Ankara Gerçekten mi Başkenttir?
Başlık:
Ankara Gerçekten mi Başkenttir?
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13001, ss. 1, 5
Tarih:
1959-10-13
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Ankara gerçekten mi Başkenttir?
Bülent ECEVİT
Vilâyet ve Belediye, Ankaranın başkent oluşunun 36. yıldönümü âdeta ciddiye alıp bir kutlama töreni hazırlamışlar. Kendilerine teşekkür ederiz. Çünkü Ankara'nın başkentliği artık ancak böyle tarihî vesilelerle hatırlanır oldu. Keşke Amerika’ya, Başbakana da bir tel çekip bugün vesilesiyle saygılarını sunsalar! Belki o sayede Başbakan da, hafızasını biraz zorlayıp, Ankara'nın başkent olduğunu, başında bulunduğu Hükümetin hâlâ resmen merkezi olduğunu hatırlar.
Görülmüş, duyulmuş iş değildir (daha doğrusu, bize gelinceye kadar değildi), bir Başbakan, yılın yarıdan çoğunu — hem pek çoğunu — başkentte değil de bir sayfiyede geçirsin! O sayfiyenin bir turistik otelinde, millet parasıyla fakat millete sormadan, bir kat tutup Hükümeti o otel katına taşısın!
Gerçi, yazları dayanılmaz derecede sıcak olan bazı Asya ve Afrika ülkelerinde, bir kışlık bir de yazlık başkent bulunur. Ama o ülkelerde, iki şehir de resmen başkenttir. Vatandaş Hükümetinin kışın nerede yazın nerede olacağını bilir.
Bizde ise Ankara, yazları İstanbul’dan daha güç dayanılacak kadar sıcak olmaz. Hele geceleri pek serindir.
Üstelik bizde bunun yazı kışı da yoktur: Başbakanlık, yılın büyük bölümü İstanbul’dadır. Yaz da olsa İstanbul’dadır kış da olsa İstanbul’da... Merkez hep o turistik oteldir. İstanbul’un Babıâli denilen Vilâyet binası da artık hem Bakanlar Kurulunun hem iktidar partisi Genel İdare Kurulunun başlıca toplantı yeridir.
Türkiye Büyük Millet Meclisine de İstanbul’da bir yer bulunsa, belki Başbakan ara sıra Meclise uğrayacak. Fakat Başbakan Ankara’daki Büyük Millet Meclisine — Anayasaya göre her an hesap vermeğe mecbur olduğu Büyük Millet Meclisine —, hele 1957 seçimlerinden sonra, başkentimizdeki yabancı diplomatlardan daha az uğrar olmuştur.
Türk Başbakanı, Mart 1959 başından beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı salonundan içeri adımını atmamıştır.
Belki, Başbakana göre, Ankara yerine İstanbul’un başkent olması daha uygundur. Ama Anayasanın 2. maddesi, Türkiye Devletinin «makarrı Ankara şehridir» diye yazar. Başkentin İstanbul olabilmesi için önce Anayasa değiştirilmek gerekir.
Anayasayı bu noktada değiştirmek için de, Cumhuriyet kurulduğunda İstanbul yerine Ankara’yı başkent yaptıran etkenlerin ortadan ne ölçüde ve niçin kalkmış sayılabileceğini açıklamak gerekir.
Şüphesiz, Ankara'nın başkent oluşu tesadüfî değildi. Şüphesiz Atatürk, kurduğu devlette nerenin başkent olacağını tesadüfe bırakacak insan değildi.
Yeni bir hayat anlayışı, yeni bir dünya görüşü üzerine kurulan genç ve dinamik bir devlet için, İstanbul’da bütün çekiciliği ile yaşayan eskinin bağlarından kurtulabilmek gerekti. Gelenekleriyle, Bizans ve Osmanlı Devletlerinin yarattıkları alışkanlıklarıyla ve türlü doğal ve toplumasl özellikleriyle Anadolu'dan uzak kalmış, imtiyazlı bir yer edinmiş İstanbul yerine, halkçı bir devletin, halk nabzı, memleket meseleleri daha yakından duyulabilecek merkezî bir yerden yönetilmesi, Cumhuriyet Türkiyesi için kaçınılmaz bir zaruretti.
İstanbul hepimizin sevdiği, her görenin vurulduğu şehir!.. Ama İstanbul’un her anlamda Anadoluya bağlanması bile, ancak, Hükümet merkezi Anadolu ortasında bir noktaya, Ankara’ya kurulmakla mümkün olmuştur.
İstanbul başkent olmadan da en büyük, en zengin, en canlı ve güzel şehrimizdir ve öyle kalacaktır. Nasıl başkent olmamak Newyork ’un Newyorkluğundan bir şey eksiltmiyorsa, İstanbul için de durum öyledir.
Ama bütün büyüklüğüne, canlılığına, zenginlik ve güzelliklerine rağmen, bugün İstanbul’un yeniden başkent olmasını gerek tirebilecek sebepler, hâlâ, başkent olmamasını gerektiren sebepler yanında pek hafif kalır.
Hükümet merkezini, başka bir çok önemli faaliyetin merkezleştiği yerlerden uzağa, daha ıssız bir noktaya çekmek düşüncesi, bugün dünyanın birçok genç devletlerince benimsenmektedir. Birleşik Amerika’nın Hükümet merkezinin Newyork, San Fransisco, Chicago gibi büyük ve canlı şehirler değil de Washington oluşu, Kanada’nın Hükümet merkezinin Toronto, Montreal, Vancouver değil de küçücük Ottawa oluşu, Avustralya’nın Hükümet merkezinin, nüfusları birer buçuk milyonu bulan Sydney, Melbourne değil de, köyden biraz hallice 15.000 nüfuslu Canberra oluşu, harbten sonra Batı Almanya Federal Hükümet merkezinin Frankfurt, Hamburg, Münih gibi büyük şehirlerden birinde değil de Bonn gibi bir küçük taşra kasabasında kuruluşu, buna örnektir. Brezilyada da şimdi, bomboş bozkırın ortasında Brasilia diye bir yeni kasaba kurulup Hükümet merkezi muhteşem Rio de Janeirodan oraya taşınmak üzeredir.
Türkiye’de ise, başkentin Ankara’da, yerli yerinde kalması için, bütün bu saydığımız ülkelerde o küçük merkezlerin başkent olmasına yol açan sebeplerden daha fazla sebepler vardır.
Belki Türk Başbakanı Ankara’da sıkılıyordur; kendi zevklerine, yaşama tarzına göre, Ankara’yı fazla küçük, Ankara hayatını fazla basit ve sönük buluyordur!
Ama, bildiğimiz kadar, yukarda saydığımız genç başkentlerden hiç birinde hayat Ankara’daki kadar bile canlı ve zengin değildir. Örneğin, Washington’un bir tiyatrosu yoktur. Ona rağmen, saydığımız genç devletlerin hükümet başkanları, hükümet işlerini, o mütevazı hükümet merkezlerinden başka bir yerden, ülkelerinin şu veya bu canlı ve büyük şehrinden, sayfiyesinden yürütmeyi akıllarından geçirmezler, geçiremezler.
Bizlerse şimdi, Ankara’nın başkent oluşunun 36. yıldönümünde, «Ankara gerçekten mi hâlâ başkenttir?» diye soracak hale gelmişizdir.
Ankara gerçekten mi Başkenttir?
Bülent ECEVİT
Vilâyet ve Belediye, Ankaranın başkent oluşunun 36. yıldönümü âdeta ciddiye alıp bir kutlama töreni hazırlamışlar. Kendilerine teşekkür ederiz. Çünkü Ankara'nın başkentliği artık ancak böyle tarihî vesilelerle hatırlanır oldu. Keşke Amerika’ya, Başbakana da bir tel çekip bugün vesilesiyle saygılarını sunsalar! Belki o sayede Başbakan da, hafızasını biraz zorlayıp, Ankara'nın başkent olduğunu, başında bulunduğu Hükümetin hâlâ resmen merkezi olduğunu hatırlar.
Görülmüş, duyulmuş iş değildir (daha doğrusu, bize gelinceye kadar değildi), bir Başbakan, yılın yarıdan çoğunu — hem pek çoğunu — başkentte değil de bir sayfiyede geçirsin! O sayfiyenin bir turistik otelinde, millet parasıyla fakat millete sormadan, bir kat tutup Hükümeti o otel katına taşısın!
Gerçi, yazları dayanılmaz derecede sıcak olan bazı Asya ve Afrika ülkelerinde, bir kışlık bir de yazlık başkent bulunur. Ama o ülkelerde, iki şehir de resmen başkenttir. Vatandaş Hükümetinin kışın nerede yazın nerede olacağını bilir.
Bizde ise Ankara, yazları İstanbul’dan daha güç dayanılacak kadar sıcak olmaz. Hele geceleri pek serindir.
Üstelik bizde bunun yazı kışı da yoktur: Başbakanlık, yılın büyük bölümü İstanbul’dadır. Yaz da olsa İstanbul’dadır kış da olsa İstanbul’da... Merkez hep o turistik oteldir. İstanbul’un Babıâli denilen Vilâyet binası da artık hem Bakanlar Kurulunun hem iktidar partisi Genel İdare Kurulunun başlıca toplantı yeridir.
Türkiye Büyük Millet Meclisine de İstanbul’da bir yer bulunsa, belki Başbakan ara sıra Meclise uğrayacak. Fakat Başbakan Ankara’daki Büyük Millet Meclisine — Anayasaya göre her an hesap vermeğe mecbur olduğu Büyük Millet Meclisine —, hele 1957 seçimlerinden sonra, başkentimizdeki yabancı diplomatlardan daha az uğrar olmuştur.
Türk Başbakanı, Mart 1959 başından beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı salonundan içeri adımını atmamıştır.
Belki, Başbakana göre, Ankara yerine İstanbul’un başkent olması daha uygundur. Ama Anayasanın 2. maddesi, Türkiye Devletinin «makarrı Ankara şehridir» diye yazar. Başkentin İstanbul olabilmesi için önce Anayasa değiştirilmek gerekir.
Anayasayı bu noktada değiştirmek için de, Cumhuriyet kurulduğunda İstanbul yerine Ankara’yı başkent yaptıran etkenlerin ortadan ne ölçüde ve niçin kalkmış sayılabileceğini açıklamak gerekir.
Şüphesiz, Ankara'nın başkent oluşu tesadüfî değildi. Şüphesiz Atatürk, kurduğu devlette nerenin başkent olacağını tesadüfe bırakacak insan değildi.
Yeni bir hayat anlayışı, yeni bir dünya görüşü üzerine kurulan genç ve dinamik bir devlet için, İstanbul’da bütün çekiciliği ile yaşayan eskinin bağlarından kurtulabilmek gerekti. Gelenekleriyle, Bizans ve Osmanlı Devletlerinin yarattıkları alışkanlıklarıyla ve türlü doğal ve toplumasl özellikleriyle Anadolu'dan uzak kalmış, imtiyazlı bir yer edinmiş İstanbul yerine, halkçı bir devletin, halk nabzı, memleket meseleleri daha yakından duyulabilecek merkezî bir yerden yönetilmesi, Cumhuriyet Türkiyesi için kaçınılmaz bir zaruretti.
İstanbul hepimizin sevdiği, her görenin vurulduğu şehir!.. Ama İstanbul’un her anlamda Anadoluya bağlanması bile, ancak, Hükümet merkezi Anadolu ortasında bir noktaya, Ankara’ya kurulmakla mümkün olmuştur.
İstanbul başkent olmadan da en büyük, en zengin, en canlı ve güzel şehrimizdir ve öyle kalacaktır. Nasıl başkent olmamak Newyork ’un Newyorkluğundan bir şey eksiltmiyorsa, İstanbul için de durum öyledir.
Ama bütün büyüklüğüne, canlılığına, zenginlik ve güzelliklerine rağmen, bugün İstanbul’un yeniden başkent olmasını gerek tirebilecek sebepler, hâlâ, başkent olmamasını gerektiren sebepler yanında pek hafif kalır.
Hükümet merkezini, başka bir çok önemli faaliyetin merkezleştiği yerlerden uzağa, daha ıssız bir noktaya çekmek düşüncesi, bugün dünyanın birçok genç devletlerince benimsenmektedir. Birleşik Amerika’nın Hükümet merkezinin Newyork, San Fransisco, Chicago gibi büyük ve canlı şehirler değil de Washington oluşu, Kanada’nın Hükümet merkezinin Toronto, Montreal, Vancouver değil de küçücük Ottawa oluşu, Avustralya’nın Hükümet merkezinin, nüfusları birer buçuk milyonu bulan Sydney, Melbourne değil de, köyden biraz hallice 15.000 nüfuslu Canberra oluşu, harbten sonra Batı Almanya Federal Hükümet merkezinin Frankfurt, Hamburg, Münih gibi büyük şehirlerden birinde değil de Bonn gibi bir küçük taşra kasabasında kuruluşu, buna örnektir. Brezilyada da şimdi, bomboş bozkırın ortasında Brasilia diye bir yeni kasaba kurulup Hükümet merkezi muhteşem Rio de Janeirodan oraya taşınmak üzeredir.
Türkiye’de ise, başkentin Ankara’da, yerli yerinde kalması için, bütün bu saydığımız ülkelerde o küçük merkezlerin başkent olmasına yol açan sebeplerden daha fazla sebepler vardır.
Belki Türk Başbakanı Ankara’da sıkılıyordur; kendi zevklerine, yaşama tarzına göre, Ankara’yı fazla küçük, Ankara hayatını fazla basit ve sönük buluyordur!
Ama, bildiğimiz kadar, yukarda saydığımız genç başkentlerden hiç birinde hayat Ankara’daki kadar bile canlı ve zengin değildir. Örneğin, Washington’un bir tiyatrosu yoktur. Ona rağmen, saydığımız genç devletlerin hükümet başkanları, hükümet işlerini, o mütevazı hükümet merkezlerinden başka bir yerden, ülkelerinin şu veya bu canlı ve büyük şehrinden, sayfiyesinden yürütmeyi akıllarından geçirmezler, geçiremezler.
Bizlerse şimdi, Ankara’nın başkent oluşunun 36. yıldönümünde, «Ankara gerçekten mi hâlâ başkenttir?» diye soracak hale gelmişizdir.
Koleksiyon
Alıntı
“Ankara Gerçekten mi Başkenttir?,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1082 ulaşıldı.