Zümre Demokrasisi ile Sosyal Reform Olmaz
Başlık:
Zümre Demokrasisi ile Sosyal Reform Olmaz
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1960-10-01
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Zümre demokrasisi ile sosyal reform olmaz
Dünkü yazımızda, kütle demokrasisi ile toplumun gerçek ihtiyacı olan reformlar arasında çelişme bulunamıyacağını; tersine, kütle demokrasisinin, sosyal dengesizlikle, sosyal adaletsizlik ve huzursuzlukla çelişme halinde olduğunu, onun için de, gerekli sosyal reformların kendiliğinden oluşmasına yol açtığını ileri sürmüş; ancak, 19 uncu yüzyıla kadar süregelen zümre demokrasisi için aynı şeyin söylenemiyeceğini belirtmiştik.
Zümre demokrasisi, veya sınırlı demokrasi, siyasal hak ve hürriyetleri ve bu hak ve hürriyetlerde eşitliği, bütün halka değil, yalnız belirli zümrelere, imtiyazlı bazı sınıflara tanır. Bu yüzden de, zümre demokrasisi, o belirli zümrelerin menfaatine aykırı olan, alışılmış düzenlerini bozabilecek olan her türlü sosyal reforma karşı ciddi bir engel teşkil edebilir.
Oysa, şimdi bazı aydınlarımız, toplum yapımızda gerekli gördükleri sosyal reformların gerçekleştirilebilmesi için ilk tedbir olarak, Türkiye'de demokrasinin sınırlanmasını, bir zümre demokrasisi haline getirilmesini istemektedirler.
Gerçi, «Türkiye'de zümre demokrasisi olsun» demiyorlar. Ama tasarladıkları ve Millî Birlik Komitesine telkine çalıştıkları demokrasi tipi, Batı dünyasının en az bir buçuk yüzyıl gerisinde kalmış olan zümre demokrasisinin sınırlı demokrasinin tâ kendisidir.
Örneğin, İkinci Meclis korparatif bir kurul olsun istiyorlar. Halkın doğrudan doğruya seçeceği temsilcilerden değil, meslek teşekküllerinin göndereceği temsilcilerden kurulsun istiyorlar. Bazı kimseler, Kurucu Meclisin bile bu yoldan kurulmasını düşünüyorlar. Fakat böyle bir Meclis, ön plânda meslek gruplarının menfaatlarını, zümre menfaatlarını gözetecek, o zümre, bu teklife karşı Meclisin içinde engel çıkarma imkânına sahip olacaktır. Bazı iş kollarının devletleştirilmesini veya sosyal adaleti sağlayacak bazı vergiler çıkarılmasını, ya da işçiye yeni haklar tanınmasını isteyen bir tasarı, karşısında, iş adamları zümresinin, tüccar ve sanayicilerin, yasama organı içine kadar girmiş mukavemetini bulacaktır. Toprak reformu ile ilgili bir tasarı, gene yaşama organının içinde, geniş toprak sahiplerinin teşkilâtlı mukavemeti ile karşılaşacaktır.
Bu türlü bir Meclis, süratlı sosyal reformlar yapmanın değil, demokratik yollarla herhangi bir reform yapılmasını önlemenin çaresidir. Demokratik yollarla reform yapma imkânı kalkınca da, zarurî hale gelen reformların gerçekleştirilebilmesi için, diktatörlükten ya da kanlı ihtilâllere kadar varabilecek zorlamalardan başka yol kalmıyacaktır.
Partilerin ocak, bucak teşkilâtını kaldırmak, o sırada bazı sorumlular tarafından açıkça belirtildiği gibi, siyasal faaliyet alanını sınırlamak amacını güdüyordu. Bu, dolayısile, demokrasiyi sınırlamaktı. Böyle bir sınırlamanın ise, Millî Birlik Komitesince üzeride durulan bazı reformlara, en başta toprak reformuna karşı ciddî engeller çıkaracağından korkulmalıdır!
Ocak, bucak teşkilâtının kaldırılması sırasında yazdığımız bir yazda (ULUS, 5 Temmuz 1960), şu tehlikeye işaret etmiştik:
«Köye giden idare âmiri veya politikacı, muhatap ve ev sahibi olarak çoğu zaman karşısında, çok partili hayattan önce olduğu gibi, gene ağayı ve mütegallibeyi, yani gücünü servetinden veya zorbalığından alanı veya dedelerinden devralanı bulacak! Oysa çok partili hayatta, hiç değilse idealistler safında, gücünü şahsi kabiliyetinden ve çevresinin güveninden alan, gücünü kötüye kullandığında seçimle düşürülebilen mütevazı, uyanık, cesur önderler, ağadan, mütegallibeden daha ön safa geçmeğe başlamışlardı. Ocak, bucak teşkilâtı yıkıldığında, ağanın, mütegallibenin hâkimiyeti yeniden kurulacak...»
Güney Doğudan, yani toprak reformuna en çok ihtiyaç duyulan bölgeden gelen uyanık bir arkadaşımız, korktuğumuz bu durumun yer yer şimdiden kendini göstermeğe başladığını; bir çok yerlerde idare âmirlerinin, köylerle münasebetlerini düzenlerken, şimdi karşılarına muhatap ve ev sahibi olarak başkaları çıkamadığı için ister istemez, demokratik hayattan önce olduğu gibi, ağalara, mütegallibeye dayanmak, onların aracılığından, mahallî önderlik imkânlarından yararlanmak zorunda kaldıklarını; bu yüzden büyük toprak ağalarının, mütegallibenin gene, demokratik hayata girilmesinden önceki kadar nüfuzlu olmağa başladıklarını anlattı.
Partilerin ocak, bucak teşkilâtı yıkılıp, köyler plânında siyaset alanı ağalara, mütegalibeye boş bırakıldıktan sonra, bir toprak reformunu, bir tarım vergisi reformunu yürütmek, kimbilir ne büyük güçlüklerle karşılaşacaktır!
Bu reformları en çok yapmak isteyen iyiniyeti yönelticiler, şimdi, ister istemez kendilerini, bu reformlara en çok karşı olan bir zümre ile, ortadan kaldırmak istediklerini haykırdıkları bir zümre ile işbirliği halinde bulacaklardır.
Bu konuya ocak, bucak meselesini deşmek için değil, demokrasiyi sınırlama yolunda atılacak her adımın sosyal reformları nasıl güçleştireceğine canlı bir örnek vermek için döndük.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının toprak reformunu demokrasi ile aynı zamanda başlatmış olması bir tesadüften ibaret sayılmamalıdır! Gerçek demokrasiye, kütle demokrasisine geçilmeden, topraksıza da toprak ağası kadar siyasal kudret vermeden, kansız bir toprak reformuna girişilemezdi.
Sosyal yapımızda reformlara ihtiyaç görenler, gerçek demokrasiden, kütle demokrasisinden değil, yarım demokrasiden korksunlar!.. Ağalara, mütegallibeye alanı boş bırakacak sınırlı demokrasiden zümre menfaatlerini yasama organı içinde tahkim edecek korporatif meclisli zümre demokrasisinden korksunlar!
BÜLENT ECEVİT
Zümre demokrasisi ile sosyal reform olmaz
Dünkü yazımızda, kütle demokrasisi ile toplumun gerçek ihtiyacı olan reformlar arasında çelişme bulunamıyacağını; tersine, kütle demokrasisinin, sosyal dengesizlikle, sosyal adaletsizlik ve huzursuzlukla çelişme halinde olduğunu, onun için de, gerekli sosyal reformların kendiliğinden oluşmasına yol açtığını ileri sürmüş; ancak, 19 uncu yüzyıla kadar süregelen zümre demokrasisi için aynı şeyin söylenemiyeceğini belirtmiştik.
Zümre demokrasisi, veya sınırlı demokrasi, siyasal hak ve hürriyetleri ve bu hak ve hürriyetlerde eşitliği, bütün halka değil, yalnız belirli zümrelere, imtiyazlı bazı sınıflara tanır. Bu yüzden de, zümre demokrasisi, o belirli zümrelerin menfaatine aykırı olan, alışılmış düzenlerini bozabilecek olan her türlü sosyal reforma karşı ciddi bir engel teşkil edebilir.
Oysa, şimdi bazı aydınlarımız, toplum yapımızda gerekli gördükleri sosyal reformların gerçekleştirilebilmesi için ilk tedbir olarak, Türkiye'de demokrasinin sınırlanmasını, bir zümre demokrasisi haline getirilmesini istemektedirler.
Gerçi, «Türkiye'de zümre demokrasisi olsun» demiyorlar. Ama tasarladıkları ve Millî Birlik Komitesine telkine çalıştıkları demokrasi tipi, Batı dünyasının en az bir buçuk yüzyıl gerisinde kalmış olan zümre demokrasisinin sınırlı demokrasinin tâ kendisidir.
Örneğin, İkinci Meclis korparatif bir kurul olsun istiyorlar. Halkın doğrudan doğruya seçeceği temsilcilerden değil, meslek teşekküllerinin göndereceği temsilcilerden kurulsun istiyorlar. Bazı kimseler, Kurucu Meclisin bile bu yoldan kurulmasını düşünüyorlar. Fakat böyle bir Meclis, ön plânda meslek gruplarının menfaatlarını, zümre menfaatlarını gözetecek, o zümre, bu teklife karşı Meclisin içinde engel çıkarma imkânına sahip olacaktır. Bazı iş kollarının devletleştirilmesini veya sosyal adaleti sağlayacak bazı vergiler çıkarılmasını, ya da işçiye yeni haklar tanınmasını isteyen bir tasarı, karşısında, iş adamları zümresinin, tüccar ve sanayicilerin, yasama organı içine kadar girmiş mukavemetini bulacaktır. Toprak reformu ile ilgili bir tasarı, gene yaşama organının içinde, geniş toprak sahiplerinin teşkilâtlı mukavemeti ile karşılaşacaktır.
Bu türlü bir Meclis, süratlı sosyal reformlar yapmanın değil, demokratik yollarla herhangi bir reform yapılmasını önlemenin çaresidir. Demokratik yollarla reform yapma imkânı kalkınca da, zarurî hale gelen reformların gerçekleştirilebilmesi için, diktatörlükten ya da kanlı ihtilâllere kadar varabilecek zorlamalardan başka yol kalmıyacaktır.
Partilerin ocak, bucak teşkilâtını kaldırmak, o sırada bazı sorumlular tarafından açıkça belirtildiği gibi, siyasal faaliyet alanını sınırlamak amacını güdüyordu. Bu, dolayısile, demokrasiyi sınırlamaktı. Böyle bir sınırlamanın ise, Millî Birlik Komitesince üzeride durulan bazı reformlara, en başta toprak reformuna karşı ciddî engeller çıkaracağından korkulmalıdır!
Ocak, bucak teşkilâtının kaldırılması sırasında yazdığımız bir yazda (ULUS, 5 Temmuz 1960), şu tehlikeye işaret etmiştik:
«Köye giden idare âmiri veya politikacı, muhatap ve ev sahibi olarak çoğu zaman karşısında, çok partili hayattan önce olduğu gibi, gene ağayı ve mütegallibeyi, yani gücünü servetinden veya zorbalığından alanı veya dedelerinden devralanı bulacak! Oysa çok partili hayatta, hiç değilse idealistler safında, gücünü şahsi kabiliyetinden ve çevresinin güveninden alan, gücünü kötüye kullandığında seçimle düşürülebilen mütevazı, uyanık, cesur önderler, ağadan, mütegallibeden daha ön safa geçmeğe başlamışlardı. Ocak, bucak teşkilâtı yıkıldığında, ağanın, mütegallibenin hâkimiyeti yeniden kurulacak...»
Güney Doğudan, yani toprak reformuna en çok ihtiyaç duyulan bölgeden gelen uyanık bir arkadaşımız, korktuğumuz bu durumun yer yer şimdiden kendini göstermeğe başladığını; bir çok yerlerde idare âmirlerinin, köylerle münasebetlerini düzenlerken, şimdi karşılarına muhatap ve ev sahibi olarak başkaları çıkamadığı için ister istemez, demokratik hayattan önce olduğu gibi, ağalara, mütegallibeye dayanmak, onların aracılığından, mahallî önderlik imkânlarından yararlanmak zorunda kaldıklarını; bu yüzden büyük toprak ağalarının, mütegallibenin gene, demokratik hayata girilmesinden önceki kadar nüfuzlu olmağa başladıklarını anlattı.
Partilerin ocak, bucak teşkilâtı yıkılıp, köyler plânında siyaset alanı ağalara, mütegalibeye boş bırakıldıktan sonra, bir toprak reformunu, bir tarım vergisi reformunu yürütmek, kimbilir ne büyük güçlüklerle karşılaşacaktır!
Bu reformları en çok yapmak isteyen iyiniyeti yönelticiler, şimdi, ister istemez kendilerini, bu reformlara en çok karşı olan bir zümre ile, ortadan kaldırmak istediklerini haykırdıkları bir zümre ile işbirliği halinde bulacaklardır.
Bu konuya ocak, bucak meselesini deşmek için değil, demokrasiyi sınırlama yolunda atılacak her adımın sosyal reformları nasıl güçleştireceğine canlı bir örnek vermek için döndük.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının toprak reformunu demokrasi ile aynı zamanda başlatmış olması bir tesadüften ibaret sayılmamalıdır! Gerçek demokrasiye, kütle demokrasisine geçilmeden, topraksıza da toprak ağası kadar siyasal kudret vermeden, kansız bir toprak reformuna girişilemezdi.
Sosyal yapımızda reformlara ihtiyaç görenler, gerçek demokrasiden, kütle demokrasisinden değil, yarım demokrasiden korksunlar!.. Ağalara, mütegallibeye alanı boş bırakacak sınırlı demokrasiden zümre menfaatlerini yasama organı içinde tahkim edecek korporatif meclisli zümre demokrasisinden korksunlar!
Koleksiyon
Alıntı
“Zümre Demokrasisi ile Sosyal Reform Olmaz,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1250 ulaşıldı.