Tehlikeli Dönemeç
Başlık:
Tehlikeli Dönemeç
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1960-08-09
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Tehlikeli dönemeç
İnsan haklarını ve bütün demokrasi ilkelerini çiğneyen, devrimleri baltalıyan, memleket ekonomisini çıkmaza sürükleyen, toplum düzenini bozan, ahlâkı bile kendi varlığı ile çelişir görüp yıkmağa çalışan Demokrat Parti iktidarına karşı mukavemet, gitgide demokrasi ülküsü etrafında toplanan bir cephe haline gelmişti.
Aslında cephedekilerden kimi devrimleri, kimi memleket ekonomisini, kimi ahlâkı, kimi de insan haklarını ve demokrasiyi kurtarmak için Demokrat Parti iktidarına karşı savaşa girmiş unsurlardı. Aralarında, bunların hepsine eşit değer verenler bulunmakla beraber, birini öbüründen üstün tutanlar da vardı. Ancak D.P. iktidarının gitgide diktatörlüğe kayması iledir ki demokrasi ülküsü bütün başka ülkülerin üstünde önem kazanmış ve D.P. iktidarına karşı savaş, her şeyin üstünde bir insan hakları ve demokrasi savaşı olarak görünür olmuştu.
Şimdi, 27 Mayıs Devrimiyle D.P. iktidarı yıkıldıktan sonra, savaşa katılmış aydınlardan bazısının kafasında, şaşırtıcı, ürkütücü tereddüt ve çelişmeler ortaya çıkmakta, demokrasi ülküsüne bağlılıklarında bir gevşeme belirmektedir.
Kendileri için demokrasinin mi, yoksa devrimlerin, ekonomik kalkınmanın veya sağlam ahlâklı bir toplum düzeninin mi daha önemli olduğunu kestirmek, demokrasi ile öbür ülkü ve değerler arasında bir seçme yapmak mecburiyetini duymakta ve bu duygudan rahatsız olmaktadırlar.
Rahatsız olmaktadırlar, çünkü, başlangıçta demokrasiden daha çok değer verdikleri bir başka ülkü uğrunda D.P. iktidarına karşı savaşa katılmış olsalar bile, savaş yılları boyunca demokrasi ülküsüne de kuvvetle bağlanmışlardı. O kadar ki 1960 yılının 27 Mayıs Cuma sabahı, bu savaşçılardan belki hiç biri, demokrasiden başka bir şey için bayram etmeyi aklına bile getirmiyordu.
Ama yalnız o sabah... Günler geçip duygular duruldukça, çetin bir savaşın heyecanı yatışıp yeni yeni tehlikeler belirdikçe, düşüncelerde şüpheler, tereddütler yanmağa, içlerde çatışmalar doğmağa başladı.
D.P. iktidarı altında demokrasi kadar tehlikeye düşmüş olan bazı ülkü ve değerlerin aslında demokrasi ile ne ölçüde bağdaşabileceği meselesi, şimdi bazı aydınların kafasını ve vicdanını zorlamaktadır.
— Hazır başta askerî idare varken şu da yapılsın, bu da yapılsın!, sözü dillerde, yazılardadır.
İstenenlerden, özlenenlerden bir çoğunun çok partili demokratik rejimde gerçekleştirilemiyeceği kaygısı, günden güne bir kanı olarak zihinlere yerleşir gibidir.
— Demokrasi yeniden kurulsun ama, şu yapıldıktan, bu yapıldıktan sonra!, diye gazetelerde çıkan listeler günden güne uzamaktadır.
Oysa Türkiye gibi pek çok yönden geri kalmış bir ülkede «şu» nların, «bu» nların daha uzun bir süre sonu gelmiyecektir. Gelse bile geldiğini bugün yaşayanlar kolay kolay göremiyecektir.
Fakat, 1950 — 60 arasında D.P. iktidarına karşı açılan savaşa türlü etkenlerle katılanların, demokrasi kadar veya demokrasiden daha çok önem verdikleri başka ülküler ve değerler acaba demokrasi ile gerçekten bağdaşamaz mı?.. Bağdaşamaz sanısına kapılırken, acaba 10 yıllık yorgunluğun verdiği, işin kolayını arama hevesine, içlerde birikmiş özlemlerin doğurduğu bir sabırsızlığa düşülmüş olmuyor mu?
Baştaki, son derecede iyiniyetli askerî idare, aydınlar arasında gitgide hız ve güç kazanır gibi görünen bu şüphe ve tereddüt akımlarıyla, geriye dönülmesi güç bir yöne sevkedilmeden önce, her aydın, şüphelerini, tereddütlerini iyice tahlil etmeli, demokrasi kadar veya demokrasiden daha çok bağlı bulunduğu ülkü ve değerlere gerçek bir demokrasiden gelebilecek tehlikeleri, engelleri iyice tartmalı, bu tehlike ve engelleri gözünde büyültüp büyültmediğini anlamağa çalışmalıdır.
Türkiyede demokrasi savaşına ön saflarda katılmış aydınlar, şimdi, belki de bütün dünyada demokrasinin ve demokratik ülkeler cephesinin kaderini etkileyecek bir karar ânında, bir dönemeçtedirler. Verecekleri kararın, yapacakları seçmenin ağır sorumluluğunu bilmelidirler!
BÜLENT ECEVİT
Tehlikeli dönemeç
İnsan haklarını ve bütün demokrasi ilkelerini çiğneyen, devrimleri baltalıyan, memleket ekonomisini çıkmaza sürükleyen, toplum düzenini bozan, ahlâkı bile kendi varlığı ile çelişir görüp yıkmağa çalışan Demokrat Parti iktidarına karşı mukavemet, gitgide demokrasi ülküsü etrafında toplanan bir cephe haline gelmişti.
Aslında cephedekilerden kimi devrimleri, kimi memleket ekonomisini, kimi ahlâkı, kimi de insan haklarını ve demokrasiyi kurtarmak için Demokrat Parti iktidarına karşı savaşa girmiş unsurlardı. Aralarında, bunların hepsine eşit değer verenler bulunmakla beraber, birini öbüründen üstün tutanlar da vardı. Ancak D.P. iktidarının gitgide diktatörlüğe kayması iledir ki demokrasi ülküsü bütün başka ülkülerin üstünde önem kazanmış ve D.P. iktidarına karşı savaş, her şeyin üstünde bir insan hakları ve demokrasi savaşı olarak görünür olmuştu.
Şimdi, 27 Mayıs Devrimiyle D.P. iktidarı yıkıldıktan sonra, savaşa katılmış aydınlardan bazısının kafasında, şaşırtıcı, ürkütücü tereddüt ve çelişmeler ortaya çıkmakta, demokrasi ülküsüne bağlılıklarında bir gevşeme belirmektedir.
Kendileri için demokrasinin mi, yoksa devrimlerin, ekonomik kalkınmanın veya sağlam ahlâklı bir toplum düzeninin mi daha önemli olduğunu kestirmek, demokrasi ile öbür ülkü ve değerler arasında bir seçme yapmak mecburiyetini duymakta ve bu duygudan rahatsız olmaktadırlar.
Rahatsız olmaktadırlar, çünkü, başlangıçta demokrasiden daha çok değer verdikleri bir başka ülkü uğrunda D.P. iktidarına karşı savaşa katılmış olsalar bile, savaş yılları boyunca demokrasi ülküsüne de kuvvetle bağlanmışlardı. O kadar ki 1960 yılının 27 Mayıs Cuma sabahı, bu savaşçılardan belki hiç biri, demokrasiden başka bir şey için bayram etmeyi aklına bile getirmiyordu.
Ama yalnız o sabah... Günler geçip duygular duruldukça, çetin bir savaşın heyecanı yatışıp yeni yeni tehlikeler belirdikçe, düşüncelerde şüpheler, tereddütler yanmağa, içlerde çatışmalar doğmağa başladı.
D.P. iktidarı altında demokrasi kadar tehlikeye düşmüş olan bazı ülkü ve değerlerin aslında demokrasi ile ne ölçüde bağdaşabileceği meselesi, şimdi bazı aydınların kafasını ve vicdanını zorlamaktadır.
— Hazır başta askerî idare varken şu da yapılsın, bu da yapılsın!, sözü dillerde, yazılardadır.
İstenenlerden, özlenenlerden bir çoğunun çok partili demokratik rejimde gerçekleştirilemiyeceği kaygısı, günden güne bir kanı olarak zihinlere yerleşir gibidir.
— Demokrasi yeniden kurulsun ama, şu yapıldıktan, bu yapıldıktan sonra!, diye gazetelerde çıkan listeler günden güne uzamaktadır.
Oysa Türkiye gibi pek çok yönden geri kalmış bir ülkede «şu» nların, «bu» nların daha uzun bir süre sonu gelmiyecektir. Gelse bile geldiğini bugün yaşayanlar kolay kolay göremiyecektir.
Fakat, 1950 — 60 arasında D.P. iktidarına karşı açılan savaşa türlü etkenlerle katılanların, demokrasi kadar veya demokrasiden daha çok önem verdikleri başka ülküler ve değerler acaba demokrasi ile gerçekten bağdaşamaz mı?.. Bağdaşamaz sanısına kapılırken, acaba 10 yıllık yorgunluğun verdiği, işin kolayını arama hevesine, içlerde birikmiş özlemlerin doğurduğu bir sabırsızlığa düşülmüş olmuyor mu?
Baştaki, son derecede iyiniyetli askerî idare, aydınlar arasında gitgide hız ve güç kazanır gibi görünen bu şüphe ve tereddüt akımlarıyla, geriye dönülmesi güç bir yöne sevkedilmeden önce, her aydın, şüphelerini, tereddütlerini iyice tahlil etmeli, demokrasi kadar veya demokrasiden daha çok bağlı bulunduğu ülkü ve değerlere gerçek bir demokrasiden gelebilecek tehlikeleri, engelleri iyice tartmalı, bu tehlike ve engelleri gözünde büyültüp büyültmediğini anlamağa çalışmalıdır.
Türkiyede demokrasi savaşına ön saflarda katılmış aydınlar, şimdi, belki de bütün dünyada demokrasinin ve demokratik ülkeler cephesinin kaderini etkileyecek bir karar ânında, bir dönemeçtedirler. Verecekleri kararın, yapacakları seçmenin ağır sorumluluğunu bilmelidirler!
Koleksiyon
Alıntı
“Tehlikeli Dönemeç,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1218 ulaşıldı.