Basının Sosyalleştirilmesi
Title:
Basının Sosyalleştirilmesi
Source:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Date:
1960-10-06
Location:
Rahşan Ecevit Arşivi
Text:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Basının sosyalleştirilmesi
Tam sosyalizmin belki en büyük sakıncası basın hürriyetine engel oluşudur. Bir toplumda basın hürriyetinin yaşayabilmesi için, bağımsız gazeteler çıkmasına elverecek kadar olsun özel sermaye bulunmasına imkân bulunmalıdır! Eğer sosyalleştirme bu imkânın sınırında durmaz, daha ileri giderse, bağımsız basın olamaz; bağımsız basın olamayınca basın hürriyeti, basın hürriyeti olmayınca da demokrasi olamaz.
Bağımsız basına yaşama alanı bırakmıyacak kadar ileri gitmiş bir sosyalizm, demokrasinin sonudur.
Onun için, sosyalleştirme hareketine basından başlanacağına dair haberlerin doğru olmamasını dileriz! Çünkü bu takdirde sosyalleştirme, sona ermesi, durması gereken noktada başlamış, öylece, Türkiye'de sosyalleştirme ile demokrasiyi bağdaştırma imkânı daha ilk adımda tükenmiş olacaktır.
Artık ondan sonra ne yapılsa boştur: En demokratik Anayasanın, en sağlam teminat müesseselerinin bile Türkiye'de demokrasiyi yaşatacağına güvenilemez. Kaldı ki, basının bağımsızlığını teminat altına alamamış bir Anayasaya zaten «demokratik» denemez.
Türkiye'de, kâğıdı ve her türlü baskı malzemesi için devlet eline bakan, özel ilânlar da dahil bütün ilâncılığı devletleştirilen, dağıtımı devlet eliyle yürütülen bir basın yaratılacağı, üstelik gazetelerin kendi iç düzenlerinin de devlet zoruyla sosyalleştirileceği doğru ise, Türk basını bir uçurumun kıyısına getirilecek demektir: Bu uçurumun altında totaliter ülkelerin devleştirilmiş basını, yani ölü basın yatmaktadır; Türk basını da artık her an o duruma düşebilir!
Ya da, en iyi bir ihtimalle, sosyalleştirilmiş bir basın durumunda kalabilir!.. Dünyada bugün devlet zoruyla, kanunla sosyalleştirilmîş basının, bildiğimiz kadar tek örneği ise, Yugoslav basınıdır.
Demokrasi uğruna çetin bir savaştan yeni çıkmış, bu savaşta basını şerefli bir rol oynamış Türkiye'nin, şimdi, basın rejimi için Yugoslavya'yı örnek tutması yakışık alır mı?
Türkiye'de dileyen gazetenin kendi kendini sosyalleştirmesine, yani, bütün çalışanların hissedar olacağı, idarede ve politikanın tayininde eşit söz hakkına sahip bulunacağı bir gazete haline gelmesine, hiç bir engel yoktur. Bir çok demokratik ülkelerde bu türlü gazetelerle şahıs gazeteleri yan yana yaşarlar. Fakat bütün gazeteleri kanun zoruyla sosyalleştirmek, hiç bir demokratik idarenin, demokrasiyi benimsemiş hiç bir kimsenin, aklına bile gelmemelidir.
Bir Milovan Djilas, çağımızda Yugoslavya'nın demokrasiye kavuşmasını, başarılı sayılabilecek bir çok yönleri bulunan Yugoslav sosyalizminin Batı demokrasisiyle bağdaşmasını sağlıyabilecek belki tek insandı. Fakat sosyalleştirilmiş bir basında onun değişik düşünceleri hayat hakkı bulamazdı. Nitekim bulamamıştır. Tito'ya karşı açıktan cephe alıp da gözden düşüşüyle hapse girişi arasında bir tek Yugoslav gazetesine yazı kabul ettirememiştir. (x)
Sosyalleştirilmiş basın, sendikacılığın tam hâkimiyeti altına girmiş basındır. Türkiye gibi, sendikacılığın devlet otoritesi karşısında zayıf olduğu ülkelerde ise, Hükümetin gazetelere nüfuzu için bundan elverişli manivelâ bulunamaz. Arjantin'de, hem de basını sosyalleştirmeye ihtiyaç duymaksızın, Peron, «La Prensa» gazetesini, bu mavinelâyı kullanarak kapatmıştır.
Aynı şekilde, kâğıt dağıtımının, ilân dağıtımının, gazete dağıtımının devletleştirilmesi de, hep, basın hürriyetine son vermek için kullanılmış manivelâlardır. Milletlerarası Basın Enstitüsünün bültenleri ve incelemeleri, bir çok ülkelerde, bu manivelâlar kullanılarak basın hürriyetine vurulan darbelerin ibret verici hikayeleriyle doludur.
Bildiğimiz kadar, basının bir devletçilik ağıyla çevrilmesini ve sosyalleştirilmesini düşünenlerin ellerindeki en büyük koz, bir özel ilâncılık şirketinin durumudur. Bu ilâncılık şirketinin bazı gazeteleri nüfuzu altına aldığı iddiasında gerçeklik payı bulunabilir. Fakat bu nüfuzu yıkmak uğrunda basın hürriyetini yıkmak gerekmez. Nasıl ki, bir insanın başına konmuş bir sineği ezmek için o insanın başını da beraber ezmek gerekmez. Başka çareler aranır, bulunur, ve, basın hürriyeti korunmak isteniyorsa, her halde bu çarelerin uygulanışında devletin en ufak bir rolü olmaz!
Gerçi niyet, şüphesiz, iyiniyettir, «basına yardım» dır, «basın hürriyetini büyük sermaye baskısından kurtarmak» tır.. Fakat nerede basın hürriyeti daha başka niyetlerle, daha başka gerekçelerle öldürülmüştür?
Üstelik bu tasarılar, bu türlü düşünce ve niyetler Türkiye için yeni de değildir. 1959 da, 1960 da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bütçe Encümeninde basın rejimi tartışılırken, gene bu tasarılara, düşüncelere, niyetlere karşı, C.H.P. li milletvekilleri mücadele etmek zorunda kalmışlardı.
27 Mayıs Devriminden sonra, Türkiye'de, bu tedaîlerin uyanması hoş bir şey midir?
Dileriz ki, söylentiler, haberler yanlış olsun!.. Millî Birlik Komitesi çalışmalarının gizliliği yüzünden bu konudaki haberler de basına yanlış aksetmiş olsun!.
---------
(x) — «Ipi Survey - The Press in Authoritarian Countries», Sayfa: 122 - 130.
BÜLENT ECEVİT
Basının sosyalleştirilmesi
Tam sosyalizmin belki en büyük sakıncası basın hürriyetine engel oluşudur. Bir toplumda basın hürriyetinin yaşayabilmesi için, bağımsız gazeteler çıkmasına elverecek kadar olsun özel sermaye bulunmasına imkân bulunmalıdır! Eğer sosyalleştirme bu imkânın sınırında durmaz, daha ileri giderse, bağımsız basın olamaz; bağımsız basın olamayınca basın hürriyeti, basın hürriyeti olmayınca da demokrasi olamaz.
Bağımsız basına yaşama alanı bırakmıyacak kadar ileri gitmiş bir sosyalizm, demokrasinin sonudur.
Onun için, sosyalleştirme hareketine basından başlanacağına dair haberlerin doğru olmamasını dileriz! Çünkü bu takdirde sosyalleştirme, sona ermesi, durması gereken noktada başlamış, öylece, Türkiye'de sosyalleştirme ile demokrasiyi bağdaştırma imkânı daha ilk adımda tükenmiş olacaktır.
Artık ondan sonra ne yapılsa boştur: En demokratik Anayasanın, en sağlam teminat müesseselerinin bile Türkiye'de demokrasiyi yaşatacağına güvenilemez. Kaldı ki, basının bağımsızlığını teminat altına alamamış bir Anayasaya zaten «demokratik» denemez.
Türkiye'de, kâğıdı ve her türlü baskı malzemesi için devlet eline bakan, özel ilânlar da dahil bütün ilâncılığı devletleştirilen, dağıtımı devlet eliyle yürütülen bir basın yaratılacağı, üstelik gazetelerin kendi iç düzenlerinin de devlet zoruyla sosyalleştirileceği doğru ise, Türk basını bir uçurumun kıyısına getirilecek demektir: Bu uçurumun altında totaliter ülkelerin devleştirilmiş basını, yani ölü basın yatmaktadır; Türk basını da artık her an o duruma düşebilir!
Ya da, en iyi bir ihtimalle, sosyalleştirilmiş bir basın durumunda kalabilir!.. Dünyada bugün devlet zoruyla, kanunla sosyalleştirilmîş basının, bildiğimiz kadar tek örneği ise, Yugoslav basınıdır.
Demokrasi uğruna çetin bir savaştan yeni çıkmış, bu savaşta basını şerefli bir rol oynamış Türkiye'nin, şimdi, basın rejimi için Yugoslavya'yı örnek tutması yakışık alır mı?
Türkiye'de dileyen gazetenin kendi kendini sosyalleştirmesine, yani, bütün çalışanların hissedar olacağı, idarede ve politikanın tayininde eşit söz hakkına sahip bulunacağı bir gazete haline gelmesine, hiç bir engel yoktur. Bir çok demokratik ülkelerde bu türlü gazetelerle şahıs gazeteleri yan yana yaşarlar. Fakat bütün gazeteleri kanun zoruyla sosyalleştirmek, hiç bir demokratik idarenin, demokrasiyi benimsemiş hiç bir kimsenin, aklına bile gelmemelidir.
Bir Milovan Djilas, çağımızda Yugoslavya'nın demokrasiye kavuşmasını, başarılı sayılabilecek bir çok yönleri bulunan Yugoslav sosyalizminin Batı demokrasisiyle bağdaşmasını sağlıyabilecek belki tek insandı. Fakat sosyalleştirilmiş bir basında onun değişik düşünceleri hayat hakkı bulamazdı. Nitekim bulamamıştır. Tito'ya karşı açıktan cephe alıp da gözden düşüşüyle hapse girişi arasında bir tek Yugoslav gazetesine yazı kabul ettirememiştir. (x)
Sosyalleştirilmiş basın, sendikacılığın tam hâkimiyeti altına girmiş basındır. Türkiye gibi, sendikacılığın devlet otoritesi karşısında zayıf olduğu ülkelerde ise, Hükümetin gazetelere nüfuzu için bundan elverişli manivelâ bulunamaz. Arjantin'de, hem de basını sosyalleştirmeye ihtiyaç duymaksızın, Peron, «La Prensa» gazetesini, bu mavinelâyı kullanarak kapatmıştır.
Aynı şekilde, kâğıt dağıtımının, ilân dağıtımının, gazete dağıtımının devletleştirilmesi de, hep, basın hürriyetine son vermek için kullanılmış manivelâlardır. Milletlerarası Basın Enstitüsünün bültenleri ve incelemeleri, bir çok ülkelerde, bu manivelâlar kullanılarak basın hürriyetine vurulan darbelerin ibret verici hikayeleriyle doludur.
Bildiğimiz kadar, basının bir devletçilik ağıyla çevrilmesini ve sosyalleştirilmesini düşünenlerin ellerindeki en büyük koz, bir özel ilâncılık şirketinin durumudur. Bu ilâncılık şirketinin bazı gazeteleri nüfuzu altına aldığı iddiasında gerçeklik payı bulunabilir. Fakat bu nüfuzu yıkmak uğrunda basın hürriyetini yıkmak gerekmez. Nasıl ki, bir insanın başına konmuş bir sineği ezmek için o insanın başını da beraber ezmek gerekmez. Başka çareler aranır, bulunur, ve, basın hürriyeti korunmak isteniyorsa, her halde bu çarelerin uygulanışında devletin en ufak bir rolü olmaz!
Gerçi niyet, şüphesiz, iyiniyettir, «basına yardım» dır, «basın hürriyetini büyük sermaye baskısından kurtarmak» tır.. Fakat nerede basın hürriyeti daha başka niyetlerle, daha başka gerekçelerle öldürülmüştür?
Üstelik bu tasarılar, bu türlü düşünce ve niyetler Türkiye için yeni de değildir. 1959 da, 1960 da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bütçe Encümeninde basın rejimi tartışılırken, gene bu tasarılara, düşüncelere, niyetlere karşı, C.H.P. li milletvekilleri mücadele etmek zorunda kalmışlardı.
27 Mayıs Devriminden sonra, Türkiye'de, bu tedaîlerin uyanması hoş bir şey midir?
Dileriz ki, söylentiler, haberler yanlış olsun!.. Millî Birlik Komitesi çalışmalarının gizliliği yüzünden bu konudaki haberler de basına yanlış aksetmiş olsun!.
---------
(x) — «Ipi Survey - The Press in Authoritarian Countries», Sayfa: 122 - 130.
Collection
Citation
“Basının Sosyalleştirilmesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 21, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1254.