Yeni Polis
Başlık:
Yeni Polis
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" No 13208, ss. 1, 6
Tarih:
1960-06-09
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi / Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
YENİ POLİS
27 Mayıs ihtilâlinden bu yana 14 gün oluyor. 14 gündür ortada polis yok. 14 gündür Türkiye, bildiğim kadar, dünyanın polissiz yönetilen tek devleti. Polis muhabiri meslektaşlarıma 27 Mayıs'tan bu yana çok vukuat olup olmadığım soruyorum; işsizlikten sıkılmağa başladıklarını söylüyorlar.
Denebilir ki polisin yerini asker almıştır. Fakat, daha yeni bir ihtilâl geçirmiş olmamıza rağmen, ortada, eskiden polis eliyle alınan güvenlik tertibatı kadar askerî güvenlik tertibatı da görülmüyor. Ve, daha önemlisi, halk, askeri polis gözüyle görmüyor.
Polis, toplumda düzenlik ve güvenliği sağlamak için kurulmuş bir kuvvettir. Oysa bir toplumda, düzenlik ve güvenliğin asıl teminatı toplumun kendisi sayılmak gerekir. Bir toplumun fertleri, o toplumun düzenlik ve güvenliğinden kendi kendilerini sorumlu saydıkları ölçüde polise ihtiyaç azalır. Düzenlik ve güvenliği sağlamanın sorumluluğu polise yüklendiği ölçüde ise, toplumun polis olmayan fertlerinde sorumluluk duygusu azalır. Halktaki bu sorumluluk duygusu azaldıkça polisin işi ağırlaşır. Polisin işi ağırlaştıkça polis sertleşir. Polis sertleştikçe de halk polisten uzaklaşır.
Buna bir de, Demokrat Parti iktidarının son yıllarında, hele son aylarında olduğu gibi, iktidarın bir polis devleti kurma gayretleri, polisi halka karşı siyasî baskı ve zulüm vasıtası olarak kullanma gayretleri; bununla da yetinmeyip, üstelik, kendi azılı partizanlarına polis üniforması giydirerek onları gerçek polislerin arasına karıştırma teşebbüsleri eklenecek olursa, halk, polisi bir can düşmanı olarak, düzenliği ve güvenliği koruyucu değil, sarsıcı ve yıkıcı bir kuvvet olarak görmekten kendini alamaz.
Demokrat Parti iktidarının son zamanlarında halk - polis münasebeti bakımından durum bu idi, ve bu durumun ızdırabını, halka zûlm eder duruma düşürülmenin ve böylece halktan uzak düşülmenin ızdırabını, şüphesiz ki en çok, sayıları herhâlde az olmayan namuslu, vicdanlı, iyi yürekli polisler çekmekte idi.
Şimdi, Millî Birlik İdaresi, bu namuslu, vicdanlı, iyi yürekli polisleri, öyle olmayan polislerden, zûlme, kanunsuz hareketlere bile bile âlet olmuş polislerden ayırabilmenin, ve halka güven verici bir kuvvet olarak yeniden görevleri başına getirilmenin yollarını araştırmaktadır.
Bu yollar araştırılırken, 14 günlük bir millî tecrübenin ortaya çıkardığı şu gerçeği göz önünde bulundurmak herhâlde yerinde olacaktır: Türk halkı, kendisine güvenildiği ölçüde güvenilir, kendisine hürriyet verildiği ölçüde kendi kendini disiplinleyebilir olgunlukta ve erginlikte bir halk olduğunu göstermiştir. Polis kuvveti, şimdi, böyle bir halka lâyık bir şekilde teşkilâtlandırılmalı, hattâ, bambaşka bir esas üzerine yeni baştan kurulmalıdır. Öyle ki, kendi toplumunun düzenlik ve güvenliğini devlete vesayetine muhtaç kalmaksızın sağlıyabilecek bir halk olarak, Türk halkı, polise, kendi içinden, yani halk içinden çıkmış bir kuvvet gözüyle bakabilsin! Polisi, halkın üstünde değil, halka bağlı bir kuvvet sayabilsin! Polisin davranışından, bir İçişleri Bakanını, bir Hükümeti veya bir iktidarı değil, doğrudan doğruya polisi ve halk olarak kendi kendini sorumlu tutabilsin!
Yakın geçmişteki acı tecrübelerimizden sonra, «polisin üniforması değişmelidir» diyenler var. Doğrudur!.. «Polis adı değişmelidir» diyenler var. Belki bu da doğrudur. Ama, sadece kılıkda ve adda kalacak değişikliklerin bir anlam taşımayacağını söyleyenler de vardır ki, onların dediği büsbütün doğrudur.
Kendine güvenir bir halkın, hürriyet içinde kendi kendini disiplinleyebilir bir halkın, nasıl bir polisi olmalıdır, sorusuna en güzel cevap İngiltere'de bulunabilir. Türkler, Orduları ile ne kadar öğünürlerse, İngilizler de polisleriyle o kadar öğünürler. Bunun sırrı, şüphesiz, İngiliz polisinin davranışında, ve polis teşkilâtının, bu davranışı mümkün kılan özelliklerinde aranmalıdır. Bu özelliklerin başlıcaları şöyle özetlenebilir:
1. İngiltere'de polis, ancak kısmen merkezî bir idareye bağlıdır. Mahallî idareler, ve mahallî idareler yoluyla halk, polisi, en az hükümet kadar kontrol edebilecek durumdadır. Polisler, aylıklarının ancak yarısını Hükümetten alırlar. Polis, geçimi için, Hükümete olduğu kadar vatandaşa da bağlıdır.
2. İngiltere'de gönüllü, yedek polis kuvvetleri vardır. Bu özellik, İngiliz halkıyla İngiliz polis kuvveti arasında, halkla ordu arasındakine benzer bir bağ kurar.
3. İngiltere'de muhtelif hizmetlerinin ayrı ve bağımsız polis kuvvetleri vardır. Polis kuvvetinde merkeziyetçilik bu yönden de zayıflatılmış olmaktadır.
4. Belki en önemli özellik, İngiltere'de her polisin, kanun karşısında bir başına sorumlu bulunmasıdır. Toplumun düzenlik ve güvenliği için aldığı her tedbirin hesabını, kanun karşısında her polis kendisi verir. Örneğin, bir vatandaşı haksız olarak tevkif ettiği meydana çıkarsa, hiç bir âmirini, sorumluluğuna ortak edemez. Onun için de, bir vatandaş kendisini dâva ettiği vakit, mahkemede, «ben âmirlerimden böyle emir almıştım» mazeretini öne süremez. O yüzden, bir polis, vatandaşa karşı muamelesinde, polis olmayan herhangi bir vatandaş kadar dikkatli davranmak, o muameleyi yapmağa kanunî hakkı olup olmadığını, kendisi, sadece kendisi, tayin etmek durumundadır.
5. Dikkate değer bir başka özellik de, İngiliz polisinin tabanca taşımamasıdır. Zaman zaman, bazı hâllerde polislere tabanca müsaadesi verilmesi yolundaki teklifleri bizzat polisler reddetmişlerdir. Çünkü, silâhsızken halkı kendilerine yakın ve yardımcı bulmaktadırlar. Silâhlanırlarsa, halkın kendilerinden kaçacağını, uzak duracağını, ve mücrimler karşısında kendilerini yalnız bırakacağını bilmektedirler. Mücrimlerin karşısına silâhsız çıkmayı, mücrimler karşısında halkın destek ve yardımından yoksun kalmağa kıyasla, çok daha az tehlikeli saymaktadırlar.
Bu özellikleri taşıyan bir polis teşkilâtına, Türk halkının, İngiliz halkı kadar lâyık olmadığını düşünmeğe, 14 günün tecrübesinden sonra, hiç kimsenin hakkı olamaz. Bu yönde bir teşkilât kurulursa, polisimizle de ordumuz kadar öğünür hâle gelmemiz, ve Türk polisinin de, D. P. iktidarının acı hatıralarına rağmen bu toplumda bir Türk subayı ve eri kadar başı dik, alnı açık gezebilir hâle gelmesi, pek âlâ mümkündür.
Türk polisini Türk toplumuna lâyık bir şekilde yeniden teşkilâtlandırmak için bugün elimize geçen fırsat, belki bir daha geçemeyecektir. Bu fırsat iyi kullanılmalıdır.
BÜLENT ECEVİT
YENİ POLİS
27 Mayıs ihtilâlinden bu yana 14 gün oluyor. 14 gündür ortada polis yok. 14 gündür Türkiye, bildiğim kadar, dünyanın polissiz yönetilen tek devleti. Polis muhabiri meslektaşlarıma 27 Mayıs'tan bu yana çok vukuat olup olmadığım soruyorum; işsizlikten sıkılmağa başladıklarını söylüyorlar.
Denebilir ki polisin yerini asker almıştır. Fakat, daha yeni bir ihtilâl geçirmiş olmamıza rağmen, ortada, eskiden polis eliyle alınan güvenlik tertibatı kadar askerî güvenlik tertibatı da görülmüyor. Ve, daha önemlisi, halk, askeri polis gözüyle görmüyor.
Polis, toplumda düzenlik ve güvenliği sağlamak için kurulmuş bir kuvvettir. Oysa bir toplumda, düzenlik ve güvenliğin asıl teminatı toplumun kendisi sayılmak gerekir. Bir toplumun fertleri, o toplumun düzenlik ve güvenliğinden kendi kendilerini sorumlu saydıkları ölçüde polise ihtiyaç azalır. Düzenlik ve güvenliği sağlamanın sorumluluğu polise yüklendiği ölçüde ise, toplumun polis olmayan fertlerinde sorumluluk duygusu azalır. Halktaki bu sorumluluk duygusu azaldıkça polisin işi ağırlaşır. Polisin işi ağırlaştıkça polis sertleşir. Polis sertleştikçe de halk polisten uzaklaşır.
Buna bir de, Demokrat Parti iktidarının son yıllarında, hele son aylarında olduğu gibi, iktidarın bir polis devleti kurma gayretleri, polisi halka karşı siyasî baskı ve zulüm vasıtası olarak kullanma gayretleri; bununla da yetinmeyip, üstelik, kendi azılı partizanlarına polis üniforması giydirerek onları gerçek polislerin arasına karıştırma teşebbüsleri eklenecek olursa, halk, polisi bir can düşmanı olarak, düzenliği ve güvenliği koruyucu değil, sarsıcı ve yıkıcı bir kuvvet olarak görmekten kendini alamaz.
Demokrat Parti iktidarının son zamanlarında halk - polis münasebeti bakımından durum bu idi, ve bu durumun ızdırabını, halka zûlm eder duruma düşürülmenin ve böylece halktan uzak düşülmenin ızdırabını, şüphesiz ki en çok, sayıları herhâlde az olmayan namuslu, vicdanlı, iyi yürekli polisler çekmekte idi.
Şimdi, Millî Birlik İdaresi, bu namuslu, vicdanlı, iyi yürekli polisleri, öyle olmayan polislerden, zûlme, kanunsuz hareketlere bile bile âlet olmuş polislerden ayırabilmenin, ve halka güven verici bir kuvvet olarak yeniden görevleri başına getirilmenin yollarını araştırmaktadır.
Bu yollar araştırılırken, 14 günlük bir millî tecrübenin ortaya çıkardığı şu gerçeği göz önünde bulundurmak herhâlde yerinde olacaktır: Türk halkı, kendisine güvenildiği ölçüde güvenilir, kendisine hürriyet verildiği ölçüde kendi kendini disiplinleyebilir olgunlukta ve erginlikte bir halk olduğunu göstermiştir. Polis kuvveti, şimdi, böyle bir halka lâyık bir şekilde teşkilâtlandırılmalı, hattâ, bambaşka bir esas üzerine yeni baştan kurulmalıdır. Öyle ki, kendi toplumunun düzenlik ve güvenliğini devlete vesayetine muhtaç kalmaksızın sağlıyabilecek bir halk olarak, Türk halkı, polise, kendi içinden, yani halk içinden çıkmış bir kuvvet gözüyle bakabilsin! Polisi, halkın üstünde değil, halka bağlı bir kuvvet sayabilsin! Polisin davranışından, bir İçişleri Bakanını, bir Hükümeti veya bir iktidarı değil, doğrudan doğruya polisi ve halk olarak kendi kendini sorumlu tutabilsin!
Yakın geçmişteki acı tecrübelerimizden sonra, «polisin üniforması değişmelidir» diyenler var. Doğrudur!.. «Polis adı değişmelidir» diyenler var. Belki bu da doğrudur. Ama, sadece kılıkda ve adda kalacak değişikliklerin bir anlam taşımayacağını söyleyenler de vardır ki, onların dediği büsbütün doğrudur.
Kendine güvenir bir halkın, hürriyet içinde kendi kendini disiplinleyebilir bir halkın, nasıl bir polisi olmalıdır, sorusuna en güzel cevap İngiltere'de bulunabilir. Türkler, Orduları ile ne kadar öğünürlerse, İngilizler de polisleriyle o kadar öğünürler. Bunun sırrı, şüphesiz, İngiliz polisinin davranışında, ve polis teşkilâtının, bu davranışı mümkün kılan özelliklerinde aranmalıdır. Bu özelliklerin başlıcaları şöyle özetlenebilir:
1. İngiltere'de polis, ancak kısmen merkezî bir idareye bağlıdır. Mahallî idareler, ve mahallî idareler yoluyla halk, polisi, en az hükümet kadar kontrol edebilecek durumdadır. Polisler, aylıklarının ancak yarısını Hükümetten alırlar. Polis, geçimi için, Hükümete olduğu kadar vatandaşa da bağlıdır.
2. İngiltere'de gönüllü, yedek polis kuvvetleri vardır. Bu özellik, İngiliz halkıyla İngiliz polis kuvveti arasında, halkla ordu arasındakine benzer bir bağ kurar.
3. İngiltere'de muhtelif hizmetlerinin ayrı ve bağımsız polis kuvvetleri vardır. Polis kuvvetinde merkeziyetçilik bu yönden de zayıflatılmış olmaktadır.
4. Belki en önemli özellik, İngiltere'de her polisin, kanun karşısında bir başına sorumlu bulunmasıdır. Toplumun düzenlik ve güvenliği için aldığı her tedbirin hesabını, kanun karşısında her polis kendisi verir. Örneğin, bir vatandaşı haksız olarak tevkif ettiği meydana çıkarsa, hiç bir âmirini, sorumluluğuna ortak edemez. Onun için de, bir vatandaş kendisini dâva ettiği vakit, mahkemede, «ben âmirlerimden böyle emir almıştım» mazeretini öne süremez. O yüzden, bir polis, vatandaşa karşı muamelesinde, polis olmayan herhangi bir vatandaş kadar dikkatli davranmak, o muameleyi yapmağa kanunî hakkı olup olmadığını, kendisi, sadece kendisi, tayin etmek durumundadır.
5. Dikkate değer bir başka özellik de, İngiliz polisinin tabanca taşımamasıdır. Zaman zaman, bazı hâllerde polislere tabanca müsaadesi verilmesi yolundaki teklifleri bizzat polisler reddetmişlerdir. Çünkü, silâhsızken halkı kendilerine yakın ve yardımcı bulmaktadırlar. Silâhlanırlarsa, halkın kendilerinden kaçacağını, uzak duracağını, ve mücrimler karşısında kendilerini yalnız bırakacağını bilmektedirler. Mücrimlerin karşısına silâhsız çıkmayı, mücrimler karşısında halkın destek ve yardımından yoksun kalmağa kıyasla, çok daha az tehlikeli saymaktadırlar.
Bu özellikleri taşıyan bir polis teşkilâtına, Türk halkının, İngiliz halkı kadar lâyık olmadığını düşünmeğe, 14 günün tecrübesinden sonra, hiç kimsenin hakkı olamaz. Bu yönde bir teşkilât kurulursa, polisimizle de ordumuz kadar öğünür hâle gelmemiz, ve Türk polisinin de, D. P. iktidarının acı hatıralarına rağmen bu toplumda bir Türk subayı ve eri kadar başı dik, alnı açık gezebilir hâle gelmesi, pek âlâ mümkündür.
Türk polisini Türk toplumuna lâyık bir şekilde yeniden teşkilâtlandırmak için bugün elimize geçen fırsat, belki bir daha geçemeyecektir. Bu fırsat iyi kullanılmalıdır.
Koleksiyon
Alıntı
“Yeni Polis,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1180 ulaşıldı.