"Vatandaş Oku!"
Başlık:
"Vatandaş Oku!"
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 3
Tarih:
1960-09-07
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
"VATANDAŞ OKU!.."
Okuma yazma bilmemek, hele Türkiye gibi okuma yazmayı öğrenme imkânlarının yeteri kadar gelişmediği bir ülkede, ayıp sayılmıyabilir. Ama, okuyup yazma bildiği halde okumamak — okuyup yazma bilenlerimizin büyük çoğunluğu gücenmesin —, ayıp sayılabilir.
Eğitimle ilgili bazı değerli aydınlarımızdan kurulu «Türkıye Eğitim Plânı Hazırlama Komisyonu» nun çalışmalarına dair ilk haberleri okurken içime bir kaygı düştü:
— Toplum olarak okumağa alışmadıkça, eğitim alanında bütün emekler boşuna değil mi?, diye düşündüm.
Şüphesiz, bir toplum, eğitimi gelişip yayıldıkça ilerler. Fakat eğitimin verimli olabilmesi, toplumda bir hareket meydana getirebilmesi için, eğitim yoluyla edinilen bilginin kullanılması gerekir. Bunun için de işe, okuma bilgisini kullanmakla başlanmalıdır. Okumayı öğrenip de okumadıktan sonra, okuma bilgisini rafa kaldırdıktan sonra, eğitim, daha ilk adımında tıkanıp kalmış demektir. Okumayacak olduktan sonra okuma öğrenmek bir lüks bile sayılabilir.
Komisyon üyelerinden Sayın Hasan Âli Yücel, Millî Eğitim Bakanlığı sırasında, bu gerçeği görmüş, eğitimi geliştirip yayma çabalarının yanı sıra, okuma yazma bilenlerimiz arasında okuma zevkini geliştirmek, okuma merakını uyandırmak ve beslemek için de teşebbüslerde bulunmuştu. Birbiri ardından dünya klâsiklerinin, Tercüme Dergilerinin yayınlanışı memlekette bir hâdise olur, okuma hevesini kamçılardı. Öte yandan, bütün yurda yaygın Halkevleriuin, Halkodalarının kitaplıkları, okuma hevesi, uyananlara, kamçılananlara, okunacak malzemeyi rahatça bulabilmek ve sessiz bir yerde okumak imkânını sağlardı.
Zamanla bu hareket de duruldu, bu imkânlar da kapandı; okur yazarlarımız arasında büyük çoğunluğun zaten zorlama olan ve yeni yeni uyanmağa başlayan okuma hevesi gene sönüverdi.
Sorumluluk duygusu olan bir aydın, veya kendine «aydın» diyen bir okur-yazar,
— İster okurum, ister okumam, diyemez.
Türk kültürünün, Türk .edebiyatının gelişmesi, gelişip yayılması, ve Türk toplumunun eğitimi verimli kılarak yükselebilmesi, okur-yazarın, hele kendine «aydın» diyenin, okumasına bağlıdır.
Okuyanların azlığı yüzünden, bugün Türkiye'de bir edebiyatçının sırf edebiyatla geçinmesi imkânsız gibidir. Hele bilimsel alanlarda yazanlar, yazı ile geçinmeyi hayal bile edemezler.
Bu durumda Türk kültürünün, Türk edebiyatının, Türk bilim hayatının gelişmesi nasıl beklenebilir?
Belli başlı yayıncılarımızdan bir arkadaşımla konuşuyordum: Kitap ve dergi satışlarının azlığından iflâs edip işini kapatmak üzere... Birçok başka yayıncıların da o durumda olduklarını söyledi.
Buna sebep olarak yurdumuzda okuma yazma bilenler oranının düşüklüğü gösterilemez. Evet, nüfusumuzun ancak yüzde 40 ı okuma yazma bilir ama, nüfusumuzun yüzde 40 ı da en az 10 milyon eder. Bir ülkede 10 milyon okur yazar, birkaç yayınevini ayakta tutmaya, 40-50 edebiyatçının olsun yalnız edebiyatla geçinme imkânını sağlamağa yetmez mi?
Yeter de artar bile! Nüfusu 10 milyondan az nice ülke var edebiyatı, kültürü gelişmiş, yazarları, bilginleri dünyaya ün salmıştır.
Demek ki mesele okuma yazma bilenler oranının düşüklüğünde değil, okuma yazma bilenlerden büyük çoğunluğun okumamasındadır.
İstanbul gibi bir «kültür merkezi» nde, okumak için en güzel fırsat olan vapur yolculuklarında ,kitap okuyanların sayısı 3-5 kişiyi bulmaz. Yanında konuşacak insan olanlar konuşur, yalnız olanlar, itikâfa çekilmiş mistikler gibi bir noktaya dalar durur. Gerçekten itikâfa çekilmiş mistik olsalar insanın yüreği yanmaz.
Sayın Cihat Baban, Pazar günü «Ulus» da, «Vatandaş Türkçe konuş» kampanyasını tenkid ederken bence pek haklı idi. Kültürümüzü, değil dünyada ilgi uyandıracak duruma getirmek, «bu memlekette yaşayan insanlar için» bile «elzem hale sokamamışız» dır. Gene Cihat Baban'ın dediği gibi, «Türk kültürünün ışınlarını dünyaya sarkıttığı zaman», «Vatandaş Türkçe konuş» kampanyasını açan gençlerin «arzuları kendiliğinden olacaktır».
Gerçekten, yurdumuzda doğup büyümüş, Türk uyruklu azınlıklar için bile Türkçe özenilecek bir dil olamamışsa, bu, Türk kültürünün, Türk edebiyatının dünyada ilgi uyandıracak kadar gelişmemiş olmasındadır. Böyle bir gelişmeyi sağlıyabilmenin de birinci şartı Türk toplumunda okuma zevkinin, alışkanlığının yerleşmesidir.
Kahvelere, kulüplere, vapurlara, «Vatandaş: Türkçe konuş» diye yaftalar asılacak yerde, «Vatandaş: Oku» diye yaftalar asılsa, ve o yaftaları okuyabilecek kadar okuma bildikleri halde boş vakitlerini okumadan geçirenler utandırılsa, hem Türk kültürünün, Türk edebiyatının gelişmesine hizmet edilmiş, ve öylelikle Türkçenin özenilecek bir dil olmasına imkan hazırlanmış, hem de Türkiye'de eğitimin verimli hale gelmesi sağlanmış olacaktır.
Yurdumuzda açılacak yeni bir eğitim seferberliği, bir de okuma seferberliği ile tamamlanmazsa, pek işe yaramıyacaktır.
BÜLENT ECEVİT
"VATANDAŞ OKU!.."
Okuma yazma bilmemek, hele Türkiye gibi okuma yazmayı öğrenme imkânlarının yeteri kadar gelişmediği bir ülkede, ayıp sayılmıyabilir. Ama, okuyup yazma bildiği halde okumamak — okuyup yazma bilenlerimizin büyük çoğunluğu gücenmesin —, ayıp sayılabilir.
Eğitimle ilgili bazı değerli aydınlarımızdan kurulu «Türkıye Eğitim Plânı Hazırlama Komisyonu» nun çalışmalarına dair ilk haberleri okurken içime bir kaygı düştü:
— Toplum olarak okumağa alışmadıkça, eğitim alanında bütün emekler boşuna değil mi?, diye düşündüm.
Şüphesiz, bir toplum, eğitimi gelişip yayıldıkça ilerler. Fakat eğitimin verimli olabilmesi, toplumda bir hareket meydana getirebilmesi için, eğitim yoluyla edinilen bilginin kullanılması gerekir. Bunun için de işe, okuma bilgisini kullanmakla başlanmalıdır. Okumayı öğrenip de okumadıktan sonra, okuma bilgisini rafa kaldırdıktan sonra, eğitim, daha ilk adımında tıkanıp kalmış demektir. Okumayacak olduktan sonra okuma öğrenmek bir lüks bile sayılabilir.
Komisyon üyelerinden Sayın Hasan Âli Yücel, Millî Eğitim Bakanlığı sırasında, bu gerçeği görmüş, eğitimi geliştirip yayma çabalarının yanı sıra, okuma yazma bilenlerimiz arasında okuma zevkini geliştirmek, okuma merakını uyandırmak ve beslemek için de teşebbüslerde bulunmuştu. Birbiri ardından dünya klâsiklerinin, Tercüme Dergilerinin yayınlanışı memlekette bir hâdise olur, okuma hevesini kamçılardı. Öte yandan, bütün yurda yaygın Halkevleriuin, Halkodalarının kitaplıkları, okuma hevesi, uyananlara, kamçılananlara, okunacak malzemeyi rahatça bulabilmek ve sessiz bir yerde okumak imkânını sağlardı.
Zamanla bu hareket de duruldu, bu imkânlar da kapandı; okur yazarlarımız arasında büyük çoğunluğun zaten zorlama olan ve yeni yeni uyanmağa başlayan okuma hevesi gene sönüverdi.
Sorumluluk duygusu olan bir aydın, veya kendine «aydın» diyen bir okur-yazar,
— İster okurum, ister okumam, diyemez.
Türk kültürünün, Türk .edebiyatının gelişmesi, gelişip yayılması, ve Türk toplumunun eğitimi verimli kılarak yükselebilmesi, okur-yazarın, hele kendine «aydın» diyenin, okumasına bağlıdır.
Okuyanların azlığı yüzünden, bugün Türkiye'de bir edebiyatçının sırf edebiyatla geçinmesi imkânsız gibidir. Hele bilimsel alanlarda yazanlar, yazı ile geçinmeyi hayal bile edemezler.
Bu durumda Türk kültürünün, Türk edebiyatının, Türk bilim hayatının gelişmesi nasıl beklenebilir?
Belli başlı yayıncılarımızdan bir arkadaşımla konuşuyordum: Kitap ve dergi satışlarının azlığından iflâs edip işini kapatmak üzere... Birçok başka yayıncıların da o durumda olduklarını söyledi.
Buna sebep olarak yurdumuzda okuma yazma bilenler oranının düşüklüğü gösterilemez. Evet, nüfusumuzun ancak yüzde 40 ı okuma yazma bilir ama, nüfusumuzun yüzde 40 ı da en az 10 milyon eder. Bir ülkede 10 milyon okur yazar, birkaç yayınevini ayakta tutmaya, 40-50 edebiyatçının olsun yalnız edebiyatla geçinme imkânını sağlamağa yetmez mi?
Yeter de artar bile! Nüfusu 10 milyondan az nice ülke var edebiyatı, kültürü gelişmiş, yazarları, bilginleri dünyaya ün salmıştır.
Demek ki mesele okuma yazma bilenler oranının düşüklüğünde değil, okuma yazma bilenlerden büyük çoğunluğun okumamasındadır.
İstanbul gibi bir «kültür merkezi» nde, okumak için en güzel fırsat olan vapur yolculuklarında ,kitap okuyanların sayısı 3-5 kişiyi bulmaz. Yanında konuşacak insan olanlar konuşur, yalnız olanlar, itikâfa çekilmiş mistikler gibi bir noktaya dalar durur. Gerçekten itikâfa çekilmiş mistik olsalar insanın yüreği yanmaz.
Sayın Cihat Baban, Pazar günü «Ulus» da, «Vatandaş Türkçe konuş» kampanyasını tenkid ederken bence pek haklı idi. Kültürümüzü, değil dünyada ilgi uyandıracak duruma getirmek, «bu memlekette yaşayan insanlar için» bile «elzem hale sokamamışız» dır. Gene Cihat Baban'ın dediği gibi, «Türk kültürünün ışınlarını dünyaya sarkıttığı zaman», «Vatandaş Türkçe konuş» kampanyasını açan gençlerin «arzuları kendiliğinden olacaktır».
Gerçekten, yurdumuzda doğup büyümüş, Türk uyruklu azınlıklar için bile Türkçe özenilecek bir dil olamamışsa, bu, Türk kültürünün, Türk edebiyatının dünyada ilgi uyandıracak kadar gelişmemiş olmasındadır. Böyle bir gelişmeyi sağlıyabilmenin de birinci şartı Türk toplumunda okuma zevkinin, alışkanlığının yerleşmesidir.
Kahvelere, kulüplere, vapurlara, «Vatandaş: Türkçe konuş» diye yaftalar asılacak yerde, «Vatandaş: Oku» diye yaftalar asılsa, ve o yaftaları okuyabilecek kadar okuma bildikleri halde boş vakitlerini okumadan geçirenler utandırılsa, hem Türk kültürünün, Türk edebiyatının gelişmesine hizmet edilmiş, ve öylelikle Türkçenin özenilecek bir dil olmasına imkan hazırlanmış, hem de Türkiye'de eğitimin verimli hale gelmesi sağlanmış olacaktır.
Yurdumuzda açılacak yeni bir eğitim seferberliği, bir de okuma seferberliği ile tamamlanmazsa, pek işe yaramıyacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“"Vatandaş Oku!",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1235 ulaşıldı.