Haberleşme Hürriyeti ve Türkiye'nin Durumu
Başlık:
Haberleşme Hürriyeti ve Türkiye'nin Durumu
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13069, ss. 1, 5
Tarih:
1959-12-20
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Haberleşme hürriyeti ve Türkiye’nin durumu
Bülent ECEVİT
Başbakan Menderes, New York’ta kendisiyle konuşan bir Amerika’lı gazeteciye karşı Türkiye’deki basın mahkûmiyetlerini savunmak için, Türk gazetecilerini kötülemiş, Türk gazetecilerinin bu ağır mahkûmiyetleri hak eder tarzda haber verdiklerini, yazı yazdıklarını öne sürmüştü. Oysa, bugüne kadar Türkiye’de basına verilen cezaların en ağırları, Pulliams dâvaları sonucunda, yani bir Amerika’lı gazetecinin yazdığı Amerikan ölçülerine göre suç sayılamıyacak bir yazının iktibas edilmesinden ötürü, verilen cezalardır. Demek ki Bay Menderes’in zihniyetine göre, Mr. Pulliams’ı muteber bir gazeteci sayan Amerikan basını, en az Türkiye’deki kadar ağır cezalara müstahaktır.
Milletlerarası Basm Enstitüsünün geçen yıl Başbakan Menderes’e yazdığı bir mektuba kızan iktidar, gene Türkiye’deki basın mahkûmiyetlerini savunmak için, Türk gazetecilerinin yazılarından parçalar alıp tercüme ettirerek Türk basınını Milletlerarası Basın Enstitüsüne ve bütün dünyaya teşhir etmek gibi yakışıksız bir tehdid de savurmuştu.
Oysa şimdi, Türkiye’de, bizzat Milletlerarası Basın Enstitüsünün bir bildirisine yayın yasağı konulmuş bulunmaktadır. Bir yazı veya habere yayın yasağı konulması için ortada bir hazırlık tahkikatı, ilk tahkikat veya dâva bulunmak gerektiğine göre, muhtemelen, Milletlerarası Basın Enstitüsü hakkında da adlî takibata girişilecek demektir.
Bu durumda, D.P. Türkiye’de uygulanan basın rejimini hür dünyaya karşı savunabilmek için Türk basınını kötülerken, hür dünyaca muteber sayılabilecek ölçüler kullanmadığını açığa vurmuş olmaktadır.
Ağır mahkûmiyetlerle sonuçlanan Pulliams dâvalarından ve Milletlerarası Basın Enstitüsü bildirisine konulan yayın yasağından sonra, gerek Amerikan basını gerek Milletlerarası Basın Enstitüsüne üye olan başka hür memleketler basını, artık, kusurun Türk basınında değil, Türkiye’deki Demokrat Partinin basın hürriyeti anlayışında olduğunu kesin olarak anlamış bulunsalar gerektir.
Türkiye’deki basın rejimi, yakın zamana kadar. Batı dünyasını ancak dolayısiyle tedirgin ediyordu. Demokrasi ülküsü etrafında kurulmuş bir cephenin üyesi olarak, Türkiye’nin, basın hürriyetini ve başka birçok hürriyetleri kısan veya büsbütün ortadan kaldırmağa çalışan bir zihniyetle yönetilişi, Batılı müttefiklerimize, daha çok, ülkü beraberliğimizin aksaması bakımından üzüntü veriyordu.
Fakat Pulliams dâvası mahkûmiyetlerinden ve Miletlerarası Basın Enstitüsü bildirisine uygulanan adlî muameleden sonra, D.P. basına karşı tutumu, Türkiye sınırlarını aşarak, Batı dünyasını doğrudan doğruya tedirgin edecek bir yola girmiştir.
Böyle bir gelişme, Batılı müttefiklerimizle münasebetlerimizi, D.P. idarecilerinin belki şimdiden tahmin edemiyecekleri kadar sarsabilir.
Düşününüz ki, Doğu - Batı gerginliğini gidermenin başla gelen çare ve şartlarından biri olarak, Batılı devletler, haberleşme hürriyetinin Doğu tarafından da kabul edilmesini ileri sürmektedirler. Batılı memleketler basınında, meselâ Sovyet Rusya’ya dair çıkan haber ve yazıların Rusya’da sansür edilmeksizin yayılabilmesini istemekte, her iki bloktaki milletler arasında yakınlaşma ve karşılıklı anlayışın ancak, böyle bir haberleşme hürriyetiyle sağlanabileceğine inanmaktadırlar.
Oysa şimdi, Türkiye’deki D.P. nin davranışı ile, haberleşme hürriyeti, Batılı müttefik memleketlerin kendi aralarında baltalanmış olmaktadır. Artık Türkiye ile Batılı müttefikleri arasında bir haberleşme hürriyetinden bahsedilemez, çünkü, Pulliams dâvası mahkûmiyetleri ve Milletlerarası Basın Enstitüsüne konulan yayın yasağı, bundan böyle, müttefik memleketler basınında Türkiye’ye dair çıkacak haber ve yazılardan bir çoğunun Türkiye’de sansür edileceğini, bu haber ve yazılarda söylenenlerin Türk halkoyundan saklı tutulmasına çalışılacağını göstermektedir.
Doğu ile Batı arasında bile yakınlaşma sağlanabilmesi için ileri sürülen bir şart, Türkiye tarafından kendi Batılı müttefiklerine karşı ihlâl edilince, bunun, Türkiye ile Batılı müttefikleri arasındaki yakınlığı gevşeteceği, hattâ zamanla geniş ölçüde tahrip edeceği pek tabiîdir.
Bu yüzden, D.P, nin basın rejimi, artık bizim sadece bir iç meselemiz olmaktan çıkmış, milletlerarası durumumuzu doğrudan doğruya ve menfî bir şekilde etkiliyebilecek bir mesele hâline gelmiş sayılabilir.
Haberleşme hürriyeti ve Türkiye’nin durumu
Bülent ECEVİT
Başbakan Menderes, New York’ta kendisiyle konuşan bir Amerika’lı gazeteciye karşı Türkiye’deki basın mahkûmiyetlerini savunmak için, Türk gazetecilerini kötülemiş, Türk gazetecilerinin bu ağır mahkûmiyetleri hak eder tarzda haber verdiklerini, yazı yazdıklarını öne sürmüştü. Oysa, bugüne kadar Türkiye’de basına verilen cezaların en ağırları, Pulliams dâvaları sonucunda, yani bir Amerika’lı gazetecinin yazdığı Amerikan ölçülerine göre suç sayılamıyacak bir yazının iktibas edilmesinden ötürü, verilen cezalardır. Demek ki Bay Menderes’in zihniyetine göre, Mr. Pulliams’ı muteber bir gazeteci sayan Amerikan basını, en az Türkiye’deki kadar ağır cezalara müstahaktır.
Milletlerarası Basm Enstitüsünün geçen yıl Başbakan Menderes’e yazdığı bir mektuba kızan iktidar, gene Türkiye’deki basın mahkûmiyetlerini savunmak için, Türk gazetecilerinin yazılarından parçalar alıp tercüme ettirerek Türk basınını Milletlerarası Basın Enstitüsüne ve bütün dünyaya teşhir etmek gibi yakışıksız bir tehdid de savurmuştu.
Oysa şimdi, Türkiye’de, bizzat Milletlerarası Basın Enstitüsünün bir bildirisine yayın yasağı konulmuş bulunmaktadır. Bir yazı veya habere yayın yasağı konulması için ortada bir hazırlık tahkikatı, ilk tahkikat veya dâva bulunmak gerektiğine göre, muhtemelen, Milletlerarası Basın Enstitüsü hakkında da adlî takibata girişilecek demektir.
Bu durumda, D.P. Türkiye’de uygulanan basın rejimini hür dünyaya karşı savunabilmek için Türk basınını kötülerken, hür dünyaca muteber sayılabilecek ölçüler kullanmadığını açığa vurmuş olmaktadır.
Ağır mahkûmiyetlerle sonuçlanan Pulliams dâvalarından ve Milletlerarası Basın Enstitüsü bildirisine konulan yayın yasağından sonra, gerek Amerikan basını gerek Milletlerarası Basın Enstitüsüne üye olan başka hür memleketler basını, artık, kusurun Türk basınında değil, Türkiye’deki Demokrat Partinin basın hürriyeti anlayışında olduğunu kesin olarak anlamış bulunsalar gerektir.
Türkiye’deki basın rejimi, yakın zamana kadar. Batı dünyasını ancak dolayısiyle tedirgin ediyordu. Demokrasi ülküsü etrafında kurulmuş bir cephenin üyesi olarak, Türkiye’nin, basın hürriyetini ve başka birçok hürriyetleri kısan veya büsbütün ortadan kaldırmağa çalışan bir zihniyetle yönetilişi, Batılı müttefiklerimize, daha çok, ülkü beraberliğimizin aksaması bakımından üzüntü veriyordu.
Fakat Pulliams dâvası mahkûmiyetlerinden ve Miletlerarası Basın Enstitüsü bildirisine uygulanan adlî muameleden sonra, D.P. basına karşı tutumu, Türkiye sınırlarını aşarak, Batı dünyasını doğrudan doğruya tedirgin edecek bir yola girmiştir.
Böyle bir gelişme, Batılı müttefiklerimizle münasebetlerimizi, D.P. idarecilerinin belki şimdiden tahmin edemiyecekleri kadar sarsabilir.
Düşününüz ki, Doğu - Batı gerginliğini gidermenin başla gelen çare ve şartlarından biri olarak, Batılı devletler, haberleşme hürriyetinin Doğu tarafından da kabul edilmesini ileri sürmektedirler. Batılı memleketler basınında, meselâ Sovyet Rusya’ya dair çıkan haber ve yazıların Rusya’da sansür edilmeksizin yayılabilmesini istemekte, her iki bloktaki milletler arasında yakınlaşma ve karşılıklı anlayışın ancak, böyle bir haberleşme hürriyetiyle sağlanabileceğine inanmaktadırlar.
Oysa şimdi, Türkiye’deki D.P. nin davranışı ile, haberleşme hürriyeti, Batılı müttefik memleketlerin kendi aralarında baltalanmış olmaktadır. Artık Türkiye ile Batılı müttefikleri arasında bir haberleşme hürriyetinden bahsedilemez, çünkü, Pulliams dâvası mahkûmiyetleri ve Milletlerarası Basın Enstitüsüne konulan yayın yasağı, bundan böyle, müttefik memleketler basınında Türkiye’ye dair çıkacak haber ve yazılardan bir çoğunun Türkiye’de sansür edileceğini, bu haber ve yazılarda söylenenlerin Türk halkoyundan saklı tutulmasına çalışılacağını göstermektedir.
Doğu ile Batı arasında bile yakınlaşma sağlanabilmesi için ileri sürülen bir şart, Türkiye tarafından kendi Batılı müttefiklerine karşı ihlâl edilince, bunun, Türkiye ile Batılı müttefikleri arasındaki yakınlığı gevşeteceği, hattâ zamanla geniş ölçüde tahrip edeceği pek tabiîdir.
Bu yüzden, D.P, nin basın rejimi, artık bizim sadece bir iç meselemiz olmaktan çıkmış, milletlerarası durumumuzu doğrudan doğruya ve menfî bir şekilde etkiliyebilecek bir mesele hâline gelmiş sayılabilir.
Koleksiyon
Alıntı
“Haberleşme Hürriyeti ve Türkiye'nin Durumu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1120 ulaşıldı.