Basın ve Ahlâk
Title:
Basın ve Ahlâk
Source:
Ulus, "Günün Işığında" No 13160, ss. 1, 4
Date:
1960-03-20
Location:
Atatürk Kitaplığı
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Basın ve ahlâk
Bülent ECEVİT
İki yıldır Büyük Millet Meclisi'nde ve Bütçe Encümeni'nde iktidarın basın rejimini savunan Sayın Mükerrem Sarol, özet olarak, Türk gazetecilerinin seviyesini, meslek ahlâkını kötüler, bir ahlâk zabıtasına muhtaç olduklarını, daha uzun zaman vesayet altında yaşamaları gerektiğini öne sürer. Fakat, Türk basınının asgarî bir dil nezahatinden bile yoksun olduğunu iddia ederken kendisi öyle bir dil kullanır, öyle teşbihler yapar ki, Bütçe Encümeni'nin, dil nezahatine gerçekten itina gösteren Başkam Sayın Halil İmre, Mükerrem Sarol'un konuşmalarındaki bazı fizyolojik deyimlerin, aile topluluklarında tekrarlanamıyacak ifade ve teşbihlerin zabıttan çıkarılması için Encümen'den karar almak zorunda kalır.
Hür dünyaya karşı basın rejimini savunurken, Türkiye'de gazetelerin ancak küfür ve hakaret ettiklerinde cezalandırıldıklarını öne süren iktidar, kendi organlarında küfür ve hakaretin her türlüsünü mubah görür. Milletlerarası Basın Enstitüsü, Ankara'daki bir iktidar gazetesinin Enstitüye yaptıığ hücumlardan bazı parçaları tercüme ettirerek, son Bülteninde, çerçeve içinde yayınlamıştır. İktidar gazetecilerini bilemeyiz ama, bu «köpek» li, «tükürük» lü cümleleri okuyunca utançtan yüzü kızarmayacak bir tek tarafsız veya muhalif Türk gazetecisi tanımıyoruz.
Bir devlet müessesesi olan radyoda kullanılan dil de, çoğu zaman, aile başkanlarının ailelerine dinletmeğe razı olamıyacakları kadar ağır ve çirkindir.
Bunlara karşılık, tarafsız veya muhalif Türk gazetelerinin dil nezahatinden yoksunluğunu göstermek için, iktidarın, yıllardır. Büyük Millet Meclisinde ve Bütçe Encümeni'nde tekrarlanan ve hiç değişmeyen bir kötü örnekler listesi vardır. İktidarın basın rejimi savunucuları, tarafsız ve muhalif Türk basınının on yıllık neşriyatını aramış taramış ve dil nezahatsizliğine delil olarak, bula bula ancak o birkaç örneği bulabilmişlerdir.
Dikkate değer olan nokta şu dur ki, kötü örnek diye gösterilen bu cümlelerin çıktığı gazete ve dergilerden hiç birinin adi sanı belli değildir; hiç biri yayın hayatında tutunamamıştır; her biri, okuyucusuz kaldığı için, kısa zamanda kapanıp gitmiştir.
İki gün önce, C.H.P.'nin basın rejimini açıklamak için yaptığı konuşmada, Sayın İnönü'nün belirttiği gibi, Türk milleti, «Küfür ve şantaj organlarını yaşatmamaktadır». Bir müddet için de olsa yaşıyabilen »küfür ve şantaj organları» ise, okuyucuları bir kısım iktidar partisi mensuplarından ibaret olan ve ancak iktidarın «teşvik» ve «mükâfatı» ile yaşayabilen dergi ve gazetelerden ibarettir.
Türk milletinin, en geniş basın hürriyetine liyakatine bundan açık delil olamaz. Bu millet, basında ahlâksızlığı, küfürü, şantajı kendiliğinden tasfiye edecek kadar, küfür ve şantajla tutunmak isteyenlere, bir gazete veya dergi için akla gelebilecek en ağır cezayı - kanunlarla verilebilecek olandan daha ağır cezayı-, yani onları okuyucusuz bırakma cezasını, kendiliğinden verecek kadar yüksek ahlâklı olduğunu, olgun ve ergin olduğunu ispat etmiştir.
Ama D.P. idarecileri, Türk basınına, Türk gazetecisine, ahlâk ve terbiye dersi, dil nezahati dersi verebilecek seviyede olduklarını ispat edebilmiş değillerdir. Tersine, kentlilerinin öyle bir derse ne kadar muhtaç oldukları her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Türk milleti , «küfür ve şantaj» organlarına verdiği dersin bir benzerini, ilk seçimlerde, böyle organlara dayanarak ve yüksek seviyeli gerçek Türk basınını ezerek iktidarda tutunmağa çalışanlara da verecektir.
Basın ve ahlâk
Bülent ECEVİT
İki yıldır Büyük Millet Meclisi'nde ve Bütçe Encümeni'nde iktidarın basın rejimini savunan Sayın Mükerrem Sarol, özet olarak, Türk gazetecilerinin seviyesini, meslek ahlâkını kötüler, bir ahlâk zabıtasına muhtaç olduklarını, daha uzun zaman vesayet altında yaşamaları gerektiğini öne sürer. Fakat, Türk basınının asgarî bir dil nezahatinden bile yoksun olduğunu iddia ederken kendisi öyle bir dil kullanır, öyle teşbihler yapar ki, Bütçe Encümeni'nin, dil nezahatine gerçekten itina gösteren Başkam Sayın Halil İmre, Mükerrem Sarol'un konuşmalarındaki bazı fizyolojik deyimlerin, aile topluluklarında tekrarlanamıyacak ifade ve teşbihlerin zabıttan çıkarılması için Encümen'den karar almak zorunda kalır.
Hür dünyaya karşı basın rejimini savunurken, Türkiye'de gazetelerin ancak küfür ve hakaret ettiklerinde cezalandırıldıklarını öne süren iktidar, kendi organlarında küfür ve hakaretin her türlüsünü mubah görür. Milletlerarası Basın Enstitüsü, Ankara'daki bir iktidar gazetesinin Enstitüye yaptıığ hücumlardan bazı parçaları tercüme ettirerek, son Bülteninde, çerçeve içinde yayınlamıştır. İktidar gazetecilerini bilemeyiz ama, bu «köpek» li, «tükürük» lü cümleleri okuyunca utançtan yüzü kızarmayacak bir tek tarafsız veya muhalif Türk gazetecisi tanımıyoruz.
Bir devlet müessesesi olan radyoda kullanılan dil de, çoğu zaman, aile başkanlarının ailelerine dinletmeğe razı olamıyacakları kadar ağır ve çirkindir.
Bunlara karşılık, tarafsız veya muhalif Türk gazetelerinin dil nezahatinden yoksunluğunu göstermek için, iktidarın, yıllardır. Büyük Millet Meclisinde ve Bütçe Encümeni'nde tekrarlanan ve hiç değişmeyen bir kötü örnekler listesi vardır. İktidarın basın rejimi savunucuları, tarafsız ve muhalif Türk basınının on yıllık neşriyatını aramış taramış ve dil nezahatsizliğine delil olarak, bula bula ancak o birkaç örneği bulabilmişlerdir.
Dikkate değer olan nokta şu dur ki, kötü örnek diye gösterilen bu cümlelerin çıktığı gazete ve dergilerden hiç birinin adi sanı belli değildir; hiç biri yayın hayatında tutunamamıştır; her biri, okuyucusuz kaldığı için, kısa zamanda kapanıp gitmiştir.
İki gün önce, C.H.P.'nin basın rejimini açıklamak için yaptığı konuşmada, Sayın İnönü'nün belirttiği gibi, Türk milleti, «Küfür ve şantaj organlarını yaşatmamaktadır». Bir müddet için de olsa yaşıyabilen »küfür ve şantaj organları» ise, okuyucuları bir kısım iktidar partisi mensuplarından ibaret olan ve ancak iktidarın «teşvik» ve «mükâfatı» ile yaşayabilen dergi ve gazetelerden ibarettir.
Türk milletinin, en geniş basın hürriyetine liyakatine bundan açık delil olamaz. Bu millet, basında ahlâksızlığı, küfürü, şantajı kendiliğinden tasfiye edecek kadar, küfür ve şantajla tutunmak isteyenlere, bir gazete veya dergi için akla gelebilecek en ağır cezayı - kanunlarla verilebilecek olandan daha ağır cezayı-, yani onları okuyucusuz bırakma cezasını, kendiliğinden verecek kadar yüksek ahlâklı olduğunu, olgun ve ergin olduğunu ispat etmiştir.
Ama D.P. idarecileri, Türk basınına, Türk gazetecisine, ahlâk ve terbiye dersi, dil nezahati dersi verebilecek seviyede olduklarını ispat edebilmiş değillerdir. Tersine, kentlilerinin öyle bir derse ne kadar muhtaç oldukları her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Türk milleti , «küfür ve şantaj» organlarına verdiği dersin bir benzerini, ilk seçimlerde, böyle organlara dayanarak ve yüksek seviyeli gerçek Türk basınını ezerek iktidarda tutunmağa çalışanlara da verecektir.
Collection
Citation
“Basın ve Ahlâk,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 25, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1156.