Turizm ve Tanıtma
Title:
Turizm ve Tanıtma
Source:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Date:
1960-07-02
Location:
Rahşan Ecevit Arşivi
Text:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEViT
Turizm ve tanıtma
Basın — Yayın ve Turizm konusunda bundan önce yazdığımız iki yazıyla (1), demokratik bir düzende basın işlerinin hiç bir hükümet dairesini ilgilendiremiyeceğini; gerek devrimlerin kökleşip eğitimin yayılmasını gerek demokrasinin gelişmesini kolaylaştırmak bakımından bize en uygun radyo sisteminin de, hukukî hüviyeti bizim yarıresmî bankalarımızla iktisadî devlet teşekküllerimizi andıran, idarî ve siyasi bakımından hükümet kontrolüne tâbi olmayan bir halk radyosu olacağını öne sürmüştük.
Böylece, Basın — Yayın ve Turizm teşkilâtının görevlerinden, geriye ancak turizmle tanıtma işleri kalıyordu.
Turizmin, hem kazançlı olabilmek için ticarî zihniyetle yürütülebilmesi, hem de, memlekete yararlı olabilmek için, bir kamu hizmeti olarak düzenlenebilmesi gerekir. O yüzden, ne bütün bütün devlete bağlanmalı ne de bütün bütün serbest teşebbüse bırakılmalıdır. İkisi arası bir yol arayınca da, radyo için olduğu gibi, gene, bir nevi iktisadî devlet işletmesi akla gelebilir.
Demokrat Parti iktidarı zamanında, turizm, bir yandan verimsiz ve müsrif bir bürokrasinin bir yandan da en kötü anlamda bir ticarî zihniyetin hastalıklarına tutulmuştu. Turizm endüstrimiz, daha çok, gösterişçi bir idarenin ve vurguncu siyaset adamlarının maksat ve zevklerine hizmet edebilecek, onlara, komisyon ve rüşvet yoluyla gayrımeşrû kazançlar sağlıyabilecek bir yönde gelişme eğilimî gösteriyordu.
Bu yüzden, turizm alanındaki çalışmalar ve yatırımlar, İstanbul ve çevresinde yoğunlaşmıştı. Daha çok vurguncuların, keyfine düşkün «devlet adamları» nın ve zengin turistlerin zevk ve ihtiyaçlarını karşılayabilen, memleketin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına hiç hizmet edemeyen, döviz bile getiremiyen bir turizm endüstrisi kurulmağa başlamıştı. Turistik gelişmeye asıl muhtaç olan ve turistik yatırımların en verimli olabileceği bazı Anadolu köşelerine dokunulmamıştı bile.
«Devrim ve turizm» başlıklı bir yazımızda (2) belirtmiş olduğumuz gibi, bizim için her bakımdan en yararlı turizm, tarihî ve tabii zenginlikleri bol olan bölgelerimizde ve daha çok orta halli aydın turistler gözönünde tutularak geliştirilecek turizmdir. Turizmi bu yönde geliştirmekse, hem çok daha az masrafı gerektirir, hem çok daha fazla döviz getirir, hem de yayıldığı bölgelerin ekonomisine, sosyal ve kültürel gelişmesine hizmet edebilir. Yurdun değişik bölgelerinde turist endüstrisini besleyici iş alanları (mandıracılık gibi) açılmış ve topraktan artacak iş gücünü mahallinde değerlendirme imkânları kazanılmış olur. Eğlence imkânları yurdun değişik bölgelerine dağılmış, böylece o bölgeler halkının da hayatı renklendirilmiş olur, Anadolu halkı Batı medeniyeti ve kültürü ile, Batılı kafası ve yasayısı ile daha yakından temasa getirilmiş, Batılının da Türk milletini daha yakından tanımasına onun bazı meziyetlerini görerek önyargılardan kurtulmasına fırsat verilmiş olur. Orta halli yabancı turistler gözönünde tutularak kurulacak bir turizm endüstirisi, kendi orta halli halkımızın da maddî imkânlarına uygun olacağı için, kendi halkımız da daha kolaylıkla ve daha rahatça dinlenme, gezme ve yurdu tanıma fırsatına kavuşturulmuş olur.
Memlekette turizm, bir iktisadî devlet işletmeciliği olarak bu yönde geliştirilirken, yeni bir ad altında ve eskisinden değişik bir hüviyetle de olsa yeniden kurulabilecek Halkevleri teşkilâtının işbirliği sağlanmalıdır. Turizme elverişli bölgelerdeki Halkevlerine, zamanla, yabancı üniversiteli turistleri barındıracak tesisler eklenebilir. Böylece hem Türk gençliğiyle Batılı gençliğin kendi topraklarımızda kaynaşması mümkün kılınmış, hem de Halkevlerinin kültürel çalışmalarıyla Türk topraklarının tarihî kültürel kaynakları arasında canlı bir bağlantı kurulmuş, Batılılaşmamız hız kazanmış, Batı kültürünü benimseme ve ona kendimizden bir şeyler katabilme katabilme gücümümüz arttırılmış olur.
Tanıtma işlerinin, dış propaganda işlerinin büyük bir kısmı da, böylece, turizm ve Halk evleri çalışmaları arasında kendiliğinden ve en verimli, en etkili bir şekilde görülebilir.
*
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Basın - Yayın ve Turizm konusunda bu ve bundan önce yazdığımız yazılarda öne sürdüğümüz görüşler benimsenecek olursa, «Basın — Yayın ve Turizm» teşkilâtına, bir Bakanlık olarak da bir Genel Müdürlük olarak da ihtiyaç bulunmadığını kabul etmek, bu teşkilâtın radyo, turizm tanıtma ile ilgili görevlerini, değişik temeller üzerinde kurulacak yepyeni müesseselere dağıtmak, basının işlerini ise basına bırakmak gerekir.
-------------
(1 - <<Basın - Yayın ve Turizm>>, 26 Mayıs 1960; <<Devlet Radyosundan Halk Radyosuna>> 29 Mayıs 1960.
(2) - 19 Mayıs 1960.
BÜLENT ECEViT
Turizm ve tanıtma
Basın — Yayın ve Turizm konusunda bundan önce yazdığımız iki yazıyla (1), demokratik bir düzende basın işlerinin hiç bir hükümet dairesini ilgilendiremiyeceğini; gerek devrimlerin kökleşip eğitimin yayılmasını gerek demokrasinin gelişmesini kolaylaştırmak bakımından bize en uygun radyo sisteminin de, hukukî hüviyeti bizim yarıresmî bankalarımızla iktisadî devlet teşekküllerimizi andıran, idarî ve siyasi bakımından hükümet kontrolüne tâbi olmayan bir halk radyosu olacağını öne sürmüştük.
Böylece, Basın — Yayın ve Turizm teşkilâtının görevlerinden, geriye ancak turizmle tanıtma işleri kalıyordu.
Turizmin, hem kazançlı olabilmek için ticarî zihniyetle yürütülebilmesi, hem de, memlekete yararlı olabilmek için, bir kamu hizmeti olarak düzenlenebilmesi gerekir. O yüzden, ne bütün bütün devlete bağlanmalı ne de bütün bütün serbest teşebbüse bırakılmalıdır. İkisi arası bir yol arayınca da, radyo için olduğu gibi, gene, bir nevi iktisadî devlet işletmesi akla gelebilir.
Demokrat Parti iktidarı zamanında, turizm, bir yandan verimsiz ve müsrif bir bürokrasinin bir yandan da en kötü anlamda bir ticarî zihniyetin hastalıklarına tutulmuştu. Turizm endüstrimiz, daha çok, gösterişçi bir idarenin ve vurguncu siyaset adamlarının maksat ve zevklerine hizmet edebilecek, onlara, komisyon ve rüşvet yoluyla gayrımeşrû kazançlar sağlıyabilecek bir yönde gelişme eğilimî gösteriyordu.
Bu yüzden, turizm alanındaki çalışmalar ve yatırımlar, İstanbul ve çevresinde yoğunlaşmıştı. Daha çok vurguncuların, keyfine düşkün «devlet adamları» nın ve zengin turistlerin zevk ve ihtiyaçlarını karşılayabilen, memleketin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına hiç hizmet edemeyen, döviz bile getiremiyen bir turizm endüstrisi kurulmağa başlamıştı. Turistik gelişmeye asıl muhtaç olan ve turistik yatırımların en verimli olabileceği bazı Anadolu köşelerine dokunulmamıştı bile.
«Devrim ve turizm» başlıklı bir yazımızda (2) belirtmiş olduğumuz gibi, bizim için her bakımdan en yararlı turizm, tarihî ve tabii zenginlikleri bol olan bölgelerimizde ve daha çok orta halli aydın turistler gözönünde tutularak geliştirilecek turizmdir. Turizmi bu yönde geliştirmekse, hem çok daha az masrafı gerektirir, hem çok daha fazla döviz getirir, hem de yayıldığı bölgelerin ekonomisine, sosyal ve kültürel gelişmesine hizmet edebilir. Yurdun değişik bölgelerinde turist endüstrisini besleyici iş alanları (mandıracılık gibi) açılmış ve topraktan artacak iş gücünü mahallinde değerlendirme imkânları kazanılmış olur. Eğlence imkânları yurdun değişik bölgelerine dağılmış, böylece o bölgeler halkının da hayatı renklendirilmiş olur, Anadolu halkı Batı medeniyeti ve kültürü ile, Batılı kafası ve yasayısı ile daha yakından temasa getirilmiş, Batılının da Türk milletini daha yakından tanımasına onun bazı meziyetlerini görerek önyargılardan kurtulmasına fırsat verilmiş olur. Orta halli yabancı turistler gözönünde tutularak kurulacak bir turizm endüstirisi, kendi orta halli halkımızın da maddî imkânlarına uygun olacağı için, kendi halkımız da daha kolaylıkla ve daha rahatça dinlenme, gezme ve yurdu tanıma fırsatına kavuşturulmuş olur.
Memlekette turizm, bir iktisadî devlet işletmeciliği olarak bu yönde geliştirilirken, yeni bir ad altında ve eskisinden değişik bir hüviyetle de olsa yeniden kurulabilecek Halkevleri teşkilâtının işbirliği sağlanmalıdır. Turizme elverişli bölgelerdeki Halkevlerine, zamanla, yabancı üniversiteli turistleri barındıracak tesisler eklenebilir. Böylece hem Türk gençliğiyle Batılı gençliğin kendi topraklarımızda kaynaşması mümkün kılınmış, hem de Halkevlerinin kültürel çalışmalarıyla Türk topraklarının tarihî kültürel kaynakları arasında canlı bir bağlantı kurulmuş, Batılılaşmamız hız kazanmış, Batı kültürünü benimseme ve ona kendimizden bir şeyler katabilme katabilme gücümümüz arttırılmış olur.
Tanıtma işlerinin, dış propaganda işlerinin büyük bir kısmı da, böylece, turizm ve Halk evleri çalışmaları arasında kendiliğinden ve en verimli, en etkili bir şekilde görülebilir.
*
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Basın - Yayın ve Turizm konusunda bu ve bundan önce yazdığımız yazılarda öne sürdüğümüz görüşler benimsenecek olursa, «Basın — Yayın ve Turizm» teşkilâtına, bir Bakanlık olarak da bir Genel Müdürlük olarak da ihtiyaç bulunmadığını kabul etmek, bu teşkilâtın radyo, turizm tanıtma ile ilgili görevlerini, değişik temeller üzerinde kurulacak yepyeni müesseselere dağıtmak, basının işlerini ise basına bırakmak gerekir.
-------------
(1 - <<Basın - Yayın ve Turizm>>, 26 Mayıs 1960; <<Devlet Radyosundan Halk Radyosuna>> 29 Mayıs 1960.
(2) - 19 Mayıs 1960.
Collection
Citation
“Turizm ve Tanıtma,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1197.