İnanmadan Önderlik Olmaz
Başlık:
İnanmadan Önderlik Olmaz
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12999, ss. 1, 5
Tarih:
1959-10-11
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
İNANMADAN ÖNDERLİK OLMAZ
Bülent ECEVİT
Birinci Dünya Harbinden sonra, Türk Milletinin yabancı boyunduruğundan kurtulmağa savaş gücü yetmeyeceğini sanan pek çok iyiniyetli Türk aydını vardı.
Başında öyle kimseler bulundukça, Türk Milletinin savaş gücü yabancı boyunduruğundan kurtulmağa belki de gerçekten yetmezdi.
Ama bir Atatürk, bir İnönü çıktılar, dosta düşmana karşı,
— Bu milletin gücü bu durumda bile yabancı boyunduruğundan kurtulmağa yeter!.
dediler, ve onların önderliğinde Türk Milleti Kurtuluş Savaşını kazandı.
Atatürk, İnönü ve arkadaşları Türk Milletine inanmışlardı. Onların, birer önder olarak bu inanışı Türk Milletinin de inancını arttırmıştı.
Pek çok iyiniyetli Türk, bu milletin kendi kendini idare edebilecek kadar ergin olmadığını düşünürdü. Atatürk’le İnönü ise, bir ölüm dirim savaşı içinde bile, Türk Milletine, tarihi boyunca tanınmamış ölçüde, kendi kendini idare yetkisi tanıdılar. Bu, Türk Milletinin kendi erginliğine güvenini arttırdı, ve millî hâkimiyet ilkesi üzerine kurulu bir devlet düzeni, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında, kazanılması için gerekli manevî gücün seferber edilmesinde, başlıca etken oldu.
Atatürk’le İnönü, Türk Milletinin kendi kendini idare edecek erginlikte olduğuna inanmışlardı. Bu inanışdır ki onların, birer önder olarak bu millete yararlı olabilmelerini sağladı.
Lozan’da kapitülâsyonların kaldırılması için direnen İnönü'ye, İngiliz Baş Delegesi Lord Curzon,
— Pişman olacaksınız, demişti; bir gün gelip gene size yardım etmemiz için yalvaracaksınız!
Ama İnönü, Türk Milletinin kendi emeğiyle bir millî ekonomi kurabilecek, kalkınma yoluna girebilecek kabiliyette olduğuna inanmıştı. Bu inanışın aydınlığında, Türk Milleti, kendi kabiliyetini görüp değerlendirdi, ve İnönü’yü, inanışında haklı çıkardı.
*
İnanmadan önderlik olmaz!
Önder durumdaki insan, milletinin bir işi başarmasını bir amaca ulaşmasını kolaylaştırabilmek için, milletinin o işi başarabilecek, o amaca ulaşabilecek kudret ve kabiliyette olduğuna önce kendisi inanmalıdır!
İnanmıyorsa, daha yolun başında yılmış, mücadelenin başında yenilmiş demektir. İnanmıyorsa, milletine önder olacak kimse değil demektir. Önder durumda kalması, milletine fayda değil, ancak zarar getirir.
*
Başbakan Menderes, Amerikada, «New - York Times» gazetesine verdiği demeçte, «hürriyet ve demokrasi ülküsüne bağlı» olduğunu itiraf ettiği milletinin, hürriyetleri kullanmağa henüz yeterli olmadığını söyledi. Hürriyet ve demokrasi ülküsünü yüzyıldır içinde yaşatan, 15 yıldır da bu ülküyü gerçekleştirmeğe uğraşan milletine bu kadar uzun bir hazırlanış ve tecrübe devresinin yetmediğini ileri sürdü.
Türk gazetecilerini daha geniş hürriyete lâyık gören bir yabancı gazeteciyi,
— Gazetelerimizin neler yazdıklarını görseniz işin iç yüzünü anlardınız,
diyerek yalanladı; Türkler hakkında fazla iyimser olmakla, Türkleri olduklarından daha iyi ve olgun sanmakla adetâ itham etti.
Gerçekten Türkiye’de, yüzyıllık istek ve hazırlığa, 15 yıllık da tecrübeye rağmen hâlâ demokrasi olgunlaşabilmiş, basın hürriyeti yerleşebilmiş değildir.
Başbakan Menderes, bunun sebebini, milletinin yetersizliğinde, tecrübesizliğinde görüyor, yabancılara da öyle gösteriyor.
Oysa asıl sebep, Başbakan Menderes’in kendisindedir; milletine kendi güvensizliğinde, milletinin demokrasiye, basın hürriyetine lâyık olduğuna inanmayışındadır.
Fakat değil mi ki Amerikalı gazeteciyle konuşurken, yanındakilerden birinin söylediği, kendisinin de başını eğerek doğrulamak zorunda kaldığı gibi, Türkiye’de artık «demokrasi saatinin yelkovanı geri alınamaz», bari geri dönülemeyecek bir yolda milletinin ilerlemesini, kendi gönülsüzlüğü ile daha çok aksatmasın!
Değil mi ki, milletinin hem bu yoldan geri dönmesine imkân göremiyor hem de bu yolda ilerleyebileceğine inanmıyor, bari yerini inananlara bıraksın!
Kendisine inananların önderliğinde, Türk Milleti, pek çok Türk aydınının ve hiç bir yabancının ummadığı bir sırada bağımsızlığını nasıl kurtarabilmişse, şimdi, pek çok yabancının bile umduğu ve inandığı gibi, demokrasi ülküsünü de kolayca gerçekleştirebilecek haldedir. Bir kere, bunu gerçekleştirebileceğine kendisi inanmıştır; sonra, bu inancı kendisiyle paylaşan, önder olabilecek vasıfta nice insan vardır. Hele bir İnönü vardır ki, başka birçok inançları olduğu gibi, bu inancı da milletine aşılayanlardan biridir.
Onurlu bir millet için, başında, kendisine inanmayan kimseler bulunmasından daha acı, daha ağır durum olamaz.
İNANMADAN ÖNDERLİK OLMAZ
Bülent ECEVİT
Birinci Dünya Harbinden sonra, Türk Milletinin yabancı boyunduruğundan kurtulmağa savaş gücü yetmeyeceğini sanan pek çok iyiniyetli Türk aydını vardı.
Başında öyle kimseler bulundukça, Türk Milletinin savaş gücü yabancı boyunduruğundan kurtulmağa belki de gerçekten yetmezdi.
Ama bir Atatürk, bir İnönü çıktılar, dosta düşmana karşı,
— Bu milletin gücü bu durumda bile yabancı boyunduruğundan kurtulmağa yeter!.
dediler, ve onların önderliğinde Türk Milleti Kurtuluş Savaşını kazandı.
Atatürk, İnönü ve arkadaşları Türk Milletine inanmışlardı. Onların, birer önder olarak bu inanışı Türk Milletinin de inancını arttırmıştı.
Pek çok iyiniyetli Türk, bu milletin kendi kendini idare edebilecek kadar ergin olmadığını düşünürdü. Atatürk’le İnönü ise, bir ölüm dirim savaşı içinde bile, Türk Milletine, tarihi boyunca tanınmamış ölçüde, kendi kendini idare yetkisi tanıdılar. Bu, Türk Milletinin kendi erginliğine güvenini arttırdı, ve millî hâkimiyet ilkesi üzerine kurulu bir devlet düzeni, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında, kazanılması için gerekli manevî gücün seferber edilmesinde, başlıca etken oldu.
Atatürk’le İnönü, Türk Milletinin kendi kendini idare edecek erginlikte olduğuna inanmışlardı. Bu inanışdır ki onların, birer önder olarak bu millete yararlı olabilmelerini sağladı.
Lozan’da kapitülâsyonların kaldırılması için direnen İnönü'ye, İngiliz Baş Delegesi Lord Curzon,
— Pişman olacaksınız, demişti; bir gün gelip gene size yardım etmemiz için yalvaracaksınız!
Ama İnönü, Türk Milletinin kendi emeğiyle bir millî ekonomi kurabilecek, kalkınma yoluna girebilecek kabiliyette olduğuna inanmıştı. Bu inanışın aydınlığında, Türk Milleti, kendi kabiliyetini görüp değerlendirdi, ve İnönü’yü, inanışında haklı çıkardı.
*
İnanmadan önderlik olmaz!
Önder durumdaki insan, milletinin bir işi başarmasını bir amaca ulaşmasını kolaylaştırabilmek için, milletinin o işi başarabilecek, o amaca ulaşabilecek kudret ve kabiliyette olduğuna önce kendisi inanmalıdır!
İnanmıyorsa, daha yolun başında yılmış, mücadelenin başında yenilmiş demektir. İnanmıyorsa, milletine önder olacak kimse değil demektir. Önder durumda kalması, milletine fayda değil, ancak zarar getirir.
*
Başbakan Menderes, Amerikada, «New - York Times» gazetesine verdiği demeçte, «hürriyet ve demokrasi ülküsüne bağlı» olduğunu itiraf ettiği milletinin, hürriyetleri kullanmağa henüz yeterli olmadığını söyledi. Hürriyet ve demokrasi ülküsünü yüzyıldır içinde yaşatan, 15 yıldır da bu ülküyü gerçekleştirmeğe uğraşan milletine bu kadar uzun bir hazırlanış ve tecrübe devresinin yetmediğini ileri sürdü.
Türk gazetecilerini daha geniş hürriyete lâyık gören bir yabancı gazeteciyi,
— Gazetelerimizin neler yazdıklarını görseniz işin iç yüzünü anlardınız,
diyerek yalanladı; Türkler hakkında fazla iyimser olmakla, Türkleri olduklarından daha iyi ve olgun sanmakla adetâ itham etti.
Gerçekten Türkiye’de, yüzyıllık istek ve hazırlığa, 15 yıllık da tecrübeye rağmen hâlâ demokrasi olgunlaşabilmiş, basın hürriyeti yerleşebilmiş değildir.
Başbakan Menderes, bunun sebebini, milletinin yetersizliğinde, tecrübesizliğinde görüyor, yabancılara da öyle gösteriyor.
Oysa asıl sebep, Başbakan Menderes’in kendisindedir; milletine kendi güvensizliğinde, milletinin demokrasiye, basın hürriyetine lâyık olduğuna inanmayışındadır.
Fakat değil mi ki Amerikalı gazeteciyle konuşurken, yanındakilerden birinin söylediği, kendisinin de başını eğerek doğrulamak zorunda kaldığı gibi, Türkiye’de artık «demokrasi saatinin yelkovanı geri alınamaz», bari geri dönülemeyecek bir yolda milletinin ilerlemesini, kendi gönülsüzlüğü ile daha çok aksatmasın!
Değil mi ki, milletinin hem bu yoldan geri dönmesine imkân göremiyor hem de bu yolda ilerleyebileceğine inanmıyor, bari yerini inananlara bıraksın!
Kendisine inananların önderliğinde, Türk Milleti, pek çok Türk aydınının ve hiç bir yabancının ummadığı bir sırada bağımsızlığını nasıl kurtarabilmişse, şimdi, pek çok yabancının bile umduğu ve inandığı gibi, demokrasi ülküsünü de kolayca gerçekleştirebilecek haldedir. Bir kere, bunu gerçekleştirebileceğine kendisi inanmıştır; sonra, bu inancı kendisiyle paylaşan, önder olabilecek vasıfta nice insan vardır. Hele bir İnönü vardır ki, başka birçok inançları olduğu gibi, bu inancı da milletine aşılayanlardan biridir.
Onurlu bir millet için, başında, kendisine inanmayan kimseler bulunmasından daha acı, daha ağır durum olamaz.
Koleksiyon
Alıntı
“İnanmadan Önderlik Olmaz,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 27 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1081 ulaşıldı.