
(*) O günlerin D.P. sözcüsü "Kudret» gazetesinin 5 Ekim 1947 tarihli sayısında Celâl Bayar’ın Erzurum’u ziyaretine dair çıkan haberden:
"Binlerce vatandaşın omuzları üstünde büyük tezahüratla Hükümet Kapısına kadar gelen Celâl Bayar on binden fazla Erzurumlunun içten ve coşkun alkışları ile karşılanmıştır... On bin kişinin önünde söylediği nutuktan sonra Celâl Bayar, kendisi ve arkadaşları şerefine verilen ziyafete gitti, 100 kişilik olan bu ziyafette Vali, Belediye Başkanı, C.H.P. temsilcileri de bulunuyordu.»
Cumhurbaşkanı Valilerle ne konuşur
Bülent ECEVİT
Vatandaş merak ediyordur, Sayın Cumhurbaşkanı valileri grup grup köşke çağırıp da neler konuşuyor diye. Biz de merak edenler arasındayız. Bunca zamandır bir açıklama yapılmasını boşuna bekledikten sonra, hayalimizi işletip tahminlerde bulunmaktan başka çare göremedik. Gazetecilerin yorum ve tahminlerde bulunmaları yakında belki yasak edilecek ama, henüz yasak değil. Onun için bu hakkımızı, hazır daha fırsat varken kullanalım dedik.
Tahminimize göre Sayın Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, İçişleri Bakanının da hazır bulunduğu yemekli toplantılarda valilere ezcümle şöyle hitap etmektedir:
— Sizlerin son zamanlardaki tutumunuz, memleketin siyasi hayatını ağır bir buhrana sürüklediği gibi, beni de tarih karşışında çok müşkül duruma düşürüyor. Bakın size bir hatıramı nakledeyim... 4 Ekim 1947 günü, zamanın muhalefet lideri olarak Erzurum’a gidiyordum. Erzurum’a indiğimde beni binlerce vatandaş karşıladığı halde zabıta kuvvetleri hiç birine dokunmadı. Vatandaşlar beni omuzlarına alıp Hükümet Kapısına kadar getirdikleri halde kimse müdahale etmedi. On bin kişinin önünde, açık havada uzun bir söylev verdim; kimse «muhalefet lideri açık havada konuşamaz» diye beni susturmağa kalkmadı. Söylevden sonra beni 100 kişilik bir ziyafete götürdüler. Ziyafet sofrasında, bugün sizlere belki masal gibi gelecek ama, Vali, Belediye Başkanı ve iktidar partisi temsilcileri de vardı. İnanmazsanız o günlerin muhalefet, gazetelerini açıp okuyun! (*) Muhalefet lideri olarak bana, idare âmirleri, bir Devlet veya Hükümet Başkanına gösterilecek itibarı gösterdiler. Halbuki ben, o günkü açık hava toplantısında verdiğim nutukta, «karşımızdaki iktidar partisi ve Hükümeti ile bizim partimiz arasında idare bakımından görüş farklarını tebarüz ettireceğim» dedikten sonra şunları söylemiştim: «Halk Partisi, vatandaşların ferdî ve içtimaî hürriyet ve müsavatını devlet varlığı ve otoritesi içinde sınırlı görmektedir. Buna mukabil Demokrat Parti, Hükümeti sadece âmme vazife ve hizmetlerini görmek üzere halk tarafından kurulmuş bir idare cihazı saymaktadır. Devlet varlığı içinde Hükümet ve teşkilâtı halkın dışında ve üstünde bir varlık değildir.»
Bu hatırasını, veya buna benzer başka bazı muhalefet devri hatıralarını, valilere naklettikten sonra, Sayın Cumhurbaşkanı şunları ilâve ediyor olsa gerektir :
— Bir de bugünkü duruma bakınız: Bugün muhalefet lideri olan eski Cumhurbaşkanı, benim bundan 13 yıl önce serbestçe yapabildiğim gibi açık hava toplantılarında söylev vermek üzere değil, sadece partisinin il kongresinde konuşmak üzere bir il merkezine gidecek oluyor, siz valiler, karşısına devletin silâhlı kuvvetlerini dikiyorsunuz. "Falanca evden çıkıp filânca eve giderseniz sizi vurdururum" diye haber yolluyorsunuz, ve İsmet Paşa, bu pek tabiî hakkını kullanmakta ısrar edince, ateş edilip vurulması için zabıta kuvvetlerine emir veriyorsunuz... Gene partisinin kongresinde konuşmak üzere bir başka il’e gidecek oluyor, askerî birliklerle trenini durdurmağa kalkışıp «Buraya gelmeniz yasak» diyorsunuz... Başka bir ilde, muhalefet liderini millî örf ve âdetlerimize uygun bir tarzda karşılamaktan başka günahı olmayan masum vatandaşları kırbaçlamaları için atlı polislere emir veriyorsunuz... Ayıp değil mi bunlar? Muhalefette iken, «vatandaşların ferdî ve içtimaî hürriyet ve müsavatı» nın «devlet varlığı içinde Hükümet ve teşkilâtı halkın dışında ve üstünde bir kuvvet değildir» diyen bir partinin, Demokrat Partinin iktidarını, daha 13 yıl önce C. H. P. iktidarı devrinde varılmış olan o ileri medeniyet ve demokrasi merhalesinden bu kadar gerilere götürmeğe ne hakkınız vardır?.. Bundan 13 yıl önce, devrin Cumhurbaşkanı İnönü, bugünkünün binde biri kadar baskı yapan, vatandaşa ve muhalefete eşitsiz davranan valilere tahammül edemezdi. Hattâ yanına bizden bir milletvekilini de alıp il il yurdu dolaşmış, muhalefet partilerine iktidarla eşit muamele edilmesi için idare âmirlerine bizzat talimat vermişti. O günlerde, muhalefet lideri olarak bana karşı, İsmet Paşanın bu güzel talimatına uygun davrandınız da, şimdi İsmet Paşaya karşı neden tam tersi yolda davranıyorsunuz?.. 13 yılda bu ne geriliktir?.. Kim diyor size böyle yapın diye?.. Mecliste İçişleri Bakanından sordular, biliyorsunuz o, böyle kanunsuz emirleri kendisinin verdiğini inkâr etti. Hattâ, bir takım zabıtlar göstererek, valilerin böyle kanunsuz davranışlarında kendisinin hiç bir rolü olmadığını ispat etti. Öyleyse, size hangi kendini bilmez veriyor, muhalefete karşı, muhalefet liderine karşı bu tarzda davranmanız için talimatı?.. Kim veriyor size tarih karşısında beni böylesine müşkül duruma düşürmek hakkını?.. Yarın iktidar değişip de sizden hesap sorulduğunda, bu kanunsuz hareketlerin sorumluluğunu bana bile yüklemeyeceğinizden nasıl emin olabilirim?.. Halbuki, dünün iktidarına karşı benim tarih önünde asgarî vazifem, dün muhalefette iken idare âmirlerinin hana karşı davranışları ne kadar medenî ve demokratik olmuşsa, bugün de idare âmirlerinin muhalefet liderine o kadar medenî ve demokratik davranmalarını sağlamaktır... ves... ves...
Evet, Sayın Cumhurbaşkanının, köşkteki gizli toplantılarda, valilerle nasıl konuştuğu hakkında bu yazdıklarımız, sadece, bizim iyiniyetle hayal kurup yaptığımız tahminlerden ibarettir.
-----------
(*) O günlerin D.P. sözcüsü "Kudret» gazetesinin 5 Ekim 1947 tarihli sayısında Celâl Bayar’ın Erzurum’u ziyaretine dair çıkan haberden:
"Binlerce vatandaşın omuzları üstünde büyük tezahüratla Hükümet Kapısına kadar gelen Celâl Bayar on binden fazla Erzurumlunun içten ve coşkun alkışları ile karşılanmıştır... On bin kişinin önünde söylediği nutuktan sonra Celâl Bayar, kendisi ve arkadaşları şerefine verilen ziyafete gitti, 100 kişilik olan bu ziyafette Vali, Belediye Başkanı, C.H.P. temsilcileri de bulunuyordu.»
Koleksiyon
Alıntı
“Cumhurbaşkanı Valilerle Ne Konuşur,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1303 ulaşıldı.