Gürsel-Kruşçof Yazışması
Başlık:
Gürsel-Kruşçof Yazışması
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 3
Tarih:
1960-09-02
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Gürsel - Kruşçof yazışması
Sovyetler Birliği Başbakanı Kruşçof'un Türkiye Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Gürsel'e gönderdiği mesajla, Gürsel'in bu mesaja cevabı dünkü gazetelerde yayınlandı.
8 Temmuz'da sonuçlanan yazışmanın neden bu kadar geç açıklandığını bilmiyoruz. Fakat, gecikme sebebi ne olursa olsun, karşılıklı mesajların, 2 ay sonra da, her iki taraf için değerini ve tazeliğini muhafaza eden birer vesika olarak halk oyuna açıklanabilmesi, sevindiricidir. Demek ki arada geçen zaman, iki devlet adamının zihninde, biribirlerinin karşılıklı dostluk dileklerindeki ve iyiniyet ifadelerindeki içtenliğe karşı bir şüphe uyandırmamıştır.
Kruşçof, mesajında, Türk Devlet ve Hükümet Başkanının 14 Haziran günü Ankara'daki Sovyet Büyükelçisiyle yapmış olduğu bir görüşmeye atıflarda bulunmaktadır. Bu görüşme sırasında Gürsel'in söylemiş olduğu, aslını bilmediğimiz bazı sözlere, Sovyet Başbakanının kendince de bazı anlamlar vermiş olabileceğini sanıyoruz. Kruşçof'un bu yorumlarının yer yer bir telkin gayreti taşıdığı seziliyor. Sayın Gürsel'in cevabı da bu sezgiyi doğrulamakta ve yanlış yorumlara imkân verebilecek kapıları nezaketle fakat sımsıkı kapatmaktadır.
Örneğin, Kruşçof, mesajının başında,
«Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki an'anevi iyi komşuluk münasebetlerine hiç uymayan hareketleri yapmağa Türkiye'yi sürükleyen Batı devletleriyle askerî bloklara on yıllık iştirak politikasının neticesinde Türkiye'nin içine düşmüş olduğu çetin durum hakkındaki mütalâalarınızı takdir ediyoruz»,
demekle beraber, Gürsel'in cevabı açıkça gösteriyor ki, Türk Hükümeti, «Türkiye'nin içine düşmüş olduğu» herhangi bir «çetin durum» la, «askerî bloklara 10 yıllık iştirak politikası» arasında hiç bir bağlantı görmemekte, tersine, bu bloklar içinde kalmayı, güvenliğimizin kaçınılmaz bir şartı saymaktadır.
Kruşçof'un, Türkiye'yi tarafsızlığa teşvik edici sözlerine de, Sayın Devlet ve Hükümet Başkanımız, çok sade ve sağlam delillerle, en iyi cevapları vermekte; tarafsızlığın askerlik liderlerinden kısıntı yapmak ımkânını sağlıyacağı iddiasını, bazı tarafsız ülkelerin bütçelerinde savunma giderlerine ne kadar geniş ver verildiğini hatırlatarak çürütmektedir.
Gürsel, pek haklı olarak, dünyada güvenlik tam olarak kurulmadıkça, bu güvenliğin başlıca şartı olan, etkili bir kontrol sistemine bağlı gerçek ve genel bir silâhsızlanma sağlanmadıkça, bağımsızlığına değer veren her devletin tedbirli bulunmak ihtiyacını duyacağını, Türkiye durumundaki bir devlet için de, ortaklaşa savunma sistemlerine katılma siyasetinin, böyle bir ihtiyaçtan doğduğunu belirtmektedir.
Bu bakımdan, Sayın Gürsel'in cevap yazısında hatırlattığı gibi, Millî Birlik idaresi, 27 Mayıs Cuma sabahı Devrim hareketinin başladığı andan itibaren radyolarla yayınlanan mesajlarında, «Türkiye'nin bütün milletlerarası taahhütlerine ve bilhassa NATO ve CENTO gibi ittifaklarından doğan taahhütlere sadık kalacağını gereken bütün vuzuhla tasrih etmekten geri kalmamıştır.»
Türkiye'nin Batı ile ortaklaşa bir savunma sistemi içinde bulunması, NATO içindeki yeri, kendisine tecavüze kalkışabilecek bir devletin bütün dünyayı ateşliyecek bir genel harbe sebep olmayı göze almasını gerektirmektedir. Türkiye'nin bu savunma sisteminden ayrılması, bir muhtemel mütecaviz için Türkiye'ye tecavüzün risklerini azaltmaktan, ve Türkiye için konvansiyonel savaşlara sahne olabilme tehlikesini yaratmaktan başka sonuç vermezdi. Böyle bir ihtimal veya tehlike karşısında da Türkiye, şimdikinden daha az değil, daha çok silâhlanmak, bütçesinde savunma giderlerine şimdikinden daha çok yer vermek zorunda kalabilirdi.
Fakat Türkiye'nin böyle bir savunma sistemi içinde bulunmasını, tecavüz emeli beslemeyen herhangi bir devletin kendisine karşı yönelmiş bir tehlike saymasına sebep yoktur. Sorumluluğunu bilir ve Atatürk ilkelerine bağlı hiç bir Türk Hükümeti, bu ittifak sistemindeki üyeliğimizi, bizimle dost kalmak isteyen iyiniyetli komşuları kaygılandırabilecek bir yolda istismar etmez ve ettirmez.
Tesadüflerin sorumsuz ve milletlerarası münasebetlerdeki davranışımız bakımından Atatürk ilkelerine saygısız kimseleri sorumlu mevkilere getirmesi halinde ise, komşularımız için bir büyük teminat vardır: Bu teminat, Türk halkının, milletlerarası münasebetler konusundaki, Atatürk ilkelerine de temel olan, sağduyusu ve dürüstlüğüdür. Nitekim, son yıllarda, Demokrat partili idareciler, ittifaklarımızı, türlü maksatlarla, bu ittifakların gerçek amaçları dışında kullanmağa ne zaman kalkışmışlarsa, ne zaman komşularımıza kaygı verebilecek durumlar yaratmış, devleti maceralara sürükleyebilecek yollara girmişlerse, karşılarında Türk halkoyunu, Türk halkının sağduyusunu, barışçı duygularını, dürüstlük ve iyiniyetini bulmuş, eninde sonunda Türk halkoyuna boyun eğmek zorunda kalmışlardır.
Bu bakımdan, iyiniyetli hiç bir komşu, üyesi bulunduğumuz savunma sistemlerinden ötürü kaygı duymamalıdır. Sovyet Başbakanı Kruşçof'un mesajının, gelecekteki münasebetlerimiz bakımından umut verici bir yönü de, Türk — Sovyet münasebetlerinin iyileşip gelişmesi ile Türkiye'nin Batılı ittifak sistemlerine bağlılığı arasında bir çelişme görmediğini belirtmesidir.
Atatürk'ün «yurtta barış, cihanda barış» sözünü, milletlerarası davranışına esas olarak almış olan, yani kendi huzurunu insanlığın huzuru ile bir tutan Türk ulusunun dostluğuna, bütün komşuları, kendi barışçı riyetlerinin gerçekliğine, içtenliğine güvendikleri ölçüde güvenebilirler.
BÜLENT ECEVİT
Gürsel - Kruşçof yazışması
Sovyetler Birliği Başbakanı Kruşçof'un Türkiye Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Gürsel'e gönderdiği mesajla, Gürsel'in bu mesaja cevabı dünkü gazetelerde yayınlandı.
8 Temmuz'da sonuçlanan yazışmanın neden bu kadar geç açıklandığını bilmiyoruz. Fakat, gecikme sebebi ne olursa olsun, karşılıklı mesajların, 2 ay sonra da, her iki taraf için değerini ve tazeliğini muhafaza eden birer vesika olarak halk oyuna açıklanabilmesi, sevindiricidir. Demek ki arada geçen zaman, iki devlet adamının zihninde, biribirlerinin karşılıklı dostluk dileklerindeki ve iyiniyet ifadelerindeki içtenliğe karşı bir şüphe uyandırmamıştır.
Kruşçof, mesajında, Türk Devlet ve Hükümet Başkanının 14 Haziran günü Ankara'daki Sovyet Büyükelçisiyle yapmış olduğu bir görüşmeye atıflarda bulunmaktadır. Bu görüşme sırasında Gürsel'in söylemiş olduğu, aslını bilmediğimiz bazı sözlere, Sovyet Başbakanının kendince de bazı anlamlar vermiş olabileceğini sanıyoruz. Kruşçof'un bu yorumlarının yer yer bir telkin gayreti taşıdığı seziliyor. Sayın Gürsel'in cevabı da bu sezgiyi doğrulamakta ve yanlış yorumlara imkân verebilecek kapıları nezaketle fakat sımsıkı kapatmaktadır.
Örneğin, Kruşçof, mesajının başında,
«Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki an'anevi iyi komşuluk münasebetlerine hiç uymayan hareketleri yapmağa Türkiye'yi sürükleyen Batı devletleriyle askerî bloklara on yıllık iştirak politikasının neticesinde Türkiye'nin içine düşmüş olduğu çetin durum hakkındaki mütalâalarınızı takdir ediyoruz»,
demekle beraber, Gürsel'in cevabı açıkça gösteriyor ki, Türk Hükümeti, «Türkiye'nin içine düşmüş olduğu» herhangi bir «çetin durum» la, «askerî bloklara 10 yıllık iştirak politikası» arasında hiç bir bağlantı görmemekte, tersine, bu bloklar içinde kalmayı, güvenliğimizin kaçınılmaz bir şartı saymaktadır.
Kruşçof'un, Türkiye'yi tarafsızlığa teşvik edici sözlerine de, Sayın Devlet ve Hükümet Başkanımız, çok sade ve sağlam delillerle, en iyi cevapları vermekte; tarafsızlığın askerlik liderlerinden kısıntı yapmak ımkânını sağlıyacağı iddiasını, bazı tarafsız ülkelerin bütçelerinde savunma giderlerine ne kadar geniş ver verildiğini hatırlatarak çürütmektedir.
Gürsel, pek haklı olarak, dünyada güvenlik tam olarak kurulmadıkça, bu güvenliğin başlıca şartı olan, etkili bir kontrol sistemine bağlı gerçek ve genel bir silâhsızlanma sağlanmadıkça, bağımsızlığına değer veren her devletin tedbirli bulunmak ihtiyacını duyacağını, Türkiye durumundaki bir devlet için de, ortaklaşa savunma sistemlerine katılma siyasetinin, böyle bir ihtiyaçtan doğduğunu belirtmektedir.
Bu bakımdan, Sayın Gürsel'in cevap yazısında hatırlattığı gibi, Millî Birlik idaresi, 27 Mayıs Cuma sabahı Devrim hareketinin başladığı andan itibaren radyolarla yayınlanan mesajlarında, «Türkiye'nin bütün milletlerarası taahhütlerine ve bilhassa NATO ve CENTO gibi ittifaklarından doğan taahhütlere sadık kalacağını gereken bütün vuzuhla tasrih etmekten geri kalmamıştır.»
Türkiye'nin Batı ile ortaklaşa bir savunma sistemi içinde bulunması, NATO içindeki yeri, kendisine tecavüze kalkışabilecek bir devletin bütün dünyayı ateşliyecek bir genel harbe sebep olmayı göze almasını gerektirmektedir. Türkiye'nin bu savunma sisteminden ayrılması, bir muhtemel mütecaviz için Türkiye'ye tecavüzün risklerini azaltmaktan, ve Türkiye için konvansiyonel savaşlara sahne olabilme tehlikesini yaratmaktan başka sonuç vermezdi. Böyle bir ihtimal veya tehlike karşısında da Türkiye, şimdikinden daha az değil, daha çok silâhlanmak, bütçesinde savunma giderlerine şimdikinden daha çok yer vermek zorunda kalabilirdi.
Fakat Türkiye'nin böyle bir savunma sistemi içinde bulunmasını, tecavüz emeli beslemeyen herhangi bir devletin kendisine karşı yönelmiş bir tehlike saymasına sebep yoktur. Sorumluluğunu bilir ve Atatürk ilkelerine bağlı hiç bir Türk Hükümeti, bu ittifak sistemindeki üyeliğimizi, bizimle dost kalmak isteyen iyiniyetli komşuları kaygılandırabilecek bir yolda istismar etmez ve ettirmez.
Tesadüflerin sorumsuz ve milletlerarası münasebetlerdeki davranışımız bakımından Atatürk ilkelerine saygısız kimseleri sorumlu mevkilere getirmesi halinde ise, komşularımız için bir büyük teminat vardır: Bu teminat, Türk halkının, milletlerarası münasebetler konusundaki, Atatürk ilkelerine de temel olan, sağduyusu ve dürüstlüğüdür. Nitekim, son yıllarda, Demokrat partili idareciler, ittifaklarımızı, türlü maksatlarla, bu ittifakların gerçek amaçları dışında kullanmağa ne zaman kalkışmışlarsa, ne zaman komşularımıza kaygı verebilecek durumlar yaratmış, devleti maceralara sürükleyebilecek yollara girmişlerse, karşılarında Türk halkoyunu, Türk halkının sağduyusunu, barışçı duygularını, dürüstlük ve iyiniyetini bulmuş, eninde sonunda Türk halkoyuna boyun eğmek zorunda kalmışlardır.
Bu bakımdan, iyiniyetli hiç bir komşu, üyesi bulunduğumuz savunma sistemlerinden ötürü kaygı duymamalıdır. Sovyet Başbakanı Kruşçof'un mesajının, gelecekteki münasebetlerimiz bakımından umut verici bir yönü de, Türk — Sovyet münasebetlerinin iyileşip gelişmesi ile Türkiye'nin Batılı ittifak sistemlerine bağlılığı arasında bir çelişme görmediğini belirtmesidir.
Atatürk'ün «yurtta barış, cihanda barış» sözünü, milletlerarası davranışına esas olarak almış olan, yani kendi huzurunu insanlığın huzuru ile bir tutan Türk ulusunun dostluğuna, bütün komşuları, kendi barışçı riyetlerinin gerçekliğine, içtenliğine güvendikleri ölçüde güvenebilirler.
Koleksiyon
Alıntı
“Gürsel-Kruşçof Yazışması,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1231 ulaşıldı.